Düz mantık terörle veya başka ülkelerin ordularıyla savaşan orduların toplum katmanlarında da siyasetin dehlizlerinde de daha prestijli, daha güçlü ve daha sözü dinlenir olmasını gerektirir.
Fakat son bir yıl içinde dünya siyasetinin sivil-asker ilişkileri tarihine kaydettiği bir dizi tecrübe gelişkin demokrasilerin düz mantıkla düşünmediklerini ortaya koydu. Artık seçimle iş başına gelmiş siyasi irade de, o seçimlerde oy vermiş milli irade de askerini sorgulayabilmek, sorumlu davranmaya davet edebilmek istiyor.
En sıcak tecrübe Afganistan'daki Amerikan kuvvetlerinin komutanı olan General Stanley McChrystal'in Rolling Stone dergisine verdiği bir mülakatta Başkan Obama için "Beni hayat kırıklığına uğrattı." ifadelerini kullanması üzerine görevden alınması oldu. Obama, kendi emrindeki bir generalin siyasilerin işine karışma hakkı olmadığını gayet net bir dille ifade etti ve aslında değerli bir askeri olan McChrystal'in görevden alınmasının artık bir ulusal güvenlik konusu olduğunu söyledi. Kısacası seçilmiş siyasileri eleştiren bir askerin devletin ve milletin güvenliğine tehdit oluşturduğunu ifade etmiş oldu. "Söz konusu makalede sergilenen davranış, bir komutana yakışmıyor. Demokratik sistemimizin özünde ordunun sivil iradenin kontrolünde olması yer alır ve komutanın davranışı bunu baltalıyor ve Afganistan'da başarılı olma güvenimizi de zedeliyor." sözleri, doğrudan Obama'nın.
Afganistan'da savaşan bir başka ülke İngiltere... Bu ülkede ölen İngiliz asker sayısının 300'e dayanmış olması, bir müddettir İngiliz kamuoyunu rahatsız ediyordu. İngiltere'de genelkurmay başkanlığı ve kuvvet komutanları savunma bakanına bağlı olduklarından siyasilere karşı seslerini yükselttikleri görülmüş olay değil zaten. Burada görülen, askerin siyasilerin işine burun sokması değil, tam tersi. Son bir ay içinde Savunma Bakanı Liam Fox, hava kuvvetleri komutanı ve savunma kabinesinde savunma kurmay başkanı olan Sir Jock Stirrup'ın görevini bırakacağını açıklayarak bir tür İngiliz usulü "kovma"ya imza atmıştı. Normal görev süresi 2011'den önce bitmeyen Stirrup'ın 2010 yılı sona ermeden görevinden ayrılması bekleniyor şimdi. Ülkenin yeni başbakanı David Cameron daha da ileriye giderek Sir Stirrup'ın yerine geçecek kişiyi kuvvet komutanlarıyla görüşmeler yaparak kendisinin belirleyeceğini açıkladı. Bu gelişme sivilin askerin en temel atamasındaki otorite alanını istediği anda genişletebileceğini gösteren bir gelişme oldu.
Afganistan'da yaşananlar Almanya genelkurmay başkanının da başını yemişti. Geçen yıl eylül ayında Afganistan'ın Kunduz bölgesindeki bir operasyonda 30'dan fazla sivil hayatını kaybedince General Wolfgang Schneiderhan istifa etmek durumunda kalmıştı. İlginç olan, Schneiderhan'ın istifasını ülkenin Bild Gazetesi'nin ifşa ettiği bir raporun tetiklemesiydi. Zira gerek genelkurmay başkanı, gerekse zamanın Alman savunma bakanı, operasyonda sivillerin öldüğünü inkar etmiş ve operasyonu savunmuşlardı. Bild söz konusu raporu yayımladığında kimse Bild'in orduyu yıpratmaya çalıştığını veya savaşan bir ordunun böyle eleştirilmemesi gerektiğini iddia etmedi. Kimse Bild'e milli sırları ifşa ettiği için dava açmadı. Kimse Bild'e elinde bulunan yayımlanmış veya yayımlanması planlanan bilgileri askeri savcılara teslim etmeleri, yoksa bunlara zor kullanılarak el konulacağı yönünde tehditler savurmadı.
Bunlar savaşan toplumlarda bile orduların artık sivil siyasete müdahale edemediklerini gösteren örnekler. Bir de hafızalarımızda 2006 yılında görevden alınan İspanyol kara kuvvetlerinin iki numaralı ismi General Jose Mena Aguado var. 25 yıl önce askeri bir diktatörlükle yönetilmekte olan İspanya'da Katalan bölgesinin anayasal konumunun tartışmaya açıldığı bir dönemde konuşan Mena, Katalanya'nın bir millet olduğunun ilan edilmesi durumunda İspanyol ordusunun Katalanya'yı işgal edeceğini söylemiş ve bir tür darbe imasında bulunmuştu. Olaya el koyan savunma bakanı Jose Bono'nun teklifiyle General Mena görevinden alınmış ve sembolik de olsa anlamı büyük bir kararla sekiz gün boyunca ev hapsinde tutulmuştu. Keşke bütün dünya bu örneklerden ders alabilse...