Başbakan’ın
onay verdiği isimlerden BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Grup
Başkanvekili Pervin Buldan ve DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk bugün ya da yarın
İmralı’da olacak.
Büyük bir dikkat ve hassasiyetle yürütülen süreç kendi seyrinde ilerliyor, daha fazla kan akmadan bu işin hızla çözülmesi için gayret ediliyor.
On yıllık iktidarı boyunca terörün bütün kodlarını çözen Erdoğan’ın “Süreci heba ettirmeyelim, düşmanı sevindirmeyelim” yönündeki sözleri önemli…
2012 yılı gösterdi ki; artık öyle ya da böyle terörü bitirecek tecrübe, teknik güç ve kabiliyete sahibiz.
Askeri ve teknik kapasitede kendini gösteren Türkiye, artık insansız hava araçları, izleme ve dinleme sistemleri, lazer güdümlü yerli füzeleri, yerli savunma yazılımları ile teröre karşı özel taktiklerle kendi göbeğini kesme aşamasına ilerliyor.
Tabii bunlar kolay olmadı.
İlk defa bu dönemde terör örgütünün bütün unsurlarıyla gerçek anlamda mücadele edildi. Dış bağlantılar en tepe devlet yöneticilerimiz tarafından uluslararası bütün platformlarda somut veri ve delilleriyle dile getirildi. Örgütün finans kaynaklarına büyük darbeler indirildi.
TSK, Emniyet, Jandarma Özel Harekat ile Polis Özel Harekat’ın uyumlu ve etkin mücadelesiyle örgüt; hem kırsalda hem de şehirde büyük darbe yedi.
Teşvik ve yatırımlarla bölgeye pozitif ayrımcılık yapıldı. Hak ve özgürlükler alanında atılan önemli adımlarla terör örgütü ve uzantılarının istismar argümanları ellerinden alındı.
Bütün istismar alanları elinden alınan ve ciddi oranda taban kaybeden örgüt, müzakereye mecbur kalan taraf oldu.
Bu şekilde terörü taşeron olarak kullanan ağababalar nezdinde Türkiye, zaaf içinde bir ülke görünümünden kurtarıldı...Ama tehlike tamamen geçmiş değil.
PKK’ya tekrar karakol baskınları ve toparlanma fırsatı verilmemesi, silahlar bırakılana kadar güvenlik güçlerinin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Açık konuşalım: PKK’nın asıl destekçisi ABD, İsrail, İngiltere ve Batı’nın neredeyse tamamıdır.
Öcalan’ın teslim edildiği dönemi hatırlayın.
Rahmetli Ecevit kendi başbakanlığı döneminde, “Öcalan’ı ABD bize neden teslim etti, anlamış değilim” demişti.
Ecevit’in sorusuna bir soru da biz ilave edebiliriz: “Öcalan neden Refah-Yol döneminde değil de Siyonistlerin desteğiyle iktidardan düşürülüp yerine kurulan DSP azınlık hükümeti döneminde paketlendi?..”
Bunlar hâlâ cevabı olmayan sorular…
Geçen hafta Meclis’teki odasında görüştüğüm tecrübeli siyasetçi Abdülkadir Aksu’nun bu konuda çarpıcı tespitleri var.
Değişik hükümetlerde uzun süre İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan Aksu, terörle mücadeledeki son süreçteki başarının altını çizerek şunları söylüyor: “Siyasette ve ticarette risk alan kazanır. Tayyip Bey’in başaracağına inanıyorum.”
Terörle mücadeleye bir dönem yakın tanıklık eden Aksu, sohbetimizde birbirinden önemli hatıralar da anlattı. Mesela geçmiş döneme ışık tutacak şu anekdot epey dikkat çekiciydi: “Yıldırım Akbulut’un Başbakanlığı döneminde, İsrail’in Irak’ın stratejik bir merkezine hava saldırısı düzenlemesinden hareketle MGK’da dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı’na ‘Bakın İsrail Irak’ın stratejik bir merkezini bombaladı. ‘Siz neden PKK kamplarının bulunduğu Beka Vadisi’ni bombalamıyorsunuz?’ diye sordum. Komutan bunun üzerine; ‘Efendim Beka Vadisi’ni bombalamak için bizim yetkimiz yok. TBMM’den yetki çıkmadan bizim sınır dışına çıkıp bombalamamız mümkün değil’ dedi. Tam bu esnada yanımızda oturan Yıldırım Akbulut bizim Hava Kuvvetleri Komutanı ile aramızda geçen bu diyalogu duydu ve dedi ki; ‘Ne gerekiyorsa hemen yapalım. İlgili kişilere talimat vereyim gerekli yetki ve izni hemen çıkarsınlar’ dedi. Ancak Beka Vadisi’ni bombalamak için o irade gösterilemedi. Zaten daha sonra Yıldırım Akbulut Başbakanlık görevinden ayrılmıştı.”
Öcalan’ı o dönem Türkiye’nin kendi imkanlarıyla yakalamasının daha yararlı olacağını ancak bunun bir türlü gerçekleştirilemediğini de ifade eden Aksu’nun bu konudaki görüşü ise şöyle oldu: “Kendimiz yakalasaydık daha iyi olurdu ancak şu an elimizde olması da çok önemli. Ya Rusya’nın, İtalya’nın, Yunanistan’ın elinde olsaydı ne olurdu?”
Gaziantep Valisi iken bunun mücadelesini verdiğini de paylaşan Aksu, Şam valisiyle arasında geçen şu ilginç diyaloğu aktardı: “Suriye çok uzun yıllar terör örgütü PKK’yı Beka Vadisi’nde himaye etti.
Gaziantep Valisi iken Şam Valisi ile ayda bir kez bir araya gelirdik ve karşılıklı değerlendirme toplantılarımız olurdu. Kendisine pek çok kere ‘Öcalan’ı neden teslim etmiyorsunuz?’ derdim. ‘Nerde olduğunu bilmiyoruz ki’ karşılığını verirdi hep. Bilmez olurlar mı hiç… Bir kere Öcalan’ın bulunduğu adresi kendisine yazarak verdim. Tabi yine bir türlü sonuca ulaşılamadı. Sonrasında Öcalan Beka Vadisi’nden ayrıldı ve olanları biliyorsunuz.”
Evet köprünün altından çok sular aktı.
Bugün bu meselenin çözümü için bütün partilerin tabanının destek olduğunu, geniş bir kitlenin katkı sunduğunu görüyoruz.
Buna toplumun tüm kesimlerini kucaklayan Erdoğan’ın samimi mücadelesini de ekleyince “Neden olmasın?” diyoruz.
Büyük bir dikkat ve hassasiyetle yürütülen süreç kendi seyrinde ilerliyor, daha fazla kan akmadan bu işin hızla çözülmesi için gayret ediliyor.
On yıllık iktidarı boyunca terörün bütün kodlarını çözen Erdoğan’ın “Süreci heba ettirmeyelim, düşmanı sevindirmeyelim” yönündeki sözleri önemli…
2012 yılı gösterdi ki; artık öyle ya da böyle terörü bitirecek tecrübe, teknik güç ve kabiliyete sahibiz.
Askeri ve teknik kapasitede kendini gösteren Türkiye, artık insansız hava araçları, izleme ve dinleme sistemleri, lazer güdümlü yerli füzeleri, yerli savunma yazılımları ile teröre karşı özel taktiklerle kendi göbeğini kesme aşamasına ilerliyor.
Tabii bunlar kolay olmadı.
İlk defa bu dönemde terör örgütünün bütün unsurlarıyla gerçek anlamda mücadele edildi. Dış bağlantılar en tepe devlet yöneticilerimiz tarafından uluslararası bütün platformlarda somut veri ve delilleriyle dile getirildi. Örgütün finans kaynaklarına büyük darbeler indirildi.
TSK, Emniyet, Jandarma Özel Harekat ile Polis Özel Harekat’ın uyumlu ve etkin mücadelesiyle örgüt; hem kırsalda hem de şehirde büyük darbe yedi.
Teşvik ve yatırımlarla bölgeye pozitif ayrımcılık yapıldı. Hak ve özgürlükler alanında atılan önemli adımlarla terör örgütü ve uzantılarının istismar argümanları ellerinden alındı.
Bütün istismar alanları elinden alınan ve ciddi oranda taban kaybeden örgüt, müzakereye mecbur kalan taraf oldu.
Bu şekilde terörü taşeron olarak kullanan ağababalar nezdinde Türkiye, zaaf içinde bir ülke görünümünden kurtarıldı...Ama tehlike tamamen geçmiş değil.
PKK’ya tekrar karakol baskınları ve toparlanma fırsatı verilmemesi, silahlar bırakılana kadar güvenlik güçlerinin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Açık konuşalım: PKK’nın asıl destekçisi ABD, İsrail, İngiltere ve Batı’nın neredeyse tamamıdır.
Öcalan’ın teslim edildiği dönemi hatırlayın.
Rahmetli Ecevit kendi başbakanlığı döneminde, “Öcalan’ı ABD bize neden teslim etti, anlamış değilim” demişti.
Ecevit’in sorusuna bir soru da biz ilave edebiliriz: “Öcalan neden Refah-Yol döneminde değil de Siyonistlerin desteğiyle iktidardan düşürülüp yerine kurulan DSP azınlık hükümeti döneminde paketlendi?..”
Bunlar hâlâ cevabı olmayan sorular…
Geçen hafta Meclis’teki odasında görüştüğüm tecrübeli siyasetçi Abdülkadir Aksu’nun bu konuda çarpıcı tespitleri var.
Değişik hükümetlerde uzun süre İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan Aksu, terörle mücadeledeki son süreçteki başarının altını çizerek şunları söylüyor: “Siyasette ve ticarette risk alan kazanır. Tayyip Bey’in başaracağına inanıyorum.”
Terörle mücadeleye bir dönem yakın tanıklık eden Aksu, sohbetimizde birbirinden önemli hatıralar da anlattı. Mesela geçmiş döneme ışık tutacak şu anekdot epey dikkat çekiciydi: “Yıldırım Akbulut’un Başbakanlığı döneminde, İsrail’in Irak’ın stratejik bir merkezine hava saldırısı düzenlemesinden hareketle MGK’da dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı’na ‘Bakın İsrail Irak’ın stratejik bir merkezini bombaladı. ‘Siz neden PKK kamplarının bulunduğu Beka Vadisi’ni bombalamıyorsunuz?’ diye sordum. Komutan bunun üzerine; ‘Efendim Beka Vadisi’ni bombalamak için bizim yetkimiz yok. TBMM’den yetki çıkmadan bizim sınır dışına çıkıp bombalamamız mümkün değil’ dedi. Tam bu esnada yanımızda oturan Yıldırım Akbulut bizim Hava Kuvvetleri Komutanı ile aramızda geçen bu diyalogu duydu ve dedi ki; ‘Ne gerekiyorsa hemen yapalım. İlgili kişilere talimat vereyim gerekli yetki ve izni hemen çıkarsınlar’ dedi. Ancak Beka Vadisi’ni bombalamak için o irade gösterilemedi. Zaten daha sonra Yıldırım Akbulut Başbakanlık görevinden ayrılmıştı.”
Öcalan’ı o dönem Türkiye’nin kendi imkanlarıyla yakalamasının daha yararlı olacağını ancak bunun bir türlü gerçekleştirilemediğini de ifade eden Aksu’nun bu konudaki görüşü ise şöyle oldu: “Kendimiz yakalasaydık daha iyi olurdu ancak şu an elimizde olması da çok önemli. Ya Rusya’nın, İtalya’nın, Yunanistan’ın elinde olsaydı ne olurdu?”
Gaziantep Valisi iken bunun mücadelesini verdiğini de paylaşan Aksu, Şam valisiyle arasında geçen şu ilginç diyaloğu aktardı: “Suriye çok uzun yıllar terör örgütü PKK’yı Beka Vadisi’nde himaye etti.
Gaziantep Valisi iken Şam Valisi ile ayda bir kez bir araya gelirdik ve karşılıklı değerlendirme toplantılarımız olurdu. Kendisine pek çok kere ‘Öcalan’ı neden teslim etmiyorsunuz?’ derdim. ‘Nerde olduğunu bilmiyoruz ki’ karşılığını verirdi hep. Bilmez olurlar mı hiç… Bir kere Öcalan’ın bulunduğu adresi kendisine yazarak verdim. Tabi yine bir türlü sonuca ulaşılamadı. Sonrasında Öcalan Beka Vadisi’nden ayrıldı ve olanları biliyorsunuz.”
Evet köprünün altından çok sular aktı.
Bugün bu meselenin çözümü için bütün partilerin tabanının destek olduğunu, geniş bir kitlenin katkı sunduğunu görüyoruz.
Buna toplumun tüm kesimlerini kucaklayan Erdoğan’ın samimi mücadelesini de ekleyince “Neden olmasın?” diyoruz.