13 Şubat 2013 Çarşamba

Çözüm sürecinin neresindeyiz / Emre Uslu

Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler açıklandığında çok büyük bir heyecan dalgası yaratılmıştı. Hatta takvimler açıklanmış on güne kadar deklarasyon yapılacağı bile iddia ediliyordu. Ancak çözüm sürecine ilişkin Paris cinayetinden bu yana ciddi hiçbir gelişme yok. Belki bu hafta içinde Öcalan’a gidecek BDP’liler konusunda bir gelişme olabilir, ancak BDP heyeti İmralı’ya gitse bile İmralı dönüşü PKK’nın sınır dışına çekileceğine ilişkin bir açıklama yapması beklenmemeli. Çünkü böyle bir durum sözkonusu değil. Zira Öcalan kararsız ve Paris olayının arka planını anlamaya çalışıyor.

Örneğin bir PKK yayın organında özellikle öne çıkarılan bir analize göre İmralı sürecindeki aksaklığın nedeni “heyetin seçilememesinden çok, PKK liderinin görüşme istememesi” olarak anlatılıyor.

Ayrıca Duran Kalkan da bu süreçte çok kritik bir analiz yazdı. Oslo sürecinde her şey iyi gidiyor dendiği sırada biz aslında Devrimci Halk Savaşı’na hazırlanıyoruz diye PKK’nın niyetini açığa vuran Kalkan şimdi de “yeni sürecin aslında Öcalan’a yönelik bir tasfiye süreci” olduğunu belirtiyor.

Kalkan’a göre “AKP hükümeti uluslararası komployu yenilemeye çalışıyor. ...Tüm saldırı yöntemleri boşa çıkartılan ve en son ‘PKK’yi imha ve tasfiye planı’ başarısız kılınan AKP hükümeti İmralı’ya gitmek ve Öcalan’la yeniden görüşmek zorunda kalmıştır. Bu görüşmelerin en karmaşık ve zorlu bir mücadele olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Böyle bir mücadele ile AKP’nin, PKK ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik olarak İsrail’in FKÖ ve Yaser Arafat’a uyguladığı planı uygulamak istediği şeklinde değerlendirilebilir. En yakın mücadele arkadaşları bu temelde geliştirilen saldırılarla katledilerek Öcalan’ın yalnız bırakılmaya çalışıldığı düşünülebilir. ...Buna karşılık PKK on beşinci yıl mücadelesine çok daha hazırlıklı ve örgütlü durumdadır. ...Kürt kadınları ve gençleri bu konuda çok kararlı ve örgütlüdür. AKP’nin yeni komplolarını da başarısız kılarak on beşinci yılda İmralı sistemini tümden parçalayıp önderlerini, yani varlık ve özgürlük iradelerini, özgür kılmayı başaracaklardır!”

Tıpkı Oslo sürecindeki analizler gibi PKK, yine AKP’nin Öcalan’la görüşme çabasını bir yetersizlik ve zayıflık olarak okuyorMustafa Karasu yaptığı açıklamada AKP’nin Öcalan’la neden görüşmelerde bulunduğunu şöyle özetliyor: “AKP sıkışmıştı, aydınlar tepkiliydi, liberaller bile tepkiliydi. Düne kadar AKP’ye destek verenler de AKP’den kopmuştu. AKP çok zor duruma düşmüştü. Şimdi bunları tekrar, kendine göre, bu tür yöntemlerle toparlamaya çalışıyor.”

Karasu ve Duran Kalkan’ın bu açıklamalarına bazıları “taktik” açıklamalar, “tabanını tutmak için böyle açıklamalar yapıyor” şeklinde yaklaşabilir. Benzer itirazları Oslo sürecinde de hatırlıyorum. O dönemde de PKK’nın barış istemediğini Duran Kalkan’ın analizlerinden örnekler vererek anlattığımda benzer itirazlarla karşılaşmıştım. Sonunda Silvan saldırısı yaşandı ve PKK Öcalan’ın dediğini değil Duran Kalkan’ın Devrimci Halk Savaşı diye anlattığı strateji devreye soktu. İmralı sürecinde de ivme bu yöne doğru kaymaya başladı.

Bu arada özellikle 15 Şubat sürecinde özellikle Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri’de ciddi hazırlıkların yapıldığı ve polisi tahrik ederek bu sürecin polis tarafından bozulmasına çalışıldığı gelen bilgiler arasında. KCK toplantılarında “bu süreç bir yere gitmez ancak süreci bozan polis olsun” şeklinde zihin egzersizleri yapıldığı biliniyor. Yani sizin anlayacağınız PKK şu anda süreci bozmak için bir bahane arayışı içinde ve mümkünse bu bahaneyi polisin üstüne yıkmak istiyor.

Cemil Bayık ise uzun süredir ortalıklarda görünmüyor. Bu da ayrıca not edilmesi gereken bir ayrıntı.

Bu süreç nasıl noktalanır?


Görebildiğim kadarıyla taraflar sonucu “çatışmasızlık” ile noktalanacak bir süreci mümkün kılmaya çalışıyor. Bu devletin ilk defa PKK’ya statü tanıyıp çift taraflı ateşkesi kabul etmesi anlamına geliyor. Bu süreçte PKK’nın sınır dışına çekileceğine ilişkin bir takvimlendirme veya deklarasyon zor görünüyor. Sınır dışına çekilme deklarasyonu içermeyen bir sürecin “barış” getireceğine inanmak oldukça zor.

Anladığım kadarıyla hükümet kendisini bu kadar bağlamış ve kamuoyunu bu kadar hazırlamışken PKK’nın sınır dışına çekilmeyi kabul etmemesi durumunda, en azından bir “çatışmasızlığa” razı olacağı, bunu da büyük bir “barış zaferi” gibi sunma hesabı yapıyor. Oysa PKK’ya sınır dışına çekilmeyi kabul ettirmeden kabul edilecek bir çift taraflı ateşkes, veya hükümetin deyimiyle “çatışmasızlık” devletin PKK karşısında hezimeti kabul etmesi demektir...