Ergenekon davası etrafında son dönemlerde esen siyasi rüzgârların Türk siyasetinde olup biteni bir ölçüde anlamak için anlamlı olduğunu düşünenlerdeniz…Son Ergenekon operasyonu epey tartışmaya yol açmakla kalmadı, devlet içi güç ilişkilerinde ve bu dava etrafındaki dengelerde pek hafife alınmayacak değişikliklere yol açtı.Durumu şöyle özetlemek sanırız pek yanlış olmaz.Rüzgâr bir miktar tersine döndü. Bunun, son operasyonun dokunduğu eski başsavcı, eski MGK Genel Sekreteri gibi "tabu-kimlik ve kişiler"in yarattığı ters etki olduğunu söylemek gerekir.Bu ters etkinin sonucunda kimi devlet kurumlarının ve aktörlerinin seferberliği sonucunda Ergenekon soruşturması açısından "üç yeni ve önemli durum" oluştu.
Soruşturma savcısı Zekeriya Öz'ün hareket alanı kısıtlandı, atacağı adımlar, yapacağı operasyonlar, mahkeme başvuruları başsavcılığın iznine tâbi kılındı. Nitekim gelen bilgiler son operasyonun ikinci ayağının Öz'ün talebi üzerine başsavcının onayına sunulduğu ve onun oluruyla yapıldığı yönünde.
Öte yandan pek sık yazılıp çizildiği gibi, Ergenekon soruşturma ekibindeki savcı sayısı sürekli arttırılarak, Öz'ün karşı ağırlığını oluşturma ve karar mekanizmasını yavaşlatma işlemi gerçekleştirildi.
En nihayet bu adımlar etki ve telkin mekanizmalarıyla da desteklendi. Buna mahkeme heyet ve üyelerinin etkilenmesi süreci adını da verebiliriz.
Emekli orgeneral Hurşit Tolon'un ilginç bir şekilde bir gece yarısı nöbetçi mahkeme tarafından garip bir gerekçeyle tahliye edilmesi, bu tahliyenin daha sonra bir heyet tarafından gerekçe değişikliği yapılarak tasdik edilmesi bu durumun açık ve tipik göstergesidir.Bunlar önemli ve ciddi gelişmeler…Ancak siyasi rüzgârın sert estiği asıl bölge farklı…Bu bölgede asker içi farklılıklar, ordunun üzerine yapılan hamleler, asker-sivil gerginliğini kaşımaya, Ergenekon'u bunun artan oranda nesnesi ve öznesi yapmaya yönelik hamleler…Bu açıdan geçtiğimiz günlerde iki önemli gelişme olduğu kanısındayız, daha doğrusu yaşanan iki gelişmeyi bu çerçevede okumak gerektiğini düşünüyoruz…
İlk gelişme iki eski genelkurmay başkanının çeşitli açıklamalarla ve belli bir endişe dozuyla basında boy göstermeleri, beyanatlar vermeleriydi. Hatta aralarında biri, diğerini de temsilen Genelkurmay karargâhına dahi gitti.Neden oldu tüm bunlar?Zira belli ki iki eski genelkurmay başkanı, Karadayı ve Kıvrıkoğlu Ergenekon çerçevesinde takibata uğrayacakları kaygısı taşıyordu. Encümen-i Daniş meselesini Kıvrıkoğlu'nun yüksek sesle dile getirmesi muhtemelen yine bu yüzdendi.Kanımız odur ki, Karadayı ve Kıvrıkoğlu isimlerinin ortaya atılması bizce Ergenekon soruşturmacılarının değil, Ergenekoncuların işidir. Hedef, orduyu sertleştirmek, askeri hükümete yönelik açık adımlar atmaya itmektir. Genelkurmay Başkanı Başbuğ ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki malum görüşmede bu konunun gündeme gelmiş olması bizi hiç şaşırtmaz.
İkinci gelişme Ergenekon sanıklarından İbrahim Şahin'in ifadesinde "300 kişilik vurucu bir tim doğrudan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a bağlı olacak" dediği iddiasıydı. Bir haberde yer alan bu iddia zorunlu koşullarda "legalist" bir politika izleyen Başbuğ'u sıkıştırmakta ve sert adım atmaya davet etmekteydi…Nitekim bu iddia hemen ertesi günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından uzun ve sertçe bir açıklamayla yalanlandı.Bundan böyle, en azından seçimlere kadar, atılacak her adımı, gazetelerde yer alacak her haberi daha dikkatle okumak gerekiyor…Eğer Türkiye'yi anlamak istiyorsanız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder