Darbe yasalarıyla dikte ettiği haklarla, mesaisini iç tehdide ve siyasi yaşamı altüst etme üzerine kuran bir ordunun, ülke istikrarına indirdiği darbelerinden hesap sorulmasından dolayı kimi mensuplarının öfkeli olması kabul edilemez, o ayrı bir mesele.
TSK’nın, modern bir orduya halen dönüşmemiş olmasını ciddi şekilde sorgulamakta yarar var. Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO mensubu ülkelerin diplomatları ve askerî ataşeleri ile konuştuğumuzda TSK’da generallerin, etkin silah gücüne sahip, bugünün ve geleceğin tehditlerine yanıt verecek küçük ve profesyonel bir ordu yapılanması anlamına gelen modern bir silahlı kuvvetler fikrini tam olarak kavrayamamış olduklarını ve bu yönde bir modernleşmeye kapılarını kapatmış olduklarını dile getirirler.
Peki, başta siyasi irade parlamentonun, TSK’nın, yurt savunmasına odaklanmış modern bir orduya biran önce geçilmesini sağlamak için yapılması gereken reformları yıllarca değil onlarca yıldır geciktirmiş olmasını kabullenmek mümkün mü? Yurt savunmasına odaklı, yurtiçi kaynakların da önemli desteğiyle teknolojik donanımı güçlü, profesyonel savaş yeteneğine kavuşturulmuş bir silahlı kuvvetler, Türkiye’nin istikrarı ve itibarı için son derece önemliyken üstelik de...
Ordusunu, yapısal reformlarla modern bir orduya dönüştürecek siyasi irade ve parlamento, kendisinde, PKK sorununu çözme iradesini de bulur askerlikteki geçiştirilemeyecek kadar önemli intihar vakaları gibi ciddi hak ihlallerinin de önüne geçebilir.
TSK’da, özellikle zorunlu askerlik hizmetini yapmakta olan askerler arasındaki yüksek intihar oranlarına neden olan dayak, diğer kötü muamele gibi aşağılayıcı hareketlere maruz kalan bireylerin, askerliğin bitiminde sivil hayata geçişte kendileriyle birlikte yakın çevrelerinin hayatını karartıyor olmaları ve bu negatif durumun toplumsal bir soruna dönüşmesi kaçınılmaz hâle geliyor. Dolayısıyla sivil yaşamda da intihar olaylarının yüksek olduğu şeklinde bir kıyaslama yapılarak ordudaki hak ihlallerinin ağır sonuçları hafifletilemez.
Siyasi irade ve parlamentonun dokunmadığı askerlikteki hak ihlallerine ilk el atan, Asker Hakları Platformu adlı sivil toplum kuruluşu oldu. Yine bu STK, uzun çabalar sonucu Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nu harekete geçirdi.
Nihayetinde, komisyonun Başkanı AK Parti milletvekili Ayhan Sefer Üstün, bu STK ile yapılan toplantıdan sonra geçen ayın sonlarına doğru yaptığı açıklamada, “Son 10 yılda intihar eden asker sayısı şehit sayısını geçti” diyerek, TSK’daki asker hakları ihlallerinin vahametini ortaya koydu. Her ne kadar, son 10 yılda intihar eden asker sayısı şehit sayısını geçmiş olsa da 28 yıldır önlenemeyen PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarda her iki taraf ve siviller dâhil 50 binin üstünde insanın hayatını kaybetmiş olması da bir türlü sorgulanmayan, üzerimize karabasan gibi çökmüş bir sorun.
Asker Hakları Platformu adına komisyona sunum yapan Doç. Dr. Tolga İslam, kötü muamelenin intihar, kalıcı fiziksel hasarlar ve akıl sağlığını yitirme gibi sonuçlara yol açtığına işaret ediyor ve “Bireyler haklarını aramak için korkuyorlar ve ürküyorlar. Bu korkunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunu yapacak olan Meclis’tir” diyerek sorunun çözüm adresini gösteriyordu.
Bir yanda İslam’ın vurguladığı, “Bireyler hak aramak için korkuyorlar,” diğer yanda, aynı komisyonda konuşan Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hakim Tuğgeneral Akif Vurucu’nun, “Asker kişilerin, ‘başıma bir şey gelir,’ diye şikayet edemiyor demesinin müeyyidesi de düşünülmüş” sözleri, yan yana getirildiğinde ortaya ciddi bir çelişki çıkıyor. Zira, İslam’ın dediği gibi bireyler, yaşadıkları hak ihlallerini dile getirmekten korkuyorlar ve gerçekten sivil yaşamda da başlarına bir şeyler gelebiliyor ve müeyyidesi yok. Hele hele de bu ağır asker hakları ihlallerini haberleştiren gazetecilere, artık eskisi gibi illegal yollardan olmasa da hukuki yollarla baskılar uygulanıyor. Hak ihlallerine göz yumduklarını belgeleriyle yayımlayan gazetecilere karşı kimi üst rütbeli kişiler, açtıkları tazminat davalarıyla bir de haksız zenginleşme arayışlarına giriyorlar.
TSK, madem hak ihlallerini suç olarak görüyor o zaman neden, bu türden suçu işleyen ya da göz yuman personeline gerekli cezayı vererek, caydırıcı olamıyor? Hele de Meclis, neden vatandaşının haklarının ihlallerine karşı koruyucu yasal tedbirleri almıyor?