Uzun söze gerek yok; dünkü gazetelere göz atmak bile kâfi. İşte Vatan'ın sürmanşeti: 'Erdoğan'a dava açan savcı Ergenekon'a'. Gazete, meramını tam ifade edebilmek için bir de başlığın yanına kırmızı bir zemin atıyor ve şu cümleyi ekliyor: 'HSYK'dan ilginç atama'.
Akşam gazetesi de olayı 'Ergenekon'a 3 özel savcı' manşetiyle yayınladı dün. Savcılar hakkında tek tek bilgi veren gazete üç kişiden biri olan Rasim Işıkaltın için 'Erdoğan'a dava açtı, Öz'den daha kıdemli' demeyi de ihmal etmiyor. Öz dediği, Ergenekon soruşturmasını yürüten Zekeriya Öz.
Dünkü Zaman, bir kenara konulacak kadar arşiv değeri taşıyor. Bir gün 'Ergenekon davası yargı eliyle nasıl örtbas edildi ya da edilmeye çalışıldı?' sorusu yöneltildiğinde bu arşiv belgesini çıkarıp dostlarınızla paylaşabilirsiniz. Tarihçilerin değerlendirme biçimi kuşkusuz daha kalıcı ve daha etkin olacaktır. Çünkü bu atamaların nasıl kafa karıştırdığı anlatılıyordu manşetimizde. Düşünebiliyor musunuz iki hafta önce Aydınlık Dergisi HSYK'ya emir kipinde yapılmış bir çağrıda bulunuyor ve diyor ki: 'Soruşturmaya gerçek savcıları atayın!' HSYK buna boyun eğer mi? Sanmam; ama bu aşamada yapılan tayinler oldukça düşündürücü.
Keşke Ergenekon soruşturmasıyla ilgili telkinler, sadece aşırı bir derginin azgın söyleminden ibaret olsaydı. Keşke! Kamuoyu, son atamaları Ergenekon soruşturmasını savsaklamak isteyen bir zümrenin operasyonu gibi algıladı. Sabih Kanadoğlu'nun öncülüğünü yaptığı, YARSAV Başkanı'nın şedit beyanlarla desteklediği '40 savcı atansın' kampanyası devreye girmiş gibi bir görüntü var ortada. Genç Siviller hareketi dün sokaklardaydı ve diyordu ki '40 savcı yetmez, 367 savcı atayın'. Haksız mı bu gençler? Meseleyi kırkayak işine çevirenler niçin korkuyor?
Soruşturma derinleştikçe iki ilginç gelişme birden yaşanıyor; 1- Her gün biraz daha somut bilgilere, belgelere ulaşılıyor. Yer altından çıkarılan bombalar çok korkunç gerçekleri işaretliyor. Korkudan ne yapacağını bilemeyen örgüt mensupları parklara, bahçelere, sokaklara adeta cephaneler terk edip kaçıyor. 2- Örgütle ilgili somut deliller bulundukça, mutlu olması gereken bazı yargı ve medya çevreleri soruşturmanın derinleştirilmesinden rahatsız oluyor. Ayak oyunlarının biri bitiyor, öbürü başlıyor.
Genel kanaat şudur: 'Ne zaman kritik bir dava olsa HSYK, tartışmalı bir karara imza atıyor, sonra bazı çevreler devreye giriyor, adaletin tecellisine engel oluyor.' Adeta birileri kollanıyor, derin ilişkiler stratejik atamalarla sümen altı ediliyor...' Şemdinli Davası'nda da böyle olmuştu. Önce genç bir savcının hayatı karartıldı, ardından atamalar yapıldı. Susurluk hâkimi de bir anda değiştirilmiş, yerine gelen (şu anda da Ergenekon zanlılarının avukatlığını yapan) hâkim işi basit cezalarla savuşturmuştu. Geçenlerde Zaman'da bir haber yayınlandı. YARSAV ikinci başkanı AK Parti'ye bakacak deniyordu haberde. Başsavcı aynı gün yazılı açıklama yaptı, teessüflerini bildirdi. Oysa haberi ilk veren Zaman değil; ANKA haber ajansıydı. Üstelik 'Bu habere kızacağına daha dikkatli atama yap lütfen' itirazına verilecek makul cevap da yoktur. Ya YARSAV, yargıda çalışan üyeleri adına davalarla ilgili görüş bildirmeyecek; ya da hukuki kimliği belirsiz bu çatı altında toplananlar böyle kritik davalarda görev almayacak. İhsas-ı rey diye bir şey yok mudur bu ülkenin hukukunda?
Neyse ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı daha atamaların yapıldığı gece 'Görevlendirmelerin Ergenekon'la ilgili olmadığını, diğer soruşturmalar için doğan ihtiyacın karşılandığını' söyledi. Adalet Bakanlığı'na yakın çevrelerin kanaati de böyle. Buna da şu tarz itirazlar geliyor: 'Zaten bu görevlendirmeler aşamalı bir plan olarak devreye sokuluyor. Şimdilik başka görev denecek, sonra Ergenekon davasına içerden müdahale edilecek ve baskı uygulanacak.' Şimdi gözler İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Vekili Çolakkadı'da olacak. Bakalım YARSAV, Aydınlık Dergisi, Kanadoğlu, CHP gibi blokların oluşturduğu operasyonel kumkuma başarılı olacak mı? Bir başka tabirle, Ergenekon soruşturmasının derinleşmesinden endişe eden bazı derin çevreler bu davayı sabote edebilecek mi?
Akşam gazetesi de olayı 'Ergenekon'a 3 özel savcı' manşetiyle yayınladı dün. Savcılar hakkında tek tek bilgi veren gazete üç kişiden biri olan Rasim Işıkaltın için 'Erdoğan'a dava açtı, Öz'den daha kıdemli' demeyi de ihmal etmiyor. Öz dediği, Ergenekon soruşturmasını yürüten Zekeriya Öz.
Dünkü Zaman, bir kenara konulacak kadar arşiv değeri taşıyor. Bir gün 'Ergenekon davası yargı eliyle nasıl örtbas edildi ya da edilmeye çalışıldı?' sorusu yöneltildiğinde bu arşiv belgesini çıkarıp dostlarınızla paylaşabilirsiniz. Tarihçilerin değerlendirme biçimi kuşkusuz daha kalıcı ve daha etkin olacaktır. Çünkü bu atamaların nasıl kafa karıştırdığı anlatılıyordu manşetimizde. Düşünebiliyor musunuz iki hafta önce Aydınlık Dergisi HSYK'ya emir kipinde yapılmış bir çağrıda bulunuyor ve diyor ki: 'Soruşturmaya gerçek savcıları atayın!' HSYK buna boyun eğer mi? Sanmam; ama bu aşamada yapılan tayinler oldukça düşündürücü.
Keşke Ergenekon soruşturmasıyla ilgili telkinler, sadece aşırı bir derginin azgın söyleminden ibaret olsaydı. Keşke! Kamuoyu, son atamaları Ergenekon soruşturmasını savsaklamak isteyen bir zümrenin operasyonu gibi algıladı. Sabih Kanadoğlu'nun öncülüğünü yaptığı, YARSAV Başkanı'nın şedit beyanlarla desteklediği '40 savcı atansın' kampanyası devreye girmiş gibi bir görüntü var ortada. Genç Siviller hareketi dün sokaklardaydı ve diyordu ki '40 savcı yetmez, 367 savcı atayın'. Haksız mı bu gençler? Meseleyi kırkayak işine çevirenler niçin korkuyor?
Soruşturma derinleştikçe iki ilginç gelişme birden yaşanıyor; 1- Her gün biraz daha somut bilgilere, belgelere ulaşılıyor. Yer altından çıkarılan bombalar çok korkunç gerçekleri işaretliyor. Korkudan ne yapacağını bilemeyen örgüt mensupları parklara, bahçelere, sokaklara adeta cephaneler terk edip kaçıyor. 2- Örgütle ilgili somut deliller bulundukça, mutlu olması gereken bazı yargı ve medya çevreleri soruşturmanın derinleştirilmesinden rahatsız oluyor. Ayak oyunlarının biri bitiyor, öbürü başlıyor.
Genel kanaat şudur: 'Ne zaman kritik bir dava olsa HSYK, tartışmalı bir karara imza atıyor, sonra bazı çevreler devreye giriyor, adaletin tecellisine engel oluyor.' Adeta birileri kollanıyor, derin ilişkiler stratejik atamalarla sümen altı ediliyor...' Şemdinli Davası'nda da böyle olmuştu. Önce genç bir savcının hayatı karartıldı, ardından atamalar yapıldı. Susurluk hâkimi de bir anda değiştirilmiş, yerine gelen (şu anda da Ergenekon zanlılarının avukatlığını yapan) hâkim işi basit cezalarla savuşturmuştu. Geçenlerde Zaman'da bir haber yayınlandı. YARSAV ikinci başkanı AK Parti'ye bakacak deniyordu haberde. Başsavcı aynı gün yazılı açıklama yaptı, teessüflerini bildirdi. Oysa haberi ilk veren Zaman değil; ANKA haber ajansıydı. Üstelik 'Bu habere kızacağına daha dikkatli atama yap lütfen' itirazına verilecek makul cevap da yoktur. Ya YARSAV, yargıda çalışan üyeleri adına davalarla ilgili görüş bildirmeyecek; ya da hukuki kimliği belirsiz bu çatı altında toplananlar böyle kritik davalarda görev almayacak. İhsas-ı rey diye bir şey yok mudur bu ülkenin hukukunda?
Neyse ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı daha atamaların yapıldığı gece 'Görevlendirmelerin Ergenekon'la ilgili olmadığını, diğer soruşturmalar için doğan ihtiyacın karşılandığını' söyledi. Adalet Bakanlığı'na yakın çevrelerin kanaati de böyle. Buna da şu tarz itirazlar geliyor: 'Zaten bu görevlendirmeler aşamalı bir plan olarak devreye sokuluyor. Şimdilik başka görev denecek, sonra Ergenekon davasına içerden müdahale edilecek ve baskı uygulanacak.' Şimdi gözler İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Vekili Çolakkadı'da olacak. Bakalım YARSAV, Aydınlık Dergisi, Kanadoğlu, CHP gibi blokların oluşturduğu operasyonel kumkuma başarılı olacak mı? Bir başka tabirle, Ergenekon soruşturmasının derinleşmesinden endişe eden bazı derin çevreler bu davayı sabote edebilecek mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder