11 Şubat 2009 Çarşamba

Kaostan çıkmak / M.Ali Kışlalı

Galiba,ülkede ‘kaos’ kelimesiyle adlandırılabilecek her şey, yedi ay kadar önce, iki emekli orgeneralin gözaltına alınıp tutuklanmalarıyla başladı.Olay, kendilerine özgü liberal demokrasi anlayışı ile askere alerjisi olan kesimde elle tutulur, ‘öfori’ dediğim mutluluk yarattı.
Sonra gözaltı ve tutuklamalar sürdü.Başbakan‘ın birden ortaya çıkan dış politika ilgisi Davos’taki gösteriyle, kendisini adeta milli kahraman haline getirerek iç politikaya kuvvetle yansıdı. İç ve dışta itibarının, ölçüye gelmeyecek kadar arttığı, bunun yaklaşan yerel seçimlerde partisine büyük oy sağlayacağı öne sürüldü.Anamuhalefet şaşırmıştı. İktidarın elinden, en güçlü kozu olduğunu düşündüğü, örtü ve dine saygıyı simgelediğini düşündüğü ‘Kuran kursu’ konularını almak için, kendi yandaşları dahil, büyük kesimleri şaşırtan adımlar attı. Diğer yandan siyasi iktidarın zayıf tarafı olduğuna inandığı yolsuzlukları gündeme getirmeye başladı. Bu konuda, partinin kendisi olmasa bile, televizyon tartışmalarında, AKP önde gelenlerine karşı başarı kazanıp ülke çapında tanınmaya ve saygı duyulmaya başlayan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükkent Belediye Başkanlığı’na aday olması, siyasi ortama bir yeni ve önemli boyut kattı.
İktidarın, büyük umursamazlıkla, eleştirilere karşın sürdürdüğü ‘oy için yardım’ kampanyası, akla kolay gelmeyecek boyutlar kazanmaya başladı. İlk hedef Kılıçdaroğlu ile, TBMM’deki konuşmalarıyla kendisini çok rahatsız eden bağımsız milletvekili Kamer Genç’in bölgesiydi.
Bu, ülkedeki, kaos vasıflı gerginliği yaratan örnekleri artırmak olası.İşte; eski emekli Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç ile emekli Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz’un ve eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz’ün gözaltına alınmaları.Ama şimdi Erdoğan’ın kişiliğini doğrudan hırpalayan, aile mensuplarıyla ilgili olup, giderek daha inandırıcılık kazananları da hatırlatmakla yetineceğim.Ülke giderek tırmanan kaos görünümünü kazanırken, dikkatli gözler, alışılmadık çevrelerde, alışılmadık yaklaşım işaretlerinin belirmekte olduğunu izliyordu.Şimdi kimi dostlar ve okurlar, yazılarımla ilgili olarak sık yineledikleri eleştiriyi gündeme getirecekler.
Söz konusu ‘işaretler’ hakkında, gazetecilerin ‘haber’ yazdıklarında eklemek, açıklamak zorunda oldukları, ama köşe yazarlarının bu konuda ayrıcalıklı olduğu, kaynaklarla ilgili ayrıntı bekleyecekler.Kanımca, yukarıda verdiğim bir avuç örnekle çığırından çıkmakta olduğunu düşündüğüm ülkede sular görece durulmaya başlama işaretleri de vermekte. Bu işaretlerin bir kısmını medya, eğilimleri ne olursa olsun, haber kırıntıları şeklinde vermek zorunda kalıyor. Bir kısım önemli gelişme ise kendine medyada geniş yer buluyor. Bulduğu yerin sınırlarını çok aşan ağırlığına dayanarak, fazla ayrıntı verilemeyen genellemelere sebep oluyor.
Bu tür iki işareti kısaca hatırlatmak istiyorum.Bunlardan biri Sabih Kanadoğlu’nun genelde yargı ve özelde yüksek yargı ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede: ‘Yüksek yargı hariç, yargının genelde siyasi iktidarın etkisi altında kaldığını’ söylemesi (...).Diğeri ise; Türk Silahlı Kuvvetleri içinde üstlendiği önemli görevler sırasında sergilediği vasıflarıyla tanınmış Orgeneral Hurşit Tolun’un yedi ay, çeşitli itirazlara karşın, tutukluluk halinin devam etmesi ve sonunda buna sebep olduğu düşünülen delillerin geçersiz olduğu kararının alınmış olmasıdır.Demokrasinin kolay uygulanan bir rejim olmadığını herkes bilir. Ama bilinmesi gereken bir husus da, bunca yıl denenerek edinilmiş kazanımların kolayca çarpıtılamayacağıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder