Kenan
Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın Anayasa Mahkemesi’ne haklarının ihlal
edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmaları, bir trajedinin
komedi ile sona ermesine benziyor.
12
Eylül’ün tescilli mağdurlarından biriyim. Sonucunda beraat ettiğim bir
davadan hapis yattım ve işkence gördüm. İşimi kaybettim, “sakıncalı”
durumuna düştüm. Üzerine soğuk bir su içip çaresiz defteri kapattım. Ne
düşünmemi istersiniz? Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda
bulunanlardan biri, birçok gencin katili, birçok mazlumun zalimi.
“Asmayıp da besleyecek miydik?” lafının sahibi. Diğeri bunların yanında,
Time’a “dünyanın en zengin generali” unvanıyla kapak olmuş biri. Ne
yapacağız? Hesabı ahirete mi bırakacağız? İki suçlu ihtiyar ile aramızda
tam 33 yıl duruyor. Görecekleri hangi cefa yaramıza merhem olacak?
28 Şubat davası bu yüzden dört dörtlük bir dava. Bir hesap nasıl görülür? Yapılanlar nasıl yapanın yanına kâr kalmaz? Mazlum hakkını nasıl arar? Suç işlemeye alışmış birileri nasıl bin pişman edilir ve geriden gelip aynı örneği tekrarlamaya niyetlenenler bu emsale bakıp nasıl titreyip asıllarına döndürülür? Bunların hepsi mümkün. Bu davanın iddianamesi açıklandığı zaman kuvvetle muhtemeldir ki, geçmişte geçtiğimiz badireleri öğrenme fırsatımız olacak. Dünya tarihi, bir dönemi kapatıp yeni bir dönem başlatan davalarla dolu. Sokrates’in 2414 yıl önceki davasından başlayarak bugüne kadar üstü kapanmayan çok dava oldu. Muhakemeler tekrar tekrar görüldü. İstiyoruz ki bizler vicdanlarımızda mahkûm ettiğimiz darbecileri bir de yargı eliyle hesaba çekmiş olalım. Ergenekon, karanlık işlere bulaşmış bir örgütün mensuplarını yargılıyor. Balyoz, kuvveden fiile çıkmamış bir darbe teşebbüsünü yargıladı ve mahkûm etti. 28 Şubat davası ise ilk defa, gerçekleşmiş bir darbeyi muhakeme konusu yapacak. BÇG’nin verdiği irtica brifinglerini dinleyen yargıçlar, bu çeteyi yargılayarak hem kendi itibarlarını kurtaracak hem de hukuku egemen kılacaklar.
28 Şubat soruşturması, fiilen gerçekleşmiş bir darbenin yargılanmaya başlanmasını ifade ediyor. Yakın bir zamanda iddianame açıklandığında, galiba en çok şaşıracak olanlar ordu mensupları olacak. Askerî vesayet, mantığı gereği ayrışmış, kavgalı ve güven bunalımı yaşayan bir topluma ihtiyaç duyuyordu. Bu yüzden ayrıştırmaya, kavga ettirmeye ve güvensizlik oluşturmaya çalışıyordu. Hiç şüpheniz olmasın dava dosyasına, yakından bildiğimiz rezilane işlerin arka planının gireceği ortada. Dün gazetemizde yer alan bilgiler, hükümet yıkıp hükümet kuran, kriz oluşturup tehditler savuran general kadrosunun yargılanacağını haber veriyor. Yargıçlara ve kamu görevlilerine baskı yapılmasından, gerektiğinde tehdit edilmesinden bahseden adamlar bunlar.
28 Şubat davasından en önemli sonucu askerlerin çıkartacağından emin olabiliriz. Kıtasında görevinin başında vatanı koruyan subaylar, kendilerinden habersiz ne işler çevrildiğini öğrenecekler. Bu işlerin ülkeyi kaosa sürüklemek ve bir düşman devletin yapamayacağı türden ihanetlere girişmek olduğunu bütün detaylarıyla anlayacaklar. Darbenin ülke çıkarlarına ne kadar aykırı gelişmelerin sebebi olduğunu görecekler. Silaha dayanarak ülke yönetmeye kalkmanın askeri doğrudan ihanetle sonuçlanan mecralara sürüklediğini kavrayacaklar.
Maksat rövanş almak değil; geleceği kurtarmak. Bu yüzden Başbakan’ın Ergin Saygun’a yaptığı ziyaretin sembolik değeri çok önemli. Başbakan çok önemli bir şey yapıyor; bu davayı kişiselleştirmediğini gösteriyor. Böylece askerlerin gözlerindeki perdeyi de kaldırmış oluyor. Suç işleyenler cezalarını çekecek. Ama ülkeyi silahla yönetmenin yanlışlığını, duygusal bir anafora düşmeden herkes görmüş ve anlamış olacak.
Rövanş duygusundan uzaklaşıp adalet duygusuna yaklaşmak doğru değil mi? İstediğimiz sadece adaletin yerini bulması.
28 Şubat davası bu yüzden dört dörtlük bir dava. Bir hesap nasıl görülür? Yapılanlar nasıl yapanın yanına kâr kalmaz? Mazlum hakkını nasıl arar? Suç işlemeye alışmış birileri nasıl bin pişman edilir ve geriden gelip aynı örneği tekrarlamaya niyetlenenler bu emsale bakıp nasıl titreyip asıllarına döndürülür? Bunların hepsi mümkün. Bu davanın iddianamesi açıklandığı zaman kuvvetle muhtemeldir ki, geçmişte geçtiğimiz badireleri öğrenme fırsatımız olacak. Dünya tarihi, bir dönemi kapatıp yeni bir dönem başlatan davalarla dolu. Sokrates’in 2414 yıl önceki davasından başlayarak bugüne kadar üstü kapanmayan çok dava oldu. Muhakemeler tekrar tekrar görüldü. İstiyoruz ki bizler vicdanlarımızda mahkûm ettiğimiz darbecileri bir de yargı eliyle hesaba çekmiş olalım. Ergenekon, karanlık işlere bulaşmış bir örgütün mensuplarını yargılıyor. Balyoz, kuvveden fiile çıkmamış bir darbe teşebbüsünü yargıladı ve mahkûm etti. 28 Şubat davası ise ilk defa, gerçekleşmiş bir darbeyi muhakeme konusu yapacak. BÇG’nin verdiği irtica brifinglerini dinleyen yargıçlar, bu çeteyi yargılayarak hem kendi itibarlarını kurtaracak hem de hukuku egemen kılacaklar.
28 Şubat soruşturması, fiilen gerçekleşmiş bir darbenin yargılanmaya başlanmasını ifade ediyor. Yakın bir zamanda iddianame açıklandığında, galiba en çok şaşıracak olanlar ordu mensupları olacak. Askerî vesayet, mantığı gereği ayrışmış, kavgalı ve güven bunalımı yaşayan bir topluma ihtiyaç duyuyordu. Bu yüzden ayrıştırmaya, kavga ettirmeye ve güvensizlik oluşturmaya çalışıyordu. Hiç şüpheniz olmasın dava dosyasına, yakından bildiğimiz rezilane işlerin arka planının gireceği ortada. Dün gazetemizde yer alan bilgiler, hükümet yıkıp hükümet kuran, kriz oluşturup tehditler savuran general kadrosunun yargılanacağını haber veriyor. Yargıçlara ve kamu görevlilerine baskı yapılmasından, gerektiğinde tehdit edilmesinden bahseden adamlar bunlar.
28 Şubat davasından en önemli sonucu askerlerin çıkartacağından emin olabiliriz. Kıtasında görevinin başında vatanı koruyan subaylar, kendilerinden habersiz ne işler çevrildiğini öğrenecekler. Bu işlerin ülkeyi kaosa sürüklemek ve bir düşman devletin yapamayacağı türden ihanetlere girişmek olduğunu bütün detaylarıyla anlayacaklar. Darbenin ülke çıkarlarına ne kadar aykırı gelişmelerin sebebi olduğunu görecekler. Silaha dayanarak ülke yönetmeye kalkmanın askeri doğrudan ihanetle sonuçlanan mecralara sürüklediğini kavrayacaklar.
Maksat rövanş almak değil; geleceği kurtarmak. Bu yüzden Başbakan’ın Ergin Saygun’a yaptığı ziyaretin sembolik değeri çok önemli. Başbakan çok önemli bir şey yapıyor; bu davayı kişiselleştirmediğini gösteriyor. Böylece askerlerin gözlerindeki perdeyi de kaldırmış oluyor. Suç işleyenler cezalarını çekecek. Ama ülkeyi silahla yönetmenin yanlışlığını, duygusal bir anafora düşmeden herkes görmüş ve anlamış olacak.
Rövanş duygusundan uzaklaşıp adalet duygusuna yaklaşmak doğru değil mi? İstediğimiz sadece adaletin yerini bulması.