“Zaman zaman şunun ya da bunun üzerinde ve evinde, bahçesinde silahlar bombalar yere gömülmüş patlayıcı maddeler bulunmaktadır. Bunlarla Sivil Savunma Örgütü’nün bir ilişkisi var mıdır? Bu sivil insanları silahlandıranlar kimlerdir? Amaçları nedir? Hangi akıla, hangi görüşe hizmet için silahlandırılıyorlar? Barış isteyen demokratik güçleri sindirmek için mi hazırlık yapıyorlar, yoksa bir anlaşma durumunda anlaşmayı bozmak için mi gerilla ve terör harekâtına girişmeyi planlıyorlar? Bunları yapanlar kimdir? Arkasındaki örgüt hangisidir?”
26 Mart 1996’da bu satırları yazan Kıbrıslıtürk gazeteci Kutlu Adalı beş ay sonra evinin önünde öldürüldü. 6 Temmuz gecesi Adalı’nın önünde öldürüldüğü evi, ne iş yaptığını sorguladığı Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı binasına sadece 100 metre uzaklıktaydı. O gece bu önemli sokakta sokak lambaları yanmıyordu. Katilleri karanlığa karışıp kaçtı. Adalı’nın öldürülmeden önce ısrarla takipçisi olduğu Saint Barnabas Kilisesi Baskını’nı yapan kişilerin kullandıkları beyaz Toros marka arabanın da bu kuruma ait olduğu ortaya çıkmıştı. Teşkilatın o günlerde başkanlığını yapan Türk albayı ise, Türkiye Genelkurmay’ın Ergenekon ziyaretçisi olarak tanıdı: Galip Mendi.
Bu Kıbrıs’ın gördüğü ilk karanlık fail-i meçhul cinayet de değildi. ‘Anavatan Türkiye’nin olduğu gibi ‘Yavruvatan Kıbrıs’ın da bir fail-i meçhul cinayetler listesi vardı. Anavatan’da Doğan Öz, Kemal Türkler, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Hrant Dink diye devam eden liste Kıbrıs’ta 1958’de öldürülen sendikacı Fazıl Önder, 1962’de Baf’ta aynı gün öldürülen gazeteci Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan, 1965’te öldürülen AKEL üyesi Derviş Kavazoğlu ve Kutlu Adalı diye devam ediyordu. Ortak özellikleri adadaki Türkiye politikalarıyla ters düşmek olan bu isimlerin katilleri de aradan geçen uzun yıllara rağmen bulunamadı.
Yavru Özel Harp: TMT
Anavatan’ın olduğu gibi Yavruvatan’ın da bir karanlık olaylar tarihi vardı. 6-7 Eylül, kanlı 1 Mayıs, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Özgür Gündem’in bombalanmasına karşılık ‘Yavruvatan’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunu getiren 1963 olayları öncesinde Bayraktar Camii bombalanmıştı, Türkiye’nin Kültür Ataşeliği’ne saldırılmıştı, Lefkoşa’daki Atatürk anıtı kurşunlanmıştı. 1990’lardan itibaren şimdi iktidar partisi olan Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin binalarına defalarca bomba atıldı. Muhalifler tehdit edildi. 2000 yılında Avrupa Gazetesi’nin matbaası yakıldı. Bu olayların gerçek failleri de tıpkı Anavatan’daki muadilleri gibi hiçbir zaman bulunamadı. Denktaş: Bizim çocuklar da yaptı bir şeyler Anavatan’da Özel Harp Dairesi 1953’te kurulmuştu. Yavruvatan’da onun muadili Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruluş tarihi ise 1957’diydi. Anavatan’daki Özel Harp’in kurucusu İsmail Tansu Aslında Kimse Uyumuyordu adlı kitabında TMT’nin 1957’de Özel Harp Dairesi bünyesinde Ankara’da kurulduğunu itiraf etmişti. Konu ile ilgili gazetem.net sitesinde bu yazıya da ilham kaynağı çok önemli yazılar yazmış olan Alev Er, TMT’nin kuruluş tarihine dikkat çekiyor ve şöyle diyordu: “O sırada Türk ve Rumların ortak devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti değil dağılmak, daha kurulmamış bile. (Devlet 1960’da kuruluyor. Y.O.) Ve örgüt bu devletin kurulması için değil, Kıbrıs’ın Türkiye’ye ilhak edilmesi, bu sağlanamazsa kuzeyinde 17. Türk devletinin oluşturulması için çalışıyor.” Yine 1995 yılında Milliyet’ten Özcan Ercan’a 1974 öncesi TMT hatıralarını anlatan Denktaş “Birtakım bombalamalar, şiddet eylemleri oldu, hatta Türkler arasında cinayetler işlendi Kıbrıs’ta o yıllarda, bunlar için ne diyorsunuz” sorusuna, “Eh, bizim çocuklar da yaptı bir şeyler...” diye cevap vermişti. Kıbrıs’taki karanlık olaylar 2004 yılında Annan Planı referandumu öncesinde tırmanışa geçti. Şimdi Cumhurbaşkanı olan ‘Evet’çi cepheden CTP’nin lideri Mehmet Ali Talat’ın evi bombalandı. Yine ‘Evet’çi Kıbrıs Gazetesi’ne bomba atıldı. 2004 yılında bütün Lefkoşa’yı havaya uçuracak kadar C-4 patlayıcı bulunan bir araç ele geçirildi. Araç bir astsubaya aitti. Saldırılardan ismini Afrika olarak değiştiren eski Avrupa gazetesi de nasibini aldı. Bugünlerde “Cumhuriyet’in sahibi Cumhuriyet’i bombalatmış, olur mu böyle şey” diyerek fasa fisocu koroya katılan Rauf Raif Denktaş, o gün Afrika Gazetesi’ni dikkat çekmek isteyen sahiplerinin bombalattığını iddia etmişti. Bu olaylardan hiçbirisi de tam olarak aydınlatılmadı. Ama olağan şüpheli hep “bizim çocuklar”dı. SS Teşkilatı’na dikkat Kıbrıs’ta tüm bu karanlık olayların ortasında hep aynı kurumun adı geçiyor: Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı. Ya da Kıbrıs’taki adıyla SS Teşkilatı. Yavruvatan’daki fail-i meçhul cinayetler ve karanlık olaylar aydınlatılacaksa işe buradan başlamak gerektiğini bugün en iyi bilenlerin başında muhalefet günlerinde bu kurumla ilgili pek çok kez araştırma yapılmasını istemiş olan Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Başbakan Ferdi Sabit Soyer geliyor. Ama iktidar sorumluluğu ya da “şimdi sırası değil” diyerek bu konuda şimdilik bir adım atmıyorlar. Kıbrıs’ın ihtiyacı olan cesur bir savcı. Bir Zekeriya Öz. Biliyorsunuz bugünlerde Savcı Öz’ü Ergenekon davasından ekarte etmek için her türlü yol deneniyor. Benim şöyle bir önerim var. Bir tür uzlaşma teklifi: Savcı bu davadan alınsın ve savcı olarak KKTC’ye bir nevi sürgüne gönderilsin. Bence Ergenekon’un zayıf noktası, aşil tendonu ‘Yavruvatan Kıbrıs’tır. Anavatan’da profesyonel, gizli kapaklı giden işler Yavruvatan’da uzun süredir amatörcedir, ayyuka çıkmıştır. Ergenekon’u yere düşürmek istiyorsak onu en zayıf noktasından, aşil tendonundan, Kıbrıs’tan vurmak gerekir. Gelin Savcı Öz’ü Kıbrıs’a sürgüne gönderelim. Siz savcıdan kurtulun biz de Ergenekon’dan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder