AKP’nin yüzde 47.5 ile yeniden birinci parti olduğu, ardından Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçildiği sürecin öncesinde Genelkurmay sitesinden yayımlanan bir “bildiri” vardı.
İşte o bildiri konusunda, Balyoz davasından cezaevinde yatan emekli generaller İsmail Hakkı Pekin ve Ahmet Yavuz’un “Asker ve Siyaset” adlı kitabında yer alan yorum:
“27 Nisan 2003’te Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan bildiri ne sahibi tarafından tam olarak savunulabilir ne de milletten destek görür. Aksine, hükümet büyük bir tepki ortaya koyar. Aynı hükümetin Genelkurmay Başkanı’nı bir yıl sonra madalyayla taltif etmesine, ne o gün ne bugün, düşünme becerisine sahip hiç kimse, sağlıklı, açık, anlaşılabilir bir yorum getiremez.”
Laiklik olmadan demokrasiyi yaşatmanın mümkün olmadığının da altı çizilen kitapta, iki emekli general, TSK’nin “temel yanlışlar”ını iki ana başlıkta özetlemişler:
“Birincisi, ABD’nin yeşil kuşak projesine göre ülkedeki demokratik gelişmelerin -özellikle sol- büyümesini önlemek ve komünizme karşı bir set oluşturmak için Türk-İslam sentezini destekler; cemaat ve tarikatlarına gelişmesi ve güçlenmesine zemin hazırlar; onların birer güç merkezi haline gelmesine ve siyaseti etkilemelerine ortam sağlar. Bu bir çelişkidir.
İkincisi ise, bu gelişmeyi durdurabilirim umuduyla, amacını, yetkisini aşan bir tarzda laiklik karşıtı hareketleri önlemek ister. Elbette ordu içerisinde cemaat ve tarikat mensuplarına yer yoktur ve olamaz. Bu husus, bir varlık sorunudur. Sürekli mücadeleyi gerektirir. Ancak, bunu yaparken itici ve kırıcı davrandığı olur ve halkın inanç ve değerlerini lüzumsuz bir şekilde karşısına alır. Kendisinin en önemli dayanağı olan halkın sevgisini ve desteğini eritir. Yarattığı algı öylesine istismar edilir ki, kendisini savunamaz duruma gelir. Din tacirlerinin de bu fırsatı kaçırmadıklarını, zaman zaman hayasızca saldırmaktan, yalanlar üretmekten geri kalmadıklarını kabul etmek gerekir.”
Kılıçdaroğlu, CHP’lilere şükretsin
Seçim öncesi, CHP’nin birçok konuda iddialı Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Diyarbakır’dan değil İstanbul’dan; kendisini “Dersimli Kemal” diye tanımlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Tunceli’den değil İzmir’den aday olduğunu yazdığımızda, okurumuz Mehmet Dağ şöyle bir ileti göndermişti:
“Dersim’de CHP’nin ölüsü vekil çıkarır. İzmir CHP’nin kalesi değil. Kale arıyorsanız, Dersim’e bakın. Sadece yüzde 6 farkın olduğu yer mi kaledir, yüzde 40 farkın olduğu yer mi kaledir?”
Dün, birçok ilde oy yitirdiği gibi, o kaleden de CHP milletvekili çıkaramadı. Dersim’den CHP’nin ölüsü çıktı...
Seçim kazanamamayı artık olağanlaştıran Kemal Kılıçdaroğlu yatsın kalksın, geleneksel CHP’li seçmene şükretsin.
Alıp alabildiği yüzde 25 dolaylarındaki oy, yalnızca onlarındır çünkü.
Kemal Dervişçi neoliberalizm, CHP’li olmayanları CHP’den aday yapmak ya da “İmam hatipleri biz kurduk”, “Sert laiklikten uzaklaşmalıyız” gibi söylemler, İç Anadolu’da bozkurtçu, Güneydoğu’da özerklikçi, İstanbul’da liberal, İzmir’de Atatürkçü olmak gibi tutarsızlıklar ve partinin genleri ile uyuşmayan tutumlar artı oy ge-tir-mi-yor!
Tam tersine CHP’li seçmeni, gericilik karşısında güvensiz ve çaresiz bırakıyor.
CHP, acilen özüne dönmek, her türlü dönekliğe karşın CHP’den vazgeçmeyen seçmenine layık olmak zorunda.
Geri dönüş
Saraydaki sultan zordadır artık.
Böbür böbür böbürlenmesine, hönkür hönkür hönkürmesine rağmen...
Tıpkı 1989’da Turgut Özal’ın üzerinden nasıl silindir geçmişse, o da dümdüz olmuştur.
Seçim sonuçlarına göre, başkanlığın üzerine bir bardak su içeceği için Turgut Özal gibi partisinin başına dönmeyi düşünebilir.
Koalisyon olasılıkları
Önceki günkü yazımızda, kamuoyunun bilinçaltına propaganda şırıngası ile itilmeye çalışılan senaryolara, egemen çevrelerin beklentilerine bakılırsa, seçimden çıkacak ya da çıkarılacak sonucun aşağı yukarı şöyle olacağını belirtmiştik:
“AKP birkaç puan gerileyerek birinci parti, CHP ikinci parti, MHP üçüncü parti, HDP de kılı kılına barajı aşarak kilit parti.”
Öyle de oldu...
Duyum değil, bilgi:
AKP ile MHP arasında yaklaşık bir ay önce temas sağlandı.
Saraydakinin sarayına kapanması koşuluyla koalisyon yapma olasılığı yüksek.
AKP-MHP koalisyonu kurulursa ne olur?
AP lideri Süleyman Demirel’in MSP ve MHP’nin de ortaklığı ile 1970’lerde kurduğu iki Milliyetçi Cephe (MC) koalisyonlarını anımsatanlara göre 3. MC olur.
Ama kimilerine bakarsanız, AKP-CHP koalisyonu kurulmalı.
Niye?
İstikrar için.
Kimin istikrarı?
Dünya egemenlerinin istikrarı için.
Bu istikrar arayışı, AKP-HDP ortaklığına daha sıcak bakar.
Bir olasılık daha:
Saraydaki sultan, ayak diretir, Binali Yıldırım’ın öngörüsü çıkar:
Önce azınlık hükümeti, ardından erken seçim.
Çıkma
Değerli dostum Serdar Şahinkaya’dan dün gecenin özeti:
“AKP, usta çağırmış. Balkonu mutfağa katacaklarmış.”
İşte o bildiri konusunda, Balyoz davasından cezaevinde yatan emekli generaller İsmail Hakkı Pekin ve Ahmet Yavuz’un “Asker ve Siyaset” adlı kitabında yer alan yorum:
“27 Nisan 2003’te Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan bildiri ne sahibi tarafından tam olarak savunulabilir ne de milletten destek görür. Aksine, hükümet büyük bir tepki ortaya koyar. Aynı hükümetin Genelkurmay Başkanı’nı bir yıl sonra madalyayla taltif etmesine, ne o gün ne bugün, düşünme becerisine sahip hiç kimse, sağlıklı, açık, anlaşılabilir bir yorum getiremez.”
Laiklik olmadan demokrasiyi yaşatmanın mümkün olmadığının da altı çizilen kitapta, iki emekli general, TSK’nin “temel yanlışlar”ını iki ana başlıkta özetlemişler:
“Birincisi, ABD’nin yeşil kuşak projesine göre ülkedeki demokratik gelişmelerin -özellikle sol- büyümesini önlemek ve komünizme karşı bir set oluşturmak için Türk-İslam sentezini destekler; cemaat ve tarikatlarına gelişmesi ve güçlenmesine zemin hazırlar; onların birer güç merkezi haline gelmesine ve siyaseti etkilemelerine ortam sağlar. Bu bir çelişkidir.
İkincisi ise, bu gelişmeyi durdurabilirim umuduyla, amacını, yetkisini aşan bir tarzda laiklik karşıtı hareketleri önlemek ister. Elbette ordu içerisinde cemaat ve tarikat mensuplarına yer yoktur ve olamaz. Bu husus, bir varlık sorunudur. Sürekli mücadeleyi gerektirir. Ancak, bunu yaparken itici ve kırıcı davrandığı olur ve halkın inanç ve değerlerini lüzumsuz bir şekilde karşısına alır. Kendisinin en önemli dayanağı olan halkın sevgisini ve desteğini eritir. Yarattığı algı öylesine istismar edilir ki, kendisini savunamaz duruma gelir. Din tacirlerinin de bu fırsatı kaçırmadıklarını, zaman zaman hayasızca saldırmaktan, yalanlar üretmekten geri kalmadıklarını kabul etmek gerekir.”
Kılıçdaroğlu, CHP’lilere şükretsin
Seçim öncesi, CHP’nin birçok konuda iddialı Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Diyarbakır’dan değil İstanbul’dan; kendisini “Dersimli Kemal” diye tanımlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Tunceli’den değil İzmir’den aday olduğunu yazdığımızda, okurumuz Mehmet Dağ şöyle bir ileti göndermişti:
“Dersim’de CHP’nin ölüsü vekil çıkarır. İzmir CHP’nin kalesi değil. Kale arıyorsanız, Dersim’e bakın. Sadece yüzde 6 farkın olduğu yer mi kaledir, yüzde 40 farkın olduğu yer mi kaledir?”
Dün, birçok ilde oy yitirdiği gibi, o kaleden de CHP milletvekili çıkaramadı. Dersim’den CHP’nin ölüsü çıktı...
Seçim kazanamamayı artık olağanlaştıran Kemal Kılıçdaroğlu yatsın kalksın, geleneksel CHP’li seçmene şükretsin.
Alıp alabildiği yüzde 25 dolaylarındaki oy, yalnızca onlarındır çünkü.
Kemal Dervişçi neoliberalizm, CHP’li olmayanları CHP’den aday yapmak ya da “İmam hatipleri biz kurduk”, “Sert laiklikten uzaklaşmalıyız” gibi söylemler, İç Anadolu’da bozkurtçu, Güneydoğu’da özerklikçi, İstanbul’da liberal, İzmir’de Atatürkçü olmak gibi tutarsızlıklar ve partinin genleri ile uyuşmayan tutumlar artı oy ge-tir-mi-yor!
Tam tersine CHP’li seçmeni, gericilik karşısında güvensiz ve çaresiz bırakıyor.
CHP, acilen özüne dönmek, her türlü dönekliğe karşın CHP’den vazgeçmeyen seçmenine layık olmak zorunda.
Geri dönüş
Saraydaki sultan zordadır artık.
Böbür böbür böbürlenmesine, hönkür hönkür hönkürmesine rağmen...
Tıpkı 1989’da Turgut Özal’ın üzerinden nasıl silindir geçmişse, o da dümdüz olmuştur.
Seçim sonuçlarına göre, başkanlığın üzerine bir bardak su içeceği için Turgut Özal gibi partisinin başına dönmeyi düşünebilir.
Koalisyon olasılıkları
Önceki günkü yazımızda, kamuoyunun bilinçaltına propaganda şırıngası ile itilmeye çalışılan senaryolara, egemen çevrelerin beklentilerine bakılırsa, seçimden çıkacak ya da çıkarılacak sonucun aşağı yukarı şöyle olacağını belirtmiştik:
“AKP birkaç puan gerileyerek birinci parti, CHP ikinci parti, MHP üçüncü parti, HDP de kılı kılına barajı aşarak kilit parti.”
Öyle de oldu...
Duyum değil, bilgi:
AKP ile MHP arasında yaklaşık bir ay önce temas sağlandı.
Saraydakinin sarayına kapanması koşuluyla koalisyon yapma olasılığı yüksek.
AKP-MHP koalisyonu kurulursa ne olur?
AP lideri Süleyman Demirel’in MSP ve MHP’nin de ortaklığı ile 1970’lerde kurduğu iki Milliyetçi Cephe (MC) koalisyonlarını anımsatanlara göre 3. MC olur.
Ama kimilerine bakarsanız, AKP-CHP koalisyonu kurulmalı.
Niye?
İstikrar için.
Kimin istikrarı?
Dünya egemenlerinin istikrarı için.
Bu istikrar arayışı, AKP-HDP ortaklığına daha sıcak bakar.
Bir olasılık daha:
Saraydaki sultan, ayak diretir, Binali Yıldırım’ın öngörüsü çıkar:
Önce azınlık hükümeti, ardından erken seçim.
Çıkma
Değerli dostum Serdar Şahinkaya’dan dün gecenin özeti:
“AKP, usta çağırmış. Balkonu mutfağa katacaklarmış.”