Dün, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” iddialarıyla ilgili olarak dava açılan ve aralarında Bedrettin Dalan ile Albay Dursun Çiçek’in de bulunduğu 7 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşması vardı.
Mahkeme reddi hâkim talebinin karara bağlanması için duruşmayı erteleyiverdi.
Ardından...
Canlı yayında, Diyarbakır’daki işadamları ve meslek örgütlerinin oluşturduğu Adalet ve Çözüm Girişimi’nin merakla beklenen bildirisini izledim.
Çocukların ölmemesi için çağrı yapıyorlardı... Devleti radikal reformlar yapmaya, PKK’yı da “eylemsizliğe” davet ediyorlardı... Bölgeye gittikçe gördüğümüz “devlet ile PKK eşitliğinin” gittikçe yaygınlaştığını, yorumlara da yansıdığını gördüm...
Ne var ki tam da bu açıklama ertesinde, Hatay’ın Hassa ilçesinde, güvenlik güçlerinin kekik toplayan köylüleri terörist zannederek ateş açması sonucu iki köylü öldü, bir köylü yaralandı.
***
Bununla birlikte, çok uzun yıllardır yaşanan şiddetin gizlediği bir derin tabu, sanki şimdi biraz daha öne çıkar gibiydi...
O tabu, şiddetin gölgesinde yıllardır önlenemeden sürdürülen kaçakçılıktı... İlk başta da, inanılmaz boyutlardaki uyuşturucu kaçakçılığı geliyordu.
İnsan kaçakçıları...
Silah kaçakçıları...
Hayvan kaçakçıları...
Uranyum kaçakçıları, kurdukları tezgâhta “cinayet ekonomisini” işletip duruyorlar...
Buradan elde edilen kanlı para hiç kesilmesin diye de “barışa” var güçleriyle direniyorlar...
***
“İhmallerin ardında uyuşturucu mu var” sorusuna da, güvenlik uzmanı Prof. Dr. İdris Bal ile konuşan Neşe Düzel’in Taraf’taki röportajının manşetinde rastladım.
Son PKK baskınında, bir askeri yetkilinin, üstelik de başbakana brifing verirken “gelenleri gördük ama kaçakçı sandık” açıklaması çok farklı spekülasyonlara yol açtı...
Prof. Bal, şöyle diyordu:
“Ordu içinde birileri PKK saldırılarında işi savsaklıyor bence. Bunlar uyuşturucu mu kaçırıyor, yoksa bölgede terörün varlığını başka emelleri için mi kullanıyorlar bilmiyoruz.”
Ardından da şiddetin sürmesinin muhtemel etkilerini şöyle değerlendiriyordu:
“Türkiye istikrarsızlaşır ve hak, hukuk ve özgürlükler alanında geriye doğru gider. Ergenekon davası kapatılır. Anayasa paketi, yargı reformu gibi demokratikleşme adımları durur.”
***
Terör, şiddet ve uyuşturucu...
Bir türlü toplumsal huzura kavuşamamamızın sadece “demokratikleşememe” ayağı yok, bundan karşılıklı büyük paralar kazanan uyuşturucu tacirlerinin payı da var...
Pazar günkü Radikal Gazetesi’nde “Türkiye üzerinde uyuşturucu hareketliliğinde artış” haberi Neşe Düzel röportajını tamamlar nitelikteydi...
Van’da 2008 yılında yapılan 74 operasyonda 1 ton 282 kilogram esrar ile 1 ton 230 kilogram eroin, 2009 yılında 86 operasyonda 3 ton 515 kilogram esrar ile 1 ton 60 kilogram eroin, 2010 yılının altı ayında ise 63 operasyonda 1 ton 442 kilogram esrar ile 1 ton 250 kilogram eroin ele geçirilmişti...
Ele geçirilemeyenlerin miktarını varın siz düşünün.
***
Uyuşturucuyla mücadele uzmanları, geçiş güzergâhı olan Türkiye’de, özellikle Balkan rotası üzerinden gerçekleştirilen uyuşturucu kaçakçılığının ülkeyi önemli ölçüde etkilediğini belirterek şu değerlendirmede bulunuyor:
“Dünyadaki afyon üretiminin yüzde 90’ını sağlayan Afganistan’da elde edilen uyuşturucunun bir bölümü Türkiye-İran arasındaki sınır kapılarından, geri kalanı ise katır ve atlarla Ağrı’nın Doğubayazıt, Hakkâri’nin Yüksekova ile Van’ın Başkale, Saray, Çaldıran ve Özalp ilçelerinden Türkiye’ye getiriliyor. Uyuşturucu madde sevkiyatında son üç yılda önemli artış var. Son yıllardaki yükseliş, Türkiye ve Avrupa ülkelerinde uyuşturucu kullanımında yaşanan artıştan kaynaklanıyor.”
***
Son zamanlarda “taşeron” edebiyatı ağırlık kazandı...
Ama asıl “taşeronlar” galiba uyuşturucu tacirleri...
Kimsenin gücünün yetmediği ve cinayet ekonomisi sayesinde kanlı paralar kazanmaya devam eden baronlar.
Olup biten garipliklere bir de bu gözlükle bakın...
Böyle bakınca, çocukları neden öldürttükleri biraz daha netleşiyor.