Ergenekon soruşturması kapsamında Türkiye’de istikrarsızlığı besleyen bir yapının varlığı yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Doğru, bu soruşturmayı biraz da Türk usulü yaparak, zaman zaman elimize yüzümüze bulaştırdık ve kamuoyunun art niyetli olmayan bir kesiminde, “Ergenekon’un arkasında hükümetin muhaliflerinden öç alma duygusu mu yatıyor?” şeklinde bir kanaat oluştu. Bu kanaatin giderilmesi için çaba harcanması elzem hale geldi ki böylece Türkiye, otorite boşluklarından yararlanıp ülkeyi sürekli kaos ortamında tutan derin yapılanmaların faaliyetlerini sonlandırma iradesini, halktan daha fazla destek alarak gösterebilsin. Zira, vatandaşın can güvenliğini sürekli tehdit eden, yine vatandaştan toplanan vergileri kirli emelleri için kullananların, “Hükümet öç almak istiyor,” bahanesini kullanarak, bu işten sıyırma tehlikesi güçlü bir şekilde karşımızda duruyor.
Art niyetli olmayan kamuoyunda kimi kuşkuların uyanmasında, Ergenekon soruşturmasında ilk kez hem de üst düzey emekli generaller ve daha alt rütbede muvazzaf askerlerin tutuklanmış olması da rol oynamış olabilir. Zira, nedenleri tartışılmaya muhtaç olsa da birçok ankette ülkenin en güvenilir kurumu olarak ortaya çıkan TSK’nın, kimi eski ve mevcut mensuplarının Ergenekon derin devlet yapılanmasıyla bağlantılı oldukları şüphesiyle tutuklanmış olmaları, kamuoyunun bu kesiminde bir şok etkisi yaratmış olabilir. Zaten İtalya’da da, NATO’nun, komünist yayılmacılığının önlenmesi adına kurduğu ve sonradan kontrolden çıkıp çeteleşen ve ülke içindeki bombalı eylemlerin arkasında olduğu yapılan soruşturmalarda ortaya çıkan Gladio’nun da bu tür kirli işlere karıştığının ortaya çıkması, ilk başta kamuoyunda bir şok etkisi yaratmıştı. Ancak Gladio, onca patırtı ve gürültüye karşın, asker, sivil suça bulaşmış herkese dokunup, sağlıklı bir soruşturma ortamında sonlandırılmıştı. Türkiye’de Ergenekon yapılanmasıyla ilgili soruşturmada aşmamız gereken en önemli sorun, halen dokunulmaz olduklarını düşünen kurum ve kişilerin de, sağlıklı bir soruşturma sürecinden geçirilerek, dokunulabileceklerini artık bilmeleri gerekliliğidir.
Bunun sağlanmasının yolu da en başta TSK’nın ve diğer atanmış bürokratlardan oluşan kurumların, demokratik sivil denetimlerinin gerçek anlamda yapılmasından geçer. Sivil denetimin sağlanması da, siyasi otoritelerin, 2005 yılından bu yana ara verilen başta Anayasa’nın çağdaş standartlara getirilecek biçimde değiştirilmesi olmak üzere yasal reformlara yeniden başlamalarıyla mümkün olabilir. İtalya’da olduğu gibi Türkiye’de de, kirli işlere bulaştığı savlanan derin yapının ciddi şekilde araştırılması için halkın Meclis’e taşıdığı milletvekillerinden oluşan Parlamento’nun, Ergenekon olayına ciddiyetle el atması gerekiyor. TSK, şu ana değin istemeyerek de olsa, kurumun itibarını korumak adına, Ergenekon ile bağlantısı olduklarından şüphelenilen kimi emekli general ve muvazzaf askerlerinin tutuklanmalarına izin vererek, kurban verdi. Ama savcıların, soruşturmayı sağlıklı yapabilmeleri için hiçbir ayırım gözetmeksizin TSK dahil tüm kurumların, gizlilik adı altında paylaşmadıkları istihbarat bilgilerini incelemeleri şart. Aksi takdirde Ergenekon soruşturması, davayı gören hâkimlerin, mafya ve devlet arasında ilk kez bağ kurdukları Susurluk gibi yarım kalır ve can güvenliğimiz, ülke ekonomisi ve demokrasisi yara almaya devam eder. Dolayısıyla, siyasi otoritelerin, devlet içindeki yasadışı yapılanmaları, denetlenemeyen özerk kurumları denetim altına alabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları ve bu düzenlemelerin uygulamada hayat bulmaları şart. Yoksa salt Ergenekon’un ortaya çıkmasıyla, çağdaş ülkelerde olduğu gibi askerlerin demokratik sivil denetiminin yolu açılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder