"Ben de Şarklıyım, Erzurumluyum; bu Kürt meselesinde benim bilgilerim çoktur" diyor Başbakan ve ekliyor: "Tarihte Kürt diye bir şey okudunuz mu? Bunların aslı Türk, hem de Garp'tan gelmiş bir takım insanlar..."
Tarih 28 Haziran 1960; 27 Mayıs askeri darbesinin üzerinden tam bir ay geçmiş, darbe hükümetinin yedinci Bakanlar Kurulu toplantısında geçiyor bu konuşma. Başbakan koltuğunda oturan 'darbenin lideri' Cemal Gürsel; nâm-ı diger 'Cemal Aga'...
Sonraları "Türkiye'nin Kürt cumhurbaşkanlarından" diye anılacak Cemal Gürsel, aynı Bakanlar Kurulu toplantısında, ismini vermediği bir Alman sosyologa atfen, "Türkiye'de Kürt diye bir şeyin olmadığı anlaşılmıştır; hepsi 50-60 bin kadar Kürtçe konuşan adam vardır" diyor.
Başkan koltuğunda oturan bunları söyleyince onun ellerinden tutup bakan yaptıkları da geri kalmama yarışına girişiyor. Devlet Bakanı Amil Artus sözgelimi, şunları söylüyor: "Köprülü Fuad'ın bir kitabı vardır; Ermenilerin bile Hazar Türkleri olduğunu ilmi bir şekilde ispat etmiştir. Ermenice denilen lisan baştan aşağı Türkçedir."
Cemal Gürsel sorunun ülkemizin başına Ruslar tarafından açıldığı kanaatindedir. "Realist olmak lâzımdır; bunun bize Sovyet Rusya'dan geldiğine şüphe yoktur. Sovyet Rusya bir gün bir Kürt Hükümeti'yle karşımıza çıkabilir" diyor. Dışişleri Bakanı Selim Sarper ise daha geniş bir cepheden şüphe ediyor: Amerika, İngiltere, Almanya ve İtalya... "1942 ve 1943'te Amerika'da basılmış Kürtçe mecmuaların gizlice şark vilayetlerinde tevzi edilmekte" olduğunu yetkin bir dille o söylüyor...
Darbeci Fahri Özdilek Haymana'nın bir köyünde (Kerpiç) gördüğü sarı saçlı çocuğun ailesinin Boşnak asıllı olduğu halde Kürtçe konuştuğunu öğrenmiş. "Türkçeyi Arapça ile karıştırarak konuşan insanlar da var" dedikten sonra şu bilgiyi de veriyor: "Bunların lehçe farklarını Amerikalılar tespit ediyorlar."
Ticaret bakanı Cihat İren darbeyle düşürülen DP'nin "Kürtleri tuttuğunu ve himaye ettiğini" söylüyor. İçişleri Bakanı İhsan Kızıloğlu da "Sâkıt iktidarın bu işi istismar ettiği muhakkak" diyor. Cihat İren bir garabete dikkat çekmekten kendini alamıyor: "Şarkta birçok yerler Halk Partisi'ni tutuyor, bunu nasıl izah edersiniz?"
Bu konuşmalar Doğu ve Güneydoğu'dan toplanarak Sivas'ta bir kampa getirilen Kürt liderlerden söz açılınca konuşuluyor. 164 kişi toplanmış kampta. Sorunun tenkille çözülemeyeceğinin farkında olmalılar ki, darbenin üzerinden henüz bir ay geçmişken sorunun kaynağı üzerinde fikir üretip alınması gereken tedbirleri de konuşuyorlar.
Cemal Gürsel'e göre sorunun kaynağı şu: "Bunun sebebi, Türklüğün tekâmül devresinde bir milliyet safhası geçirmemiş olmasıdır. Başka devletler üç dört safha yaşamışlardır. Biz İslâmiyetin tesiri altında kaldık; milli duygularımız kemale ermedi. Biz sathi, sade, şuursuz ve kültürsüz Türküz. Türk olduğumuzu biliyoruz, ama Türk'ün ne olduğunu bilmiyoruz."
Ve tedbirler...
Sağlık bakanı Nusret Karasu "Bence Şark'ta bir radyo istasyonuna ihtiyaç var" diyor ve ekliyor: "Bir de köylü tipi bir gazeteye..." Cemal Aga, "Cumhuriyet gazetesi bir ilâve çıkarıyor, onun yerine 'Köroğlu'nu çıkarabilir" diyor. Basın-Yayın bakanı Zühtü Tarhan, "Ben Cemiyet ile temas edeyim" diyor Gazeteciler Cemiyeti'ni kast ederek... Devlet bakanı Şefik İnan, bölgede yalnızca devletin yayınlarının dinlenebileceği bloke radyo cihazları dağıtılmasını teklif ediyor.
Kürtçülük faaliyetlerine mukabele etmek üzere bir 'countre-espionage' (karşı-casusluk) örgütü oluşturma teklifi Ulaştırma bakanı Sıtkı Ulay'dan geliyor. Cemal Gürsel "Dahiliye Vekâleti vilayetlerde büro kurmalı ve adı da 'Propaganda ve Haber Bürosu' olmalıdır" deyince, Milli Eğitim bakanı Fehmi Yavuz, "Rektör arkadaşlarımızdan ve hocalarımızdan bunun üzerinde ısrarla durmalarını rica ettim" diyor.
En keskin tedbir önerileri "Ben de Şarklıyım" diyen başbakandan geliyor. Bir ara dilini tutamayıp "Ama bu pezev...ler" bile diyor Cemal Aga. Konu üzerinde imal-i fikretmiş: "Hatta düşündüm" diyor ve ekliyor: "Bunların başlarını oradan kopardıktan sonra hususi Kürtçe öğrenmiş adamlarımızı oraya sokup bunlara baş yapalım diye... Bu dört başı mamur bir planlama ile olur. Bunu Dahiliye Vekâleti ve diğer vekâletler ele alarak şuurlu bir çalışma ile yapmak lâzımdır."
İster inanın ister inanmayın, bütün bunlar bir Bakanlar Kurulu toplantısında konuşuldu, tutanağa da zaptedildi (I. cilt, s. 218-224). Aradan elli yıl geçtikten sonra Prof. Cemil Koçak tutanakları yayına hazırladı, Yapı Kredi Yayınları da iki cilt halinde neşretti.