1912’de
Trablusgarp’ta İtalyan uçak ve balonlarını düşürerek savaş literatürüne
hava savunmasını sokan Türklerin nasıl oluyor da uçağı vuruluyor,
sınırları ihlal ediliyor, vatandaşı sınır ötesinden gelen havanla
ölüyor?
Dış politika gündemlerini iç
siyasete malzeme edip etkisizleştirmede üzerimize yok! Geçen hafta, bir
kez daha, ülkenin selametiyle ilgili bir konu kısır tartışmalara kurban
edildi. ‘Patriot’ kakofonisinden bahsediyoruz. Çalakalem analizler,
kahvehane modundaki TV programları, hamasi Meclis tartışmaları arasında
sorulması gereken noktalar es geçildi. Mesela, Suriye tehdidine karşı
NATO’dan talep edilen ‘Patriot Hava ve Füze Savunma Sistemleri’nin
Türkiye’yi ne ölçüde koruyabileceği irdelenmedi! 900 km’lik Suriye
sınırının ne kadarında etkili olabileceği, Esed rejiminin elindeki Rus
yapımı Scud füzelerini durdurup-durduramayacağı konuşulmadı.
NATO, Türkiye’den 21 Kasım’da ‘Suriye tehdidi sebebiyle’ gelen Patriot talebini olumlu karşıladı. Geçen hafta gelen öncü ekipler sistemlerin konuşlanacağı noktanın tespitine başladı. NATO’nun kararı doğrultusunda ABD, Almanya veya Hollanda’dan, sistemin bir ay zarfında Türkiye’ye getirileceği ifade ediliyor. Sistem NATO şemsiyesi altında geleceği için kontrol ve yönetimi İttifak’ta olacak. Ancak yönetimde Türk subayları da bulunacak.
Türkiye’nin hava ve füze tehditlerine karşı tamamen savunma amacıyla talep ettiği Patriot sistemleri Esed rejimine destek veren Rusya ile İran’ı gerdi. Moskova, sınıra yerleştirilecek sistemin bölgede savaşa yol açacağı tezini savundu. Tahran da “Türkiye’ye dönüşü kötü olacak!” tehdidinde bulundu. İki ülke de aslında sistemin Suriye’nin kuzeyinde fiili ‘Uçuşa Yasak Bölge’ oluşturacağından endişe ediyor. Muhalifleri güçlendireceğini, Esed’in hava hâkimiyetini daraltacağını hesaplıyor.
Aksiyon’a konuşan bir üst düzey diplomat, Suriye tehdidine dikkat çekip, sistemin sadece hava ve füze saldırılarına karşı, savunma amaçlı bir tedbir olduğunu vurguluyor: “Patriotlarla Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturma hedefimiz yok. Sistem saldırı gelmedikçe aktive olmuyor. Esed rejiminin etkili füzeleri var. Kimyasal başlık da yüklenebiliyor. Türk uçağını düşüren, sınır köylerimizi vuran Şam rejimi son anda Türkiye’ye karşı elinde ne varsa, kimyasal füze de dahil kullanabilir. Söz konusu sistem riskleri ekarte edecek.”
Gerçekten tablo Türk diplomatın çizdiği gibi mi! Patriot sistemi bizi ‘Suriye ateşi’nden koruyacak mı? Söz konusu sistem sınır ötesinden gelecek her türlü füze-roketi durdurabilecek mi? 900 kilometrelik Suriye sınırının tamamında etkili olabilecek mi? Meselenin bu yönünü de silah uzmanı Aydın Çetiner ile konuştuk.
Alçak irtifayı yakalayamıyor
‘21. Yüzyılda Savaş Stratejileri’ kitabının yazarı Çetiner, hava savunma ve füze sistemlerini iyi biliyor. Patriot meselesini analiz ederken Türkiye’nin hava savunma ve taarruz kapasitesindeki zafiyeti de ortaya çıkarıyor. Millî savuma sistemlerinin geliştirilmediği gibi bu alanda yeterli dış alımların yapılmadığını, Türkiye’nin Arap Baharı sürecine kadar resmen ‘uyuduğunu’ anlatıyor. Gelecek Patriot sistemlerinin de Türkiye’nin beklediği hava savunma kapasitesini sağlamayacağını iddia ediyor: “Tam savunma için İsrail gibi kendi millî sistemlerimizi geliştirmemiz lazım. O da 2-3 milyar dolarla hemen işe koyulmamızdan geçiyor.”
Patriot Hava ve Füze Savunma Sistemi yeni geliştirilmiş bir silah değil. ABD yüksek irtifa hava savunma sistemlerini çalışmaya 1960’da U2 casus uçağının Sovyetler tarafından SA 2 füzeleriyle düşürülmesinin ardından başladı. Yüksek irtifalı Patriotlar aynı yıl envantere girdi. İngilizce ‘vatansever’ ismi verilen Patriotlar yüksek irtifadan gelen Scud ve benzeri uzun menzilli füzeleri önlemede etkili. Stinger, Rapier, Hawk gibi alçak ve orta irtifalı füzeleri önleyemiyor. Hâlihazırda Almanya ve Hollanda’da mevcut. Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Güney Afrika ve İsrail’de de benzeri kapasiteler var. Çetiner, 1950 yapımı Rus SA 2’lerin (NATO kod adı Guideline) bazı ülkelerde hâlâ kullanıldığını hatırlatıyor: “Soğuk Savaş şartlarında SSCB ile Amerika gerek yüksek irtifadan saldırı yapabilen bombardıman uçaklarını gerekse yüksek irtifalı füzeleri önleme arayışına girdi. Neticede Balistik Füze Önleyici Füze Sistemleri (ABM) geliştirildi. 1950’lerde başlayan füze yarışı bugün de hızla sürüyor…”
Çetiner, bir Patriot kapasitesinin yaklaşık 150 kilometrelik alanda etkili olabildiğini, radarları 200 km menzildeki tehdidi algıladığını, yaklaşık 140 km menzilde de önleme yapabildiğini hatırlatıyor. Tüm Suriye sınırında etkin hava savunma için Türkiye’de en az 6 sistemin konuşlandırılması gerektiğini öne sürüyor. Tam bu noktada çok kritik bir bilgi paylaşıyor: “Sınıra yerleştirilen Patriotların her türlü yüksek irtifalı hava saldırısını engelleyeceği düşünülmemeli. Birinci Körfez Savaşı’nda Amerikalıların İsrail’e konuşlandırdığı Patriotlar Saddam Hüseyin’in gönderdiği Scud füzelerini engelleyemedi. Sadece yüzde 23’ünü tutabildi. 30’a yakını hedefi vurdu.”
Son Gazze saldırısında benzeri bir durumu İsrail yaşadı. ‘Demir Kubbe’ hava savunma sistemi Hamas’tan gelen füzelerin yüzde 80’ini yakalayabildi. Bu Patriot için de geçerli. Suriye’nin elindeki Rus yapımı 500 km menzilli Scud füzelerine karşı etkili olabilir. Ancak düşük irtifalı füzelere karşı etkili değil.
Türkiye’nin dört bir yandan füzelerle çevrili olduğunu hatırlatıyor Silah Uzmanı Çetiner. Rusya, İran, İsrail hatta Kıbrıs Rum Kesimi’nde bile Türkiye’yi vurabilecek uzun menzilli füzelerin bulunduğunu hatırlatıyor. Buna karşın Türkiye’nin hava savunma ve taarruz alanında neredeyse ‘acziyet içinde olduğunu’ üzülerek ifade ediyor. Haksız da değil. Rusya’da S300-S400 Triumph sistemi var. 350 kadar nükleer silahı bulunan İsrail’in de 2500 km menzilli, nükleer başlık taşıyabilen JERİCHO 3 füzeleri bulunuyor. Karşı saldırılar için de Arrow füzelerini kullanıyor. Almanya’dan aldığı Dolphin denizaltılarına nükleer başlıklı Have Nap Cruise füzelerini yerleştirerek tehdidin boyutlarını artırdı. İran ise nükleerleşme çabalarının yanında uzun menzilli füze kabiliyetini artırıyor. Shahab 2 ve Shahab 3 füzeleri 2200 km menzilli.
Çetiner, Türkiye gibi bölgesinde etkin olmaya çalışan, bolca hasmı bulunan ülkenin alçak, orta ve yüksek irtifalı füzeleri önleme sistemi olması gerektiğini savunuyor. “Bölgede hemen her ülke Türkiye’ye karşı risk oluşturmasına rağmen ne yazık ki hava savunmamız çok zayıf. Füze fakiriyiz! Dışarıdan tedarik de nihai çözüm değil. Millî sistemler üretmeliyiz. Çünkü ülkeler son teknolojileri kimseye vermez.”
Son dönemde atılan adımların da ağırlıklı olarak alçak ve orta irtifadaki füzeleri karşılamaya dönük olduğunu belirtiyor: “Bizde alçak irtifa hava savunması için klasik uçaksavarlar, kısa menzilli uçaksavar füzeleri var. Omuzdan ateşlemeli Stinger füzeleri, KMS sistemleri ve muadili SA 7B Strela füzeleri yerden 6 km kadar etkili oluyor. Kıymetli hedeflerin korunması ile uçaksavar savunmasında da orta irtifalı İngiliz Rapier sistemi mevcut. Rapier’i İmproved Hawk füzeleriyle destekliyoruz. Ancak yüksek irtifalı saldırılara karşı savunma sistemimiz yok. Yani Patriotlar elzem.”
Prestij sarsıldı
Türkiye’nin hava savunmasındaki zafiyetten geçmişte acı çektiğini de hatırlatıyor Aydın Bey. Suriye’yi vurmaya giden İsrail F15 Eagle uçağının Türk sınırlarını ihlal ettiğini, yakıt tankını bıraktığını, buna karşın Türkiye’nin müdahale edemediğini anlatıyor. Yakın geçmişte de Suriye Türk keşif uçağının füzeyle vurulmasının engellenemediğine değiniyor: “Türkiye’nin prestiji sarsıldı tabii. Yaşanların ardından İskenderun bölgesine hava radarları ile birlikte bir I Hawk bataryası yerleştirildi ama yeterli değil. Ankara son dönemde alçak irtifa hava savunması (T LAlADMIS), orta irtifa hava savunması (T MAlADMIS) projelerinde adımlar attı. Yetersiz tabii. Ancak hayati önemdeki yüksek irtifa hava savunması projesinde (T LORAMİDS) yıllardır bir sonuç alamadı.”
Tarihte ilk hava savunma faaliyetini 1912’de Trablusgarp’ta İtalyan uçak ve balonlarını düşürerek Türklerin gerçekleştirdiğini hatırlatan Çetiner, hükümetin ne pahasına olursa olsun önce dış tedarik sonra da millî sistemlerle hava savunmasını güçlendirmesi gerektiğini vurguluyor: “Amerika bize yüksek irtifa sistemi Patriot 3’ü (13 atış ünitesi ve füzeleri ile birlikte yaklaşık 7 milyar dolar), Ruslar S 400 Triumph’ı satmak istiyor. Çinliler HQ 9 füzeli FD 2000 sistemini, Avrupalılar da EUROSAM’ı teklif etti. Yüksek bedeli sebebiyle alımı henüz sonuçlandıramadık.”
Trablusgarp Savaşı’nda ilk hava savunması örneklerini veren Osmanlı ordusu, 28 uçak ve 4 savaş balonundan oluşan İtalyan hava filosuna karşı başarılı oldu. Kayıtlara bir uçak düşürüldüğü geçti; ancak kayda geçmeyen başka uçak ve savaş balonlarının Türklerin yerden açtığı ateşle düşürüldüğü de biliniyor.
NATO, Türkiye’den 21 Kasım’da ‘Suriye tehdidi sebebiyle’ gelen Patriot talebini olumlu karşıladı. Geçen hafta gelen öncü ekipler sistemlerin konuşlanacağı noktanın tespitine başladı. NATO’nun kararı doğrultusunda ABD, Almanya veya Hollanda’dan, sistemin bir ay zarfında Türkiye’ye getirileceği ifade ediliyor. Sistem NATO şemsiyesi altında geleceği için kontrol ve yönetimi İttifak’ta olacak. Ancak yönetimde Türk subayları da bulunacak.
Türkiye’nin hava ve füze tehditlerine karşı tamamen savunma amacıyla talep ettiği Patriot sistemleri Esed rejimine destek veren Rusya ile İran’ı gerdi. Moskova, sınıra yerleştirilecek sistemin bölgede savaşa yol açacağı tezini savundu. Tahran da “Türkiye’ye dönüşü kötü olacak!” tehdidinde bulundu. İki ülke de aslında sistemin Suriye’nin kuzeyinde fiili ‘Uçuşa Yasak Bölge’ oluşturacağından endişe ediyor. Muhalifleri güçlendireceğini, Esed’in hava hâkimiyetini daraltacağını hesaplıyor.
Aksiyon’a konuşan bir üst düzey diplomat, Suriye tehdidine dikkat çekip, sistemin sadece hava ve füze saldırılarına karşı, savunma amaçlı bir tedbir olduğunu vurguluyor: “Patriotlarla Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturma hedefimiz yok. Sistem saldırı gelmedikçe aktive olmuyor. Esed rejiminin etkili füzeleri var. Kimyasal başlık da yüklenebiliyor. Türk uçağını düşüren, sınır köylerimizi vuran Şam rejimi son anda Türkiye’ye karşı elinde ne varsa, kimyasal füze de dahil kullanabilir. Söz konusu sistem riskleri ekarte edecek.”
Gerçekten tablo Türk diplomatın çizdiği gibi mi! Patriot sistemi bizi ‘Suriye ateşi’nden koruyacak mı? Söz konusu sistem sınır ötesinden gelecek her türlü füze-roketi durdurabilecek mi? 900 kilometrelik Suriye sınırının tamamında etkili olabilecek mi? Meselenin bu yönünü de silah uzmanı Aydın Çetiner ile konuştuk.
Alçak irtifayı yakalayamıyor
‘21. Yüzyılda Savaş Stratejileri’ kitabının yazarı Çetiner, hava savunma ve füze sistemlerini iyi biliyor. Patriot meselesini analiz ederken Türkiye’nin hava savunma ve taarruz kapasitesindeki zafiyeti de ortaya çıkarıyor. Millî savuma sistemlerinin geliştirilmediği gibi bu alanda yeterli dış alımların yapılmadığını, Türkiye’nin Arap Baharı sürecine kadar resmen ‘uyuduğunu’ anlatıyor. Gelecek Patriot sistemlerinin de Türkiye’nin beklediği hava savunma kapasitesini sağlamayacağını iddia ediyor: “Tam savunma için İsrail gibi kendi millî sistemlerimizi geliştirmemiz lazım. O da 2-3 milyar dolarla hemen işe koyulmamızdan geçiyor.”
Patriot Hava ve Füze Savunma Sistemi yeni geliştirilmiş bir silah değil. ABD yüksek irtifa hava savunma sistemlerini çalışmaya 1960’da U2 casus uçağının Sovyetler tarafından SA 2 füzeleriyle düşürülmesinin ardından başladı. Yüksek irtifalı Patriotlar aynı yıl envantere girdi. İngilizce ‘vatansever’ ismi verilen Patriotlar yüksek irtifadan gelen Scud ve benzeri uzun menzilli füzeleri önlemede etkili. Stinger, Rapier, Hawk gibi alçak ve orta irtifalı füzeleri önleyemiyor. Hâlihazırda Almanya ve Hollanda’da mevcut. Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Güney Afrika ve İsrail’de de benzeri kapasiteler var. Çetiner, 1950 yapımı Rus SA 2’lerin (NATO kod adı Guideline) bazı ülkelerde hâlâ kullanıldığını hatırlatıyor: “Soğuk Savaş şartlarında SSCB ile Amerika gerek yüksek irtifadan saldırı yapabilen bombardıman uçaklarını gerekse yüksek irtifalı füzeleri önleme arayışına girdi. Neticede Balistik Füze Önleyici Füze Sistemleri (ABM) geliştirildi. 1950’lerde başlayan füze yarışı bugün de hızla sürüyor…”
Çetiner, bir Patriot kapasitesinin yaklaşık 150 kilometrelik alanda etkili olabildiğini, radarları 200 km menzildeki tehdidi algıladığını, yaklaşık 140 km menzilde de önleme yapabildiğini hatırlatıyor. Tüm Suriye sınırında etkin hava savunma için Türkiye’de en az 6 sistemin konuşlandırılması gerektiğini öne sürüyor. Tam bu noktada çok kritik bir bilgi paylaşıyor: “Sınıra yerleştirilen Patriotların her türlü yüksek irtifalı hava saldırısını engelleyeceği düşünülmemeli. Birinci Körfez Savaşı’nda Amerikalıların İsrail’e konuşlandırdığı Patriotlar Saddam Hüseyin’in gönderdiği Scud füzelerini engelleyemedi. Sadece yüzde 23’ünü tutabildi. 30’a yakını hedefi vurdu.”
Son Gazze saldırısında benzeri bir durumu İsrail yaşadı. ‘Demir Kubbe’ hava savunma sistemi Hamas’tan gelen füzelerin yüzde 80’ini yakalayabildi. Bu Patriot için de geçerli. Suriye’nin elindeki Rus yapımı 500 km menzilli Scud füzelerine karşı etkili olabilir. Ancak düşük irtifalı füzelere karşı etkili değil.
Türkiye’nin dört bir yandan füzelerle çevrili olduğunu hatırlatıyor Silah Uzmanı Çetiner. Rusya, İran, İsrail hatta Kıbrıs Rum Kesimi’nde bile Türkiye’yi vurabilecek uzun menzilli füzelerin bulunduğunu hatırlatıyor. Buna karşın Türkiye’nin hava savunma ve taarruz alanında neredeyse ‘acziyet içinde olduğunu’ üzülerek ifade ediyor. Haksız da değil. Rusya’da S300-S400 Triumph sistemi var. 350 kadar nükleer silahı bulunan İsrail’in de 2500 km menzilli, nükleer başlık taşıyabilen JERİCHO 3 füzeleri bulunuyor. Karşı saldırılar için de Arrow füzelerini kullanıyor. Almanya’dan aldığı Dolphin denizaltılarına nükleer başlıklı Have Nap Cruise füzelerini yerleştirerek tehdidin boyutlarını artırdı. İran ise nükleerleşme çabalarının yanında uzun menzilli füze kabiliyetini artırıyor. Shahab 2 ve Shahab 3 füzeleri 2200 km menzilli.
Çetiner, Türkiye gibi bölgesinde etkin olmaya çalışan, bolca hasmı bulunan ülkenin alçak, orta ve yüksek irtifalı füzeleri önleme sistemi olması gerektiğini savunuyor. “Bölgede hemen her ülke Türkiye’ye karşı risk oluşturmasına rağmen ne yazık ki hava savunmamız çok zayıf. Füze fakiriyiz! Dışarıdan tedarik de nihai çözüm değil. Millî sistemler üretmeliyiz. Çünkü ülkeler son teknolojileri kimseye vermez.”
Son dönemde atılan adımların da ağırlıklı olarak alçak ve orta irtifadaki füzeleri karşılamaya dönük olduğunu belirtiyor: “Bizde alçak irtifa hava savunması için klasik uçaksavarlar, kısa menzilli uçaksavar füzeleri var. Omuzdan ateşlemeli Stinger füzeleri, KMS sistemleri ve muadili SA 7B Strela füzeleri yerden 6 km kadar etkili oluyor. Kıymetli hedeflerin korunması ile uçaksavar savunmasında da orta irtifalı İngiliz Rapier sistemi mevcut. Rapier’i İmproved Hawk füzeleriyle destekliyoruz. Ancak yüksek irtifalı saldırılara karşı savunma sistemimiz yok. Yani Patriotlar elzem.”
Prestij sarsıldı
Türkiye’nin hava savunmasındaki zafiyetten geçmişte acı çektiğini de hatırlatıyor Aydın Bey. Suriye’yi vurmaya giden İsrail F15 Eagle uçağının Türk sınırlarını ihlal ettiğini, yakıt tankını bıraktığını, buna karşın Türkiye’nin müdahale edemediğini anlatıyor. Yakın geçmişte de Suriye Türk keşif uçağının füzeyle vurulmasının engellenemediğine değiniyor: “Türkiye’nin prestiji sarsıldı tabii. Yaşanların ardından İskenderun bölgesine hava radarları ile birlikte bir I Hawk bataryası yerleştirildi ama yeterli değil. Ankara son dönemde alçak irtifa hava savunması (T LAlADMIS), orta irtifa hava savunması (T MAlADMIS) projelerinde adımlar attı. Yetersiz tabii. Ancak hayati önemdeki yüksek irtifa hava savunması projesinde (T LORAMİDS) yıllardır bir sonuç alamadı.”
Tarihte ilk hava savunma faaliyetini 1912’de Trablusgarp’ta İtalyan uçak ve balonlarını düşürerek Türklerin gerçekleştirdiğini hatırlatan Çetiner, hükümetin ne pahasına olursa olsun önce dış tedarik sonra da millî sistemlerle hava savunmasını güçlendirmesi gerektiğini vurguluyor: “Amerika bize yüksek irtifa sistemi Patriot 3’ü (13 atış ünitesi ve füzeleri ile birlikte yaklaşık 7 milyar dolar), Ruslar S 400 Triumph’ı satmak istiyor. Çinliler HQ 9 füzeli FD 2000 sistemini, Avrupalılar da EUROSAM’ı teklif etti. Yüksek bedeli sebebiyle alımı henüz sonuçlandıramadık.”
Trablusgarp Savaşı’nda ilk hava savunması örneklerini veren Osmanlı ordusu, 28 uçak ve 4 savaş balonundan oluşan İtalyan hava filosuna karşı başarılı oldu. Kayıtlara bir uçak düşürüldüğü geçti; ancak kayda geçmeyen başka uçak ve savaş balonlarının Türklerin yerden açtığı ateşle düşürüldüğü de biliniyor.