AKP hükümetinin seçimden sonra birinci önceliğinin Suriye’ye müdahale
olduğu giderek ortaya çıkıyor. Artık gazeteler hükümetin askere
müdahale et emri verdiğini yazıyor. Ancak askerin direndiğini, olası
riskleri belirleyip hükümete izah ettiği ifade ediliyor.
Askerin savaş durumuna ilişkin yaptığı risk analizini gazetelerden
okuyabilirsiniz. Ancak o analizde olmayan –muhtemelen siyasi
gerekçelerle kamuoyuna paylaşılmayan- başka riskler de var.
Bu yazıda Türkiye’nin Suriye’ye neden müdahale etmek istediğini, ve
müdahale ederse hangi riskle karşılaşacağını anlatmaya çalışacağız.
Türkiye’nin Suriye’ye IŞİD’in Türkiye açısından iki stratejik noktayı
ele geçirmesini önlemek için müdahale etmek istediği söyleniyor.
Türkiye IŞİD’in ilerlemesinden rahatsız olsaydı, IŞİD’e karşı kurulan
koalisyona aktif destek verir, IŞİD’in ilerlemesini durdurabilirdi.
Oysa dünya kamuoyu Türkiye’nin IŞİD’e karşı ABD liderliğinde kurulan
koalisyona gerekli desteği vermediğini düşünüyor.
Türkiye IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona destek verip,
daha az risk alacakken, neden tek başına müdahale edip IŞİD’in Türkiye
açısından stratejik önemdeki yerlere ilerlemesini durdurmaya çalışsın…
Türkiye açısından temel sorun IŞİD’in ilerlemesi değil, PYD güçlerinin ilerlemesi.
Türkiye PYD’nin Kamışlı’dan batıya doğru ilerleyip Kürt Dağı
bölgesindeki Kürtler arasında bir koridor oluşturmasını engellemeye
çalışıyor.
PYD’nin ilerlemesini durdurmak için Suriye’ye müdahale etmek
uluslararası güçleri, özellikle ABD’yi kızdıracağı için, IŞİD’in
ilerlemesini durdurma bahaneliyle, PYD’nin açacağı muhtemel koridorun
önünü tıkamak istiyor.
Kürtler Türkiye’nin bu hareketini göremeyecek kadar cahil değil.
Elbette onlar da Türkiye’nin bu niyetini görüyor. Ancak onlar da dünya
kamuoyuna dönüp ‘biz Afrin ile Kobani arasında bir etnik temizlik yapıp Kürt koridoru açmak istiyoruz’ diyemedikleri için, başka bahanelerle Türkiye’yi suçluyor.
Bu durumda aslında hem PYD’li Kürtlerin hem de Türklerin
IŞİD’e karşıymış gibi aldıkları tutum aslında birbirine karşı tutumlar.
IŞİD her iki tarafın da bahanesi.
Türkiye’nin Suriye’ye karşı girişeceği olası bir müdahalede yurt
içinde doğacak risk işte bu noktadan kaynaklanıyor. PKK/PYD Türkiye’nin
Suriye’ye müdahalesini önlemek için içeride toplumsal olaylar
başlatacaktır.
Türkiye IŞİD’e karşıymış gibi yapıp aslında PYD’ye karşı Suriye’ye
müdahale ettiği anda PYD/PKK güçleri içeride serhildan başlatıp
Güneydoğu’da bir devletsiz bölge oluşturmayı deneyecektir.
Özellikle polis teşkilatı dağıtılmış, jandarma teşkilatı
siyasal iktidara bağlanarak etkisizleştirilmiş bir Türkiye’nin
Güneydoğu’da kontrolü sağlaması neredeyse mucize.
Örneğin Diyarbakır polisi PKK baskınına giderken basacağı evi
bulamayacak kadar acemi. Bölgedeki Emniyet müdürlerinin birinci önceliği
güvenlikten ziyade hükümetin gözüne girip batı illerinde güzel bir
makam kapmak. Bölgede polis özelikle hükümeti siyasal baskılarından
bıkmış, bu gün verilen emirleri uygulamanın yarın başlarına iş
açmayacağını bilmediklerinden mümkün olduğunca rutin dışına çıkmak
istemiyor.
Buna karşın PKK bölgede oldukça aktif ve şimdiye kadar hiç
olmadığı kadar örgütlü ve toplumun kılcal damarlarına kadar sızmış
durumda. Çözüm sürecini çok iyi değerlendiren PKK bölgede şehir yapılanmalarıyla devleti etkisizleştirmiş durumda.
Bölgede PKK’nın ne yapabileceğini Kobani olaylarında gördük.
Özetle, devletin güvenlik bürokrasisi en zayıf anının yaşarken PKK en
güçlü dönemini yaşıyor. Bunun için Turkiye’nin PYD ile anlaşmadan, ona
karşı Suriye’ye girmesi demek Türkiye’nin Güneydoğu’da kontrolü
kaybetmesi demektir.
Türkiye ne bir dış savaşı, ne de iç savaşı kaldıracak bir
yapıda değil. Erdoğan ve AKP’nin İttihat Terakkici kafayı bir kenara
bırakıp, Suriye bataklığına daha fazla saplanmaması lazım…