Darbeleri
Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, 28 Şubat'ın etkisinin, işinden,
okulundan ve ordudan atılan insanlarla barışarak silinebileceğini söyledi. Baş
şöyle konuştu: 'Bu da ancak tazminatla olur. Tabii bir de o dönem yargılanan ve
ceza çeken insanlar var. Davaların görüldüğü dönem olağanüstüydü. Yeniden
yargılanmaları dahil her türlü hukuki yol gözden geçirilmeli. Sorumlular da
yargı önüne çıkarılmalı.'
MURAT
AKSOY/SÖYLEŞİ YORUM
Başbakan
Erdoğan'ın Balyoz Davası'ndan hüküm giyen ve ameliyat geçiren Ergin Saygun'u
ziyaret etmesi, 'Türkiye darbecileri ile barışıyor mu' sorusunun sorulmasına
yol açtı. Bu ziyaretten bir süre sonra 28 Şubat Davası kapsamında bazı emekli
subaylar gözaltına alındı ve bazıları da tutuklandı. Üzerinden 15 yıl geçmesine
rağmen hala hesaplaşamadığımız darbedir 28 Şubat. Yıldönümü yaklaşırken 28
Şubat'ı Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkan'ı Nimet Baş ile konuştuk
28 Şubat'ın yıldönümü yaklaşırken 28 Şubat'la ilgisi olan
bazı emekli komutanlar gözaltına alındı. Ne düşündünüz?
Çok
fazla şaşırmadım. O kadar kapsamlı bir süreçten bahsediyoruz ki, operasyon
normal. 28 Şubat, bizim araştırma komisyonumunuz alt komisyonlarından biriydi.
Komisyon olarak şuna dikkat ettik. Gerek 12 Eylül gerekse 28 Şubat'la ilgili
yargı süreci işliyordu. Biz yargıyı etkilememeye azami ölçüde dikkat ettik.
Diğer taraftan komisyonumuz yasama faaliyeti çerçevesinde Meclis'in idaresinde
milletin iradesine sahip çıkması için bir siyası irade ortaya koymamız
gerekiyordu. Bunu da yaptığımıza inanıyorum. Bu aşamada siyasi yorum yapmayı
doğru bulmuyorum. Ama yargının elinden bizim komisyonumuza göre çok daha fazla
belge ve imkan var.
Hazırladığınız rapor ve eklerini yargı
sizden istedi mi?
Şu anda yürümekte olan pek çok davanın
hakimleri bizden bunları istedi. Biz de kendilerine ulaştırdık.
DARBELERİN
HEDEFİ MİLLET
Size göre neydi 28 Şubat?
28
Şubat kendinden önce yapılmış açık darbeler gibi bir darbe idi. Her darbenin
koşulları birbirinden farklı olsa da; ortak özellikleri millete karşı yapılmış
olması, mağdurları olan, ideolojik bir arka planı olan demokrasiye
müdahalelerdir. Her darbe gibi 28 Şubat'ta millet iradesine yapılmış bir girişimdir.
İç tehdit algısıyla toplumu kutuplara ayrıldı ve darbenin meşru zeminleri
oluşturuldu. Bu yönü ile 28 Şubat atipik bir darbedir. Her darbe kendi hukukunu
dikte etmesinden yola çıkarak 28 Şubat'ta mevcut hukuku kendine göre
yorumlattı. Yani hukuk askıya alındı.
EMİR
KOMUTA ZİNCİRİNDE OLDU
28 Şubat'ta da böyle mi
oldu?
28 Şubat'tan eğer bir darbe olarak bahsediyorsak -ki
öyle-, bunu emir komuta zinciri dışında olmuş olduğunu söyleyemeyiz. İsmail
Hakkı Karadayı dönemin Genelkurmay Başkanı'dır ve sorumludur. Ama burada şu
önemli ben o dönem görev yapanlar hakkında şu daha çok sorumlu, şu daha az
sorumlu deme yetkisine sahip biri değilim. Ben sadece 28 Şubat çok organize bir
darbeydi diyebilirim. İçinde sadece asker değil, sivil toplumdan medyaya, iş
dünyasından devletin farklı kurumlarına kadar herkes vardı ve herkes üzerine
düşen rolü başarıyla yerine getirdi, bir anlamda bu darbenin yardım ve
yataklığını yaptı. Yani 28 Şubat topyekün bir darbeydi. Kimin daha çok sorumlu
olup olmadığına karar verecek olan yargıdır. Bizim bu aşamada yapacağımız
siyasal değerlendirme olacaktır. Tankların Sincan'da yürütülmesi için bugün
'Tankların güzergâhı orası' diyenler geçmişte 'demokrasiye balans ayarı yaptık'
dediklerini kamuoyu biliyor.
Hedef?
Hedef
görünürde İslamcılardı. Şeriat getirecekler söylemiyle toplumu kutuplaştırdılar
ve darbe yaptılar. Ben hiçbir darbeyi bir diğerinden üstün ya da daha ağır
görmüyorum. Darbeciler için 1980'lerde komünistler, 1990'larda İslamcılar
tehlikeli idi. İlkesel olarak tüm darbeler aynıdır ve hedefi millettir. Bu süreçte 6 milyon insan fişlendi. Hala
binlerce insan 28 Şubat'ın mağduru olarak cezaevinde: Bunlar için de birşeyler
yapılmalı.
SİVİLLER DE YARGI ÖNÜNE ÇIKMALI
28
Şubat'ın etkisi nasıl silinebilir?
Etkisinin silinmesi
yarattığı mağdurların mağduriyetlerin ortadan kaldırılması ile olur. Onun için
bu mağduriyetlerin tek tek araştırılması ve bunların mağduriyetlerinin
giderilmesi ile mümkündür. Bunun için Meclis'te bir komisyon kurulabilir.
İşinden atılan, ordudan atılan, 28 Şubat hukukunun mağdur ettiği pek çok insan
var. Bunların hepsi ile barışmanın yolu
mağduriyetlerin giderilmesi. Bu da ancak tazminatla olur. Tabi bir de o dönem
yargılanan ve ceza çeken insanlar var.
Bu davalara ve o davalarda mahkum olan ve şu anda cezaları infaz
edilenlere acil olarak bakılması gerekiyor.
Aklıma Salih Mirzabeyoğlu geliyor…
O
sadece birisi. Biz komisyonda özel olarak ele aldığımız davalardan birisiydi.
Bu davaların görüldüğü dönem olağanüstüydü. Dolayısı ile yeniden yargılanmaları
dahil olmak üzere hukuk her türlü yolu gözden geçirmeli diye düşünüyorum. Tabii
barışma aynı zamanda dönemin tüm sorumlularının yargı önüne çıkmasını da
zorunlu kılar. Asker, sivil, işadamı, basın mensubu, gazeteci, sendikacı kim
sorumluysa. Barışma sadece mağdurların mağduriyetlerinin giderilmesi ile değil
sorumluların da yargı önüne çıkması ile olur. Bir şey da ekleyeyim…
DEMOKRASİNİN ŞARTINI OLGUNLAŞTIRMALIYIZ
Buyrun…
Nasıl
Kenan Evren '12 Eylül için şartların olgunlaşmasını bekledik' dediyse biz
sivillere düşen de demokrasinin şartlarının olgunlaştırmak ve demokrasiyi
derinleştirmektir. Darbeyi hayatımızdan ve toplumun zihninden çıkarmanın yolu
demokrasinin gelişmesi olacaktır.
Türkiye'de demokrasinin
şartları olgunlaşıyor mu?
Evet. Türkiye son yıllarda
demokrasisini daha da olgunlaştırıyor. Siyasetin daha fazla inisiyatif alması,
askeri vesayetin gerilmesi, yeni anayasa arayışı, Kürt sorununun çözüm süreci
içine girmesi vs. Bütün bunlar daha demokratik bir Türkiye yolunda olduğumuzu
gösteriyor. Ama bu bir anda olacak şey değil. Zaman alacak, yeni kuşaklarla
içselleştirilecek bir süreç. Her dönemin belli bir sınırı ve algı dünyası var.
Sonraki kuşak bunu biraz daha ileriye taşıyacak süreci daha da
demokratikleştireceğinden kuşkum yok. Türkiye aydınlık bir yolda demokrasi inşa
ediyor.
Sivil destek olmasa darbe
olmazdı
Mesela İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi gibi
bazı yasal düzenlemeler yapılması demokratikleşme sürecini hızlandırır mı?
Açıkçası
İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi ortadan kalkarsa Türkiye'de darbe olmaz demek
mümkün değil. Biz komisyon raporunda bu maddenin kalkmasını ve başka yasal
düzenlemler yapılmasını da önerdik ama bunlar yapılsa bile yetmez. Mesele
zihniyetlerde silmek. Bu da bir anda olacak şey değil. Kuşaklar değişmesi,
darbe kültürü ile yetişen bir iki kuşağa ihtiyaç var. Bu da ancak demokrasinin
derinleşmesi ile mümkün. Yani asker darbeyi bu maddeyi gerekçe göstererek
yapmıyor. Darbe için yasal dayanağa gerek yok. Darbeciler kendi hukuklarını
getiriyorlar. Nitekim Türkiye'de anayasaları darbeciler yapmıştır. Bazı
siyasiler hala siviller anayasa yapamaz diyebiliyor. Sanırım onlar yeni anayasa
için darbe bekliyor.
Askerleri darbe yapmaya iten nedir?
Burada
darbeyi sadece askerlere mal etme kolaylığından kurtulalım. Darbeyi belki asker
yapıyor ama asker tak aktör değil. Askerle aynı zihniyeti paylaşan toplumun
farklı kesimleri de askerin bazen yardımcısı bazen de askeri yönlendirenler
oluyor. İster asker olsun, ister diğer kesimler olsun hepsinin temel düşüncesi
kendilerini toplumdan, milletten üstün görmeleri, siyasetçiye güvenmemeleri ve
sahip oldukları imtiyazları kaybetmeme istekleridir. Yani darbelerin tek ve
esas aktörü sadece askerler değildir.
Kimdir onlar?
Kendi
girişimciliği değil devletin kaynakları ile büyüyen sermaye grupları, devlet
bekasının önceleyen siyasal gruplar ve partiler, devlet bürokrasisini
yönetenler. Elbette bunların içinde istisnalar da olabilir ama bu gruplar da
darbelerin ya açık ya gizli ortaklarıdır. Devlet ile seçkinler arasında o kadar
sıkı ilişki vardı ki, yabancı dil bilmek, üniversiteye gitmek belli bir tarihe
kadar bu imtiyazlı sınıfın tekelinde idi. 1970'lerin sonunda üniversite
sınavları merkezi sisteme geçince Anadolu'dan gençler üniversitelere girmeye
başladı. Üniversitelerde asistan olmak bile geldiğiniz sınıfla bağlantılı idi.
Türkiye'de bazı üniversitelerde babadan oğula geçen kürsüler oldu. Yani
Türkiye'de imtiyazlı sınıf imtiyazlarını her alanda sürekli kılmaya çalıştı.
Darbe planları gibi dilleri de aynı
Darbeler, darbe planları arasında ideolojik bir süreklilik
var mı?
Temeli o. Zaten darbeler aynı zihniyetin ürünü.
Millete ve siyasete güvenmeyen bir zihniyet bu. Bu zihniyet onların darbe
planlarına da yansımış. Her darbe bir önceki planını revize edilmiş biraz
değiştirmiş ve uygulamış. Bu 1960'dan bu yana böyle. Mesela 12 Eylül 1980
Darbesi Şubat 1980'den itibaren planlanmış ve düzenli olarak revize edilmiş.
Şartlar olgunlaştırılmış ve darbe yapılmış. Sadece planlar değil, darbe
metinlerinin dili, kullandıkları kavramlar bile aynı. Bu yüzden bugün Batı
Çalışma Grubu ile Cumhuriyet Çalışma Grubu arasında ideolojik süreklilik var.
İsimler ortak. Bunlar şaşırtmıyor.
DARBE
ZİHNİYETİ BİTMEDİ
Darbe
dönemi bitti mi?
Eğer yapılan araştırmalarda 'ordu gerektiğinde
yönetime el koyabilir' belli oranda karşılık buluyorsa bitti diyemeyiz. Çünkü
bazı araştırmalarda bunu görüyoruz. Darbeciliğin bitişi ancak toplumda bu
algıyı bu zihniyeti sildiğimizde biter. Ancak bu koşullarda da eskisi gibi açık
ya da örtük darbe olma ihtimalini de düşük görüyorum. Ancak dediğim
gibi siyasetçiyi ve toplumu hizaya sokma anlayışı ve düşüncesi mevcut olduğu
sürece, hizalama gayretleri olacaktır diye düşünüyorum.
Kürt
sorununun çözümü konusunda umutlu musunuz?
Evet. Bu konuda AK
Parti taşın altına elini yeterince koymuştur. Biz analar ağlamasın istiyoruz.
Ve annelerin de bu barışın kahramanı olacaklarına inanıyoruz. Barış için
hepimize görev ve sorumluluk düşüyor.
Başbakan'ın Ergin
Saygun'u ziyaretinin özel anlamı var mı
Başbakan bazı
konularda çok insanidir ve bunları da açık açık ifade eder. Ben Saygun'u
ziyaretini çok insani bir geçmiş olsun ziyareti olarak okudum. Başka bir mesaj
aramak bence gereksiz. İnsani bir ziyarettir ve kendisi de öyle ifade etti.
Anadolu Sermayesi'ne darbe vuruldu
28
Şubat'ın hedefi neydi, ekonomik miydi sadece?
Hedefi çoktu.
Ama ekonomi de önemli etkenlerin başında geliyordu. Zaten darbelerin neden
yapıldığını anlamanın yolu darbe sonrasında değişen parametrelere bakılmasıdır.
Dış politika, sosyal, sınıfsal değişimler, iç politikada değişim, ekonomik
alandaki değişim ve hareketlilik vs. 28
Şubat için baktığımızda…
Ne görüyorsunuz?
28
Şubat dönemi ve devamındaki para hareketlerin ve ekonomik değişime
baktığınızda büyük bir sermaye hareketi
gözünüze çarpacaktır.
Mesela…
Mesela o
dönemde gelişmekte olan güçlenen Anadolu sermayesine büyük bir darbe
vurulmuştur. Bu nasıl yapılmıştır. Devlet bankalarının verdikleri krediler
kesilerek, vadesinden önce geri istenerek, ihaleleri iptal edilerek, yeni ihale
verilmeyerek Anadolu sermayesine büyük darbe vuruldu. Yine o sürecin devamında
22 tane banka battı. Bu batan bankalarla medya grupları ile ilişkili. En
önemlisi de var olan ve devlete eklemlenmiş sermaye bu süreçte daha da
güçleniyor. Bu dönmede bu yerleşik sermaye kendi çıkarları bozulunca bunu
devlet çıkarının bozulması olarak sunmuş ve 28 Şubat sürecine bu yönü ile
katkısı olmuştur. Kısaca gerek 28 Şubat'ta gerekse diğer darbelerde asker tek
başına suçlu ve sorumlu değil.
Sivillerden mi destek
aldılar?
Kendi çıkarlarını devletin çıkarı gibi yansıtıp
devleti manipüle edenlerin de bu darbelerde önemli bir katkısı olmuştur. 28
Şubat'ta öne çıkan 5'li çete mesela. Kendi alanlarıyla ilgisi olmayan eylemler
yaparak o dönemin hükümetini hedef almış ve askeri kışkırtmakta geri
durmamıştır. Sendikal sorunları bırakıp rejimi kollama derdine düşmüşlerdir.
Rejimin sahibi millettir. Darbeler millete karşı yapılmıştır ve darbeyi yapanda
milletle içi içe olmayan ayrıcalıklı sınıflardır. Seçkin sınıflardır. Bu açıdan
28 Şubat'ta ekonomik çıkar elde etme önemli bir etkendir.
Uzun
tutukluluk da uzun yargılama da insan hakkı ihlalidir
Başbakan
Erdoğan'ın yargı konusundaki şikayetleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yargı
konusu çok hassas. Üstelik ben bir hukukçu olarak bu konuda daha dikkatli
olmaya çalışıyorum. Ben her somut davada, dosyanın getirmiş olduğu özel
durumları bilmeden yorum yapmayı doğru bulmuyorum açıkçası. Ama şunu da ifade
etmem gerekiyor. Tutuklama bir koruma tedbiridir, cezai değil. Bu bir ilkedir.
Öncelik özgürlüktür. Elbette hedef davanın en kısa sürede bitirilmesidir. Ki bu
AİHS'de de 'makul sürede yargılama hakkı' olarak tanımlanır bu. Uzun yargılama
ve uzun tutukluluk sadece anılan davalarda değil mesela mülkiyet davalarında,
miras davalarında da aynıdır. Bu durum pek çok hak ihlaline yol açmaktadır. Bu
konuda yargıya görev düşüyor.
Siyasete…
Bence
bu davalar konusunda konuşurken sadece bizi rahatsız eden davalara, uzun
tutukluluklar değil yargının geneli hakkında konuşmakta fayda var. Bizim
yargımızın yavaş işlemesi neden olan etkenleri ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Ki son yollarda Adalet Bakanlığı'nın çalışmaları ile yargıyı hızlandırmış ama
yeterli olduğu söylenemez.