Çin’in Yeni Askeri Strateji Belgesi
Çin Devlet Konseyi tarafından 26 Mayıs 2015’te yayımlanan Çin’in Askeri
Stratejisi başlıklı belge, 1998’den beri yayımlanmış dokuz ulusal
savunma belgesi arasında doğrudan askeri strateji odaklı ilk metindir.
Belge; ulusal güvenliğin durumu, Çin Silahlı Kuvvetleri’nin görev ve
sorumlulukları, aktif savunma stratejik rehberi, Çin Silahlı
Kuvvetleri’nin yapılandırılması ve geliştirilmesi, askeri mücadeleye
hazırlık, askeri ve güvenlik işbirliği başlıkları altında altı bölümden
oluşmaktadır. Bu belge Çin’in askeri stratejisinde değişime gittiğini
resmi şekilde uluslararası kamuoyuna duyurmaktadır.
Ana hatlarıyla askeri strateji belgesi
Çin’in kaderinin dünyanın kaderine bağlı olduğu, istikrarlı ve refah
içindeki bir dünyanın Çin için fırsat anlamına geldiği, Çin’in barışçıl
gelişiminin ise dünya için avantaj teşkil ettiği dile getirilmektedir.
Çin’in barışçıl gelişim çizgisinde kalmaya devam edeceği, barışçıl bir
dış politika takip edeceği, savunma temelli bir güvenlik ve savunma
politikası sürdüreceği, her türlü hegemonya ve güç politikasının
karşısında olacağı ve hiçbir zaman hegemonya kurma veya yayılmacı bir
politika izleme eğiliminde olmayacağı vurgulanmaktadır.
Uluslararası güç dengesinde, küresel yönetim sisteminde,
Asya-Pasifik’in jeostratejik yapısında ve ekonomik, bilimsel, teknolojik
alandaki uluslararası rekabette ciddi değişimler yaşandığı ifade
edilmektedir. Bir dünya savaşı tehlikesinin geri kalmış olduğu ancak
terör faaliyetlerinin, etnik ve dini sorunların, sınır ve toprak
anlaşmazlıklarının, bölgesel kriz ve çatışmaların sürdüğü
belirtilmektedir. Öte yandan dünyanın ekonomik ve stratejik merkezi
Asya-Pasifik bölgesine kaymakta, ABD bölgede “yeniden dengeleme”
stratejisini sürdürmekte ve askeri varlığını artırmaktadır. Japonya’nın
İkinci Dünya Savaşı sonrası uygulamaya konmuş pasifist mekanizmalardan
kurtulmaya ve savunma ve güvenlik politikasını revize etmeye çalıştığına
değinilmekte ve bu gelişmelerin diğer bölge ülkelerini endişeye sevk
ettiği dile getirilmektedir.
Belgede bazı komşu devletlerin illegal şekilde işgal ettiği resif ve
adalarda provokatif faaliyetlerde bulunduğu ve askeri varlıklarını
artırdığının altı çizilmektedir. Bazı üçüncü ülkelerin Güney Çin
Denizi’ndeki meselelere karıştığı ve Çin’e karşı deniz ve hava yoluyla
keşif ve istihbarat faaliyetleri icra ettiği vurgulanmaktadır. Ayrıca
Kore Yarımadası’nda ve Kuzeydoğu Asya’da belirsizlik ve istikrarsızlığın
hakim olduğu, Tayvan’ın bağımsızlığını savunan güçlerin faaliyetlerinin
Çin-Tayvan ilişkilerine zarar verdiği, Doğu Türkistan ve Tibet’in
bağımsızlığı için uğraşan güçlerin Çin’in iç güvenliğini tehdit ettiği
dile getirilmektedir. Buna ilaveten Çin karşıtı güçlerin ülkede “renkli
devrim” gerçekleştirme heveslerinden vazgeçmediği, tüm bu gelişmelerin
de Çin’in güvenliği için tehdit oluşturduğu belirtilmektedir. Öte yandan
Çin’in ulusal güvenliğinin uluslararası ve bölgesel krizlerden,
terörizmden, deniz haydutluğundan, doğal afet ve hastalıklardan, enerji
ve ticaret güvenliğine yönelik tehditlerden olumsuz etkilendiği de
söylenmektedir.
Dünyadaki değişen dengeler ve riskler göz önüne alınarak Çin’in yeni
askeri stratejisi olarak “aktif savunma” konsepti belirlenmiştir.
Belgede “bize saldırılmadığı sürece saldırmayacağız, ancak saldırılırsa
karşı saldırıda bulunmaktan kaçınmayacağız” ibaresi yer almaktadır.
Harekat kabiliyetinin ve farklı bölgelerde operasyon yapma yeteneğinin
kazandığı önem göz önünde bulundurularak muharebe kuvvetlerinin bu
alandaki kabiliyetlerinin artırılacağı ve ortak operasyonlar için yeni
bir kuvvet yapılanması oluşturulacağı dile getirilmektedir.
Çin Deniz Kuvvetleri’nin salt “karasularının savunulması”ndan
“karasularının savunulması” ve “açık denizlerin korunması”nın birleşimi
olan yeni bir strateji benimseyeceği ve bu amaçla karma, çok fonksiyonlu
ve etkin bir muharebe gücü oluşturulacağı ifade edilmektedir. Deniz
Kuvvetleri’nin stratejik caydırıcılık, karşı atak, deniz manevra, ortak
deniz operasyonları, kapsamlı savunma ve kapsamlı destek
kabiliyetlerinin artırılacağı belirtilmektedir.
Karanın denizden üstün olduğuna ilişkin geleneksel bakış açısının terk
edilerek deniz ve okyanuslardaki çıkarların korunmasına öncelik
verileceğinin altı çizilmektedir. Ulusal hakimiyet alanlarını ve deniz
sahalarını, deniz ulaşım yollarını, deniz aşırı çıkarlarını koruma
amaçlı modern bir deniz kuvveti oluşturulacağı ifade edilmektedir.
Hava Kuvvetleri’nin de ulusal hava sahasını savunma stratejisinden hem
savunma hem hücum odaklı bir stratejiye geçeceği dile getirilmektedir.
Hava Kuvvetleri’nin stratejik erken uyarı, hava saldırı, hava ve füze
savunma, siber karşı tedbirler, hava operasyonları ve kapsamlı destek
alanlarındaki kabiliyetlerini artıracağına değinilmektedir. Nükleer ve
konvansiyonel füzeye sahip olmanın önemi göz önünde tutularak, Nükleer
Füze Kuvvetleri (İkinci Topçu Birliği adıyla bilinir.) en modern
teknolojiyle donatılacak, stratejik caydırıcılığı, nükleer karşı saldırı
kabiliyeti ve orta ve uzun menzilli vuruş gücü artırılacaktır.
Uzay uluslararası rekabetin yeni alanı haline gelmiştir. Devletler
uzaya ilişkin politikalar geliştirmekte ve uzayın silahlandırılmasının
ilk emareleri görülmektedir. Çin’in daima uzayın barışçıl amaçlar için
kullanılmasından yana olduğu hatırlatılmaktadır. Ancak bu alanda da
çıkarlarını koruyacağı ve uzayın güvenliğine yönelik tehditlerle
mücadele edeceği vurgulanmaktadır. Ekonomik ve sosyal gelişimin yeni
ayağı olan siber uzayın da ulusal güvenliğin bir alanı haline geldiğine
ve pek çok ülkenin siber kuvvetler oluşturduğuna işaret edilmektedir.
Siber saldırıların önde gelen kurbanlarından olan Çin’in, siber
altyapısını korumak için gereken önlemleri alacağı belirtilmekte, bu
amaçla siber kuvvetlerin güçlendirileceği, siber uzay durum ikaz
sisteminin geliştirileceği, siber uzayın korunması için uluslararası
faaliyetlere iştirak etmeye devam edileceği dile getirilmektedir. Ulusal
güvenliğin korunmasında büyük önem taşıyan nükleer güç hususunda ise
Çin’in daima nükleer silahı ilk kullanan taraf olmama politikası
izlediğine ve nükleer silahı bir savunma aracı olarak gördüğüne
değinilmektedir. Ancak nükleer caydırıcılık amaçlı tedbirlerin alınmaya
devam edileceği ve erken uyarı sisteminin geliştirileceği ifade
edilmektedir.
Öte yandan silahlı kuvvetlerin güçlendirilmesi amaçlı lojistik alanda
modernizasyonun gerçekleştirileceği, modern teçhizat ve ekipmanların
geliştirileceği, donanımlı askeri personel yetiştirileceği ve
sivil-asker işbirliğine gereken önemin verileceği vurgulanmaktadır.
Ayrıca askeri işbirliği alanında stratejik ortak olarak Rusya’ya atıf
yapılmakta ve bu ülkeyle ilişkilerin daha da geliştirileceğine
değinilmektedir. ABD ile de askeri işbirliği alanında yeni bir model
oluşturma çalışmalarının devam edeceği, çeşitli konularda işbirliğinin
genişletileceği ifade değinilmektedir. Avrupa, Afrika, Latin Amerika ve
Güney Pasifik’teki ortaklarla da askeri ilişkilerin artırılacağı dile
getirilmektedir.
Yeni strateji belgesinin düşündürdükleri
Yeni strateji belgesinde öncelikle göze çarpan husus deniz gücüne
verilen önemdir. Doğu ve Güney Çin Denizi’ndeki ada ve sınır
anlaşmazlıklarının, bölgedeki ABD varlığının ve ABD ile müttefik
ülkelerin Çin’in bölgedeki etkisini sınırlama stratejilerinin bir
getirisi olarak Çin tehdidinin denizden geleceğini düşünmektedir. Bu
sebeple karasularını savunma ile yetinmemekte ve açık denizlerin
korunması stratejisiyle denizlerdeki hakimiyetini artırmayı
amaçlamaktadır. “Koruma”nın gerektiğinde önleyici amaçlı olarak silahlı
güce başvurmayı içereceği göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca Hava
Kuvvetleri’nin hem savunma hem de hücum odaklı bir strateji
uygulayacağının ifade edilmesi Pekin’in çıkarlarını korumak için artık
daha agresif bir tutum sürdüreceğinin sinyallerini vermektedir. Bu
çerçevede Çin’in Rusya’dan almayı planladığı S-35 savaş uçakları ile
S-400 karadan havaya atılan 400 km menzilli füzeler Pekin’e önemli
avantaj sağlayacaktır. Ayrıca Pekin’in Doğu Çin Denizi üzerinde ilan
ettiği hava savunma ve tanıma bölgesi, Çin hücum botlarının tartışmalı
sularda ve ihtilaflı adalar etrafında devriye gezmesi gibi adımlar
Pekin’in zaten bir süredir salt karasularının ve hava sahasının
savunulması stratejisinden ayrıldığını gözler önüne sermektedir.
Çin’in askeri anlamda öncelik vereceği diğer alanlar uzay, nükleer güç
ve siber savunmadır. 2006 yılında başlatılan uydu savar denemeleri ki
Çin geçici süreliğine bir Amerikan gözlem uydusunu devre dışı bırakmayı
başarmıştır, bu alanda Çin’in ciddi gelişme sergilediğini kanıtlar
niteliktedir. Nükleer silah fırlatma vasıtaları olan balistik füzeler
konusunda da önemli gelişme gösterilmiş olup 12.000 km’lik DF-41 adlı
yeni bir kıtalararası balistik füze geliştirme çalışması devam
etmektedir. Siber savunma alanında ise Çin’in gücü tüm dünyada kabul
görmekte olup ABD Çin kaynaklı siber saldırılardan (Pekin yönetimi
tarafından yalanlanmakla birlikte) rahatsızlığını çeşitli platformlarda
dile getirmektedir.
Pekin yönetimi ülke ismi vermemekle birlikte üçüncü tarafların bölgesel
sorunlara müdahil olduğunu ve provokatif faaliyetlerde bulunduğunu
ifade ederek ABD’nin bölgedeki varlığından rahatsız olduğunu
göstermektedir. Ayrıca Çin, Şinzo Abe yönetiminin askeri normalizasyon
amaçlı politikasından ve Japonya’nın askeri gücünü artırma
girişimlerinden rahatsızlık duymaktadır.
Yeni askeri strateji belgesiyle Çin askeri gücünü daha fazla ön planda
tutacağını ve ulusal çıkarlarını korumak için daha agresif bir tutum
sergilemekten kaçınmayacağını bir anlamda uluslararası kamuoyuna
duyurmaktadır. Bu durumda Asya-Pasifik bölgesinde suların daha da
ısınacağını ve gerginliğin artacağını söylemek mümkündür. Zira ABD ve
bölgedeki müttefikleri geri adım atma niyetinde olmadıklarını
düzenledikleri ve düzenlemeyi planladıkları askeri tatbikatlarla
göstermektedir. Örneğin, Japonya ile Filipinler Mayıs 2015’te Güney Çin
Denizi’nde ilk defa tatbikat gerçekleştirmiştir. Japonya ilk kez ABD ve
Avustralya ile birlikte geniş çaplı bir askeri tatbikata katılacağını
duyurmuştur. Belge ayrıca Çin’in başlıca müttefiki olarak Rusya ile
işbirliğinin önemini vurgulamaktadır ki bu durum bölgedeki bloklaşmaya
ve değişen güç dengesine işaret etmektedir. Çin’in Rusya ile birlikte
Karadeniz’de başlattığı askeri tatbikat ABD ve bölgedeki müttefiklerinin
girişimlerine cevap verileceği mesajını taşımaktadır.