Ortadoğu’da belirgin bir aktöre
haline dönüşen Kürdlerin 4 parçada yürüttükleri mücadele, çoğu yerde birbirini
besleyip, tetiklerken, zaman zaman da biri biri ile çelişen, engelleyen bir
seyir izliyor. Rojava, Başur ve Bakur’daki gelişmelerin ardından Rojhılat’ta
yaşanan Mahabat olayı ve PKK-PDK-İ çatışmaları, İran’da da Kürdlerin hak
mücadelesinin yeniden ivme kazanacağına işaret ediyor. İran yönetimi komşusu
olan devletlerde yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından, Kürdlerin hak taleplerinin
önüne geçmek için bir dizi, ‘yeni açılım’larda bulundu. İran’da Kürdlerin yeni
bir ayaklanmasını engellemek için reformlara ihtiyaç duyulduğu, yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi, Kürdlerin sisteme entegre edilmesi ve bazı
kentlere Kürd valilerin atanmasının planlandığı bildiriliyor. İran rejiminin
içinde bulunduğu durumu, PKK-PDK-İ çatşımasını ve Tahran’ın Kürd siyasetini
Ankara Strateji Enstitüsü Uzmanı Ebru Aydın değerlendirdi.
İran’ı
Kürdlerle ilişkileri bağlamında konuşarak başlayabilir miyiz? Dışarıdan
bakıldığında İran’ın nasıl bir Kürd siyaseti var?
İran’ın nüfusu Türkiye’nin
nüfusu ile aşağı yukarı aynı, 2013 CIA verilerinden bunu görüyoruz. 79 milyona
yakın bir nüfusunun olduğu ve 80 milyona ulaştığı söyleniyor. Bunun %10’unu
Kürdler %16’sını da ikinci büyük azınlık olan Azeriler oluşturuyor. Yaklaşık 8
milyona denk gelen bir Kürd grubundan bahsediyoruz. Bazı kesimler 5 milyon
olduğunu söylüyor ama 8 milyon olma ihtimali daha yüksek. İran’daki Kürdlerin
%30’u Şii, %70’i Sunni.
Mezhepsel
ayrılıkları Kürdlerin rejimle ilişkisini değiştiriyor mu?
İran Kürdlerini farklı kılan
durum; Şii kesim devlete daha fazla entegre olmasına karşın Sunni kesimde böyle
bir durum söz konusu değil. İran’da Sünni ve Şii olarak ayrılan Kürdleri, komşu
ülkelerdeki mevcut Kürdlerden ayıran en önemli fark Fars kimliğinin bir üst
kimlik olarak kullanılmasıdır. Şii Kürdler İran’daki sisteme entegre olmalarına
karşılık aynı durum birçok Sünni Kürd için geçerli değildir. Bunun nedeni Sünni
Kürdlerin kendilerini sisteme tam olarak adapte edememesinden
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de Kürd milliyetçiliği Şii Kürdlerden ziyade daha
çok Sünni Kürdler tarafından benimsenmiştir. İran Kürd Bölgesi, son yıllarda
İran’ın en yoğun nüfus alan bölgelerinden biri haline gelmiştir. Bunun nedeni
yıllarca Türkiye’de ve Irak’ta çatışmaların yaşandığı yerlerden kaçan
Kürdlerin, bu bölgeye yerleşmeleridir. Bu durum, hem bölgedeki Kürdlerin
nüfusunun çoğalmasını, hem de bölgedeki Kürdlerin İran dışındaki Kürdlerle
kaynaşmalarını sağlamıştır.
Sünniler
neden entegre olmadı?
Şii Kürdlerin daha fazla
entegre olmasının nedeni aynı değerlere sahip olmalarıdır. Mezhepsel
yakınlıktan dolayı İran Devleti’ne bağlılıkları var. Sünnilerde bu bağlılık
yok, bu nedenle PJAK ve PDK-İ gibi örgütlenmeler var. Bu durum Sünni tarafta
daha etkin. Suriye’deki Kürdler sırf Kürd oldukları için sorunlu ve vatandaşlık
dahi verilmemişti. İran’da böyle bir durum söz konusu değil. İran’da Kürdler
siyasete dahil olduktan ya da kendi haklarını istemeye başladıktan sonra daha
çok sorun olmaya başlıyorlar. Otoriter bir devletten söz ediyoruz. Her türlü
güvenlik güçlerini Kürdlere ve diğer azınlıklara karşı kullanıyor. Ortadoğu
devletleri için ‚paranoyak‘ tabirini kullanıyorum. Bölünme korkusu içindeler.
Demokrasi ya da insan haklarıyla ilgili bir durum olduğunda ‚toprak bütünlüğüme
aykırı hareket ediliyor‘ düşüncesiyle kullanılıyor güvenlik güçleri. Ruhani’nin
lider olduğu 2013 tarihinde İran’dan Washington’a 68. BM Güvenlik Konseyi’ne
gitmeden önce Ruhani kurmaylarını toplayarak Kürdler hakkında reformların
yapılmasını öngördü. Bu reformlar yerel seviyede Kürdlerin daha aktif
olabilecekleri, demokrasi haklarının verilmesi, kendi dillerinde bir şeylerin
yapılmasına izin verilmesi gibi konulardı. İran Anayasası’nın 15. maddesinde
yerli dillerinin kullanımı yasak değil ama pratikte uygulanamıyor. Bu durum
Kürdler için de Azeri’ler için de geçerli. Ama bunu daha da esneteceklerine
dair bir durum vardı ortada.
İran,
Kürdistan’ı coğrafi bir terim olarak kabul ederken Türkiye böylesi bir coğrafi
tanımlamaya yanaşmıyor. Bu noktadan bakıldığında bu İran’ın mı çelişkisi oluyor
Türkiye’nin mi?
İleri bir adım gibi görülse
bile pratiğe bakılınca bunu göremiyoruz. Kağıt üzerinde kalması bu durumu
dezavantajlı konuma düşüyor. İran, ‚Kürdistan tabirini kullanıyor, buna karşın
Kürdlere idam cezası uyguluyor. Ruhani seçim zamanı Kürd bölgelerine giderek oy
istiyor. Kürdlerin %75’lik bir kesimi Ruhani’ye oy veriyor. Kürdlerin Ruhani’ye
oy verme sebebi daha rahat bir şekilde yaşama ve demokratikleşme düşüncesidir.
Ne yazık ki seçimlerden sonra Ekim ayında yaklaşık 6 gün içerisinde 40 kişi
idam ediliyor ve idam edilenlerin 14’ü Kürd’tür. PDK-İ’nin yayınladığı güncel
verilere göre 2014 Mart’ı ile 2015 Mart’ı arasında 956 Kürd tutuklanmış.
Bunların 206’sı ya öldürülüyor ya da sakat bırakılıyor. İran Kürdleri kontrol
altında tutabilmek için şöyle bir şey kullanıyor; kaçakçılık çok yaygın, devrim
muhafızları kaçakçılığa izin veriyor. İki şey var. Irak’tan sürekli para
geliyor, İran yaptırım altında. İran’ın sıcak paraya ihtiyacı var, Irak’tan
gelecek sıcak paraya ihtiyacı var. Siyasete dahil olanları yani aktivistleri
kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle hapse atıyor.
Benzer
ihlaller geçmişte Türkiye’de de olmadı mı?
Türkiye’deki Kürdlerin durumu
tartışılır, tartışmaya değerdir ama en azından İran’daki gibi de değildir.
Kaçakçılık
suçu ile mi Kürdler idam ediliyor?
Evet, kaçakçılık İran
yasalarında yasak. Ama askerlerin keyfi müdahalesi söz konusu. Kaçakçılık
yapmayan siyasi talepleri olan aktivistleri, kaçakçılık yaptıkları iddiasıyla
idam ediyor. En son 14 Kürd kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle idam edildi. Bütün
idamların gerekçesi kaçakçılık değil. Bir kişi de ‚Batı ajanlığı yaptığı‘
gerekçesiyle idam edilmişti. Ruhani’nin ‘küçük kültürler, küçük etnik yapılar’
söyleminden sonra zamanla böyle bir motivasyonun olmadığı fark edildi ve bu
söylemler Kürdleri rahatsız etti. Çocuklarına Kürdçe isim veren ailelere kimlik
verilmiyor. Kermanşah’daki Şii din alimleri Farsça ve Arapça isimleri
yayınlayıp bu isimlerin verilmesini istiyor, Kürdçe iş yeri isimleri bile
kaldırıldı. Yasal olarak olmasa da uygulama da yasaktır.
İran
içeride nasıl bir siyaset yürütüyor?
Bastırmaya yönelik bir siyaset
yürütüyor. Tehdit olarak algıladığı farklı hiçbir şeyi kabul etmiyor ve bunu
istikrarlı bir şekilde bastırmaya yönelik uygulamalara gidiyor. 2013 yılında
devrim muhafızlarından bir komutan, ‘biz Doğu Kürdistan Pastaran’ını kuracağız’
dedi. Tamamen sindirmeye yönelik bir girişimdir. İran, Kürdlere yönelik baskıyı
bu biçimde yürütüyor.
Ruhani
ve güvenlik güçlerinin Kürdlere yönelik duruşu böyle. Diğer azınlıklar da aynı
durumda mı?
Azerileri yakından biliyorum,
onlar içinde aşağı yukarı durum böyledir.
Azerilerin
siyasi talepleri var mı?
Azeriler de diğer azınlıklar
gibi yönetimde yer almak istiyor. İran hem Azerilere hem Kürdlere yönetimde yer
veriyor, mesela 20 tane Kürd milletvekili var. Bu vekiller yönetime yakın
insanlardan seçiliyor. Tabi bir değişim söz konusu, yani İran Batı’ya
yaklaştıkça demokrasi algısını gelişecektir. Elbette bu uzun vadeli bir durum.
Hem demokrasinin gelişmesi hem bu ayaklanmalar uzun vadeli işler. Kürdler İran’da
patlamaya hazır bir durumdalar ama etkili olamıyorlar. Mahabad ayaklanmasından
önce 2 büyük ayaklanma daha olmuştu yakın geçmişte. Birincisinde Öcalan’ın
yakalanmasıyla birlikte Urmiye’de bir ayaklanma yaşanmıştı. İkinci büyük
ayaklanma Temmuz 2005’de Şiwan Kadiri isminde bir gencin polis tarafından
öldürülmesi sonucu yaşandı, ikinci ayaklanmada Londra merkezli basın,
polislerin halka helikopterden ateş ederek 39 kişiyi öldürdüğünü açıkladı.
Üçüncü ayaklanma ise Mahabad ayaklanmasıdır. Bu ayaklanmayı Tunus ‘daki Arap
Baharı’na benzettiler ama İran gibi güçlü ve otoriter bir ülkede böyle
ayaklanmalar uzun sürmüyor. Neden İran bu ayaklanmalardan dolayı bazı insanları
idam ederse Kürdler, bir dönem daha sessiz kalıp sonra tekrar ayaklanacaktır.
Çünkü İran Arap Baharı gibi bir ayaklanmaya kendi sınırlarında izin
vermeyecektir. Bunun için her türlü yolu dener. Örneğin Pastaranı kurdu ve Doğu
Kürdistan’a yığdı. Yani Kürdler tekrar ayaklanmasın diye. İran Kürdleri
bastırmak için her şeyi yapar. Bir de Kürdlerin son ayaklanması, tam da Kürd
gruplarının Irak’ta ve Suriye’de en güçlü olduğu zamana denk geldi. Bu yüzden
İran Kürdler’i susturmak için daha fazla baskı kurdu.
İran’ın
genel anlamda Kürd siyasetine bakışı nedir?
Öncelikle kendi bütünlüğüne
zarar verecek bir işe girişmez. Zaten Türkiye ile yakınlaştığı konulardan biri
de budur. Kürdlerin bölgede güçlenmesini kendi bütünlüğü açısından bir tehdit
olarak görüyor ama kayıtsız da kalmıyor. Örneğin Taraf gazetesinde ‚Ruhani’nin
Kürd açılımı‘ diye bir haber yayımlandı. Rojava’da bir temsilcilik
açılabileceğini belirtiyordu. Diyelim ki Suriye’de veya Irak’ta bağımsız bir
Kürd devleti kuruldu, böyle bir durumda kendisine düşman istemez her devlet
gibi. Her aktörle temas halinde olan bir devlettir İran.
İran
bölgede ve dünyada ‘düşman’ olarak gösterilen bir devlet, son dönemlerde bu
görünümde değişiklikler mi yaşandı?
Nükleer görüşmelerinden sonra
biraz yumuşadı diyebiliriz. Obama yönetimi de ‚İran’ı dünyaya entegre edelim‘
diyor zaten. Bunun önündeki en büyük engel nükleer santraller idi, o da bir
anlamda artık sorun olmaktan çıktı. ABD de bölgede, özellikle IŞİD’den sonra
istikrar arıyor, bu yüzden İran’la anlaşma yapması lazımdı. Tabi bu anlaşma
Yemen için geçerli olmadı. Yemen’de ABD, Suudi yönetimini, İran ise Husiler’ i
destekledi.
Mahabad
ayaklanmasından sonra PDK-İ’nin hareketlenmesi nasıl değerlendirilebilir?
Mahabad ayaklanmasından sonra
PDK-İ farklı bir motivasyon ile harekete geçti. Genel Sekreter Mustafa Hicri
bir açıklama yaptı; ‘biz o tarafa geçelim, bu insanlar için bir şeyler yapalım’
diye. Malum Hicri Erbil’de yaşıyor. Arkadaşları ile Kelaşin Bölgesi’ne geçtiler
ama orada PKK ile karşılaştılar, PKK onlara izin vermedi. Bu olay Kürdler
tarafından çok üzüntüyle karşılandı. Kürdlerin birbirine verdiği zararı başka
devletler vermiyor. Siz bir savaşın içerisindesiniz, bir yandan bağımsızlıktan
bahsediyorsunuz daha güzel bir yaşamdan bahsediyorsunuz ama öte yandan kendi
insanınızı bile öldürmekten çekinmiyorsunuz.
PKK
ile PDK-İ arasında yaşanan çatışmayı nasıl değerlendirmek gerek?
Bu olay elbette doğrudan
İran’ın işine geldi ama ben bunun Barzani’ye bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Barzani son dönemde neredeyse tüm dünyayı gezip bağımsız Kürdistan için destek
aradı ve birçok ülke destek verdi. PKK’de bu durumdan rahatsız oldu ve Barzani’ye
yakın olan PDK-İ üzerinden bir mesaj vermek istedi. PKK ve İran’ın ilişkisi
burada önemlidir ancak PKK ve PDK-İ arasındaki çatışma en çok İran’ın işine
yaramıştır.