Normal şartlarda bir eski Genelkurmay başkanının yeni Genelkurmay başkanını ziyaret etmesinden daha doğal ne olabilir? Ama şartlar normal değilse akla yığınla soru gelir. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u ziyaret etmesi gibi... Kıvrıkoğlu, Encümen-i Daniş nedeniyle tartışmaların odağında. Bu kuruluşun en güçlü isimlerinden...
Ziyaret, kişisel sebeplerden mi kaynaklandı yoksa son tartışmalarla ilgisi var mı? Herkesin merak ettiği ise Encümen-i Daniş veya Ergenekon davasının görüşmede gündeme gelip gelmediği... Genelkurmay'ın kısa duyurusunda, bu sorulara açıklık getirecek ayrıntılı bilgi yok. Sıradan bir buluşma olmadığı kesin. Mutlaka özel nedenleri olmalı. Perde arkası, büyük bir soru işaret olarak kalmamalı. Yoksa herkes kendine göre anlam yükler.
Encümen-i Daniş'le bağlantılı olarak 28 Şubat sürecinin Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın Ankara'da temaslarda bulunacağı medyaya yansımıştı. Şu ana kadar Karadayı'dan bir ses çıkmadı. Acaba Ankara görüşmelerini Karadayı yerine Kıvrıkoğlu mu yürütüyor? Başbuğ buluşması bu kapsamda mı değerlendirilmeli, bilmiyoruz. Soru işaretlerini ortadan kaldıracak açıklama yapılmadığı sürece Kıvrıkoğlu-Başbuğ görüşmesi esrarını koruyacak.
Zaman'da iki gün önce satır aralarında kaybolmasına gönlümün razı olmadığı bir açıklama yer aldı. Bu topraklarda siyasete sıkça dışarıdan müdahalelerin olduğuna şüphe yok. Bazen örtülü, bazen açık... Politik gelişmeleri, sadece siyasetin doğal dinamikleri değil dış faktörler yönlendirir. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar gibi... Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı seçmek tamamen milletvekillerinin işi olmasına rağmen hiç de Meclis'e bırakılmadı. (Son değişiklikten sonra cumhurbaşkanını vekiller değil, milletin bizzat kendisi seçecek.)
Genelkurmay'ın 27 Nisan'da gece yarısı bildirisi yayınlamasının amacı tamamen cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Sözü, Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu'nun yaptığı ilginç çıkışa getirmek istiyorum. Soylu, Gül'ün ilk tur seçiminde Anavatan ve Demokrat Parti'nin Meclis'e girmemesini, Ergenekon örgütünün baskısıyla ilişkilendirdi. DP lideri, 'Bunların hepsinin kayıtları var. Son günlerde ismi çok geçenlerden bir tanesinin direkt müdahil olduğu söyleniyor. Durup dururken karar değiştirmek mümkün değil.' dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimini ideolojik kavgaya dönüştüren CHP'nin Meclis'i boykot etmesi siyaseten anlaşılabilir bir durum. Ancak 367 kilidinin açılması için hayatî konumda bulunan Anavatan ve DP'nin neden CHP'nin peşine takıldığı, kapalı kapılar arkasında nelerin döndüğü o gün bugündür esrarını koruyor. Ağar'ın da Mumcu'nun da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meclisi boykot etmelerinin kendilerini felakete sürükleyeceğini göremeyecek kadar siyasî kör olduğu düşünülemez.
Erkan Mumcu'nun Soylu'ya verdiği cevap pozisyonunu izah etmekten uzak. Her iki ismin daha önceki açıklamaları da tatmin edici değildi zaten.
Şüphesiz DP ve Anavatan'ın Meclis'i boykot etmesi yakın tarihin en önemli siyasî olaylarından. Sık sık gündeme gelmesini doğal karşılamak lazım. Soylu'nun iddiası yabana atılmamalı, aksine üzerine gidilmeli. DP lideri, iddiasını 'kayıtlara' dayandırıyor. Kayıtlarda ne var, Ağar ve Mumcu'ya ne tür baskı yapıldı? Soylu'nun kastettiği isimlerden biri İsmail Hakkı Karadayı olmalı. Bu dosya yeniden açılmalı, iddialar havada kalmamalı.
Soylu'nun açıklamasında bir cümle dikkat çekici: 'Ergenekon'un siyaset üzerindeki baskıları aydınlatılmalı.' Yerinde bir çağrı... Ergenekon gibi çok yönlü bir yapının siyasete baskı yapmaması, politik gelişmeleri yönlendirmeye kalkmaması mümkün değil. Soylu'nun iddiası ciddi, önemsenmeli ve Ergenekon'un Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminde oynadığı rol mutlaka aydınlatılmalı...
Ziyaret, kişisel sebeplerden mi kaynaklandı yoksa son tartışmalarla ilgisi var mı? Herkesin merak ettiği ise Encümen-i Daniş veya Ergenekon davasının görüşmede gündeme gelip gelmediği... Genelkurmay'ın kısa duyurusunda, bu sorulara açıklık getirecek ayrıntılı bilgi yok. Sıradan bir buluşma olmadığı kesin. Mutlaka özel nedenleri olmalı. Perde arkası, büyük bir soru işaret olarak kalmamalı. Yoksa herkes kendine göre anlam yükler.
Encümen-i Daniş'le bağlantılı olarak 28 Şubat sürecinin Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın Ankara'da temaslarda bulunacağı medyaya yansımıştı. Şu ana kadar Karadayı'dan bir ses çıkmadı. Acaba Ankara görüşmelerini Karadayı yerine Kıvrıkoğlu mu yürütüyor? Başbuğ buluşması bu kapsamda mı değerlendirilmeli, bilmiyoruz. Soru işaretlerini ortadan kaldıracak açıklama yapılmadığı sürece Kıvrıkoğlu-Başbuğ görüşmesi esrarını koruyacak.
Zaman'da iki gün önce satır aralarında kaybolmasına gönlümün razı olmadığı bir açıklama yer aldı. Bu topraklarda siyasete sıkça dışarıdan müdahalelerin olduğuna şüphe yok. Bazen örtülü, bazen açık... Politik gelişmeleri, sadece siyasetin doğal dinamikleri değil dış faktörler yönlendirir. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar gibi... Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı seçmek tamamen milletvekillerinin işi olmasına rağmen hiç de Meclis'e bırakılmadı. (Son değişiklikten sonra cumhurbaşkanını vekiller değil, milletin bizzat kendisi seçecek.)
Genelkurmay'ın 27 Nisan'da gece yarısı bildirisi yayınlamasının amacı tamamen cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Sözü, Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu'nun yaptığı ilginç çıkışa getirmek istiyorum. Soylu, Gül'ün ilk tur seçiminde Anavatan ve Demokrat Parti'nin Meclis'e girmemesini, Ergenekon örgütünün baskısıyla ilişkilendirdi. DP lideri, 'Bunların hepsinin kayıtları var. Son günlerde ismi çok geçenlerden bir tanesinin direkt müdahil olduğu söyleniyor. Durup dururken karar değiştirmek mümkün değil.' dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimini ideolojik kavgaya dönüştüren CHP'nin Meclis'i boykot etmesi siyaseten anlaşılabilir bir durum. Ancak 367 kilidinin açılması için hayatî konumda bulunan Anavatan ve DP'nin neden CHP'nin peşine takıldığı, kapalı kapılar arkasında nelerin döndüğü o gün bugündür esrarını koruyor. Ağar'ın da Mumcu'nun da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meclisi boykot etmelerinin kendilerini felakete sürükleyeceğini göremeyecek kadar siyasî kör olduğu düşünülemez.
Erkan Mumcu'nun Soylu'ya verdiği cevap pozisyonunu izah etmekten uzak. Her iki ismin daha önceki açıklamaları da tatmin edici değildi zaten.
Şüphesiz DP ve Anavatan'ın Meclis'i boykot etmesi yakın tarihin en önemli siyasî olaylarından. Sık sık gündeme gelmesini doğal karşılamak lazım. Soylu'nun iddiası yabana atılmamalı, aksine üzerine gidilmeli. DP lideri, iddiasını 'kayıtlara' dayandırıyor. Kayıtlarda ne var, Ağar ve Mumcu'ya ne tür baskı yapıldı? Soylu'nun kastettiği isimlerden biri İsmail Hakkı Karadayı olmalı. Bu dosya yeniden açılmalı, iddialar havada kalmamalı.
Soylu'nun açıklamasında bir cümle dikkat çekici: 'Ergenekon'un siyaset üzerindeki baskıları aydınlatılmalı.' Yerinde bir çağrı... Ergenekon gibi çok yönlü bir yapının siyasete baskı yapmaması, politik gelişmeleri yönlendirmeye kalkmaması mümkün değil. Soylu'nun iddiası ciddi, önemsenmeli ve Ergenekon'un Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminde oynadığı rol mutlaka aydınlatılmalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder