Şimdi olmuş. TSK'nın geçen sene kullandığı "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye" sloganı yanlıştı. Bu sloganı eleştirenlerden biri de bendim.
Eleştirimin dayanak noktası şuydu: "Güçlü Ordu"dan "Güçlü Türkiye" çıkmaz, tersine zayıf bir ülke çıkar. Çünkü güçlü orduya harcanacak para, ülkenin ekonomisini zayıflatır. Ama "Güçlü Türkiye"den mutlaka "Güçlü Ordu" çıkar. Genelkurmay'ın eleştirileri dikkate alması ve sloganı değiştirmesi olumlu bir gelişme.
Bir bürokratik kurum olarak orduya yönelik eleştirilerimi, askerlik mesleğine yönelik görenlerden ve üstüne alınanlardan sert tepkiler alıyorum. Adını vererek beni eleştiren Özel Kuvvetler'e mensup bir kurmay yüzbaşının yazdıklarını çok samimi ve temsil edici buldum. "Rüyanızda kabus olarak göreceğiniz yerlerde yıllardır görev yapıyorum" diyor ve görevi yüzünden çocuklarının doğumuna şahit olamayan arkadaşlarından bahsediyor. "Bizler göğsümüzde Türk bayrağı saklarız, vurulursak hemen üstümüze örtülsün diye" sözüyle ve arkasından sorduğu "sizin bayrağınız ne renk?" sorusuyla beni yere seriyor. Belli ki bu satırların yazarı yüksek bir vazife ahlâkına ve vatan sevgisine sahip şerefli bir Türk subayı. Ama bu ülkede o şanlı bayrağının ebediyete kadar nazlı nazlı sallanması için bu vasıflara ilave başka vasıflar da gerekiyor. Şerefli ve vatanperver Türk subaylarının, güçlü bir ülkenin daha ileri ve daha iyi organize olmuş "Güçlü Ordu"sunda görev yapmaları.
Kalabalık bir ordunun güçlü bir ordu olmadığını, kurmay eğitimi almamış subaylar da bilir. "Neden bu kadar kalabalık bir ordumuz var?" sorusuna, herkesin anlayacağı basitlikte bir açıklama getirmek mümkün: "Nöbet tutmak için". Askerî birliklerin, sosyal tesislerin, lojmanların, hastanelerin, gazinoların etrafında yemekhanelerin, yatakhanelerin içinde Türk askeri nöbet tutar. Her nöbet yeri beş askerdir; adam başı sekizer saatten bir gün için üç kişi, biri izinde ve biri revirde. "Bu nöbetler ne için tutulur?" sorusunun ise mantıklı bir cevabı yoktur. Mehmetçiğin yaptığı bu işi Batı ülkelerinin ordularında çok büyük oranlarda artık çok ucuz hale gelen kamera sistemleri yapmaktadır.
Ordunun güçlü hale gelmesi için Türkiye'nin güçlü olmasının yanı sıra esaslı bir askerî reforma ihtiyacımız var. Batı orduları yıllar önce sadece savaş zamanında değil barış zamanında da müşterek karargahın komutası altına girdiği operasyonel yapılanmaya geçti. Çağımızın güçlü orduları çok hızlı hareket edebilen, çok ileri teknoloji kullanabilen, subay kadrosunun entelektüel yetenekleri çok ileri uzmanlaşmış ordular. Bizim güçlü askerî geleneklerimiz var. Bu ülkede vatanı için ölecek adam kıtlığı çekilmez. Tarih boyunca çekilmedi. Ama modern savaş araç ve gereçlerini kullanabilecek uzmanlara ve modern savaş doktrinlerini uygulayabilen kurmaylara ve organizasyon yeteneğine sahip komutanlara sahip olmak her devirde çok zordur. 1774'ten itibaren kalabalık ordularla savaş meydanlarında çok can verdik, ama 1922'ye kadar savaş kazanamadık. Bütün derdimiz, bir topun namlusunun açısının trigonometrik hesabını bilen subaylara sahip olmak türünden sıkıntılardı. Bugün aynı hataları tekrarlayamayız.
Ordumuzun ülke üzerinde kurduğu vesayetin, kendi iç yapısına ve savaşma yeteneğine epeyce zararı dokundu. Bütün bürokratik kurumlar değişime direnir. Ülke üzerinde söz sahibi bir bürokratik kurum daha fazla direnir. Ordumuzun temel organizasyonu, konvansiyonel silahların kullanıldığı döneme ait geri bir organizasyon. Verdiğim nöbet uygulaması örneği, bu geriliğin sadece basit bir göstergesi. Demokrasi ile uyumlu savaş eğitimi almamış, savaşı halk iradesine raptetme konusunu sadece "psikolojik harekât" olarak gören bir subay kadrosu, Kürt sorununda görüldüğü gibi çağın gereklerinin uzağına düşer.
Bana sitem eden subaylar, ordunun aslî işinin terörle mücadele etmek olduğunu zannediyorlar. Bu zan büyük bir tehlike. Sinekler, dev eskavatörlerin kepçeleri ile vura vura yok edilemezler. Türkiye'nin güçlü ekonomi, diplomasi ve çağdaş dünya ile uyumlu ve bunlar için de demokratik değerleri içine sindirmiş çevik, akıllı ve küçük bir orduya ihtiyacı var. "Güçlü Ordu"nun bugünün dünyasındaki karşılığı bu.