Yaklaşık
iki yılına yaklaşan Suriye’deki halk isyanı ve buna karşı koymaya
çalışan Esed rejimi arasında bugün şöyle bir askerî duruma ulaşılmış
bulunuluyor:
Rejim
güçleri kırsal alanın önemli bölümünde kontrolü kaybetmiş, sadece büyük
şehirlerde tutunmaya çalışırlarken silahlı muhalefet güçleri de bu
şehirlerin dış mahallelerine kadar gelip merkezlerdeki hedef almaya
başlamış bulunuyorlar.
Rejim güçleri de şehirlerdeki ve kırsal alanlardaki muhalif güçlerinin ilerleyişlerini durdurmak için elinde ne kadar ateş gücü varsa bunu ayırım yapmadan, hedef gözetmeden kullanıyor. Bu meyanda önceki gün olduğu gibi Halep’in bir mahallesine isabet yüzdesi son derece düşük Scud füzeleri atıyor, onlarca sivili öldürmekten kaçınmıyor. Rejim aynı şekilde elindeki hava gücüyle hem şehirlerin muhaliflerin elindeki yerleri hem de kırsaldaki hedefleri ve hareket halindeki muhalif güçleri vurmaya devam ediyor.
Kırsaldaki kontrolünü büyük ölçüde kaybeden, kaybettiği yerleri geri alacak ne yeterli kara gücü ne de iradesi kalan rejim artık tutunmak için hava gücünden medet umuyor, bu gücü ne olursa olsun kullanmaya kararlı görünüyor. Bu bakımdan hava gücü bugün rejimin ayakta kalmak, varlığını devam ettirmek için elinde kalan en önemli savaş unsuru olarak tezahür ediyor.
Ne var ki, bu güç de artık eski gücünde değil. Muhaliflerin ellerine geçirdikleri hava üslerinin sayısının artması, bunun devam edeceğinin anlaşılması, uçakların teknik bakım ve parça problemleri, firari pilotların çoğalması, muhaliflerin uçak düşürme imkân ve kabiliyetlerinin giderek artması, kullanılabilir uçak sayısının azalması, cephane ve bomba yetersizliği gibi sebeplerden dolayı rejimin hava gücü de kendisi gibi telafisi neredeyse imkânsız bir yıpranma süreci içine girmiş bulunuyor.
Bu sürecin yaşandığını ve devam ettiğini rejimin umutsuz ve pervasız davranış ve hareketlerinden çıkarmak mümkün. Rejim bombası ve roketi azaldığı için mesela varil bombası denen iptidai; ama son derede tahripkâr ve öldürücü kendi yapımı bombaları ya helikopterlerden ya da nakliye uçaklarından hedef gözetmeksizin atıp duruyor.
Rejimin savaş uçakları artık düşürülme korkusuyla çok yüksek irtifalardan uçuyor ve böylece isabet kabiliyetlerini de kaybediyorlar. Diğer yandan, muhalif güçler uçak ve helikopter düşürmede giderek daha mahir hale geliyorlar. Bunu da yanlış olarak söylendiği gibi yabancıların sağladıkları uçaksavar silahları ile değil, ele geçirdikleri rejimin silah depolarından edindikleri 14,5 ve 23 mm.lik Sovyet yapımı uçaksavar silahları ve diğer klasik silahlarla başarıyorlar.
Bunun yanı sıra muhalif güçler rejimin hava üslerini de kuşatıp ele geçirmek için olağanüstü çabalar sarf ediyorlar. Bunda da giderek önemli başarılar sağlıyorlar elbette. Böylece hem daha fazla uçağının düşmesi hem de hava üslerini yavaş yavaş kaybetmesi sonucu rejimin hava gücü de bir zeval sürecine girmiş bulunuyor. Son gelişmelere bakıldığında ve bu konuda herhangi bir dış askeri yardımdan da söz edilemeyeceğine göre, iş muhaliflere ve onların kendi güç ve gayretlerine kalıyor elbette.
Diğer yandan, rejim de ne yapıp yapıp bu yıpranmayı durdurmak, kaybettiği imkân ve gücünü yeniden tesis etmek için kendine göre çaba gösteriyor. Bu konuda da Rusya, İran gibi müttefiklerine güveniyor. Rusya’nın eski sözleşmeleri gerekçe göstererek rejime hava savunma donanımı, parça gönderdiği malum. Ayrıca, bakımını yaptığı helikopterleri de rejime teslim ettiği kendilerinin de kabul ettiği bir gerçek. İran’ın ise başka askerî konularda rejime yardım ettiği biliniyor; ancak hava gücü konusunda ne yaptığı, rejime yardım edip etmediği konusunda bir şey söylemek zor. Ancak, bazı haberlerde, uçak parçası ve diğer donanımların temini konusunda kendi envanterini kullandırttığı bir iddia olarak söyleniyor. Ama dediğimiz gibi bu konuda ortada somut delil bulunmuyor. Diğer yandan, dış yardımların da yıpranma sürecini durdurmaya yetip yetmeyeceği de meçhul.
Rejimin ayakta kalmak için dayandığı hava gücü de diğer güç unsurları gibi telafisi çok zor, belki de imkânsız bir nihai sürece girmiş görünüyor velhasıl.
Rejim güçleri de şehirlerdeki ve kırsal alanlardaki muhalif güçlerinin ilerleyişlerini durdurmak için elinde ne kadar ateş gücü varsa bunu ayırım yapmadan, hedef gözetmeden kullanıyor. Bu meyanda önceki gün olduğu gibi Halep’in bir mahallesine isabet yüzdesi son derece düşük Scud füzeleri atıyor, onlarca sivili öldürmekten kaçınmıyor. Rejim aynı şekilde elindeki hava gücüyle hem şehirlerin muhaliflerin elindeki yerleri hem de kırsaldaki hedefleri ve hareket halindeki muhalif güçleri vurmaya devam ediyor.
Kırsaldaki kontrolünü büyük ölçüde kaybeden, kaybettiği yerleri geri alacak ne yeterli kara gücü ne de iradesi kalan rejim artık tutunmak için hava gücünden medet umuyor, bu gücü ne olursa olsun kullanmaya kararlı görünüyor. Bu bakımdan hava gücü bugün rejimin ayakta kalmak, varlığını devam ettirmek için elinde kalan en önemli savaş unsuru olarak tezahür ediyor.
Ne var ki, bu güç de artık eski gücünde değil. Muhaliflerin ellerine geçirdikleri hava üslerinin sayısının artması, bunun devam edeceğinin anlaşılması, uçakların teknik bakım ve parça problemleri, firari pilotların çoğalması, muhaliflerin uçak düşürme imkân ve kabiliyetlerinin giderek artması, kullanılabilir uçak sayısının azalması, cephane ve bomba yetersizliği gibi sebeplerden dolayı rejimin hava gücü de kendisi gibi telafisi neredeyse imkânsız bir yıpranma süreci içine girmiş bulunuyor.
Bu sürecin yaşandığını ve devam ettiğini rejimin umutsuz ve pervasız davranış ve hareketlerinden çıkarmak mümkün. Rejim bombası ve roketi azaldığı için mesela varil bombası denen iptidai; ama son derede tahripkâr ve öldürücü kendi yapımı bombaları ya helikopterlerden ya da nakliye uçaklarından hedef gözetmeksizin atıp duruyor.
Rejimin savaş uçakları artık düşürülme korkusuyla çok yüksek irtifalardan uçuyor ve böylece isabet kabiliyetlerini de kaybediyorlar. Diğer yandan, muhalif güçler uçak ve helikopter düşürmede giderek daha mahir hale geliyorlar. Bunu da yanlış olarak söylendiği gibi yabancıların sağladıkları uçaksavar silahları ile değil, ele geçirdikleri rejimin silah depolarından edindikleri 14,5 ve 23 mm.lik Sovyet yapımı uçaksavar silahları ve diğer klasik silahlarla başarıyorlar.
Bunun yanı sıra muhalif güçler rejimin hava üslerini de kuşatıp ele geçirmek için olağanüstü çabalar sarf ediyorlar. Bunda da giderek önemli başarılar sağlıyorlar elbette. Böylece hem daha fazla uçağının düşmesi hem de hava üslerini yavaş yavaş kaybetmesi sonucu rejimin hava gücü de bir zeval sürecine girmiş bulunuyor. Son gelişmelere bakıldığında ve bu konuda herhangi bir dış askeri yardımdan da söz edilemeyeceğine göre, iş muhaliflere ve onların kendi güç ve gayretlerine kalıyor elbette.
Diğer yandan, rejim de ne yapıp yapıp bu yıpranmayı durdurmak, kaybettiği imkân ve gücünü yeniden tesis etmek için kendine göre çaba gösteriyor. Bu konuda da Rusya, İran gibi müttefiklerine güveniyor. Rusya’nın eski sözleşmeleri gerekçe göstererek rejime hava savunma donanımı, parça gönderdiği malum. Ayrıca, bakımını yaptığı helikopterleri de rejime teslim ettiği kendilerinin de kabul ettiği bir gerçek. İran’ın ise başka askerî konularda rejime yardım ettiği biliniyor; ancak hava gücü konusunda ne yaptığı, rejime yardım edip etmediği konusunda bir şey söylemek zor. Ancak, bazı haberlerde, uçak parçası ve diğer donanımların temini konusunda kendi envanterini kullandırttığı bir iddia olarak söyleniyor. Ama dediğimiz gibi bu konuda ortada somut delil bulunmuyor. Diğer yandan, dış yardımların da yıpranma sürecini durdurmaya yetip yetmeyeceği de meçhul.
Rejimin ayakta kalmak için dayandığı hava gücü de diğer güç unsurları gibi telafisi çok zor, belki de imkânsız bir nihai sürece girmiş görünüyor velhasıl.