Yarın 28 Şubat. 12 yıl önce, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi'nin kurduğu Erbakan-Çiller hükümetini devirmek için düğmeye basılmıştı. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlarla silahsız darbe yapılmıştı. Demokrasinin utanç günleriydi. DYP'den istifa ettirilenlerle birlikte Mesut Yılmaz'a hükümet kurduruldu. Demirel'in cumhurbaşkanı olduğu Türkiye'de, bir derin el müdahalesi yapılmıştı.
Darbelerle giden adam, senfoni dinlemeyi, "İşte çağdaş Türkiye" diye alkışlayacak ve bir postmodern darbeye önayak olacaktı...
Ergenekon, 28 Şubat'ta da vardı. Görevi, daha öncekilerde olduğu gibi, demokrasiye müdahale zemini hazırlamaktı. "Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet'in kazanımları tehlikede" çağrısıyla; yargı, üniversiteler, iş dünyası, sendikalar ve medya devreye girmişti. Mahşerin beş atlısından söz ediliyordu. Karanlık mahfillerde fabrikatörler, meyhane müdavimi Kalkancı'lardan şeyh, Aczimendilerden irtica bölükleri imal ediyordu. Encümen-i Daniş'te alınan kararlar, MGK toplantısında resmiyet kazanıyordu.
28 Şubat'ı, imam hatiplilerin önünü kesmek, Kur'an kurslarını yasaklamak olarak anlayanlar yanılıyor ve yanıltıyorlar. 28 Şubat'lar; milletin istedikleri iktidar oluyor diye, demokrasiyi bir türlü hazmedemeyenlerin hukuksuzluğudur. Asıl düşmanlıkları da, milletin dinini yaşama arzusudur. Çok partili sisteme geçtiği, yani demokrasinin önünü açtığı için bunlar İsmet İnönü'ye de sırf bundan dolayı düşmandır. Çünkü demokrasi, hukukun üstünlüğü demektir ki, bunların egemenliği tehlikeye girer... Çünkü demokrasi, fikir ve ifade hürriyeti, din ve vicdan özgürlüğüdür ki; bunların saltanatı biter.
İşin aslı böyle olduğu için Ergenekon'a hayat veren Encümen-i Daniş zihniyeti, AB'ci görünür ama Türkiye'nin AB üyeliğini asla istemez.
28 Şubat bin yıl mı yaşar, yoksa biter mi? Bu sorunun cevabı şudur: Türkiye'nin AB üyesi olduğu gün, 28 Şubat biter... Ergenekon da biter, Encümen-i Daniş de bir mütekaitler topluluğu olur... Yani ancak demokrasi, millete tepeden bakan, ona vasilik yapmak isteyen bir zihniyeti ortadan kaldırır...
Demokrasinin, dolayısıyla Avrupa Birliği üyeliğinin önündeki en büyük engel, Ergenekon Terör Örgütü'nün varlığıdır. Çünkü bu örgüt, bir cinayet, provokasyon ve terör karargâhıdır. Sorgulanan, tutuklanan herkesin, öğrendikleri karşısında tüylerinin diken diken olması boşuna değildir. Demokrasiyi istemeyenler, boşuna Ergenekon'a da kol kanat germiyor, boşuna cansiperane direnmiyorlar.
29 Mart seçimlerinin sonucu, işte bunun için yerel seçim sonucu olmaktan çok öte bir anlam taşıyor. Ergenekon davasının sonucu bile, 29 Mart'ın sonucuna bağlıdır. AK Parti iktidarı tökezlerse, birileri için "keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner" devri başlayacaktır. Ergenekon sanığı İlhan Selçuk'un, davanın savcısına yönelik şu sözlerini okuyalım bakınız:
"Bay Zekeriya'nın geleceği pek parlak görünmüyor. İddianamede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hukuku değil, AKP iktidarının guguku geçerli... Oysa Savcı Öz, oturup kendisini gün geçtikçe daha çok sarıp sarmalayan koşulları düşünmeli... Her bugünün bir yarını var..."
Acaba İlhan Selçuk'u cesaretlendiren nedir? Bizim, GATA'nın itibarını sarsan ve adaletten adam kaçırma teşebbüsü olarak şüphelendiğimiz gelişmeler midir?
28 Şubat, Ergenekon, 29 Mart seçimleri, demokrasi... Meselenin ciddiyetini en iyi anlayan, Sayın Başbakan görünüyor. Sayın Erdoğan'ın Diyarbakır meydanında söyledikleri boşuna değil. "Çetelerin birbirinin değirmenine su taşıdıklarını, perde gerisinde birbirlerini nasıl beslediklerini biliyoruz artık." diyor. "Bu ülkenin demokrasisi artık sabote edilemeyecek kadar güçlenmiştir." diyor. Ve benim çok önemsediğim bir hususun altını çiziyor. Bölge halkını en çok memnun eden icraatların başında, Ergenekon operasyonunun geldiğini söylüyor. Binlerce faili meçhul cinayetten birkaçının aydınlanması bile Türkiye'yi, Ergenekon davasında geri dönülmez noktaya getirecektir.
Acaba DTP bu konuyu neden hiç ele almıyor? Acaba Meclis'teki grup konuşmasında Kürtçe konuşmak, Erdoğan'ın Diyarbakır'da Ergenekon'dan bahsetmesinden midir?
29 Mart, 28 Şubat'tan çok önemli...
Darbelerle giden adam, senfoni dinlemeyi, "İşte çağdaş Türkiye" diye alkışlayacak ve bir postmodern darbeye önayak olacaktı...
Ergenekon, 28 Şubat'ta da vardı. Görevi, daha öncekilerde olduğu gibi, demokrasiye müdahale zemini hazırlamaktı. "Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet'in kazanımları tehlikede" çağrısıyla; yargı, üniversiteler, iş dünyası, sendikalar ve medya devreye girmişti. Mahşerin beş atlısından söz ediliyordu. Karanlık mahfillerde fabrikatörler, meyhane müdavimi Kalkancı'lardan şeyh, Aczimendilerden irtica bölükleri imal ediyordu. Encümen-i Daniş'te alınan kararlar, MGK toplantısında resmiyet kazanıyordu.
28 Şubat'ı, imam hatiplilerin önünü kesmek, Kur'an kurslarını yasaklamak olarak anlayanlar yanılıyor ve yanıltıyorlar. 28 Şubat'lar; milletin istedikleri iktidar oluyor diye, demokrasiyi bir türlü hazmedemeyenlerin hukuksuzluğudur. Asıl düşmanlıkları da, milletin dinini yaşama arzusudur. Çok partili sisteme geçtiği, yani demokrasinin önünü açtığı için bunlar İsmet İnönü'ye de sırf bundan dolayı düşmandır. Çünkü demokrasi, hukukun üstünlüğü demektir ki, bunların egemenliği tehlikeye girer... Çünkü demokrasi, fikir ve ifade hürriyeti, din ve vicdan özgürlüğüdür ki; bunların saltanatı biter.
İşin aslı böyle olduğu için Ergenekon'a hayat veren Encümen-i Daniş zihniyeti, AB'ci görünür ama Türkiye'nin AB üyeliğini asla istemez.
28 Şubat bin yıl mı yaşar, yoksa biter mi? Bu sorunun cevabı şudur: Türkiye'nin AB üyesi olduğu gün, 28 Şubat biter... Ergenekon da biter, Encümen-i Daniş de bir mütekaitler topluluğu olur... Yani ancak demokrasi, millete tepeden bakan, ona vasilik yapmak isteyen bir zihniyeti ortadan kaldırır...
Demokrasinin, dolayısıyla Avrupa Birliği üyeliğinin önündeki en büyük engel, Ergenekon Terör Örgütü'nün varlığıdır. Çünkü bu örgüt, bir cinayet, provokasyon ve terör karargâhıdır. Sorgulanan, tutuklanan herkesin, öğrendikleri karşısında tüylerinin diken diken olması boşuna değildir. Demokrasiyi istemeyenler, boşuna Ergenekon'a da kol kanat germiyor, boşuna cansiperane direnmiyorlar.
29 Mart seçimlerinin sonucu, işte bunun için yerel seçim sonucu olmaktan çok öte bir anlam taşıyor. Ergenekon davasının sonucu bile, 29 Mart'ın sonucuna bağlıdır. AK Parti iktidarı tökezlerse, birileri için "keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner" devri başlayacaktır. Ergenekon sanığı İlhan Selçuk'un, davanın savcısına yönelik şu sözlerini okuyalım bakınız:
"Bay Zekeriya'nın geleceği pek parlak görünmüyor. İddianamede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hukuku değil, AKP iktidarının guguku geçerli... Oysa Savcı Öz, oturup kendisini gün geçtikçe daha çok sarıp sarmalayan koşulları düşünmeli... Her bugünün bir yarını var..."
Acaba İlhan Selçuk'u cesaretlendiren nedir? Bizim, GATA'nın itibarını sarsan ve adaletten adam kaçırma teşebbüsü olarak şüphelendiğimiz gelişmeler midir?
28 Şubat, Ergenekon, 29 Mart seçimleri, demokrasi... Meselenin ciddiyetini en iyi anlayan, Sayın Başbakan görünüyor. Sayın Erdoğan'ın Diyarbakır meydanında söyledikleri boşuna değil. "Çetelerin birbirinin değirmenine su taşıdıklarını, perde gerisinde birbirlerini nasıl beslediklerini biliyoruz artık." diyor. "Bu ülkenin demokrasisi artık sabote edilemeyecek kadar güçlenmiştir." diyor. Ve benim çok önemsediğim bir hususun altını çiziyor. Bölge halkını en çok memnun eden icraatların başında, Ergenekon operasyonunun geldiğini söylüyor. Binlerce faili meçhul cinayetten birkaçının aydınlanması bile Türkiye'yi, Ergenekon davasında geri dönülmez noktaya getirecektir.
Acaba DTP bu konuyu neden hiç ele almıyor? Acaba Meclis'teki grup konuşmasında Kürtçe konuşmak, Erdoğan'ın Diyarbakır'da Ergenekon'dan bahsetmesinden midir?
29 Mart, 28 Şubat'tan çok önemli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder