MGK toplantısında Suriye'ye girme senaryolarıyla ilgili iki seçeneğin masaya yatırıldığı öğrenildi
Hükümetin Suriye'de savaşa girme planlarına ilişkin olarak iki
seçeneğinin netleştiği öne sürüldü. Kulislere yansıyan bilgiliere göre;
birincisi ABD ve koalisyon güçlerinin, IŞİD’le ve rejimle çatışan
muhaliflere askeri destek vermesini ve Cerablus’un IŞİD’in eline
geçmesinin önlenmesini sağlamak. İkincisi
de Cerablus sınır hattında TSK unsurları eliyle güvenli bir hat
oluşturmak ve alanın çok geniş olmamasından da yararlanarak karadan
karaya ya da sıcak takip müdahaleleriyle bölgenin kontrolünü sağlamak.
Dünkü MGK'da öne çıkan ortak kararla Cerablus'un IŞİD'den temizlenmesi
ancak YPG'nin eline geçmemesi için de önlem alınması planlandığı
öğrenildi.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan Ankara'da masaya yatırılan savaş senaryolarını yazdı. Çevikcan'ın "Ankara'daki çözüm" başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2015) yazısı şöyle:
IŞİD’in Tel Abyad’ı, PKK-PYD’nin
askeri kolu YPG’ye kaybetmesi ve Kobani’ye yönelik saldırılarının
ardından Suriye’nin Türkiye sınırındaki kuzey hattında sıcak gelişmeler
yaşanıyor. Ankara açısından bu gelişmelerin işaret ettiği iki büyük risk
var.
Birincisi, Rojava bölgesindeki üç
kantondan ikisi olan Kobani ile Afrin arasında yer alan ve kuzeyde
PYD’nin hâkimiyetinin bulunmadığı tek bölge olan Cerablus’un IŞİD’in
eline geçmesi.
İkincisi ABD’nin desteğiyle
Suriye’nin kuzeyinde Kürt hattı oluşturmak konusunda çok önemli bir
mesafe alan PYD’nin bu bölgede hâkimiyet kurması.
Ankara, hem güvenlik ve siyasi boyutuyla hem de göç riski nedeniyle alarmda.
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan MGK toplantısının ana gündemi de bu meseleydi.
Geride bıraktığımız birkaç gün içerisinde birçok merkezde konu detaylı olarak ele alındı.
Bunların başında Cumhurbaşkanlığı geliyor.
Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı,
Dışişleri Bakanlığı ve MİT son gelişmeler ışığında olası riskler ve
planlamaları masaya yatırdı ve bunlar dün MGK’da etraflıca ele alındı.
Bu arada Genelkurmay’ın, Türkiye’nin
Suriye’ye müdahalesi olarak şekillenebilecek her türlü seçenek konusunda
çok mesafeli bir tutum sergilediği, buna karşılık, siyasi iradenin
verdiği talimatı layıkıyla yerine getirmeye hazır olduğu bilgileri de
kamuoyuyla paylaşıldı.
Dün itibariyle, Ankara’nın masasında iki seçenek netleşti.
Birincisi ABD ve koalisyon
güçlerinin, IŞİD’le ve rejimle çatışan muhaliflere askeri destek
vermesini ve Cerablus’un IŞİD’in eline geçmesinin önlenmesini sağlamak.
Türkiye olarak bu desteğin verilmesinde etkin rol oynamak.
Cerablus oyunu
İkincisi de haklı gerekçelerle
Cerablus sınır hattında TSK unsurları eliyle güvenli bir hat oluşturmak
ve alanın çok geniş olmamasından da yararlanarak karadan karaya ya da
sıcak takip müdahaleleriyle bölgenin kontrolünü sağlamak.
Ankara’nın bu iki seçeneğe odaklanmasının gerekçeleri ve yapılan değerlendirmeleri şöyle özetleyebilirim:
- Ankara, Suriye rejiminin IŞİD’le
anlaştığı ve Cerablus’a yönelik IŞİD saldırılarının bu anlaşmanın sonucu
olduğu gerçeğinden hareket ederek, IŞİD’in, Tel Abyad’ı çatışmadan
bırakmasını bu anlaşmaya bağlanıyor. Halen Fırat nehrinin batısında yer
alan Cerablus bölgesinde Çobanbey Sınır Kapısı’na kadar olan bölge
IŞİD’in elinde. Buradan Öncüpınar’a kadar olan bölgede ise rejim
muhaliflerinin kontrolü var. Kalan kısım, yani Hatay’a kadar olan
bölgeyi ise PYD kontrol ediyor. Gelinen noktada Tel Abyad’dan çekilen
IŞİD, kritik önemdeki Mare hattını elinde bulunduran muhalifleri doğudan
vuruyor. Rejimi temsil eden Hizbullah ve Şiiler de 7 bin kişilik bir
güçle muhaliflere batıdan saldırıyor. Böylece muhalifler arada
sıkıştırılarak bölgeyi bırakmaya zorlanıyor. Bu operasyonun temel nedeni
ise muhaliflerin İdlip ile Cisr El Şukur’u kontrolü sağlayarak, Halep’e
yönelmeleri. Ankara, halen Halep’e birçok noktadan girmeye çalışan
muhalifleri engellemek için Cerablus saldırısının organize edildiğini
düşünüyor.
- IŞİD’in Tel Abyad’ı bırakarak
Cerablus’a yönelmesi, PYD’nin de Kobani ile Cizire kantonları arasındaki
bölgeyi alması, Suriye’nin kuzeyindeki bu bölgeleri tamamen PYD’nin
kontrol etmesi sonucunu doğurdu. PYD’ye yönelik “demografik değişiklik”
eleştirilerinin temelinde uzun vadeli bir plan iddiası yatıyor. Ankara,
PYD’nin bölgeyi Türkmen ve Araplar’dan hızla temizlediğine yönelik
istihbaratları işaret ederek, Fırat’ın doğusundan Irak’a kadar kuzeydeki
bütün bölgeyi alan PYD’nin homojen bir yapı kurmayı amaçladığını,
böylece ilerleyen dönemde konfederasyon ya da federasyon kurulmasına
hazırlık yaptığını düşünüyor. Halen PYD’nin etnik temizlik yaptığı iddia
edilen köylerde BM’nin incelemeler yaptığı ifade ediliyor.
Muhaliflere destek
- ABD desteğiyle IŞİD’e üstünlük
sağlayan PYD’nin bu harekat biçiminin Cerablus’la da yakından ilgili
olduğu kaydediliyor. Başkentteki ihtimal hesaplamaları, IŞİD’in
muhalifleri Cerablus’tan çıkartmasının ardından ABD’nin Kobani ve Tel
Abyad’ta olduğu gibi havadan örgütü vurmaya başlayacağı, PYD’nin de
karadan IŞİD’i temizleyerek bölgede hakimiyet kuracağı yönünde.
Böylece, Afrin kantonu ile Kobani
arasındaki alanı da alacak olan PYD’ye bütün kuzey hattının verilmesinin
tasarlandığı hesaplanıyor. Tel Abyad, PYD’ye geçmeden önce bölgedeki
Türkmen ve Araplar’ın varlığı nedeniyle homojen bir Kürt hattı riski
görmeyen Ankara, Tel Abyad’tan sonra bu seçeneğe artık “oldu olacak”
gözüyle bakıyor. PYD’nin Cerablus’u alması halinde buradaki Arap ve
Türkmen nüfusu da temizleyeceği değerlendiriliyor. Bu senaryoya göre
IŞİD, aslında bölgenin PYD’ye verilmesi için aracı olarak kullanılıyor.
- Ankara, Cerablus’taki muhaliflerin,
destek almazsa askeri açıdan çok daha donanımlı olan IŞİD’e karşı
yenileceğini öngörüyor. Bu nedenle, ABD’nin PYD’ye havadan destek
vermesi, silah ve istihbarat yardımında bulunması gibi, IŞİD’e karşı
savaşan muhaliflere de destek verilmesini zorunlu buluyor. Bu durumda
muhaliflerin IŞİD’i rahatça yenebileceği değerlendiriliyor. Mevcut
durumda Hercele-Mare hattına 7 ayrı noktadan saldıran IŞİD’in, Suriye
rejiminin kontrol ettiği bölgelerde de güçlü biçimde var olmasına rağmen
rejime hiç saldırmamasının da altı çiziliyor. Muhalifleri, rejim ve
IŞİD kıskacından kurtarabilecek askeri desteğin sağlanması durumunda,
Türkiye’nin Suriye’ye asker sokmasına gerek kalmadan sorunun
çözülebileceği vurgulanıyor.
- Türkiye’nin muhaliflere bu desteğin
verilmesini sağlayamaması durumunda ise “B” planının uygulanması
gerektiği ifade ediliyor. Ankara, stratejik hedefini, Cerablus’la
Öncüpınar arasındaki hattan IŞİD’in temizlenmesi ve muhaliflerin bölgeyi
kontrol altına alması olarak belirlemiş durumda. Bunun için muhalifler
desteklenmezse güvenlik açısından TSK’nın devreye girmesi gerekeceğine
işaret ediliyor.
- IŞİD’in Cerablus’ta ciddi bir
gücünün olduğu ancak bu gücün düzenli ordu karşısında ayakta
kalamayacağı değerlendiriliyor. Sıcak takip, havadan operasyon, karadan
karaya sınır ötesi operasyon gibi seçeneklerden birinin kullanılarak 30
kilometre derinliğe ulaşana kadar gidilebileceği hesaplanıyor. Ancak
30 kilometrelik alanın kontrol riski nedeniyle 5-10 kilometrelik bir
alanda kontrol sağlanmasının bile yeterli olacağı belirtiliyor.
Sınırla, söz konusu bölgenin çok
yakın olmasından dolayı hava kuvvetlerinin etkin kullanılmasının
gerekmeyebileceği, karadan karaya bombardıman seçeneğinin devreye
sokulabileceği de ifade ediliyor. Aksi takdirde bölgede önce IŞİD’in
sonra PYD’nin kontrolü sağlamasına kesin gözüyle bakılıyor.
- Güvenlik zirvelerinde Suriye ile
Türkiye arasındaki Ankara Anlaşması’nın, sıcak takip vb. operasyonlara
olanak tanıdığı değerlendiriliyor. 2012-2013’te Suriye sınırında tampon
bölge kurulmasına yönelik planlamalar yapılırken, uzmanların
uluslararası hukuka aykırılık gibi bir soruna işaret etmediği de not
edilmiş durumda.
İki yol
- Ankara’da, bugüne kadar TSK’nın
muhaliflere destek konusunda çok mesafeli davrandığı, bu konuda adım
atılmasının sağlanmasının sorunu aşmaya yetebileceği yorumları
yapılıyor. Aksi takdirde ise B planının geçerli olması gerektiği.
Hama, Humus, Halep’ten göç eden 200
bin kişinin Mare hattındaki Azez’de yaşadığı, IŞİD bölgeyi alırsa
bunların Türkiye’ye göç etmek zorunda kalacağı tespiti de denklemin bir
başka boyutu. Ankara’da, göç riskinden, Türkiye’nin ilerideki yıllarda
yaşayabileceği sorunlara kadar uzanan bir dizi soru işaretine yanıt
aranıyor.