YENİÇAĞ’ın dün manşetinden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Recep Erdoğan’a yönelttiği 5 tarihî soruyu gördünüz.
Önce, bir daha hatırlayalım isterseniz; 2010 referandumu ve 2011 genel seçimi arifesinde patlayan “ispatlamazsan şerefsizsin” tartışmasını.
Devlet Bahçeli, 2010 Ağustos’unda o zaman Başbakan olan Recep Erdoğan’a şunları söylemişti;
“PKK ile anlaştığınızı niye saklıyorsunuz. Kandil’den ses geliyor, 4 defa görüşüldü. 4 günde anlaşma yapıldı. İmralı ile anlaşma yapıldı. Bunu niye saklıyorsunuz Sayın Başbakan?”
Recep Erdoğan da Bahçeli’ye şu yanıtı vermişti;
“Bugüne kadar hiçbir zaman terör örgütü ile masaya oturmadım. Hiçbir zaman da oturmayacağım. PKK ile görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir. İspatlamazsan şerefsizsin.”
Sonra ne oldu?.. Eylül 2011’de gizlenen Oslo görüşmeleri patladı ve bugüne kadar paçalardan aktı geldi cerahat. Terör örgütü ve temsilcileri ile yapılan pazarlıklar sonucu imzalanan mutabakatlar ekranların canlı yayınlarından izletildi millete. İmralı, Kandil, “devlet” temsilcileri, AKP’li siyasiler tarafından su yolu haline geldi. Öcalan’a övgüler dizildi. Nevruz bahanesiyle bebek katilinin yazdığı ve Diyarbakır meydanlarında okunan mektuplar Recep Erdoğan tarafından redakte edildi.
Bugün takvimler 7 Haziran 2015 seçimini gösteriyor.
Bahçeli’nin Elazığ mitingindeki ilk soruya baksak yeter;
“İmralı canisi ile mektuplaşıp, şahsen temas kurup günü birlik giriş-çıkışlarına onay verdin mi?..”
Yani; İmralı’dan bebek katili Öcalan çıkarılıp bir yerlere götürülüp getirilmiş. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan bir siyasetçidir. Kendisine çok sağlam bilgi ve belgeler içeren dosyaların yağdığını da çok uzun zamandır bilirim. Bahçeli, 5 soruda daha bu kadarını özetliyorsa devamı ve de elinde çok sağlam bilgilerin olduğunu da tahmin etmek güç değil. Bahçeli’nin yönelttiği 5 sorudaki iddiaların aynen doğru çıkacağına adım gibi eminim.
Devlet Bahçeli’nin seçime 4 gün kala patlattığı büyük bombayı yandaş-havuz medya ile PKK sever romantiklerin medyası tabii ki görmezden geldi. Her iki tarafın da işine ve stratejilerine uygun olmadığı için kulaklarının üstüne yattılar.
Biz de, biraz daha fazla bilgi tırtıklamak için MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu’nu aradık. Halaçoğlu da Oslo öncesi ve sonrasını hatırlatarak, “Hepsi ciddi sorular, bunları cevaplayacağını sanmıyorum, inkâr edecektir” dedi.
***
Bu arada Halaçoğlu, çok yeni bir tartışmayı da tekrar hatırlattı. Kendisinin Nisan 2014’te Recep Erdoğan’ın “sahte üniversite diploması” ile ilgili yaptığı açıklama ve kamuoyuna sunduğu belgeleri.
Halaçoğlu, “Cumhurbaşkanı olmak için 4 yıllık fakülte mezunu olmak gerekir. Sultanahmet’teki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 3 yıllıktı. Onun mezun olduğu zaman 3 yıllıktı” demişti. Yusuf Hoca hâlâ iddialarının arkasında. O günlerde kamuoyuna sunduğu belgeler kişisel facebook sayfasında duruyor.
Halaçoğlu, bugün de sözlerine şunları ekliyor;
“Ben, Cumhurbaşkanına diploman sahte diyorum beni mahkeme vermiyor. Normal başka bir şey olsaydı çoktan verirdi. Diyorum ki; 1981 yılında mezuniyet belgesi almışsın, mezuniyet belgende ne resim var, ne gizli damga var, soğuk damga var. Dekanın da mührü yok. İmza var, mühür yok. Kazıntı ve silinti yoktur diyor diğerlerinde resim var, soğuk damga var. Seninkinde niye öyle değil? Oraya not düşülmüş, ‘elden aldım’ diye. Mezuniyet belgenin sonrasında kurulmuş bir üniversiteden nasıl mezun olabilirsin? Marmara Üniversitesi’nin diplomasını nasıl alırsın diye soruyorum ve İşletme mezunu olarak nitelendiriliyor. Halbuki İşletme ile alakası yok. Aksaray’da Maliye Meslek Yüksek Okulu mezunu, eğer mezunsa?.. Klozet meselesinde nasıl atağa geçti, bu konularda hiçbir şey yapmıyor. Hiç beyanat vermiyorlar diploma konusunda. Bir kere bana Yusuf Hoca bunları ele almak sana yakışıyor mu dediler. Yakışıyor mu ne demek?..”
Yarattığı korku imparatorluğunun operasyonları fos çıkıyor. Çok usta olduğu algı operasyonlarında da fena çuvallar oldu. Önüne konulan belgelere cevap veremiyor. Bağırıyor, çağırıyor, küfür ediyor, tehdit edip, sopa gösteriyor. “...ev sahibini bastırır” misali. 7 Haziran gecesi meşhur balkon konuşmasının yerine Sarayda Davutoğlu’nu haşlama operasını izlerseniz şaşırmayın!..
Önce, bir daha hatırlayalım isterseniz; 2010 referandumu ve 2011 genel seçimi arifesinde patlayan “ispatlamazsan şerefsizsin” tartışmasını.
Devlet Bahçeli, 2010 Ağustos’unda o zaman Başbakan olan Recep Erdoğan’a şunları söylemişti;
“PKK ile anlaştığınızı niye saklıyorsunuz. Kandil’den ses geliyor, 4 defa görüşüldü. 4 günde anlaşma yapıldı. İmralı ile anlaşma yapıldı. Bunu niye saklıyorsunuz Sayın Başbakan?”
Recep Erdoğan da Bahçeli’ye şu yanıtı vermişti;
“Bugüne kadar hiçbir zaman terör örgütü ile masaya oturmadım. Hiçbir zaman da oturmayacağım. PKK ile görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir. İspatlamazsan şerefsizsin.”
Sonra ne oldu?.. Eylül 2011’de gizlenen Oslo görüşmeleri patladı ve bugüne kadar paçalardan aktı geldi cerahat. Terör örgütü ve temsilcileri ile yapılan pazarlıklar sonucu imzalanan mutabakatlar ekranların canlı yayınlarından izletildi millete. İmralı, Kandil, “devlet” temsilcileri, AKP’li siyasiler tarafından su yolu haline geldi. Öcalan’a övgüler dizildi. Nevruz bahanesiyle bebek katilinin yazdığı ve Diyarbakır meydanlarında okunan mektuplar Recep Erdoğan tarafından redakte edildi.
Bugün takvimler 7 Haziran 2015 seçimini gösteriyor.
Bahçeli’nin Elazığ mitingindeki ilk soruya baksak yeter;
“İmralı canisi ile mektuplaşıp, şahsen temas kurup günü birlik giriş-çıkışlarına onay verdin mi?..”
Yani; İmralı’dan bebek katili Öcalan çıkarılıp bir yerlere götürülüp getirilmiş. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan bir siyasetçidir. Kendisine çok sağlam bilgi ve belgeler içeren dosyaların yağdığını da çok uzun zamandır bilirim. Bahçeli, 5 soruda daha bu kadarını özetliyorsa devamı ve de elinde çok sağlam bilgilerin olduğunu da tahmin etmek güç değil. Bahçeli’nin yönelttiği 5 sorudaki iddiaların aynen doğru çıkacağına adım gibi eminim.
Devlet Bahçeli’nin seçime 4 gün kala patlattığı büyük bombayı yandaş-havuz medya ile PKK sever romantiklerin medyası tabii ki görmezden geldi. Her iki tarafın da işine ve stratejilerine uygun olmadığı için kulaklarının üstüne yattılar.
Biz de, biraz daha fazla bilgi tırtıklamak için MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu’nu aradık. Halaçoğlu da Oslo öncesi ve sonrasını hatırlatarak, “Hepsi ciddi sorular, bunları cevaplayacağını sanmıyorum, inkâr edecektir” dedi.
***
Bu arada Halaçoğlu, çok yeni bir tartışmayı da tekrar hatırlattı. Kendisinin Nisan 2014’te Recep Erdoğan’ın “sahte üniversite diploması” ile ilgili yaptığı açıklama ve kamuoyuna sunduğu belgeleri.
Halaçoğlu, “Cumhurbaşkanı olmak için 4 yıllık fakülte mezunu olmak gerekir. Sultanahmet’teki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 3 yıllıktı. Onun mezun olduğu zaman 3 yıllıktı” demişti. Yusuf Hoca hâlâ iddialarının arkasında. O günlerde kamuoyuna sunduğu belgeler kişisel facebook sayfasında duruyor.
Halaçoğlu, bugün de sözlerine şunları ekliyor;
“Ben, Cumhurbaşkanına diploman sahte diyorum beni mahkeme vermiyor. Normal başka bir şey olsaydı çoktan verirdi. Diyorum ki; 1981 yılında mezuniyet belgesi almışsın, mezuniyet belgende ne resim var, ne gizli damga var, soğuk damga var. Dekanın da mührü yok. İmza var, mühür yok. Kazıntı ve silinti yoktur diyor diğerlerinde resim var, soğuk damga var. Seninkinde niye öyle değil? Oraya not düşülmüş, ‘elden aldım’ diye. Mezuniyet belgenin sonrasında kurulmuş bir üniversiteden nasıl mezun olabilirsin? Marmara Üniversitesi’nin diplomasını nasıl alırsın diye soruyorum ve İşletme mezunu olarak nitelendiriliyor. Halbuki İşletme ile alakası yok. Aksaray’da Maliye Meslek Yüksek Okulu mezunu, eğer mezunsa?.. Klozet meselesinde nasıl atağa geçti, bu konularda hiçbir şey yapmıyor. Hiç beyanat vermiyorlar diploma konusunda. Bir kere bana Yusuf Hoca bunları ele almak sana yakışıyor mu dediler. Yakışıyor mu ne demek?..”
Yarattığı korku imparatorluğunun operasyonları fos çıkıyor. Çok usta olduğu algı operasyonlarında da fena çuvallar oldu. Önüne konulan belgelere cevap veremiyor. Bağırıyor, çağırıyor, küfür ediyor, tehdit edip, sopa gösteriyor. “...ev sahibini bastırır” misali. 7 Haziran gecesi meşhur balkon konuşmasının yerine Sarayda Davutoğlu’nu haşlama operasını izlerseniz şaşırmayın!..