Yeniden artış eğilimine giren terör ya da askerî saldırı olayları nedeniyle ülkemizin Güneydoğu bölgesinin güvenliği bir kez daha tartışılıyor; ve bu tartışmalar ağırlıklı olarak istihbarat kavramı üzerinden şekillenmeye başlıyor.
Toplanan Güvenlik Zirvesi sonuç bildirgesinde belirgin bir istihbarat zaafından bahsediliyor idi, muhtemelen bu yazı yayımlandığı zaman toplanmış olacak olan Milli Güvenlik Kurulu sonuç bildirgesinde de yine aynı zafiyetten bahsedilecek.
İstihbarat zafiyeti her olayda çok belirgin bir biçimde kendini ortaya koyuyor; işlerin arkasında başka meseleler yoksa, Aktütün ve Dağlıca facialarında da, Hakkari Şemdinli'deki son baskında da askerlerin burunlarının dibine kadar sessizce sokulan ve sonra saldırıları gerçekleştiren, onlarca şehide neden olan PKK'lılar söz konusu.
Son olayda PKK'lıların çobanlarla karıştırılması, PKK'lı sayısını tam olarak verebilme gibi ilginç açıklamalar da var.
Akşamları televizyon ekranlarında izlediğimiz ve istihbarat kavramını çağımızda "beşeri istihbarata", istihbarat zafiyetini JİTEM'in deşifre edilmiş olmasına bağlayabilen emekli generaller bile var; oysa, günümüzde sıradan bir yurttaş sıradan bir bilgisayar kullanarak bile google earth üzerinden daha etkin mekânsal istihbarat sağlayabiliyor.
İstihbarat kavramının PKK meselesiyle birlikte kullanımı çok yeni değil ama bir önceki Genelkurmay Başkanımız Sayın Yaşar Büyükanıt'ın Kuzey Irak ile ilgili kullandığı BBG evi benzetmesi, istihbarat meselesini tartışmaların tam da göbeğine oturtmuş bulunuyor; ancak bu bölgeyi BBG evine dönüştüren istihbarat muhtemelen ABD kaynaklı ve nitekim bir sınır ötesi operasyonda bir nedenden istihbarat akışının kesilmesiyle birlikte askerimizin apar topar sınır gerisine çekilişini çok iyi hatırlıyoruz.
ABD'nin tekel olarak elinde tuttuğu ve bizim çok iyi temellük edemediğimiz bu istihbarat nasıl bir ürün, nasıl üretiliyor ve üretiminin maliyeti ne kadardır, bu sorular ülkemizde çok sorulmuyor, çok tartışılmıyor.
İstihbarat meselesi ve özellikle etkinliği ve maliyeti tartışılır iken üç konuyu birbirine karıştırmamak lazım; birincisi ülkelerin toplam askerî harcamaları, ikincisi askerî amaçlı uzay harcamaları, üçüncüsü ise genel anlamda uzay araştırması; bizim bugün ilgilenmek durumunda olduğumuz istihbarat kavramının kökeninde ise askerî amaçlı uzay harcamaları yatıyor ve bu harcamalar sayesinde ABD, Kuzey Irak'ı kendisi için her an bir BBG evine çevirebiliyor ve bize ise bu istihbaratın bir bölümünü kendisi istediği zaman ve istediği ölçüde ve biçimde aktarıyor.
Meseleye en genel hatlarıyla bakmaya başlayalım ve ilk önce dünyada en yüksek askerî harcama yapan on ülkeyi saptayalım; bu ülkeler (2008) sırasıyla şöyle:
1- ABD: 607 milyar ABD Doları
2- Çin: 85 milyar ABD Doları
3- Fransa: 66 milyar ABD Doları
4- İngiltere: 66 milyar ABD Doları
5- Rusya: 57 milyar ABD Doları
6- Almanya: 47 milyar ABD Doları
7- Japonya: 46 milyar ABD Doları
8- İtalya: 41 milyar ABD Doları
9- Suudi Arabistan: 38 milyar ABD Doları
10- Hindistan: 30 milyar ABD Doları
Tüm bu verilere ve aşağıda vereceğim bilgilere SIPRI'nin (Stockholm International Peace Research Institute) sitesinden ulaşıyoruz; SIPRI İsveç-Stockholm merkezli bir uluslararası barış enstitüsü ve verdiği askerî büyüklükler-istatistikler tüm dünyada kabul edilen bir kurum.
Görüldüğü gibi Türkiye, dünyada en fazla askerî harcama yapan ülkeler arasında değil; Türkiye'nin askerî harcamaları senede 16 milyar dolayında ama bu büyüklükte bile iki önemli sorun yaşanıyor: Birinci sorun tüm askerî harcamaların bütçeleştirilmemesi nedeniyle kesin bir büyüklüğe ulaşmada yaşanan sorunlar, ikincisi ise bu 16 milyar dolar dolayında olduğu tahmin edilen toplam harcamanın etkinliğinin hiç tartışılmaması. Bugünkü yazımın konusu bu olmadığı için bu alana daha fazla girmek istemiyorum.
Gelelim tekrar istihbarat ve özellikle uzay kökenli istihbarat meselesine; yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi ABD askerî harcamalarda uzak ara birinci ama aynı zamanda çok daha önemli olmak üzere askerî amaçlı uzay harcamalarında başka ülkelere çok büyük fark atıyor.
2009 senesinde ABD yaklaşık toplam elli milyar dolarla sivil ve askerî uzay harcamalarında dünya toplam uzay harcamalarının yüzde 72'sini yani yine yaklaşık dörtte üçünü tek başına gerçekleştiriyor.
Avrupa Birliği ise 2009 senesinde sivil ve askerî uzay harcamalarında toplam 7,9 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşıyor; bu 7,9 milyar dolarlık uzay harcamaları büyüklüğü Avrupa Uzay Ajansı'na üye 18 devletin Ajans bünyesinde yaptığı harcamalardan, üye devletlerin ulusal bütçelerinden yaptığı sivil ve askerî uzay harcamalarından oluşuyor.
Son senelerde bu konuda hamle yapan Japonya'nın uzay harcamaları ise 3 milyar dolar düzeyinde; Rusya'nın yıllık uzay harcamaları 2,8 milyar dolar, Çin'in iki milyar dolar, Hindistan'ın da bir milyar dolar dolayında.
Türkiye'nin bu alanda kamusal ve sivil araştırma harcaması yapmadığı ise bilinen bir gerçek.
Görülebileceği gibi askerî istihbarat ağırlıklı olarak uzay kökenli araştırmaların ürünü haline geliyor; bizde bazı emekli generallerin dediği gibi askerî istihbaratı hâlâ adamdan adama taşınan istihbarat sanmak ve bununla yetinmeye kalkmak 2010 senesinde traji-komik bir görüntü veriyor.
Ancak ortada somut bir uluslararası sorunun olduğunu da görmemiz lazım; ABD, 2010 dünyasında uzay kökenli askerî istihbaratta yapmış olduğu araştırma harcamaları sonucu çok büyük bir tekel oluşturmuş durumda. Bu sorunu eşitsizlik yaratan bir sorun olarak görmek ve itiraz etmek pek anlamlı değil; zira bu ülke, ABD, parayı bu alana yatırıp istihbarat alanında büyük bir tekel kurmuş durumunda. Önemli olan uluslararası ilişkiler alanında mahir hamleler yapıp bu tekelden gerekli, yaşamsal bilgiyi, istihbaratı çekebilmek.
Bunu yapamazsanız ya da uluslararası ilişkilerde aldığınız bazı pozisyonlar nedeniyle bu tekelle aranıza kara kediler girerse, sınırınıza eşeklerle ağır silah taşıyan ve karakolları bombalayan grupları çoban sanırsınız ve çoban olmadıklarını ancak ateş başladıktan sonra anlarsınız.
Senede elli milyar dolara yakın askerî uzay harcaması yapan bir ülkeyle bu konuda sıfır mertebesinde harcama yapan bir ülkenin istihbarat gücünün aynı olmasını beklemek anlamsız; ya bu tekel gücünü elinde tutan ülkeyle stratejik işbirliğini ne pahasına olursa olsun sürdüreceksiniz ya da açılımlarda çok daha cesur olacaksınız.
Ne o, ne de o derseniz çobanları karıştırırsınız.