İki yüz bini geçkin maaşlı subayı astsubayı ve uzmanı var, ama doğru dürüst bir roketi bile yok bu ordunun.
Kalan beş yüz bini de hem vasıfsız, hem de tesir mesafesi dört yüz metreyi bulmayan birer piyade tüfeği taşıyorlar.
O piyade tüfeği ki, beş para etmez caydırıcılığıyla önleyemeyeceği harpteki yeri, günümüz teknolojileri bakımından ok yay ve mızraktan öte gitmeyen bir ilkelliğe tekabül ediyor.
O vakit de, üstelik çoğu zaman burun kıvırdığınız NATO’nun Hollanda’sına ya da Almanya’sına bugün olduğu gibi işte böyle birdenbire manda tersi gibi lök diye muhtaç kalıverirsiniz.
Şimdi gelin serinkanlılıkla bir düşünelim bakalım. Bunun için öyle aman aman uzman olmak da gerekmiyor.
Hollanda, Almanya ve Amerika’nın birer “Patriot Füze Bataryası”yla koşup yetişmeleri ve savunma zafiyetimizi gidermeleri karşısında; asıl güçlü orduya sahip olmanın, çoğu yaşlı, hımbıl ve işlevsiz binlerce memurlaşmış subay ve astsubaydan, ve “has dur, selâm dur”dan başkaca bir marifeti bulunmayan binlerce vasıfsız erden geçmediğini nihayet anlamışsınızdır umarım.
Eğer bu da size bir şey ifade etmiyor, beyninizin kıvrımlarında birtakım elektriklenmelere yol açmıyorsa; korkarım siz, yazları da sürdürdüğünüz derin bir kış uykusundasınız demektir.
O yüzden de bizim gibi ülkelerde değişimler, galiba ancak başa gelen musibetler sonrasında tecelli edebiliyor.
Tam bir geri zekâlılıkla kafayı Erdoğan’a takarak “yeter ki iktidar olmasın da ne olursa olsun”diyenlerin, gücü ve işlevi konusunda sorgulama gereği bile duymadıkları orduyu, ne hikmetse ilericiymiş sanmaları; ve çağdaş beyin diye taptıkları siyasallaşmış bir grup cahil generali, o kurumun en parlakları ve kurtarıcılarıymış da sanki bu nedenlerle hapistelermiş gibi göstermeleri yok mu, işte o aymazlıkları kahrediyor insanı en çok da.
Oysa siyasal mücadeleyi generallerden bekleyen bir zihniyet, ordusunun muharebe gücünü zayıflatarak, unsurlarını disiplinsiz kılan ve asıl kendisi gerici olan bir kafada ürer, bana kalırsa.
Erdoğan’ın da bir sürü gericiliği vardır, ama o bunlarınkinin yanında solda sıfır kalır.
Erdoğan’la mücadele edilebilir, ama orduyla edilmez. Ordu siyasal meseleleri kendisiyle teati edeceğimiz bir kurum olamaz. O, sadece ve sadece dış mütecavize karşı silahlandırdığımız, önce caydırıcı, olmuyorsa da karşı koyup püskürtücü işlevler edinmiş ve doğrudan doğruya hükümetin emriyle çalışan bir dış güvenlik enstrümanıdır. Başka işlere gelemez. Başka işler onu bozar. Aksi hâlde bir bakarsınız ki, ülkeye yarar yerine en büyük zararlar vermeye başlayan bir belâ olup çıkıvermiştir.
O yüzden, hangi siyasal eğilimde olunursa olunsun, “ordu göreve!” yaklaşımının ne denli utanç verici bir şey olduğunda mutabık kalmak en doğru yol sayılmalıdır.
Keşke imkân olsa da, çoğu teknik özelliklere sahip 160-200 personelden oluşan ve her biri ayağımıza kadar gelecek olan bir lâboratuar niteliğindeki Patriot Bataryalarının günlük işleyiş ve eğitim biçimlerini gözlemleyebilseydik; çıkartabileceğimiz ne çok ders olurdu, kimbilir?
Çünkü devlet bürokrasisinden yurtdışı görevlere en fazla gönderilen unsurlar oldukları hâlde, sadece şahsi ikballerini kovalayan bizim kurmayların, edindikleri bilgi ve görgülerin orduya yansıyan katkısı koskocaman bir hiçtir.
Kışla, benim bıraktığım kışladan; bölük, benim bıraktığım bölükten bir gıdım öteye gidememiştir.
Bunun biricik ve apaçık bir nedeni vardır. Resmî ideolojinin emrine girmiş bulunan ordu, yüz sene evvel tesis olunan siyasal bir paradigmayı meşru kılmak uğruna orada donup kalmış; bu yazgıyı değiştirmeye hiç kimsenin tevessül edemeyeceği, hiç kimsenin o usulle takdire mazhar olamayacağı askerî bir ahlâk düzeni kurulmuştur.
İşte şimdi gele gele varılan nokta, Hollandalının Patriot’una muhtaç kalınan bu yerdir.
Atış alanlarına eski zaman harplerinin kara barut kokuları sinmiş, tüfeği de artık kazma-kürek olmuş köylü çocuklarından müteşekkil ordunuza karşılık, bakın bakalım kaçar tane mühendis var o bataryaların bünyesinde?
Etten duvar kolordularınıza oralı bile olmazlarken, Patriotlara gelince nasıl da diklendiler suratlarını ekşiterek, Ruslarla İranlılar? Bu bile göstermeye yetmiyor mu, ne yönde olduğunu gerçeğin?
Artık hedef, bir saniye dahi sektirmeden A’dan Z’ye ordu reformu olmalıdır.
Tabii, bu ülkeyi ve üzerinde yaşayan insanları gerçekten seviyorsanız...
Kalan beş yüz bini de hem vasıfsız, hem de tesir mesafesi dört yüz metreyi bulmayan birer piyade tüfeği taşıyorlar.
O piyade tüfeği ki, beş para etmez caydırıcılığıyla önleyemeyeceği harpteki yeri, günümüz teknolojileri bakımından ok yay ve mızraktan öte gitmeyen bir ilkelliğe tekabül ediyor.
O vakit de, üstelik çoğu zaman burun kıvırdığınız NATO’nun Hollanda’sına ya da Almanya’sına bugün olduğu gibi işte böyle birdenbire manda tersi gibi lök diye muhtaç kalıverirsiniz.
Şimdi gelin serinkanlılıkla bir düşünelim bakalım. Bunun için öyle aman aman uzman olmak da gerekmiyor.
Hollanda, Almanya ve Amerika’nın birer “Patriot Füze Bataryası”yla koşup yetişmeleri ve savunma zafiyetimizi gidermeleri karşısında; asıl güçlü orduya sahip olmanın, çoğu yaşlı, hımbıl ve işlevsiz binlerce memurlaşmış subay ve astsubaydan, ve “has dur, selâm dur”dan başkaca bir marifeti bulunmayan binlerce vasıfsız erden geçmediğini nihayet anlamışsınızdır umarım.
Eğer bu da size bir şey ifade etmiyor, beyninizin kıvrımlarında birtakım elektriklenmelere yol açmıyorsa; korkarım siz, yazları da sürdürdüğünüz derin bir kış uykusundasınız demektir.
O yüzden de bizim gibi ülkelerde değişimler, galiba ancak başa gelen musibetler sonrasında tecelli edebiliyor.
Tam bir geri zekâlılıkla kafayı Erdoğan’a takarak “yeter ki iktidar olmasın da ne olursa olsun”diyenlerin, gücü ve işlevi konusunda sorgulama gereği bile duymadıkları orduyu, ne hikmetse ilericiymiş sanmaları; ve çağdaş beyin diye taptıkları siyasallaşmış bir grup cahil generali, o kurumun en parlakları ve kurtarıcılarıymış da sanki bu nedenlerle hapistelermiş gibi göstermeleri yok mu, işte o aymazlıkları kahrediyor insanı en çok da.
Oysa siyasal mücadeleyi generallerden bekleyen bir zihniyet, ordusunun muharebe gücünü zayıflatarak, unsurlarını disiplinsiz kılan ve asıl kendisi gerici olan bir kafada ürer, bana kalırsa.
Erdoğan’ın da bir sürü gericiliği vardır, ama o bunlarınkinin yanında solda sıfır kalır.
Erdoğan’la mücadele edilebilir, ama orduyla edilmez. Ordu siyasal meseleleri kendisiyle teati edeceğimiz bir kurum olamaz. O, sadece ve sadece dış mütecavize karşı silahlandırdığımız, önce caydırıcı, olmuyorsa da karşı koyup püskürtücü işlevler edinmiş ve doğrudan doğruya hükümetin emriyle çalışan bir dış güvenlik enstrümanıdır. Başka işlere gelemez. Başka işler onu bozar. Aksi hâlde bir bakarsınız ki, ülkeye yarar yerine en büyük zararlar vermeye başlayan bir belâ olup çıkıvermiştir.
O yüzden, hangi siyasal eğilimde olunursa olunsun, “ordu göreve!” yaklaşımının ne denli utanç verici bir şey olduğunda mutabık kalmak en doğru yol sayılmalıdır.
Keşke imkân olsa da, çoğu teknik özelliklere sahip 160-200 personelden oluşan ve her biri ayağımıza kadar gelecek olan bir lâboratuar niteliğindeki Patriot Bataryalarının günlük işleyiş ve eğitim biçimlerini gözlemleyebilseydik; çıkartabileceğimiz ne çok ders olurdu, kimbilir?
Çünkü devlet bürokrasisinden yurtdışı görevlere en fazla gönderilen unsurlar oldukları hâlde, sadece şahsi ikballerini kovalayan bizim kurmayların, edindikleri bilgi ve görgülerin orduya yansıyan katkısı koskocaman bir hiçtir.
Kışla, benim bıraktığım kışladan; bölük, benim bıraktığım bölükten bir gıdım öteye gidememiştir.
Bunun biricik ve apaçık bir nedeni vardır. Resmî ideolojinin emrine girmiş bulunan ordu, yüz sene evvel tesis olunan siyasal bir paradigmayı meşru kılmak uğruna orada donup kalmış; bu yazgıyı değiştirmeye hiç kimsenin tevessül edemeyeceği, hiç kimsenin o usulle takdire mazhar olamayacağı askerî bir ahlâk düzeni kurulmuştur.
İşte şimdi gele gele varılan nokta, Hollandalının Patriot’una muhtaç kalınan bu yerdir.
Atış alanlarına eski zaman harplerinin kara barut kokuları sinmiş, tüfeği de artık kazma-kürek olmuş köylü çocuklarından müteşekkil ordunuza karşılık, bakın bakalım kaçar tane mühendis var o bataryaların bünyesinde?
Etten duvar kolordularınıza oralı bile olmazlarken, Patriotlara gelince nasıl da diklendiler suratlarını ekşiterek, Ruslarla İranlılar? Bu bile göstermeye yetmiyor mu, ne yönde olduğunu gerçeğin?
Artık hedef, bir saniye dahi sektirmeden A’dan Z’ye ordu reformu olmalıdır.
Tabii, bu ülkeyi ve üzerinde yaşayan insanları gerçekten seviyorsanız...