Genelkurmay'ın Twitter'da yazdığı bir
mesaj nedeniyle hakkında soruşturma başlattığı Eski Donanma Komutanı
Oramiral Nusret Güner'den zehir zemberek savunma...
“İnternet
yoluyla Astlık-Üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara
karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir ve tezyif
edici fiil ve harekette bulunma” ile suçlanan Eski Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner, Genelkurmay'a suçlamalarla dolu bir savunma kaleme aldı.
İŞTE O SAVUNMA
TÜRK MİLLETİ'NE SAVUNMAMDIR
1.
1 Haziran 2014 tarihinde Twitter üzerinden takipçilerimle paylaştığım
mesajlar nedeniyle, 11 Haziran 2014 tarihinde, Genelkurmay tarafından,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına hakkımda suç duyurusunda bulunulmuş ve
bu durum 12 Eylül 2014 tarihinde tarafıma tebliğ edilerek ifadem
alınmıştır. Genelkurmay Suç Duyurusunda; söz konusu Twitter
Mesajlarımın, TSK mensuplarının amir ve komutanlarına olan güven hissini
ortadan kaldırmaya yönelik ibareler barındırdığını ve Astlık-Üstlük
münasebetlerine zarar verdiğini ve bu nedenle, 6 aydan 3 yıla kadar
hapsimi gerektiren Askeri Ceza Kanununun 95/4 maddesinde tanımlanan
suçun oluşabileceğini belirtmiştir.
2.
Bilahare, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı; 4 Kasım 2014 tarihinde, söz
konusu Twitter Mesajlarımı, T.C. Anayasası’nın 90/5 maddesi içinde,
İfade Özgürlüğü kapsamında bulduğunu ve “İnternet
yoluyla Astlık-Üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara
karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir ve tezyif
edici fiil ve harekette bulunma” şeklinde tarafıma isnad edilen Suçun unsurlarının oluşmadığını değerlendirmiş ve Kovuşturmaya Gerek Olmadığına karar vermiştir.(EK-A).
3. 2009/ 2010 yıllarında, Kurmay Başkanı olduğum dönemde, Medya’da ve de özellikle internette çıkan yalan/ iftira/ montaj/ manipülasyon dolu haberler nedeniyle, bügün kumpas kurdukları ortaya çıkanlara karşı, zamanında Deniz Kuvvetlerinin yaptığı Suç Duyurularına, Adalet Bakanlığı kale almıyor bahanesi ile, o günlerde işlem yapmayan Genelkurmay; bugün sıra Emekli Oramiral Nusret Güner’e gelince, hiç tereddüd etmeden Suç Duyurusunda bulunmuş, isnad edilen Suç Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca kabul görmeyince de, mutlaka cezalandırılması gerektiği yönündeki ısrarını sürdürerek Karara itiraz etmiş ve nihayetinde de, Kovuşturmaya Gerek Olmadığı Kararı, Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 6 Mart 2015 tarihinde verdiği Karar ile kaldırılmıştır.
4.
Söz konusu Kararın kaldırılmasını müteakip, 23 Mart 2015 tarihinde,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından; aynı Twitter Mesajlarında
Suçun Vasfı değiştirilmiş; herhalde para cezası/ erteleme olmaması ve
mutlaka fiilen hapis ile sonuçlanması amaçlanarak, iki kez
cezalandırılmamı talep edecek şekilde “Kamu Görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret”
suçu isnad edilmiştir. Yeni suçlamaya karşı sanık ifadesine dahi gerek
görmeden hazırlanan iddianame ile Ankara Asliye Ceza Mahkemesinde dava
açılmıştır. (EK-B).
5.
Bahse konu Twitter Mesajlarımın yayınlandığı 1 Haziran 2014 tarihi
itibarıyla, 4000 cıvarında olan Twitter'daki takipçilerimin arasında,
TSK muvazzaf personelinin olmadığını; gizlice beni takip ediyorlarsa, bu
durumun benim değil, Genelkurmay'ın sorunu olduğunu; benim gönderdiğim
Twitter mesajları ile, beni takip etmeyen TSK personelini
etkileyemeyeceğimin açık olduğunu; “Türk Milletine Savunmamdır” başlığı
ile 3 Ekim 2014 tarihinde Twitter’da yayınlamam üzerine; muhtemelen
Genelkurmay’ın yaptığı hatayı fark ettiğini; akabinde de hazırlanan
İddianame’de Suçun Vasfının değiştirilmesinin bir şekilde sağlandığını;
yeni bir suç isnad edilmesine rağmen, tekrar ifademin alınmasına dahi
lüzum görülmediğini anlıyorum.
6.
Burada dikkatinize sunmak isterim ki; ben Emekli Oramiral Nusret Güner
olarak gerçek adresimi vererek açtığım Twitter hesabından, Anayasa’nın bana tanıdığı DÜŞÜNCELERİMİ ÖZGÜRCE İFADE ETME hakkına güvenerek, gördüğüm gerçekleri ve inandığım doğruları Halkıma açıklarken; takipçilerim arasında görmediğim Genelkurmay’ın beni SAHTE bir hesapla takip
ettiği anlaşılıyor. TSK’ne kurulan Kumpası farkedemeyen veya fark edip
de gereğini yapmayan Genelkurmay’ın kendi emekli Oramiral’ini gizlice
takip etmesi, rutin bir istihbarat faaliyeti olarak izah edilebilir mi?
Tabii ki “Hayır”. Genelkurmay bu enerjisini bana değil, halen Yargı
önüne çıkarılamayan TSK’ne kumpas kurmuş olanları belirlemeye
yönlendirmelidir.
7.
Twitter Mesajlarımda ne demiştim? “Donanma’nın Albay ve Amirallerinin %
80’ini tasfiye edenler/ buna ses çıkarmayanlar, utanmadan Donanma’ya
geliyor; utanmayanlar da onu karşılıyor.” demiştim. Burada Donanma’nın
Güç kaybını kimse inkar etmiyor, ama “UTANMAK” fiili HAKARET sayılıyordu.
Hatta Savcı; İddianamesinde, “UTANMAZ” demek istemiş olabileceğim
şeklinde tahminde bile bulunuyordu. Ama, bu güç kaybını kimlerin
yaptığı, kimlerin en azından sessiz kalarak veya olabilecekleri
öngöremeyerek GÖREVİ İHMAL SUÇUişlediği hiç de önemli değildi.
8. Mesajımda,
“ve, veya” anlamına geldiğinden, Twitter’daki 140 harf limiti nedeniyle
“/” işaretini kullanmıştım. Savcı ve Yargıçlarımız, bir zamanlar, bir
Genelkurmay Başkanı Orgeneral’in bile Terörist olabileceğini iddia etmiş
ve 2 yıl boyunca toplumu buna inandırmış olsa da, ben; Savcı’nın iddia
ettiğinin aksine, Genelkurmay Başkanı’nın, Deniz Kuvvetlerinin seçkin
personelini bizzat tasfiye eden kişi olduğunu hiç düşünmedim. Ama, en
azından Genelkurmay Başkanının bir şekilde sessiz kaldığını gördüm.
TSK’ne Kumpas kuranlar halen belirlenip yargılanmadığına göre, bilimsel
düşünceyle hiçbir ihtimali göz ardı etmemesi gereken Savcı; Kumpasın
faillerinin ismen kim/ kimler olduğunu, Genelkurmay Başkanı’nın kumpasa
karşı sessiz kalmadığını ve büyük bir uğraş verdiğini bir yerlerden
biliyor olmalıydı.
9.
Twitter Mesajlarımda ne demiştim? “Ah, ikbal hırsı Ah!”. Ben meslek
hayatım boyunca, sivil olsun asker olsun üst düzey personelin % 99’unda
gördüğüm; “Mevki/ Makam/ Terfi/ Ayrıcalıklar Elde Edilmesi/ Muhafazası
vb. özellikleri” kapsayan İKBAL HIRSI’nın zaman zaman Ülke
menfaatlerinin bile önüne geçebildiğidir. İnsanoğlu, bu hırs ile, hep
hak ettiğinden daha fazlasını istemiştir. Maalesef, benim güzel Ülkemde,
bu hırsa sahip olmayan, Ülkesinin Menfaatlerini gerçekten her şeyin
üstünde tutan, fedakar nadir kişiler; bırakın diğerlerinden ayrılmayı,
üstelik cezalandırılmaya çalışılmaktadır.
10.
Asker kişileri bizzat yaşayarak gördüm, Sivil kişilerle ilgili
verilebilecek örnekler ise siyasete girdiğinden burada bahsetmek
istemiyorum. Ben İkbal Hırsı olmayan yok denecek kadar az sayıda insan
tanımış iken, Savcı’nın “gerçekle ilgisi olmayan” nitelemesi yaparak,
mağdur olduklarını iddia ettiği kişilerin İKBAL HIRSININ OLMADIĞINA
kolaylıkla hükmetmesi ve benim bunu ifade etmemi de hakaret olarak
değerlendirmesi, benim için anlaşılabilir değildir. Ben, gördüğüm bu
gerçekleri ifade edemiyecek isem; ifade özgürlüğüm yok ise, bunu bana
söylesinler.
11. Twitter
Mesajlarımda, ayrıca, hakaret içerebileceğini hiç düşünemediğim, ancak
Savcının rahatsızlık duyduğu SAFRA kelimesini kullanmıştım.Bana göre;Deniz Kuvvetleri, Seçkin Personelinin büyük bir kısmını kaybettiği halde; sanki hiçbir şey olmamış gibi davranılması ve de nispet edercesine Denizci üniformasıyla Donanma gemilerinde Medya’ya demeçler/ görüntüler verilmesi; bugün artık masum oldukları ortaya çıkan Silah Arkadaşlarım ve biz istifa edenler için; “Donanma onlar olmadan da her görevi çok iyi yapar” yani ONLAR SAFRA İDİ
algısı yaratmayı amaçlıyordu. Ancak, Savcı beni suçlandığına göre; ya
ben bu algıyı doğru kavrayacak yeterlilikte değildim, ya da Ülkemizde
olduğu iddia edilen İleri Demokrasilerde “Bazı gerçekleri bilir, ama
söyleyemezdiniz”. Maalesef, benim güzel Ülkemde; Gerçekleri saptıracak
şekilde algı yaratarak Deniz Kuvvetlerindeki büyük Güç kaybını Türk
Milleti’den gizleyenler değil de, Doğruları ortaya koyanlar
suçlanmaktadır.
12.
Aslında, Twitter Mesajlarımda, bana isnad edilen, Genelkurmay
Başkanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamlarına karşı “Hakaret”
suçunu doğuracak ifadelerin yer almadığı o kadar açıktı ki; Genelkurmay söz konusu Twitter mesajlarım için yaptığı Suç Duyurusu’nda, Ast-Üst ilişkilerini zedelediğimi iddia etmiş, HAKARET fiilini şikayet konusu bile etmemişti. Diğer taraftan, Savcı’nın da, “Twitter Mesajları bir bütün olarak değerlendirildiğinde” ibaresini kullanmak gereğini duyduğu ve İddianameyi hazırlarken oldukça zorlandığı anlaşılıyordu.
13.
Bu yaptığım açıklama ile, niçin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in
hedefi haline geldiğimi ve “Devlet Terbiyesi, TSK kendi sorunlarını
kendi içinde çözer” vb. bahanelerin arkasına sığınarak, niçin beni
susturmaya çalıştığını anlatıyorum.
14.
Olay bazı Medya organlarında yer aldığı gibi “Paşa Paşa’yı hapse
attıracak” meselesi değildir. Olayın böyle görülmesi, ancak
saptırılması, basitleştirilmesi veya en iyi niyetle anlaşılamamasının
bir göstergesidir. Bu dava, Necdet Özel ile Nusret Güner arasında
kişisel bir dava da değildir. Bu dava,
Deniz Kuvvetleri odaklı TSK ve dolayısıyla Türkiye’ye kurulan kumpasa
karşı gelerek istifa eden ve zamanında sorumluları uyaran DONANMA KOMUTANI ile;
Deniz Kuvvetlerinin büyük Güç Kaybına uğraması ile sonuçlanan kumpasa
en azından ses çıkarmayarak veya olabilecekleri öngöremeyerek Görevi
İhmal Suçu işleyen, ancak bunu örtmek için de Nusret Güner’i susturmaya
çalışan Necdet Özel dahil TSK’nin Harbe Hazırlığından sorumlu olan GENELKURMAY BAŞKANLARInın arasındaki bir davadır.
15.
Benim güzel Ülkemin içinde bulunduğu durum nedeniyle, gerçekler açık ve
anlaşılabilir olsa da, bu açıklamalarımın Türk Milletine tam ve doğru
olarak ulaşamayacağını biliyorum ve haklılığımın teslim edileceği
beklentisi içinde de değilim; esas AMACIM TARİHE NOT DÜŞMEKTİR. Bugün olmasa da, ileride, Türk Milleti’nin beni çok iyi anlayacağına eminim.
16.
Türkiye/ TSK ve de özellikle Deniz Kuvvetleri üzerinde yapılan
operasyon nedeniyle, Balyoz Davası Kararını müteakip 28 Eylül 2012
tarihinde istifa dilekçemi vermiştim. (EK-C).
İstifam kabul edilmeyince de, yasal ayrılma zamanı olan Ocak 2013 ayına
kadar beklemek zorunda kalmış ve 29 Ocak 2013 tarihinde de TSK'nden
ayrılmıştım (EK-Ç).
17. İstifa Dilekçesi vermem ile Emekli olduğum dört aylık süre içinde, 28 Eylül 2012-29 Ocak 2013 tarihleri arasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı’na, Milli Savunma Bakanı’na, Genelkurmay Başkanı’na ve Başbakan'a yasal platformlarda/ Yüksek Askeri Şura’da ve ikili görüşmelerimde, Türk Deniz Kuvvetlerinin üzerine oyun oynandığını anlatmaya çalıştım ve bunları benim kabul etmemin mümkün olmadığını söyledim. Hatta, özellikle, Orgeneral/ Oramiral ile teğmene aynı cezayı vermenin, sanki ikisinin de aynı sorumluluğu taşıyacağı sonucunu doğuracağını ve bunun da Ast-Üst ilişkilerinde onarılmaz yaralar açacağını; Türk Ordusunun 1000’lerce yıllık disiplinini ortadan kaldıracağını vurguladım. İlginçtir ki, buna o zaman sessiz kalanlar, daha sonra beni Ast-Üst ilişkilerini zedelemekle suçladılar.
18.
Bu onurlu mesleği tesadüfen seçmiş bir kişi değil, beş yaşından
itibaren, her gece, “Deniz Subayı olamaz isem, öleyim” diye dua eden, 13
yaşında giydiğim bu üniformayı 47 yıl şerefle taşımış; kendini,
sağlığını, ailesini, herşeyini mesleğine feda etmiş; hiç şikayet etmeden
ve daima Ülkesinin menfaatlerini herşeyin üstünde tutan Ben; Deniz
Kuvvetleri Komutanı olmama altı ay kala niçin istifa etmek zorunda
kalmıştım?
19.
Üniformamı çıkarmamı müteakip, istifamın gerekçelerinin Genelkurmay
tarafından açıklanmaması, konunun Medya, İktidar ve Muhalefet tarafından
da gündeme getirilmemesi üzerine, kısıtlı imkanlarla konuşmaya ve
Halkımızı aydınlatmaya çalıştım.
20.
Amacım; Deniz Kuvvetlerini bir daha 30-40 yıl kendine gelemeyecek
şekilde darmadağın eden, başta Balyoz olmak üzere, Casusluk, Poyrazköy,
Amirallere Suikast vb. davalara karşı; darbeci, casus, fuhuş yapan/
yaptıran vb. birer suç makinası gibi gösterilen, % 90'ı ile birlikle
çalıştığım ve çok yakından tanıdığım Silah Arkadaşlarımın
masumiyetlerini haykırmak ve onların üzerinden Türk Deniz Kuvvetleri/
TSK/ Türkiye üzerine oynanan oyuna Türk Milleti'nin dikkatini çekmekti.
21.
Halkımızı bilgilendirmeye çalışırken, Ben Deniz Kuvvetleri isem, bana
göre “Sorumlular Genelkurmay Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Hükümet
ve TBMM’dir” şeklindeki görüşü hep taşıdım, yazılı ve sözlü beyanlarımda
da bunu ifade ettim. Nitekim, Hükümet, bir süre sonra Milli Ordu'ya
kumpas kurulduğunu itiraf etmek durumunda kaldı. Takiben Balyoz,
Ergenekon vb. davaların kumpas oldukları Mahkeme Kararları ile tespit
edildi, Cumhurbaşkanı da Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada
“aldatılmışız”
dedi. Dolayısıyla, haklılığım kanıtlanmış oldu. Aldanmamaları için
Sorumluları zamanında ikaz eden, aldatılamamış olan ve durumun kumpas
olduğunun ortaya çıkmasında az da olsa bir payı olduğunu düşünen Nusret
Güner ise susturulmaya, susmayınca da cezalandırılmaya, çalışılıyor.
22.
İstifamın hemen arkasından Başbakan Yardımcısının “Herhalde kızı
yüzünden istifa etmiştir” şeklindeki açıklamasına Genelkurmay da sessiz
kalarak, adeta TSK üzerine kumpas kuranlara bir ölçüde yardımcı olmuştu.
Halbuki istifamı verdikten iki ay sonra, Emekliliğimi beklerken, Yüksek
Askeri Şura’da Deniz Kuvvetlerine yapılanları kabul edemeyeceğimi
açıklamamdan sonra, yanımda çalışan astsubayların kızımın odasına kamera
koyduğu komplosunu ortaya atmışlardı.
23. Devletin
Savcısının “Odasına kamera konmuş, güzel görüntüler var” diyerek,
mağdur bahanesi ile, reşit olmayan 14 yaşındaki Yavrumun adını İzmir
Casusluk Davası iddianamesine açık açık yazması, Savcı’nın bizzat
kendisinin İddianame vasıtasıyla bana şantaj yaptığını gösteriyordu. Bu
açıktı, ama kimse görmüyordu, daha doğrusu görmek istemiyordu. Ama ben
zamanında, herkesin korkudan titrediği dönemde, sözde mağdur olarak
Gölcük’te verdiğim ifadede (EK-D)
ve HSYK Başmüfettişinin söz konusu Savcı hakkındaki göstermelik
soruşturması sırasında bu değerlendirmelerimi ifade ettim. Hatta, HSYK
Baş Müfettişine, “Bu Ülkede, onurumun karşılığını verebilecek güvenilir bir merciinin mevcut olduğuna ihtimal vermediğimi” belirterek, Yargıya hiç güvenmediğimi özellikle vurguladım. (EK-E).
24.
Kumpas davalarının yargılanması sırasında yaşanan hukuksuzlukları
burada tek tek saymak istemiyorum. Benim güzel Ülkemde, yaklaşık 250
kişinin, 15-20 yıl hapis cezasının öngörüldüğü bir Dava için, bırakın
mahkemeleri, iki Yüksek Yargı Organından biri, BUNLAR SUÇSUZDUR, derken;
diğeri BUNLAR SUÇLUDUR diyebilmektedir. Benim
Yargıya güvensizliğimin kabahati kimin? Acaba benim mi, yoksa bu
duyguyu bir Donanma Komutanı’nda bile yaratanların mı? Takdiri sizlere
bırakıyorum.
25. Beni kim yargılayabilir? Elbette ki Türk Milleti ve onun adına karar veren bağımsız Türk Mahkemeleri. Ben ise, artık;
olayların gerçek yüzünün gizlendiği, toplum mühendisleri tarafından
yaratılan algıların öne çıktığı ve Yargı Sistemine büyük bir
güvensizliğin mevcut olduğu bu ortamda, sadece TARİH’İN YARGISINA güveniyorum.
26.
İstifamı iki ay önce vermiş olduğum halde, Kızım vasıtasıyla bana
kurulmaya çalışılan komplonun, Yüksek Askeri Şura’daki açıklamalarımın
hemen sonrası ortaya atılması rastlantı olabilir miydi? Bana göre
“Hayır”. Bu rastlantı; komplo kuranların, Yüksek Askeri Şura’yı bile
yakından takip edebildiklerinin açık bir göstergesi idi, hatta belki de
düşünmek bile istemediğim daha başka ihtimalleri akla getiriyordu. Öyle
ya, bir Genelkurmay Başkanı Orgeneral’in terörist olduğunun iddia
edildiği ve iki yıl boyunca da toplumun buna inandırıldığı bir Ülkede
herşey olabilirdi!
27.
Aslında ortada kamera falan da yoktu, olmasına da gerek yoktu. Beni
istifamdan vazgeçirmeyi, ısrar edersem de istifamın intikamını almayı
hedeflemişlerdi. Ya ben de bu şantajı kabul ederek istifamı geri alacak
ve diğerlerinin yaptığı gibi sesimi kısacak/ susacaktım; ya da
ayrılmakta ısrar edersem İstifamın gerçek nedenleri Halk’tan gizlenecek
ve böylece İstifam da itibarsızlaştırılmış olacaktı. Her halukarda
kazançlı çıkacaklardı.
28.
Bu herkesin işine geliyordu; hatta, bana göre, Genelkurmay Başkanı
Necdet Özel’in bile işine geliyordu. Bu şekilde; “Donanma Komutanı
olanların kurgu olduğunu söyleyerek demokratik tepkisini gösterdi, siz
niçin susuyorsunuz, niçin tepki göstermiyorsunuz?” sorusuna muhatap
olabileceği endişesini taşıyan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel kendi
tepkisizliğini örtecek ve aynı zamanda TSK ile Hükümet arasında bir
uyumsuzluk var görüntüsü de verilmemiş olacaktı. Özellikle Sivil/ Asker
Yönetim Kadrosunu ikaz eden Donanma
Komutanı ilerde haklı çıkarsa (ki bugün haklı çıktığı anlaşıldı), Deniz
Kuvvetlerinin büyük Güç Kaybı ile sonuçlanan Kumpası “engellemedikleri/ engelleyemedikleri” için, “Görevi Suistimal/ Görevi İhmalSuçu”
işlemiş durumuna düşeceklerdi. İşte, Genelkurmay Başkanı Necdet
Özel’in, Nusret Güner’i hedef almasının başlangıc noktası bu idi. Nusret
Güner’in istifasının gerekçeleri Türk Milleti’nden gizlenmeli, bu
gerekçeleri kendisinin ifade etmemesi için de bir şekilde
susturulmalıydı. Özellikle ifade etmeliyim ki; bu süreç içinde,
Medya’nın büyük bir kısmı ve Muhalefetin tamamının Donanma Komutanı’nın
Protesto istifasını sorgulamaması ve adeta kendisine sansür uygulaması,
gerçeklerin tam ve doğru olarak Halkımıza ulaşmasını engelleyen en
önemli faktörler olmuştur. Halbuki, bu istifa zamanında
sorgulanabilseydi, TSK’ne ve de esasen Türkiye’ye kurulmuş olan KUMPAS
2,5 yıl önce açığa çıkarılabilecekti.
29.
Ben ise güya mağdurdum. 14 yaşında ve reşit olmamasına rağmen bu
Devletin Savcısı, Allah’ın bana emanet ettiği, benim Okula bile
gönderirken üzerinde titrediğim Kız Evladımı mağdur bahanesi ile,
psikolojisini de hiç düşünmeden, önce ifade vermeye çağırmış, sonra da
ismini, haince, açık açık İzmir Casusluk Davası İddianamesine yazmış,
Mahkeme de kabul etmişti. Halkta, işte böyle babanın, böyle kızı algısı
yaratmaya çalışıyorlardı. Bunda da bir ölçüde başarılı olmuşlardı.
Hatta, istifamdan iki yıl sonra, bugün bile, Türkiye’nin içinde
bulunduğu durumu çok iyi değerlendirebilen seçkin Polis Müdürleri Sayın
Sabri Uzun ve Sayın Hanefi Avcı; son yazdıkları “İN” ve “Cemaat’in
İflası” adlı kitaplarında, istifamı; takdirle karşıladıklarını
belirtiyor, ancak İzmir Casusluk davasına ilişkilendiriyorlardı.
30.
Benim güzel Ülkemde, maalesef, büyük çoğunluk; “Hiçbir kimsenin, Deniz
Kuvvetleri Komutanı olmasına 6 ay kala, Türk Donanmasının onurunu
korumak gerekçesi ile istifa etmiş olabileceği”ne ihtimal vermiyor;
gerçeği bilen bazıları da, kendilerine olumsuz pay çıkardıkları için
susuyorlardı.
31.
Bana yaptıkları santaj nedeniyle, Devlet’in bu Savcıya ve Mahkeme
Üyelerine ne yaptıklarını bilmiyorum, ama benim bildiğim bu Devletin,
bir şekilde, beni hapise atmak için uğraştığıdır.
32. Esas olarak istifamı itibarsızlaştırmak için yapıldığı ortada iken; susarak,
komplo kuranların amacına hizmet etmiş olan Genelkurmay Başkanı Necdet
Özel’in istifamın gerekçesini açıklamaması benim açımdan kabul
edilebilir bir şey değildir; hatta “Deniz Kuvvetleri’nin 1000 yıllık
Şerefli TARİHİ”ne karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır, daha da
önemlisi tahriftir.
33.
Ben ise; Sözlü ve yazılı beyanlarımda, her zaman Genelkurmay
Başkanlığının Türkiye'nin en iyi kurumlarından biri olduğunu ifade
ettim. Bu karagahta uzun süre görev yapan bir kişi olarak, gerçek
olduğuna bizzat şahit olduğum bu durumun aksini söylemek zaten doğru
değildi. Ancak, bilinmelidir ki, Makam ile Makamı işgal eden Kişi
farklıdır, birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Peygamber Ocağı olan bu
mükemmel kurumu yönetenlerin, her zaman mükemmel olmasını beklemek doğru
değildir. Esas olan en iyi Komutanı, TSK’nin başına getirebilmektir,
ancak bunda her zaman başarılı olunamayabilir.
34.
Yabancı Ülke Ordularını da tanıyan bir kişi olarak diyorum ki; Türk
Milleti, TSK ile her zaman gurur duymalıdır. TSK bir disiplin kurumudur
ve Disiplini ile Dünyaya nam salmıştır. Personel ne olursa olsun,
Komutanlarına mutlak itaat eder, öyle de olmalıdır. Özellikle, veda
mesajımda, personelime "Sizden istediğim tek şey, ben ayrıldıktan sonra,
Komutanlarınıza mutlak itaat etmenizdir" dedim (EK-F).
Ancak, burada korunması gereken Genelkurmay Başkanlığı Makamıdır,
kişisel olarak Genelkurmay Başkanının şahsı değildir. Esasen, bazen
makama gelen kişiler, bizzat kendisi bulunduğu Makamın şerefine halel
getirir.
35.
Benim, “Şerefsiz bir Komutan olmaktansa istifa ettim” şeklindeki
beyanım, TSK’ne kurulan Deniz Kuvvetleri odaklı kumpası görüp bilip bir
şey yapamadan o makamı kabul etseydim, Deniz Kuvvetleri Makamının
şerefine halel getirmiş olacaktım, diye değerlendirdiğim içindir.
Bahsettiğim nedenlerle, yaptığım eleştirileri, TSK’ne değil, TSK’ni
yöneten Komutanlara yönlendiriyorum. Ama, maalesef,
bazı komutanlar da; kendi zaafiyetlerini gizlemek için, bulunduğu
Makamın arkasına saklanmakta ve eleştirilerin kendilerine değil, Makama
yapıldığı algısını oluşturmaya çalışmaktadırlar.
36.
Sivil elbise giydiğimde, Türkiye'de Demokrasi var ve görüşlerimi
özgürce ifade edebilirim zannediyordum ki; kısıtlı Medya ortamında
açıklama yaptıkça, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in sürekli
yaptırımları ile karşı karşıya kaldım. Ancak,
istifamın nedeni zaten Türk Milletini, olan bitenden bilgi sahibi
kılmak ve uyarmaktı. Yoksa ben bu görevi yapamıyorum, gelsin başkası
yapsın diye görevimden ayrılmamıştım.
Twitter'da da belirttiğim gibi, iyi ki o bembeyaz üniformayı Temiz ve
Lekesiz olarak bırakmıştım. Savcı, İddianamesinde, sadece şahsımın onur
anlayışı ile ilgili olan bu ifademin, “Genelkurmay Başkanı Necdet
Özel’in Beyaz Fırtına Tatbikatında denizci üniforması giymesinin
üniformayı lekelediği” anlamına geldiğini iddia etmektedir. Kendi şahsım
için söylediğim bu değerlendirme; Necdet Özel için doğru değil diyorum.
Zira; beni suçlayanların onur anlayışlarının benim onur anlayışımdan
oldukça farklı olduğu o kadar açık ki; benim Hayati olduğunu görerek
geleceğimi feda ettiğim konuda, onlar ya yeterli çabayı göstermemişler,
ya da gösterdikleri çaba kale alınmamış ve bu kale alınmayışlarını,
benim yaptığımın aksine, kabul edebilmiş ve sineye çekebilmişlerdi.
37.
Yapılan operasyonla Türk Deniz Kuvvetleri 30-40 yıl daha bu mükemmel
seviyeye gelemeyecekti. Ama, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel; bunu
yapanlara ses çıkarmazken, bu gerçeği ifade edenleri susturmaya
çalışıyor; hatta, Başbakan bile Yargıya güvensizliğini ifade ederken,
nifak sokmayın, ceza aldılar, paşa paşa yatsınlar lafları ortada
dolaşıyordu.
38. Bütün bu olanlar sorumlular tarafından görmezden gelinirken; Deniz
Kuvvetleri Komutanı olmaktan feragat ederek, Deniz Kuvvetleri ve
dolayısıyla TSK’nin onuru için yaptığım mücadeleye karşı bana verilen
cevap, benim TACİZ, hatta AĞIR TAHRİK olarak değerlendirdiğim
KARŞILAŞTIĞIM MUAMELE idi. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel;
a. İlk aşamada istifamın gerekçesini Türk Milleti’den gizledi. Özellikle,
Başbakan Yardımcısının herhalde kızı yüzünden istifa etmiştir”
şeklindeki açıklamasına da sessiz kalarak, bana kurulan komploya bir
ölçüde destek vermiş oldu.
b. Ben Deniz Kuvvetlerinin düşürüldüğü durumu anlatmaya başlayınca da, susmam için önce TSK Sosyal Tesislerine girişimi yasakladı.
c.Sonra, her Emekli Orgeneral/ Oramirale tahsis edilen ve bana da verilmiş olan Özel Koruma Statümün kaldırılmasını ve korumamın en az seviyeye indirilmesini sağladı.
ç.Bilahare, TSK mensubu hiçbir takipçim olmadığı halde, 1 Haziran 2014 tarihinde paylaştığım Twitter Mesajları nedeniyle Ast-Üst ilişkilerini zedelediğimi iddia ederek 3 yıla kadar hapsimi istedi.
d. 3 yıl Hapis istemi Savcılıkca kabul görmeyince de; bu kez, bir şekilde, aynı Twitter Mesajlarındaki ifadelerin Hakaret Suçlamasına dönüştürülmesini sağladı.
39.
Bana karşı uygulanan yaptırımlar için Genelkurmay Başkanlığı’nı değil
de, niçin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’i muhatap alıyorum? Zira,
emekli de olsa bir Orgeneral/ Oramirale yaptırım uygulamak, Genelkurmay
Başkanı’nın onayı olmadan mümkün değildir. TSK Sosyal Tesisler Yasağı,
Koruma Statüsünün Azaltılması, Cumhuriyet Başsavcılığına Şikayet’lerin
hepsi için mutlaka yazılı veya sözlü emir verilmesi gerektiğini
biliyorum. Hele, Adli Müşavir; bu Dava’da da olduğu gibi, ancak
Genelkurmay Başkanının emri ile ve onun adına Suç Duyurusunda
bulunabilir.
40. TSK’ne ve de dolayısıyla Türkiye’ye kurulan “Deniz Kuvvetleri odaklı Kumpas”a TSK’ni yönetenler niçin sessiz kalmıştı?
Devlet terbiyesi mi, yoksa başka nedenleri mi vardı? Büyük Resim; Darbe
Planı bahanesi ile, Balyoz’un, Denizcilere indirildiğini gösteriyordu.
Tarih tekerrür ediyor, tıpkı Sultan Abdülaziz’e yapılan darbenin
sonucunda, Denizleri kullanamayarak, büyük kayıplar verdiğimiz
“Donanma’nın Haliçte çürümeye terk edilmesi” olayı gibi. Özellikle
TSK’nin kontrol altında tutulabilmesi ve Genelkurmay Başkanlarının tepki
göstermemesi için Kara Kuvvetlerinin korunduğu açıktı. Nitekim
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner hariç, hiçbir Genelkurmay
Başkanı aslında doğru dürüst bir tepki göstermemişti.
41.
Darbe karada değil de, denizde mi olacaktı? Darbe Denizde olacaksa
bile, personel oranına göre 134 Denizciye karşı en az 750 Karacı mahkum
olmalıydı. Ama, 38 Karacı mahkum olmuştu. Ben diyorum ki, 38 yerine, 750
üst düzey Karacı mahkum olsaydı, Genelkurmay Başkanları sessiz
kalamazdı. Bir de 120 Denizcinin Casusluk yaptığı iddiasını ortaya
atmışlar, daha sonra fazla ileri gittiklerini fark edip “Casusluk”u
“Gizli Belge Bulundurma”ya çevirmişlerdi. Bir çok Gizli Bilgiyi zaten
kafasında bulunduran Amiralleri bile Gizli Belge bulundurmakla
suçluyorlardı. Bazı art niyetli olanlar, bu açıklamalarımı
Karacı-Denizci kavgası gibi göstermeye çalışıyordu. Halbuki ben;
Genelkurmay Karargahında uzun süre çalışan bir Denizci Subay olarak
mükemmel Generallerle çalışmıştım. “Darbeyi esas Denizciler yapacaktı”
ve “Denizciler Casustur” diye özetlenebilecek bu iki konuyu, özellikle
Durumun Kumpas olduğunu ortaya koyan çelişkiler olarak gündeme
getiriyordum.
42.
Diğer taraftan, teknolojik olarak, beklenenden çok daha ileriye giden
Deniz Kuvvetlerine vurulan bu Kumpas Darbesi ile, Türkiye’nin Bölgesinde
sivrilmesini istemeyenlerin amaçlarına ulaşmış olduklarını; Ülkeyi
Yönetenlerin geç de olsa fark ettiklerine; ancak sorumlu oldukları için
bu durumu anlamamış gözüktüklerine ve benim gündeme getirmemden de büyük
rahatsızlık duyduklarına inanıyorum.
43.
Ben amacın Askeri Vesayet’ten kurtulmak değil, bir Kumpas olduğunu,
zira Balyoz’un esas olarak Deniz Kuvvetlerine indiğini Halkıma anlatmaya
çalışırken; İstifamın gerekçesini Türk Milleti’nden gizleyen ve böylece
Kumpasa karşı kendi pasifliğini örtmeye çalışan Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Necdel Özel’in örtülü taaruzları devam ediyordu.
44. Görevdeki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral’in, Necdet Özel’in kanunsuz emri olarak telakki edilmesi gereken “TSK Sosyal Tesislerine girişimin yasaklanmasına olur vermesi, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve özellikle Askerlerin STK’sı olarak görülebilecek Emekli
Asker/ Komutanların, Kumpas Davalarında olduğu gibi, bu duruma da tepki
göstermemesi, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’i daha da
cesaretlendiriyor ve bana karşı uyguladığı yaptırımları artırıyordu.
45. Suçlandığım 1 Haziran 2014 tarihli Twitter Mesajlarımı göndermemin öncesindeki manzara şu idi:
a. Hükümetin
Balyoz, Ergenekon vb. davaların Kumpas olduğunu itiraf etmesi üzerinden
altı ay geçmiş, ancak Silah Arkadaşlarım halen hapisteydi. Genelkurmay
Başkanı Necdet Özel’in ise, hapisteki Silah arkadaşları için, başından
beri olduğu gibi, bu altı ay süresince de neler yaptığını bilmiyordum;
ancak bildiğim, Donanmanın onuru için istifa eden, o ana kadar, siyaset
dahil hiçbir farklı konuya girmeyen ve sadece Silah Arkadaşlarının
masumiyetlerini haykırmaktan başka bir şey yapmayan emekli bir
Oramiral’in/ Nusret Güner’in; onurunu kıracak şekilde, TSK Sosyal
tesislerine girişini yasaklamış, İçişleri Bakanlığına yaptığı girişim
ile de koruma seviyesinin en aza indirilmesini sağlamıştı.
b.
Deniz Kuvvetleri, Seçkin Personelinin büyük bir kısmını kaybettiği
halde; sanki hiçbir şey olmamış gibi davranılıyor ve de hatta nispet edercesine Denizci üniformasıyla Donanma gemilerinde Medya’ya demeçler/ görüntüler veriliyordu.
46. TSK’nin
Gizlilik Dereceli Planları Kumpas Davalarının görüldüğü Mahkeme
safhalarında çarşaf çarşaf ortaya döküldüğünde, bilerek ses
çıkarmayanlar; şimdi Deniz Kuvvetlerindeki büyük Güç kaybını ulu orta
konuşmamak gerekir diyebiliyorlar. Ama onlar da çok iyi biliyor ki “Biz
her görevi eskiden olduğundan daha da iyi yapabiliriz” diyerek Türk
Milleti’ni kandırabilirsiniz, ancak Yabancı Güçleri asla
kandıramazsınız.
Onlar bizi, bizden daha iyi değerlendirirler. Hatta, güçlü olmanız da
bir şey ifade etmez, bu gücünüzü gösterebilmeniz gerekir. İşte, Deniz
Kuvvetleri, benim şahit olduğum son 40 yılda, bir çok Uluslararası
Tatbikatta Gücünü sergileyerek CAYDIRMA görevini başarı ile yerine
getirmiş ve Ülke güvenliğine önemli ölçüde katkıda bulunmuştu. Benim,
Deniz Kuvvetlerini 30-40 yıl geriye götüren bu büyük Güç Kaybına
Halkımın dikkatini çekmemden daha doğru ne olabilir? Bu vesile ile,
Deniz Kuvvetlerindeki Güç Kaybına sebep olan ve sessiz kalarak bunu Türk
Milleti’nden gizleyenlerin; Suçluluk Duygusu içinde bana verdikleri
tepkinin beklentim dahilinde olduğunu da ifade etmeliyim.
47. Beni suçlayanlara soruyorum:
a.
İstifamı Türk Deniz Kuvvetlerinin onuru için değil de, başka nedenlere
bağlamak isteyenler için bugüne kadar niçin bir açıklama yapmadınız?
b.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bu seviyede bir ilk olan Nusret Güner’in
yaptığı bu istifanın gerekçesini Türk Milleti’nden gizlemeye hakkınız
var mıydı? Sizin Şerefiniz var da, Nusret Güner’in Şerefinin olmadığını
mı düşündünüz?
c.
“İstifamı kabul etmiyorsunuz, geciktiriyorsunuz, istifamı istemeyenler/
istifa eylemimden intikam almak isteyenler, duyduklarında bana da bir
komplo ortaya atacaklar” şeklindeki öngörümün gerçekleşmesi sizce bir
şey ifade etmiyor mu?
ç.
2011 yılında İzmir'deki görevim sırasında izlendiğimi bildirmeme
rağmen, eşimin resmi arabaya binmesinin yasal olmadığı bahanesiyle işlem
yapmayacağınızı, istersem kendimin Yargıya başvurabileceğimi
söyleyerek, bir Koramiral'inizin kendi Ülkesinde izlenmesini niçin
önemsemediniz? Yoksa, diğer personelinize de, bana demek istediğiniz
gibi, “Bana ne, herkes kendi başının çaresine baksın” mı diyorsunuz? Bu
nedenle mi, Kumpas davalarına muhatap olan Silah Arkadaşlarınıza sahip
çıkmadınız? Bu nasıl bir Liderliktir, nasıl bir Komutanlıktır? Benim TSK
mensuplarının komutanlarına olan güven hissini ortadan kaldırmaya
yönelik ifadelerde bulunduğumu iddia ediyorsunuz. Halbuki, Siz, bu
şekilde davranarak, Astlarınızın size duyduğu güveni ortadan
kaldırdığınızı göremiyor musunuz?
d.
Ben, iddia edilen Suç’a konu olan 1 Haziran 2014 tarihli Twitter
mesajlarımı yayınlamadan evvel, hiçbir farklı konuya girmeden, sadece,
Deniz Kuvvetlerinin Kumpas nedeniyle ne kadar büyük bir Güç Kaybına
uğradığını Halkıma anlatmaya başladıktan sonra, bana bir dizi yaptırım
uygulanmasına sessiz kalınması; Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e bu
cesaret veren STK/ Emekli Asker/ Komutanların Devlet Terbiyesi; benim açıklamalarım ise Devlet Terbiyesizliğim olarak yorumlanabilir mi?
e.
Donanma Komutanı’nı zamanında kale almayarak, istemeyerek de olsa,
yaklaşık 250 Silah Arkadaşınızın iki yıl daha fazla hapis yatmasına ve
büyük bir kısmının görevden ayrılmasına, sizin de bir katkınız olduğunu
hiç düşünmediniz mi? Bunun bedelini nasıl ödeyebileceksiniz?
f.
Balyoz, Ergenekon vb. davaların çökmesi ile, Silah Arkadaşlarımın
masumiyetleri ortaya çıktığına göre; personeliniz 3-5 yıl suçsuz yere
hapis yattı; en azından Komutan olarak size emanet edilen TSK'ne
olacakları öngöremediğiniz, bir Dünya Harbinde bile kaybedilemeyecek
nitelik ve nicelikte Türk Deniz Kuvvetlerinin Komuta Kademesi personeli
tasfiye oldu ve esas olarak Türk Donanması 30-40 yıl bu seviyeye
gelemeyecek bir duruma geldi. Bunların sonucu olarak, en iyi ihtimalle
bile olsa, tabii ki diğer sorumlular ile birlikte, "Görevi İhmal" suçu işlemediğinizi iddia edebilir misiniz?
g.SADECE
1 Haziran 2014 tarihindeki Twitter Mesajlarımda Suç Unsuru aranması; o
güne kadar, SÖZCÜ Gazetesinde yayınlanan Söyleşimde, bir kez HALK TV ile
iki kez de ULUSALKANAL’da ve “Sakıncalı Amiral” adlı Biyografimde
yaptığım açıklamalarımın sizler tarafından da zımnen kabul edildiğini
göstermiyor mu? Halbuki, Siz, bu açıklamalarımda Türk Milleti’nin
dikkatine sunduğum Sorumluluğunuzun Bedelini ödeyeceğinize, beni suçluyorsunuz. Ben nasıl suçlanabilirim?
ğ.
İstifa ederek, emekli olmuştum ve artık sivildim, Genelkurmay'ın
emrinde asker bir kişi değildim. Anayasa'nın bana tanıdığı haklardan
istifade ile, Görüşlerimi özgürce ifade ediyordum. Yoksa, Türkiye'de
demokrasinin var olduğu konusunda yanılıyor muyum?
h.
Madem, Ast-Üst ilişkilerinin zedelenmesini ve de size HAKARET etmek
istiyordum, bunu niçin sadece 1 Haziran 2014 tarihinde ve de daha geniş
kitleye hitap edebilen yazılı/ görsel Medyada değil de sadece kısıtlı
takipçilerimin olduğu Twitter’da yapmıştım?
ı.
Görevi devraldığınız Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in;
veda mesajındaki açıklamalarına göre, TSK’ne kurgulanan olayları kabul
etmemesi üzerine sorumluları ikaz etmesine, elinden bir şey gelmeyince
de onurlu bir komutan olarak istifa etmek zorunda kalmasına rağmen,
coşkuyla kabul ettiğiniz Görevi başarı ile yürüttüğünüzü söyleyebilir
misiniz? Sizden evvelki Komutanı istifa ettiren koşulların bırakın
iyileşmesini, daha da kötüleşmesi, hatta Deniz Kuvvetlerinde büyük Güç
kaybı ile sonuçlanmasına rağmen, sizi göreve devam ettiren anlayış farkı
nedir? İki komutanın Onur Anlayışları bu kadar farklı olabilir mi?
i.
Bir Oramirale Orduevlerine giriş yasağı koyuyorsunuz ve O Oramiral
Sizin Makamınızın Şerefini dikkate alarak, diğerleri gibi sizi Mahkemeye
vermiyor; ancak, kendisine bildirmediğiniz bu yasağı Oramiral Orduevine
girişte öğreniyor ve refuze ediliyorsa; bu tutumunuz emekli de olsa bir
Oramiralin şerefine karşı Hakaret değil midir? Kanun/ Yönetmeliklerin
size yetki vermesi, tutarlı bir gerekçe olmadan böyle bir yaptırımı
keyfi olarak uygulamanıza imkan tanıyabilir mi?
j.
Bir Genelkurmay Başkanı Orgeneral; yaptığı, sadece, Halkına, bugün
gerçek olduğu artık ortaya çıkan Deniz Kuvvetleri odaklı Kumpası
anlatmaya çalıştığı için emekli bir Oramiral’e nasıl yasak koyar; hele bir Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral bu yasak talebinenasıl OLUR verir? Nusret Güner’in kabahati; sizin bugün görüp anladığınız durumu, iki yıl önce görmüş olması mıdır?
k. Bir Kuvvet Komutanı’nın;
Birliklerine, kendi Kuvvetinde 1,5 yıl Donanma Komutanlığı da yapmış
Emekli Oramiral Nusret Güner’i Sosyal Tesislere sokmayın diye yazılı bir
emir vermektense, durumu kendisine telefonla bildirmesi daha etik olmaz
mıydı? Bu nasıl bir vefa duygusu, daha doğrusu nasıl bir vefasızlık duygusudur?
l.
1 Haziran 2014 tarihli Twitter Mesajları ile, Emekli de olsa bir
Donanma Komutanı Oramiral, bir Genelkurmay Başkanı Orgeneral'e hakaret
etti ise, bu dünyanın her yerinde bir Haber Değeri taşımaz mı? Bu
twitter Mesajları niçin, soruşturma açılıncaya kadar, Yazılı ve Görsel
Medya’da yer almamıştır? Hatta Soruşturma açıldıktan sonra bile, Olayın
açığa çıkmasına rağmen, niçin Medya’nın ancak çok az bir kısmında yer
bulabilmiştir?
m.
TSK’ne Kumpas kuranların sözde en önemli delili Donanma’da bulunan 5
Nolu Hard Disk ile ilgili üç kez verdiğim Soruşturma Emrine işlem
yaptıramadığımı defeaten açıkladığım halde; konuyu günlerce tartışan
Medya’nın benim görüşlerime yer vermemesi nasıl izah edilebilir?
n.
İstifamı müteakip, iki yıldır, Halkımı, Türkiye/ TSK’ne kurulan Deniz
Kuvvetleri odaklı kumpas hakkında aydınlatabilmek için çırpındığım
halde, şükran borçlu olduğum sınırlı sayıdaki Medya hariç, gerçekleri
haykırmama kulaklarını tıkayan, istifam ile ilgili gerçeklerin ortaya
çıkması bir yana, bana sansür uygularak Halkımın gerçekleri öğrenmesini
engelleyen Medya’nın, gerçek ve tarafsız bir Medya olduğu söylenebilir
mi?
o.
Benim güzel Ülkemde; gerçek/ tarafsız olmayan, sadece toplumu dizayn
etmek için kullanıldığını düşündüğüm Yazılı ve Görsel Medya yerine
Sosyal Medya’yı/ Twitter’ı kullanmam acaba benim kabahatim mi?
ö.
Twitter’da sınırlı sayıdaki takipçilerimin gördüğü, Hakaret olduğu
iddia edilen ifadelerin; Genelkurmay’ın önce Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına, müteakiben de Asliye Ceza Mahkemesine yaptığı girişimler
ile, 78 Milyon insana teşhir edilmesi; Genelkurmay Başkanlığı Makamının
şerefinin daha iyi korunmasına hizmet etmiş midir? Yoksa, amacınız
Genelkurmay Başkanlığı Makamının korunmasından ziyade Nusret Güner’i
cezalandırılmak mıdır?
48. Demokrasi ve bu çerçevede düşüncelerimi özgürce ifade edebileceksem, diyorum ki, ilk seviyedeki komutanımız olan Genelkurmay Başkanları;
TSK’ne yapılan ve de özellikle Deniz Kuvvetlerinin büyük hasar aldığı
operasyona karşılık verememiş ve harbi kaybetmişlerdir ve bunun
sorumluluğunu taşımalıdırlar.
49.
Ben, herhangi biri değilim, Deniz Kuvvetlerinin, dolayısıyla TSK’nin
onurunu korumak için fedakarlık yaparak, 1,5 yıl yaptığım Donanma
Komutanlığı görevini mesleğimin zirvesine bir adım kala bırakmak zorunda
kalmış biriyim. Bana onurumu kıracak şekilde yaptırımlar uygulayıp,
sonra da, sadece emek değil, hayatımı verdiğim Donanma Gemilerine binip,
sanki hiçbir şey olmamış gibi ve bana nazire yaparcasına Medya’ya demeç
ve görüntüler verilmesi esasen benim hatırama ve şerefime karşı
yapılmış bir saldırıdır, tacizdir, çok ağır bir tahriktir.
50. Benim Şerefimle oynayanlar; şimdi beni, Şerefe karşı işlenen suçlar kapsamında, Hakaret etmekle suçluyor.
51.
Gerek Twiter Mesajlarımda ve gerekse görsel/ yazılı Medyada açıkladığım
görüşlerimden dolayı bana yapılabilecek suçlama, ancak "Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Necdet Özel'e saygı duymamak olabilir." Zaten ben de,
TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerine yapılan Operasyona karşı sorumlu
oldukları halde gereğini yapmayan, olan biteni seyretmekle yetinen Komutanlarıma/ Amirlerime duyduğum saygıyı kaybettiğim için istifa etmiştim.
52.
Benim istifam ve sonrasındaki söylemlerim nedeniyle, TSK'ndeki
disiplini zedelemem, itibarını yıpratmam veya TSK’nin yüce Makamlarına
hakaret etmem şöyle dursun; TSK'nin şerefini kurtardığıma ve Türk
Milleti'nin TSK'ne duyduğu güveni artırdığıma ilişkin birçok
vatandaşımızdan geri besleme aldım. Bunlar, benim için en büyük ödül
olmuştur. Türk Milleti'nin bu teveccühü, eminim ki, TSK'nin 1000’lerce
yıllık geleneksel imajına da önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
53.
Bu vesile ile, sınırlı sayıda da olsa, TSK’ne kurulan kumpasa karşı
fiilen mücadele ederek, bu imajı yüceltmeye çalışan, fedakar ve vefakar
Silah Arkadaşlarıma ve Vatansever Aydınlarımıza şükran duygularımı ifade
ediyorum.
54.
“Bunu bize nasıl yaparlar?” diye haykırışları halen kulaklarımda
çınlayan, suçlanmalarını onurlarına yediremedikleri için hayatlarını
kaybeden Deniz Subayları Yarbay Ali Tatar, Albay Murat Özenalp ve halen
ağır hastalıklarla mücadele eden Silah Arkadaşlarımın yanında, 3-5 yıl
hapis ile tehdit edilmem benim için hiçbir şey ifade etmemektedir.
55.
Sonuç olarak belirtmek isterim ki; 1 Haziran 2014 tarihli Twitter
Mesajlarımdaki ifadeler tamamen bana aittir, Gerçekler ve İnandığım
Doğrulardır. Bu Mesajlarda, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve Deniz
Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu’nun Makamlarına hakaret
etmediğimi; ancak, İfadelerimin; uyguladığı yaptırımlarla sürekli beni
taciz eden ve ağır tahrik altında bırakarak onurumla oynayan ve esasen
görevlerini ihmal/ suistimal ettiklerini değerlendirdiğim söz konusu
Komutanlara hiçbir saygı duymadığımın göstergesi olduğunu tekraren
vurguluyorum.
56.
Bilinmesini istiyorum ki; yaşamım boyunca tüm eylemlerimde, beni tek
bağlayan husus “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve bize emanet ettiği
Türkiye Cumhuriyeti’nin Güvenliği ve Türk Milleti’nin refahı” olmuştur
ve böyle olmaya devam edecektir.
57. Dedem
Zekeriya Kaptan ve Babam Ömer Kaptan’ın bana bıraktığı Mirası/ Onurumu
ölene kadar koruyacak; tek başına da kalsam, “Dünya dönüyor” demeye
devam edeceğim.
Takdir Türk Milleti'nindir.
Nusret Güner
Oramiral (E)
T.C.’nin 45. Donanma Komutanı