Türk Silahlı Kuvvetleri uzunca bir süredir sıkıntı içinde.Daha önceki yıllarda da bu sıkıntılar zaman zaman hissedilirdi, ancak özellikle AKP’nin iktidar olmasından itibaren yaşananlar bu rahatsızlığı çok arttırdı. Hele Ergenekon soruşturması ve bu çerçevede gözaltına alınmaların emekli Komutanları da kapsaması gerilimin yaygınlaşmasına yol açtı. TSK, yasa dışı işler yapmakla suçlanan Derin Devlet kavramıyla özdeşleştirildi. TSK da, iktidar yanlısı medya ve Kürt Sorunu’nda aykırı görüşleri savunan yayın organlarında çıkan ve çok yaygınlaşan eleştirilere sert tepki verdi. AKP iktidarının bazı adımları ise, Ordu’nun gerektiğinde ”siyasete müdahele etme” şeklinde özetlenen, geleneksel işlevini değiştirmek ve siyasi otoriteye biat ettirme (boyun eğdirme) kampanyası olarak adlandırdı. Dolayısıyla TSK’ya dönük her eleştiri “yıpratılma girişimi” diye nitelendi. Bu gerilim, karşılıklı olarak sürekli tırmandırıldı. Kimi çevreler, bu gerilim politikasını inadına körükledi. Hükümet İslamcı, TSK laiklik savunucusu olarak karşı karşıya getirildiler. Zaman içinde, AKP ile TSK arasındaki uçurum açılmaya başladı. Cepheleşme giderek derinleşti.Kamuoyu, havalarda uçuşan iddiaların hangisinin doğru, hangisinin yalan olduğunu bilemez. Bakış açısına göre bir karar verir. TSK’yı ülkenin laik-demokratik sisteminin sigortası gibi görenler, askerin her dediğini alkışlar, farklı bakanlar ise, eleştirel gözle bakarlar.
2003’den bu yana öyle iddialar ortaya atıldı ki, genelde toplumun kafası karıştı.Bunların hangisi ne kadar doğru, ne kadarı yalan kimse bilemiyor. Bilinmemesine rağmen, etrafta dolaşan söylentiler, TSK’nın geleneksel konumunu belirli oranda sarstı.- 1990’lardaki binlerce Faili Meçhul Cinayete bazı askerlerin isimlerinin karışması...- Susurluk soruşturması sırasında, TSK’nın, hiçbir Komutanını Meclis Komisyonuna göndermemesi... Bu soruşturmaya tümüyle kapılarını kapatması...- 2003-2004 dönemindeki darbe hazırlıkları ve Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanına ait olduğu iddia edilen günlüklerin Nokta dergisinde yayınlanması...- 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimine dışarıdan müdahale ettiği izlenimi veren tutumlar ve 27 Nisan muhtırası diye adlandırılan açıklama...- Ergenekon soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan emekli komutan veya bazı subayların koruyup kollama altına alınmaları...- Komutanlar arasındaki bazı telefon konuşmalarında kullanılan söylemler...
Bütün bunlar (tekrar ediyorum, ne kadarının doğru ne kadarının yalan olduğu bilinmeksizin) kamuoyunda bir “TSK’nın, kimi emekli kimi muvazzaf bazı elemanlarının siyasete müdahale ettiği- İktidarı hırpaladığı” izlenimi yarattı. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki Ordu’nun toplumsal ve siyasal yaşamdaki ağırlığını yok etmek isteyen kimi çevreler de harekete geçmişti. TSK’yı itibarsızlaştırarak destabilize edebileceklerini öngörüyorlardı. Nitekim Cumhuriyet tarihinde ilk kez ve görülmemiş oranda telefon konuşması ve kozmik bilgiler Youtube’a düşürüldü. Sonuçta kuşkular daha da arttı.
TSK ne kadar, ”Askeri yıpratma kampanyası yapılıyor” dese dahi, kamuoyundaki bu izlenim silinemedi.Ergenekon soruşturmasıyla ilgili uygulamaların, yargılamada yaşanan usul hatalarının ne kadar sakıncalı olduğunu bu köşede çok sık okumuşsunuzdur. En sert eleştirileri biz yaptık. Ancak ne olursa olsun bu eleştiriler, Ergenekon adı verilen oluşumun varlığını da ortadan kaldırmıyor.Ergenekon soruşturması “Türkiye’de, laik sistemi koruma adına, ülkeyi böldürmemek adına, Devlet adına birşeyler yapılmış ve yasalar çiğnenmiş” izlenimini yaygınlaştırdı.Kamuoyunun önemli bir bölümünün algısı aynen böyledir. Diğer bölümü “ İyi ki yapmışlar. Vatanı korumak için gerekirdi”diye bu eylemi alkışlıyor olabilir. Ancak eninde sonunda ortada bir yasadışılık söz konusu.
Şimdi TSK’ya değer veren ve yıpranmasını istemeyen kamuoyunun beklediği bir adım var.O da, TSK’ nın bu tip eleştiriler karşısında huzursuzluk duymak ve yıpratma kampanyalarına tepki göstermek yerine, proaktif bir tutum alması ve bütün iddiaları araştıracak geniş bir araştırma komisyonu oluşturmasıdır.Bu, çok cesaret isteyen, son derece güç bir adımdır.Ancak, bu adımı Org. Başbuğ’dan başka bir Komutan atamaz ve bundan sonra da atabilmesi güçtür. Başbuğ, yasadışı hiçbir eyleme katılmamış, katıldığı konusunda da minik bir söylenti dahi duyulmamış bir Genelkurmay Başkanıdır. Demokratik teamüllere uygun davranmakta ve kamuoyu önünde muhataplarıyla tartışmak yerine sıkıntı ve yaklaşımlarını yüz yüze paylaşmayı tercih etmektedir.Emin olun, Genelkurmay Başkanlığının bu şekilde atacağı bir adım, TSK’nın zaten güçlü olan prestijini kat kat arttırır. Sürekli haksızlığa uğrayan bir kurum görüntüsü vermek, kafalardaki kuşkuları gidermek, tepki göstermek yerine böylesine bir “ Hodri meydan” deyip şeffaflığı seçmesi TSK’yı daha da büyütür.
Biliyorum, böyle bir yaklaşımdan rahatsız olanlar çıkacaktır.Bir bölümü tepki gösterecektir. Karargahları karıştırmaya kalkacaklardır. Diğer bir bölümü de “Olmaz öyle şey. Numaradan bir soruşturma yapıp, hiçbir şey bulamadıklarını söyleyip kurtulacaklar” diye tepki gösterecektir. Ancak öyle bir dönem yaşıyoruz ki ülkemizin ve kendimizin güvenliğini emanet ettiğimiz biricik kurum haberler, internete düşen telefon konuşmaları ve gazetelere yansıyan belgelerle yıpratılıyor. TSK’nın itibarı, ülkemizin itibarıdır. O nedenle itibarı korumak sorumluluğu önce komuta kademesine sonra da biz yurttaşlara düşmektedir.Şimdi hamle sırası Türk Silahlı Kuvvetleri’ndedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder