Emekli Orgeneral Sayın Kemal Yamak’ın hatıralarında geçen bir olay var. Bir denetlemede komutan askere ne sorsa ‘Sağ ol’ cevabını alıyor. Uygulama böyle. Moraliniz nasıl sorusuna da ‘Sağ ol’ cevabı alınca komutan soruyor, “Moral nedir?”
Doğulu erimiz kendi şivesiyle “Komutanım ben memleketten haber alıyor, moral iyi, hastalık var moral kötü, komutan bizden memnun moral iyi, biz komutanı seviyoruz moral iyi...” gibi bir cevap alıyor. Denetlemeyi yapan komutan, “Çok moral tarifi dinlemiştim ama bu kadar net tarifi hiç dinlememiştim” diyor.
Türk ordusunu ziyaret eden yabancı subayların çok şaşırdığı bir özelliğimiz vardır: “Üniformaya çok saygılı bir toplumunuz ve çok itaatkâr eratınız var” derler.
Yaptığım gözlemlerden sonra son bir yıllık süreçte ve askerin siyasete müdahalesinin deşifre olduğu günümüzde ‘Üniformaya saygı’ da ciddi bir yıpranma gözlemleniyor.
Sivil birisine kendini tanıtacak subay ve astsubayımız ‘Ergenekon’ baskısı nedeniyle kimliğini saklamaya başladı.
Üniformaya saygıyı azaltan toplumdaki moralsizliğin kaynağı nedir? Ordumuz üst yönetiminin içerisindeki kirli işleri yapanları savunucu ve örtbas edici tutumu aynı olayları tekrar yaşanacağı endişesini devam ettirmektedir.
Maalesef TSK kadroları ‘İmaj çürümesi’ni gidermek için doğru adımlar atamamaktadır.
Diğer taraftan anayasanın cümleleri arasında pusuya yatmış ‘Sivil darbeci’lere sınır koyma ihtiyacı çok belirgin gözükmektedir.
Hatta Saadet Partisi’nin yeni kadrosu bunun farkında ki sık sık anayasa değişikliği yapılamamasında AK Parti’nin aciz kaldığını vurguluyor.
İnandıkları davanın esiri olan ve vatanseverlik ideolojisi ile yetişen subaylarımız arasında düşünür az çıkıyor. Teşkilatçılık konusunda olağanüstü bir eğitim alıp ‘Hak ve özgürlük felsefesi’ne kafa yormamış kurmay subay darbeci olur.
Demokratik ve çağdaş ülkelerde ‘asli kurucu iktidar’ halktır. Referandumun sık olduğu bir sistem en az hata yapılan sistemdir.
Sayın Başbakan’nın ‘Nisan ayı anayasa değişikliği’ haberi sevindiricidir. Meclisteki mutabakat arayışı kafa karıştırıcıdır. Çözümsüzlük için alternatif düşüncelere ve formüllere ihtiyaç vardır.
Yargı sayesinde iktidar olma anlayışındaki ana muhalefet partisinin ‘Çarşaf, Kur’an Kursu, Tarikatçı aday’ gibi açılımları hiç beklenen bir şey değildi. Sosyolojik basıncın sonucu olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bu günde darbeci anayasanın değişmesi konusunda sosyopsikolojik bir tazyik birikimi artık hissediliyor.
Bu durumda ‘Hedefe kilitlenen’ liderlik önemlidir.
Hz. Ebubekir’in Hazreti Peygamberin vefatından sonra yaşanan panikte “Eğer Hz. Muhammed’e tapıyorsanız biliniz ki o ölmüştür. Eğer Allah’a tapıyorsanız biliniz ki o Hayy ve Baki’dir” dirayeti meşhurdur.
Fatih’i İstanbul kuşatmasından vazgeçirmek için uğraşan Sadrazamına “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni” kararlılığı biliniyor.
Aynı şekilde Yavuz’un çadırına ok atma disiplinsizliği gösteren Yeniçerilere “Beni seven arkama düşsün, sevmeyen karısının koynuna gitsin” dirayeti önemliydi.
Aynı şekilde herkesin ümitsizliğe düştüğü bir zamanda kurucu liderimiz Atatürk’ün “Ya İstiklal ya Ölüm” iradesinin Anadolu’da uyandırdığı enerji çok kıymetliydi.
Bugün Türkiye’nin önünü açacak ve sistemimizi ‘Yarı Demokrat, Kısmen Hür’ damgalanmasından kurtulacak yaklaşım özel liderlik gerektirmektedir.
Sorumluluk duygusu yüksek insanların yaptığı bir hata varki bu hata çözümü, aile içi iletişimi ve uzlaşmayı baltalar.
Kocasının tedaviye gelmesi gerektiğini söylediğimiz hastalarımız eşleri adına karar vererek hemen şöyle derler: ”O gelmez ki…”. Bu durumda biz de “Gelip gelmemek onun sorumluluğu, sizin sorumluluğunuz eşinize bu ihtiyacı ifade etmektir” deriz. Çoğu defa eşi önce itiraz eder ancak haklı ve mantıklı gerekçeleri görünce kabul eder. Böylece senelerdir süren iletişimsizliğe psikolojik yardım yapma fırsatı yakalarız.
Aynı şekilde Türkiye’mizde çok inatçı ve uzlaşmaz bir statükocu anlayış var. Ancak zamanın ruhu bu anlayışı zorluyor.
Çarşaf açılımı gibi bir açılım kararlı tutarlı duruş gerektirir. Ana muhalefet partisi kendi statükosuna karşı koyabiliyor.
Siyasi iradenin gerekli anayasa değişikliği taslağını hazırlayıp ‘referandum’a götürecek gücü var.
Siyasi irade statükoculara ‘Bizim sorumluluğumuz yerleşik demokrasilerde var olan evrensel standartlarda bir anayasa hazırlamaktır, onaylayıp onaylamamak sizin sorumluluğunuzdur’ diyebilecek mi? Zaman gösterecek.
Bu dirayeti gösteren siyasi irade ‘Cumhuriyet ruhu’nu canlandırmış olur.
Doğulu erimiz kendi şivesiyle “Komutanım ben memleketten haber alıyor, moral iyi, hastalık var moral kötü, komutan bizden memnun moral iyi, biz komutanı seviyoruz moral iyi...” gibi bir cevap alıyor. Denetlemeyi yapan komutan, “Çok moral tarifi dinlemiştim ama bu kadar net tarifi hiç dinlememiştim” diyor.
Türk ordusunu ziyaret eden yabancı subayların çok şaşırdığı bir özelliğimiz vardır: “Üniformaya çok saygılı bir toplumunuz ve çok itaatkâr eratınız var” derler.
Yaptığım gözlemlerden sonra son bir yıllık süreçte ve askerin siyasete müdahalesinin deşifre olduğu günümüzde ‘Üniformaya saygı’ da ciddi bir yıpranma gözlemleniyor.
Sivil birisine kendini tanıtacak subay ve astsubayımız ‘Ergenekon’ baskısı nedeniyle kimliğini saklamaya başladı.
Üniformaya saygıyı azaltan toplumdaki moralsizliğin kaynağı nedir? Ordumuz üst yönetiminin içerisindeki kirli işleri yapanları savunucu ve örtbas edici tutumu aynı olayları tekrar yaşanacağı endişesini devam ettirmektedir.
Maalesef TSK kadroları ‘İmaj çürümesi’ni gidermek için doğru adımlar atamamaktadır.
Diğer taraftan anayasanın cümleleri arasında pusuya yatmış ‘Sivil darbeci’lere sınır koyma ihtiyacı çok belirgin gözükmektedir.
Hatta Saadet Partisi’nin yeni kadrosu bunun farkında ki sık sık anayasa değişikliği yapılamamasında AK Parti’nin aciz kaldığını vurguluyor.
İnandıkları davanın esiri olan ve vatanseverlik ideolojisi ile yetişen subaylarımız arasında düşünür az çıkıyor. Teşkilatçılık konusunda olağanüstü bir eğitim alıp ‘Hak ve özgürlük felsefesi’ne kafa yormamış kurmay subay darbeci olur.
Demokratik ve çağdaş ülkelerde ‘asli kurucu iktidar’ halktır. Referandumun sık olduğu bir sistem en az hata yapılan sistemdir.
Sayın Başbakan’nın ‘Nisan ayı anayasa değişikliği’ haberi sevindiricidir. Meclisteki mutabakat arayışı kafa karıştırıcıdır. Çözümsüzlük için alternatif düşüncelere ve formüllere ihtiyaç vardır.
Yargı sayesinde iktidar olma anlayışındaki ana muhalefet partisinin ‘Çarşaf, Kur’an Kursu, Tarikatçı aday’ gibi açılımları hiç beklenen bir şey değildi. Sosyolojik basıncın sonucu olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bu günde darbeci anayasanın değişmesi konusunda sosyopsikolojik bir tazyik birikimi artık hissediliyor.
Bu durumda ‘Hedefe kilitlenen’ liderlik önemlidir.
Hz. Ebubekir’in Hazreti Peygamberin vefatından sonra yaşanan panikte “Eğer Hz. Muhammed’e tapıyorsanız biliniz ki o ölmüştür. Eğer Allah’a tapıyorsanız biliniz ki o Hayy ve Baki’dir” dirayeti meşhurdur.
Fatih’i İstanbul kuşatmasından vazgeçirmek için uğraşan Sadrazamına “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni” kararlılığı biliniyor.
Aynı şekilde Yavuz’un çadırına ok atma disiplinsizliği gösteren Yeniçerilere “Beni seven arkama düşsün, sevmeyen karısının koynuna gitsin” dirayeti önemliydi.
Aynı şekilde herkesin ümitsizliğe düştüğü bir zamanda kurucu liderimiz Atatürk’ün “Ya İstiklal ya Ölüm” iradesinin Anadolu’da uyandırdığı enerji çok kıymetliydi.
Bugün Türkiye’nin önünü açacak ve sistemimizi ‘Yarı Demokrat, Kısmen Hür’ damgalanmasından kurtulacak yaklaşım özel liderlik gerektirmektedir.
Sorumluluk duygusu yüksek insanların yaptığı bir hata varki bu hata çözümü, aile içi iletişimi ve uzlaşmayı baltalar.
Kocasının tedaviye gelmesi gerektiğini söylediğimiz hastalarımız eşleri adına karar vererek hemen şöyle derler: ”O gelmez ki…”. Bu durumda biz de “Gelip gelmemek onun sorumluluğu, sizin sorumluluğunuz eşinize bu ihtiyacı ifade etmektir” deriz. Çoğu defa eşi önce itiraz eder ancak haklı ve mantıklı gerekçeleri görünce kabul eder. Böylece senelerdir süren iletişimsizliğe psikolojik yardım yapma fırsatı yakalarız.
Aynı şekilde Türkiye’mizde çok inatçı ve uzlaşmaz bir statükocu anlayış var. Ancak zamanın ruhu bu anlayışı zorluyor.
Çarşaf açılımı gibi bir açılım kararlı tutarlı duruş gerektirir. Ana muhalefet partisi kendi statükosuna karşı koyabiliyor.
Siyasi iradenin gerekli anayasa değişikliği taslağını hazırlayıp ‘referandum’a götürecek gücü var.
Siyasi irade statükoculara ‘Bizim sorumluluğumuz yerleşik demokrasilerde var olan evrensel standartlarda bir anayasa hazırlamaktır, onaylayıp onaylamamak sizin sorumluluğunuzdur’ diyebilecek mi? Zaman gösterecek.
Bu dirayeti gösteren siyasi irade ‘Cumhuriyet ruhu’nu canlandırmış olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder