Taylan Özgür (21), Türkiye'yi 12 Mart muhtırasına götüren süreçte ilk faili meçhul cinayete kurban giden isimdi. ODTÜ'deki 'devrimci' öğrenciler arasında yer alan bir subay çocuğuydu. 23 Eylül 1969'da Beyazıt'taki öğrenci birliği kongresinde arkadan kurşunlanarak öldürüldü.
12 Mart 1971'de muhtırayla sonuçlanan kanlı perde, bu cinayetle açıldı. Suikastın ardından bir dizi provokasyon sahneye konuldu, masum insanlar hayatını kaybetti. Bu olaylardan 40 yıl sonra, 7 Ocak 2009'daki Ergenekon operasyonunda ilginç bir isim tutuklandı: Teğmen Taylan Özgür Kırmızı. Terör örgütüne üyelikle suçlanan subayın, 68 kuşağının sembol ismiyle aynı adı taşıması dikkatlerden kaçmadı. Suikasta uğrayan Taylan'ın ablası Hale Özgür Kıyıcı, kardeşinin adını taşıyan teğmene ilginç bir mektup gönderdi. 'Harbiyeli aldandın mı?' başlıklı mektupta, Kırmızı'nın şahsında bütün genç subayları uyardı: "Yaptıklarınız isminize yakışmadı. Çok üzülüyorum. Şimdi sizler, genç subaylar, şiddete uğradığınızın farkında mısınız? Mustafa Kemal'in, 'ya askerlik ya siyaset' dediğini kimse size söylemedi mi?"
Emekli Binbaşı Hasan Özgür'ün kızı Hale Özgür Kıyıcı, Teğmen Kırmızı'ya neden mektup yazdığını Zaman'a anlattı. Genç subayların darbe planlarına alet edildiğini düşünen Kıyıcı, "Bu gençlerin kimler tarafından kullanıldıklarını görmeleri gerekir." diyor. 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de ve Ergenekon sürecinde hep aynı oyunun sahnelendiğini belirtiyor, şu anda sanık sıfatıyla yargılanan paşaların 1960 ihtilâlinde harp okulu öğrencisi olduklarına dikkat çekiyor. Ardından çarpıcı bir tespitte bulunuyor: "Tuncer Kılınç, Şener Eruygur, Altay Tokat, Kemal Yılmaz, Edip Başer, Çevik Bir, Hurşit Tolon, Tamer Akbaş, Çetin Doğan, Yaşar Büyükanıt, Fevzi Türkeri. Bu isimlerin tamamı 21 Mayıs 1960'ta Kızılay'daki meşhur Harbiyeliler yürüyüşüne katılan kişiler. 27 Mayıs ihtilâli başarıya ulaşmasaydı bu ekip bu rütbelere gelebilir miydi? Dava buralardan başlamalı."
Bazılarının hâlâ darbe özlemi çektiğini kaydeden Hale Kıyıcı, Türkiye'de darbelerden canı yanmış, tankların üzerine fırlayacak binlerce kişi olduğunu vurguluyor. Darbelerle malul Latin Amerika ülkelerinde bile darbecilik geleneğinin ortadan kalktığını anlatırken öfkeleniyor: "Orhan Kabibay, Numan Esin, Talat Turhan, İrfan Solmazer, Kadri Kaplan gibi komplo teorileri konusunda uzman şahısların ardılları olan darbeciler, genç subayları yine ateşe atıyorlar. AB'ye girme çabasındaki Türkiye'de darbe olamayacağını artık bu aklı evvellerin anlaması gerekir."
Devlet içindeki çeteleşmenin inkar edilemeyecek kadar açık olduğunu belirten Hale Özgür Kıyıcı, bazı muhterislerin devlet erkini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediğini dile getiriyor. Çürük elmaların devletin kurum ve kuruluşlarından temizlenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ergenekon soruşturmasının da bu anlayışla ele alınmasını istiyor: "Bu yol nihayet açıldığına göre, sorunun üstüne ciddiyetle gidilmesi gerekir. Binlerce faili meçhulden, asit kuyularından bahsediliyor. Durum bu kadar dehşet verici. O zaman 27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül darbecilerinin provaları olan 28 Şubat sürecini bize yaşatanlara akıl ve izan diliyorum. 17 bin 500 faili meçhulden bahsediliyor. Faili meçhul yakınları Silivri'ye yürümeli. Ergenekon'dan şikayetçi olmalı. Yıllarca sindirilmişler, korkutulmuşlar. Şimdi yargıya destek vermeliler."
Medya, Ergenekon'u manipüle ediyor
Kıyıcı, bazı medya organlarının Ergenekon davasını manipüle etmeye çalıştığını belirtiyor. Psikolojik harp yürütüldüğünü savunurken, şu tespitte bulunuyor: "Sanki uzaydan geldiler. Ergenekon'da bir yığın medya mensubu da olduğu söyleniyor. İktidar oligarkların elinden gitti. Geri kazanmak için uğraşıyorlar. Bunlar diğer taraftan 9 Mart'ın rövanşını alma peşindeler. Medyanın sürdürdüğü psikolojik harp var. Devletin rektörü, generali diye abartıyorlar. 1 Mayıs'ta insanlar saçlarından sürüklenirken neredeydiniz? Toplumun hassas duygularını ajite ediyorlar. En son intihar eden bir askerle ilgili de aynı şeyler yapıldı."
Kıyıcı, bazı medya organlarının Ergenekon davasını manipüle etmeye çalıştığını belirtiyor. Psikolojik harp yürütüldüğünü savunurken, şu tespitte bulunuyor: "Sanki uzaydan geldiler. Ergenekon'da bir yığın medya mensubu da olduğu söyleniyor. İktidar oligarkların elinden gitti. Geri kazanmak için uğraşıyorlar. Bunlar diğer taraftan 9 Mart'ın rövanşını alma peşindeler. Medyanın sürdürdüğü psikolojik harp var. Devletin rektörü, generali diye abartıyorlar. 1 Mayıs'ta insanlar saçlarından sürüklenirken neredeydiniz? Toplumun hassas duygularını ajite ediyorlar. En son intihar eden bir askerle ilgili de aynı şeyler yapıldı."
40 yıldır kardeşinin katilini arıyor
Hale Özgür Kıyıcı, kardeşinin faili meçhul cinayete kurban gittiğini kabul etmiyor. Tam 40 yıldır katili arıyor. Suikasttan sonra 'Lisan Çakıcı' adlı bir polis memuru yargılanmış; ancak delil yetersizliğinden beraat etmişti. Kontrgerilla konusundaki yazı ve kitapları ile tanınan emekli Yarbay Talat Turhan, 1990 yılında, derin devletin eylemlerine örnek olarak Taylan Özgür suikastını göstermişti. Özgür dosyasını 1978'de dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e verdiğini aktarmıştı. Hale Kıyıcı, Yarbay Turhan'ın açıklamasının ardından verdiği mücadeleyi şöyle özetliyor: "Taylan'ın katilinin, 1969'da üsteğmen olan ve 1990 yılında da halen görevde olan üst düzey bir general olduğunu öğrendik. Bu dosya, 1990 yılından itibaren faili bilinen konumunda. 17 yıldır Talat Turhan bu üst düzey generalin ismini açıklamıyor. Biz Turhan'ı bu konuda zorladığımız zaman bize, 'Ben dosyayı H.Fehmi Güneş'e teslim ettim.' diyor. Bununla ilgili hiçbir dava açılmadı. Genelkurmay Başkanlığı'na Meclis Başkanlığı'na her yere başvurduk, bir sonuç alamadık. Yani, faili meçhul değil, bu katliamın faili biliniyor. Aydınlatılmak istenmiyor."
Hale Özgür Kıyıcı, kardeşinin faili meçhul cinayete kurban gittiğini kabul etmiyor. Tam 40 yıldır katili arıyor. Suikasttan sonra 'Lisan Çakıcı' adlı bir polis memuru yargılanmış; ancak delil yetersizliğinden beraat etmişti. Kontrgerilla konusundaki yazı ve kitapları ile tanınan emekli Yarbay Talat Turhan, 1990 yılında, derin devletin eylemlerine örnek olarak Taylan Özgür suikastını göstermişti. Özgür dosyasını 1978'de dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e verdiğini aktarmıştı. Hale Kıyıcı, Yarbay Turhan'ın açıklamasının ardından verdiği mücadeleyi şöyle özetliyor: "Taylan'ın katilinin, 1969'da üsteğmen olan ve 1990 yılında da halen görevde olan üst düzey bir general olduğunu öğrendik. Bu dosya, 1990 yılından itibaren faili bilinen konumunda. 17 yıldır Talat Turhan bu üst düzey generalin ismini açıklamıyor. Biz Turhan'ı bu konuda zorladığımız zaman bize, 'Ben dosyayı H.Fehmi Güneş'e teslim ettim.' diyor. Bununla ilgili hiçbir dava açılmadı. Genelkurmay Başkanlığı'na Meclis Başkanlığı'na her yere başvurduk, bir sonuç alamadık. Yani, faili meçhul değil, bu katliamın faili biliniyor. Aydınlatılmak istenmiyor."
9 Mart olayını Mahir Kaynak deşifre etmişti
9 Mart olayı, emir-komuta zinciri dışında gelişmiş bir askerî darbe teşebbüsüdür. Devrim Gazetesi ve Yön Dergisi etrafında bir araya gelen gazetecilerin de aralarında bulunduğu bir grup cuntacı, 1960 darbesinin ardından iktidarın yeniden sivil otoriteye bırakılmasını hata olarak görüyordu. 9 Mart 1971'de sol bir darbe yaparak hükümeti devirmek istiyorlardı. Adalet Partisi'nin 1969 seçimlerinde tek başına iktidar olması cuntacıları harekete geçirdi. Önce AP'nin bölünmesi sağlandı. Ayrılanlar Demokratik Parti adıyla yeni bir parti kurdu. Bu sırada cuntacıların yönlendirdiği öğrenci hareketleri nitelik değiştirmeye başladı. Sokak çatışmaları ve silahlı eylemler başladı. Sendikalar, işçileri sokağa döktü. Darbeciler arasında general Cemal Madanoğlu, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhami Soysal gibi isimler vardı. Planlar, Madanoğlu önderliğinde yapıldığı için 9 Mart olayı, 'Madanoğlu Cuntası' olarak da bilinir. İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi'ndeki odası karargah olarak kullanılıyordu. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, son anda saf değiştirince darbe girişimi başarısız oldu. Girişimi cuntanın içine sızan MİT mensubu Mahir Kaynak deşifre etti.
9 Mart olayı, emir-komuta zinciri dışında gelişmiş bir askerî darbe teşebbüsüdür. Devrim Gazetesi ve Yön Dergisi etrafında bir araya gelen gazetecilerin de aralarında bulunduğu bir grup cuntacı, 1960 darbesinin ardından iktidarın yeniden sivil otoriteye bırakılmasını hata olarak görüyordu. 9 Mart 1971'de sol bir darbe yaparak hükümeti devirmek istiyorlardı. Adalet Partisi'nin 1969 seçimlerinde tek başına iktidar olması cuntacıları harekete geçirdi. Önce AP'nin bölünmesi sağlandı. Ayrılanlar Demokratik Parti adıyla yeni bir parti kurdu. Bu sırada cuntacıların yönlendirdiği öğrenci hareketleri nitelik değiştirmeye başladı. Sokak çatışmaları ve silahlı eylemler başladı. Sendikalar, işçileri sokağa döktü. Darbeciler arasında general Cemal Madanoğlu, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhami Soysal gibi isimler vardı. Planlar, Madanoğlu önderliğinde yapıldığı için 9 Mart olayı, 'Madanoğlu Cuntası' olarak da bilinir. İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi'ndeki odası karargah olarak kullanılıyordu. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, son anda saf değiştirince darbe girişimi başarısız oldu. Girişimi cuntanın içine sızan MİT mensubu Mahir Kaynak deşifre etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder