'Hükümetin Genelkurmay’dan Suriye için tedbir almasını istediği, askerin karşı çıkarak yazılı direktif istediği' iddia edilmişti
Suriye sınırında PYD ile IŞİD arasında giderek yaygınlaşan çatışmalar sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın
"Bedeli ne olursa olsun Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet
kurulmasına asla izin vermeyiz" açıklamasıyla ortaya atılan
"Genelkurmay'la hükümet arasında savaş krizi" iddialarına ilişkin olarak
askerin nasıl bir tavır içinde olduğuyla ilgili askeri kaynaklara
dayandırılan bir iddia geldi. Hükümetten
aldığı talimatla IŞİD’e karşı ihtimal hesapları yapmaya başladığı öne
sürülen Genelkurmay Başkanlığı'nın Türkiye sınırı boyunca koridor ve
sınır ötesi operasyon şıklarını değerlendirdiği iddia edildi.
Genelkurmay'ın “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir ferdi
kendisine verilen emrin yükleyeceği sorumluluktan kaçmaz. Görev
süresinin dolmasına üç gün bile kalsa böyle bir sorumluluk varsa, bu
sorumluluk alınır, gereken yapılır ve gelecek isimlere devredilir”
görüşünde olduğu iddia edildi.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Suriye sınırında müdahele ihtimalleri hakkında askeri kaynaklardan bilgi aldı. Çevikcan'ın "Sorumluluktan asla kaçmayız" başlığıyla yayımlanan (28 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Suriye sınırında PYD’nin silahlı kolu YPG ile IŞİD arasında giderek yaygınlaşan çatışmalar Ankara’yı da hareketlendirdi.
Başkentte yapılan güvenlik zirveleri, Genelkurmay Başkanlığı’na Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı talimat verilmesiyle sonuçlandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın “ihtimaliyat hesaplarını” masaya yatırarak gelişmelere göre uygulanacak harekat planlarını hazırlamakta olduğunu, bu planların sınır bölgesinde gerektirdiği askeri hazırlıklara “en üst seviyede” başladığını söyleyelim.
Ankara’da hükümetin ve Genelkurmay’ın üzerinde yoğunlaştığı konu Afrin ile Kobani arasındaki Cerablus bölgesi.
Bu bölgenin tümüyle YPG’nin veya İŞID’in kontrolüne geçmesi halinde İdlib ve Halep’ten gelebilecek yüz binlerce göçmen ile terör saldırıları ve açılacak koridorda bir devlet yapısının oluşturulması riskleri Türkiye için ciddi “tehdit” olarak algılanıyor. Ankara, hazırlıklarını bu riski esas alarak yapıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “güneyimizde yeni devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz” sözlerini bu bağlamda okumak gerekiyor.
Hükümet-Genelkurmay ilişkileri, Genelkurmay Başkanı Özel ve TSK’nın tutumu ile ilgili olarak askeri yetkililerin yaklaşımını şöyle özetleyebilirim:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir ferdi kendisine verilen emrin yükleyeceği sorumluluktan kaçmaz. Ancak bu emri en iyi şekilde yerine getirecek şartların oluşmasını sağlar. Bu şartların sağlanması için yetkili mercilerden gerekli talepte bulunur. Verilen emirlere karşı, ‘diretme, ayak sürüme, çekince üretme’ gibi yakıştırmalar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genel karakteriyle bağdaşmaz ve kesinlikle asılsızdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki komuta kademesinin görev değişimleri bir emrin zamanında yerine getirilmesini asla engellemez, engelleyemez. Asıl olan verilen emrin başarıyla icrasıdır.”
Askeri yetkililer “görev süresinin dolmasına üç gün bile kalsa böyle bir sorumluluk varsa, bu sorumluluk alınır, gereken yapılır ve gelecek isimlere devredilir” diyor.
Bölgeyle ilgili ve etkili Rusya, İran, ABD gibi devletlerle temas edilmesi ve hatta mümkünseŞam’la da iletişim kurulması altyapı oluşturulması yönünde dillendirilen öneriler arasında bulunuyor. Bu öneriler doğrultusunda Ankara’nın temaslara geçtiği de gelen bilgiler arasında.
Bu konuda, hem hükümet hem askeri yetkilililerden gelen bilgiler örtüşüyor.
Şöyle ki;
Ankara, Türkiye’nin stratejik olarak önemsediği Cerablus bölgesinin YPG’nin veya IŞİD kontrolüne geçmesini önlemeye kararlı. Ancak bunun için TSK’nın bu bölgeye girmesi ve fiilen girerek kontrolü ele alması gerekmiyor. Ankara, TSK’nın bu bölgede YPG ve IŞİD’e karşı güvenli kuşağı sınır ötesine yerleşmeden de sağlayacak güç ve kabiliyete sahip olduğunu hesaplıyor.
Sınır bölgesinde konuşlu bulunan 40 kilometre menzilli toplar ve kara ve havadaki diğer ateş gücüyle bölgeyi kontrol etmesi mümkün. Bunu sağlayarak söz konusu bölgede YPG ve IŞİD’in değil Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) daha rahat hareket edebileceği bir güvenli kuşak sınırdan kontrolle sağlanabilir görüşü hakim durumda.
Askeri yetkililer hükümetin verdiği direktifin bu tür operasyonlara uygun olduğu gibi, sınır ötesi hava operasyonu ve gerektiğinde sıcak takip anlamında sınırın ötesine geçen operasyonlara da uygun olduğunu vurguluyorlar.
“PKK ve PYD’nin stratejik hedefinin bu olduğu Ankara tarafından biliniyor. ABD’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü mücadelede yaptığı hava saldırıları YPG’ye bu yolda ilerleme imkanı verdi. PYD, “kuzey koridoru” amacına ulaşmak için, ABD’nin karada IŞİD’e karşı savaşacak güç arayışına yanıt verdi ve bu işlevi isteyerek üstlendi. Şimdi ABD’nin bu desteğinden yararlanarak hem askeri hem de siyasi gücünü artırmayı ve tıpkı Kuzey Irak’taki gibi bir devlet yapısı oluşturmayı planlıyor. Böyle bir gelişmenin Türkiye’yi etkilememesi mümkün değil.”
Ayrıca Ankara’nın bu kaygısı yeni de değil. ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından beri, Türkiye, kuzey koridoru olasılığı üzerinde duruyor. Arap Baharı’ndan sonra Suriye’de başlayan karışklıkların yaygınlaşması üzerine bu bölgede Akdeniz’e açılacak bir koridor ve oluşturulacak devlet yapısının, Türkiye’nin toprak bütünlüğü, ulusal ve siyasal birliği bakımından tehdit oluşturacağı değerlendirmesi yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, sınırdaki gelişmeler karşısında, “Tüm dünyaya sesleniyorum: Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz” sözlerinin altında da bu değerlendirmenin olduğu açık.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Suriye sınırında müdahele ihtimalleri hakkında askeri kaynaklardan bilgi aldı. Çevikcan'ın "Sorumluluktan asla kaçmayız" başlığıyla yayımlanan (28 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Suriye sınırında PYD’nin silahlı kolu YPG ile IŞİD arasında giderek yaygınlaşan çatışmalar Ankara’yı da hareketlendirdi.
Başkentte yapılan güvenlik zirveleri, Genelkurmay Başkanlığı’na Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı talimat verilmesiyle sonuçlandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın “ihtimaliyat hesaplarını” masaya yatırarak gelişmelere göre uygulanacak harekat planlarını hazırlamakta olduğunu, bu planların sınır bölgesinde gerektirdiği askeri hazırlıklara “en üst seviyede” başladığını söyleyelim.
Ankara’da hükümetin ve Genelkurmay’ın üzerinde yoğunlaştığı konu Afrin ile Kobani arasındaki Cerablus bölgesi.
Bu bölgenin tümüyle YPG’nin veya İŞID’in kontrolüne geçmesi halinde İdlib ve Halep’ten gelebilecek yüz binlerce göçmen ile terör saldırıları ve açılacak koridorda bir devlet yapısının oluşturulması riskleri Türkiye için ciddi “tehdit” olarak algılanıyor. Ankara, hazırlıklarını bu riski esas alarak yapıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “güneyimizde yeni devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz” sözlerini bu bağlamda okumak gerekiyor.
‘Asıl olan emrin icrasıdır’
Başkentteki güvenlik zirvelerinden sonra başlayan tartışmaların ve yapılan yorumların, askeri çevrelerde kamuoyunda yanlış algı oluşturduğu kaygısına yol açtığını gözlemleniyor. Özellikle,TSK’nın, hükümetin direktiflerine karşı ayak sürüdüğü, direndiği, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in emekli olmasına bir ay kala askeri operasyonlardan ve Suriye’ye girme sorumluluğundan kaçındığı gibi haber ve yorumlar bu yanlış algının kaynağı olarak görülüyor.Hükümet-Genelkurmay ilişkileri, Genelkurmay Başkanı Özel ve TSK’nın tutumu ile ilgili olarak askeri yetkililerin yaklaşımını şöyle özetleyebilirim:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir ferdi kendisine verilen emrin yükleyeceği sorumluluktan kaçmaz. Ancak bu emri en iyi şekilde yerine getirecek şartların oluşmasını sağlar. Bu şartların sağlanması için yetkili mercilerden gerekli talepte bulunur. Verilen emirlere karşı, ‘diretme, ayak sürüme, çekince üretme’ gibi yakıştırmalar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genel karakteriyle bağdaşmaz ve kesinlikle asılsızdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki komuta kademesinin görev değişimleri bir emrin zamanında yerine getirilmesini asla engellemez, engelleyemez. Asıl olan verilen emrin başarıyla icrasıdır.”
Askeri yetkililer “görev süresinin dolmasına üç gün bile kalsa böyle bir sorumluluk varsa, bu sorumluluk alınır, gereken yapılır ve gelecek isimlere devredilir” diyor.
'Kritik ülkelerle temas'
TSK’nın hükümetten aldığı direktife karşı direndiği yolundaki yorumlara verilen yanıt böyle. Ancak Genelkurmay, direktifin başarıyla icra edilebilmesi için ihtiyaç duyulan siyasi, askeri ve diplomatik altyapının doğabilecek riskleri bertaraf edecek biçimde hazırlanması yönünde görüşünü iletmiş durumda. Hükümetin de bu görüşü dikkate aldığı anlaşılıyor.Bölgeyle ilgili ve etkili Rusya, İran, ABD gibi devletlerle temas edilmesi ve hatta mümkünseŞam’la da iletişim kurulması altyapı oluşturulması yönünde dillendirilen öneriler arasında bulunuyor. Bu öneriler doğrultusunda Ankara’nın temaslara geçtiği de gelen bilgiler arasında.
Kontrollü güvenli kuşak
Aydınlığa kavuşturulması gereken bir diğer konu da Kobani ile Afrin arasında kalan Cerablus civarında güvenli kuşağın nasıl oluşturulacağı...Bu konuda, hem hükümet hem askeri yetkilililerden gelen bilgiler örtüşüyor.
Şöyle ki;
Ankara, Türkiye’nin stratejik olarak önemsediği Cerablus bölgesinin YPG’nin veya IŞİD kontrolüne geçmesini önlemeye kararlı. Ancak bunun için TSK’nın bu bölgeye girmesi ve fiilen girerek kontrolü ele alması gerekmiyor. Ankara, TSK’nın bu bölgede YPG ve IŞİD’e karşı güvenli kuşağı sınır ötesine yerleşmeden de sağlayacak güç ve kabiliyete sahip olduğunu hesaplıyor.
Sınır bölgesinde konuşlu bulunan 40 kilometre menzilli toplar ve kara ve havadaki diğer ateş gücüyle bölgeyi kontrol etmesi mümkün. Bunu sağlayarak söz konusu bölgede YPG ve IŞİD’in değil Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) daha rahat hareket edebileceği bir güvenli kuşak sınırdan kontrolle sağlanabilir görüşü hakim durumda.
Askeri yetkililer hükümetin verdiği direktifin bu tür operasyonlara uygun olduğu gibi, sınır ötesi hava operasyonu ve gerektiğinde sıcak takip anlamında sınırın ötesine geçen operasyonlara da uygun olduğunu vurguluyorlar.
Kuzey koridoru
Hükümet ve Genelkurmay’ın değerlendirmeye aldığı temel sorun, Türkiye sınırı boyunca Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e kadar uzanacak bir koridorun oluşturulması. Ankara’nın değerlendirmesi şöyle:“PKK ve PYD’nin stratejik hedefinin bu olduğu Ankara tarafından biliniyor. ABD’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü mücadelede yaptığı hava saldırıları YPG’ye bu yolda ilerleme imkanı verdi. PYD, “kuzey koridoru” amacına ulaşmak için, ABD’nin karada IŞİD’e karşı savaşacak güç arayışına yanıt verdi ve bu işlevi isteyerek üstlendi. Şimdi ABD’nin bu desteğinden yararlanarak hem askeri hem de siyasi gücünü artırmayı ve tıpkı Kuzey Irak’taki gibi bir devlet yapısı oluşturmayı planlıyor. Böyle bir gelişmenin Türkiye’yi etkilememesi mümkün değil.”
Ayrıca Ankara’nın bu kaygısı yeni de değil. ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından beri, Türkiye, kuzey koridoru olasılığı üzerinde duruyor. Arap Baharı’ndan sonra Suriye’de başlayan karışklıkların yaygınlaşması üzerine bu bölgede Akdeniz’e açılacak bir koridor ve oluşturulacak devlet yapısının, Türkiye’nin toprak bütünlüğü, ulusal ve siyasal birliği bakımından tehdit oluşturacağı değerlendirmesi yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, sınırdaki gelişmeler karşısında, “Tüm dünyaya sesleniyorum: Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz” sözlerinin altında da bu değerlendirmenin olduğu açık.