Türkiye’nin demokratik ve laik rejimini muhafaza konusunda rol üstlenmiş iki kurum; askerler ile siviller, birbirinin dilinden anlamıyor.
Bu konuda, unutamadığım, bu köşede daha önce de ifade ettiğim, önemli bir meslek deneyimim oldu. 12 Mart Muhtırası sonrası, yayımladığım Yankı dergisinde Milli Güvenlik Kurulu üyesi bir komutanın şu sözlerine yer vermiştim, ”Hükümete, MGK üyelerine söyledik. Ülkeyi idare edemez hale gelmişlerdi. İstifa etmeleri gerekirdi. Etmediler. Muhtıra bunun üzerine verildi,” Bu sözlere, zamanın Başbakan’ı Demirel’in sağ kolu; Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil itiraz etmişti. Bana “Kaynakların seni yanıltıyor. Bize MGK’da kimse istifa etmemizi söylemedi” demişti.
Kaynağım MGK üyesi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu idi. Yalanlamayı kendisine naklettiğimde aldığım yanıtı hiç unutmadım. Çünkü bu yanıt, asker ve sivillerin, ülke yönetiminde yaşamsal önemi olan bir kurum içinde, farklı anlamlar verdikleri diller konuştuklarını gösteriyordu.
Eyiceoğlu, ”Biz, bizi oraya tayin edenlere, ‘Ülkeyi yönetemiyorsunuz. İstifa etmeniz gerekir’ diyemezdik. ‘Ülke kargaşa içinde. Orduevlerinde bu durumdan başka şey konuşulmuyor. Gerekeni yapmanız lazım’ dedik. Onların bu sözlerin anlamını kavramaları ve istifa etmeleri gerekirdi” demişti. Genelde, her kademede askerlerin üslupları farklı,sivillere göre çok kapalıdır. Yıllardır tanıdığınız, gazeteci-asker olarak sağlam ve dürüst ilişkiler kurduğunuz komutanlar bile, anlaması kolay olmayan üslupla konuşurlar. Hele iş kendilerini bulundukları makamlara tayin etmiş hükümet mensuplarıyla, başbakanlarla konuşmaya geldiğinde, sorun daha güçleşir. Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri adına kuvvet komutanlarının bile konuşup, kendi kuvvetleriyle ilgili olmayan değerlendirme yapmasına genelde izin vermez.
Ama kendisi de başbakanlarla, gerçek durumu yansıtmak için, genelde onun anlayacağı dille konuşmaz. Rahmetli Eyiceoğlu’nun dediği gibi, ”Biz ancak bu kadar açık konuşuruz” der. Cumhurbaşkanı Korutürk görev süresini tamamlayıp ayrıldıktan sonra, haftalarca TBMM’de yeni cumhurbaşkanı seçilememiş, görevi Çağlayangil’in sürdürmesini Demirel avantaj kabul etmişti. Askerin tedirgin olduğunun işaretleri gelince, Çağlayangil’e sormuş, o da askerden, 1971’deki aynı üslupla ‘her şey yolunda’ anlamı çıkardığı yanıtlar almıştı. 12 Eylül böyle geldi.
Asker üslubunu siyasetçilerin anlayamadıklarını gösteren örnekleri çoğaltabilirim. Bunlardan, kanımca yaşadığımız dönemin oldukça gergin geçmesine sebep olan sonuncusu, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olmuştur. TSK, başkomutanı olarak özümseyeceği, büyük meclis çoğunluğuna dayanan AKP iktidarından, geniş toplum kesimlerini de kucaklayacak bir cumhurbaşkanı seçmesini beklemiştir. Bu konudaki adayda ‘olmazsa olmaz’ sayacağı vasıfları açıklamıştır.
Eşi türbanlı birinin Çankaya’ya çıkmasının yaratacağı ciddi sorunlar ise sadece kimi emekli komutan tarafından, açıkça gündeme getirilmiştir. Başbakan bu konuda, ülkenin içinde bulunduğu genel durumu da dikkate alarak, anlayış gösterme gereğini hissetmiş, muhalefetle görüşeceğini söylemiş, ama Gül’ün hesap kabul etmeyen siyasi ihtirası karşısında duramamıştır.
Bu noktada, TSK‘nın, sadece AKP’nin ‘Müslüman Cumhurbaşkanı’ diye diretmesi neticesi yapılacak bir seçimin yaratacağı sorunları, en geçerli yöntemle ve en üst düzeyde Erdoğan’a anlatması beklenmiştir. Ama TSK, Genelkurmay Başkanı öncülüğünde, bu işlevi yerine getirecek mekanizmayı çalıştıramamış, mesajı verecek gerekli üslubu kullanamamıştır. Bundan dolayı da, Yaşar Paşa görevinin son yılında çok eleştirilmiştir.
Bu noktada, TSK‘nın, sadece AKP’nin ‘Müslüman Cumhurbaşkanı’ diye diretmesi neticesi yapılacak bir seçimin yaratacağı sorunları, en geçerli yöntemle ve en üst düzeyde Erdoğan’a anlatması beklenmiştir. Ama TSK, Genelkurmay Başkanı öncülüğünde, bu işlevi yerine getirecek mekanizmayı çalıştıramamış, mesajı verecek gerekli üslubu kullanamamıştır. Bundan dolayı da, Yaşar Paşa görevinin son yılında çok eleştirilmiştir.
TBMM çoğunluğunca özümsenebilecek, ülkede daha geniş toplum kesitlerini kucaklayabilecek bir cumhurbaşkanının seçimi böylece engellenmiştir. Kimin cumhurbaşkanı olduğu tartışmalı olan Gül, kendisine “Askerlerle ilişkiniz nasıl?” diye sorulduğunda, “Yasalarda yazıldığı gibi” diyerek, ancak bir kesimin ‘Eşi türbanlı, Müslüman Cumhurbaşkanı’ olarak kalmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder