Geçtiğimiz hafta gazeteye Balyoz davası sanıklarının bazı
yakınlarından telefon geldi. Balyoz’u ortaya çıkaran bizlerle biraraya
gelmek, davayı konuşmak, taleplerini, söyleyeceklerini bizlere aktarmak
istiyorlardı. “Ama’sız, fakat’sız” bir acı kahvemizi içmekti niyet.
Kendilerini, yaşadıklarını bizlere aktaracak, konuşacaklardı.
Görüşme talebi bana aktarıldığında “memnuniyetle” kabul edeceğimi
söyledim. Daha önce de buna benzer talepler gelmiş, hatırlayacağınız
gibi tutuklu sanıklardan Koramiral Feyyaz Öğütçü’nün sevgili eşi, kızı
ve yakınlarıyla kendi evlerinde biraraya gelmiş, onların kahvelerini
içmiştim. Benzer görüşmeleri farklı sanık yakınlarıyla da birkaç kez
yapmış ve detayları buradan sizlere aktarmıştım.
Geçtiğimiz çarşamba günü öğlen saatlerinde misafirlerimizle
gazetemizin teras katındaki boğaz manzaralı cafede buluştuk. Gelenler
biri hanımefendi dört kişiydi. Gelenlerden yalnızca bir ismi emekli
Tümgeneral Ahmet Yavuz’un oğlu Mehmet Selim Yavuz’u medyadaki
fotoğraflarından tanıyordum.
Görüşmemiz sanırım iki saate yakın sürdü. Görüşme sonunda şunu fark
ettim. Misafirlerimizin isimlerini sormuştum ama kimlerin yakını
olduklarını sormayı unutmuştum. Kendilerini yolcu ettikten sonra Selim
Yavuz’u arayarak yakınlık derecelerini öğrendim.
Bu ayrıntıyı şunun için yazdım. Görüşme başlarken misafirlerimiz
ziyaret amaçlarının kesinlikle kişisel olmadığını, ailelerinden daha çok
davayı konuşmak istediklerini söylediler. Kişisel konular hiç gündeme
gelmediği için de ben görüştüğüm isimlerin kimlerinin yakını olduğunu
sorma ihtiyacı hissetmemiştim.
Bu eksikliğimi görüşme bitiminin ardından telefonla giderdim.
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un oğlu Mehmet Selim Yavuz’un yanı sıra
Orgeneral Bilgin Balanlı’nın oğlu İmre Balanlı, kızı Burcu Balanlı ile
emekli Koramiral Kadir Sagdıç’ın damadı Evren Özdemir gazetemizi ziyaret
eden isimlerdi.
Görüşmemiz saatlerce sürdü. Kendi aramızda Balyoz’u, delilleri,
yaşananları tartıştık. Zaman zaman ortak zeminler yakaladık. Zaman zaman
ciddi ayrıştığımız noktalar oldu. Bunlar ayrıntı denecek noktalardı.
Esas konu, medyada özellikle Balyoz’u ortaya çıkaran Taraf
gazetesinde seslerinin, eleştirilerinin yer almamasıydı. Gazetenin
kendilerine bir tavrı olduğunu düşünüyorlardı. Bu durumun doğru
olmadığını söylesem de sanırım kendilerini ikna edemedim.
Gelelim misafirlerimizin bizden beklentilerine. Dava’da mahkeme
heyetinin, tanıkların tamamını dinlememesi, 11 No’lu CD’yle ilgili
“bağımsız bilirkişilerden” aldıkları raporların dikkate alınmaması,
TÜBİTAK’a zaman çelişkisiyle ilgili tekrar incelemenin yaptırılmaması en
büyük eleştirileriydi. Dava alelacele, deliller incelenmeden karara
bağlanmıştı ve sanıklar haksız yere ceza almışlardı. Bunlar kamuoyuna
“manşetten” duyurulmalıydı.
Eleştirilerinin bazı bölümlerine kısmen katıldığımı belirttim. Usul
yönünden davada eksiklikler yaşandığı doğruydu. Tanıkların tamamı
dinlenmemiş, bu yöndeki talepler mahkeme heyeti tarafından
reddedilmişti. Aynı şekilde bazı delillerin incelenmesi, ortadaki bazı
raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesinin önünün mahkeme
tarafından kapatılması büyük eksiklikti. Bunlar yapılmamıştı.
Mahkemenin bu tutumunu, bu köşede, çıktığım televizyon programlarında
birkaç kez eleştirmiştim. Bunu da kendilerine hatırlattım. Benzer
durumlar sadece Balyoz davasında yaşanmamıştı, kendi yargılandığım ya da
müşteki olduğum davalarda da benzer sorunlar olmuştu. Bu yargı
sistemimizin kanayan bir yarasıydı.
Kendilerini hak verdiğim konuları olduğu gibi keskin olarak ayrıştığımız noktalar da vardı. Seminerde, ses kayıtlarında, power point sunumlarda bir suç unsuru olmadığı düşüncelerine katılmadım.
Bu konuyla ilgili tartışmamızın ayrıntılarına burada girmek doğru
değil. Çünkü yargılama makamı ne benim ne de kendileri. Yapabileceğimiz
tek nokta, varsa mahkemenin yaptığı bir usulsüzlük ve hukuksuzluk, hep
beraber üzerine gitmek. Bunu da açık yüreklilikle kendilerine ilettim.
Daha önce de yazdığım gibi mahkemenin verdiği bazı kararları ağır
buluyorum. Sadece semire katıldığı için, ya da hiçbir sunum ve konuşma
yapmamasına rağmen bir belgede adı geçiyor diye bazı sanıklara 18 yıl
hapis cezası verilmesi ağır. Kuvvetli suç şüphesi olsa bile ortada başka
delil yoksa şüphe sanık lehine değerlendirilmeliydi. Gerekçeli karar
açıklandıktan sonra tüm sanıkları tek tek ele alan bir yazı yazacağım.
Bunu da misafirlerime ilettim. Taraf gazetesinin amacı birilerini
yargılamak, hapse atmak değil. Ortada bir hukuksuzluk varsa, kim olursa
olsun bunun üzerine gitmek. Umarım bu samimiyetimizde İmre Balanlı’yı
ikna ederiz. Kendisi, her ne kadar Taraf gazetesi ve benim samimiyetime
inanmadığını söylese de.