GENÇ arkadaş...
Sen ki 27 Mayıs ihtilalini görmedin. 1960 yılı senin için, Türk siyasetinin prehistoryasıydı, taş devriydi...
12 Mart 1971 tarihi senin için hiçbir şey ifade etmiyor.
12 Eylül’ü annenden babandan dinledin.
Hatırlasan hatırlasan 28 Şubat’ı hatırlarsın ki onun üzerinden bile 15 yıl geçti...
Şimdi birileri sana, TC’nin “postmodern resmi tarihini” yazıyor.
Darbeler Komisyonu, resmi tarihimizin
ilk bölümünü kaleme alıyor.
Başbakan kendi tarihini anlatıyor.
Zihni altyapıyı, resmi ideolojinin yeni kalemşorları hazırlıyor.
Genç arkadaş, bil ki her resmi tarihi,
“dönemin egemeni” yazar...
Bil ki her resmi tarih, asıl tarihin müsveddesidir. Zamanın ruhunun resmi versiyonudur.
Sadece o dönem için geçerlidir. Miadı çabuk dolar.
Sağlamasını zaman yapar.
Bugün ben de sana, Türkiye’nin darbeler tarihinin gayrıresmi bir özetini vereceğim.
Darbelere karşı çık, bu ülkede bir daha darbe olmaması için mücadele et.
Ama “zamanın gerçek ruhunun” yazdığı şu gerçekleri de bil...
İşte sana, Darbeler Komisyonu’na ben dahil kimsenin anlatmadığı gerçekler.
27 MAYIS EN KÖTÜYDÜ AMA SİVİLİ DE MASUM DEĞİLDİ
27 Mayıs 1960 darbesi “kötülüklerin anasıdır”.
O gün sadece “seçilmiş” bir iktidar askeri darbeyle yıkılmamıştır.
“Yassıada mahkemesi” bir zamanlar devrimcilerin “halk mahkemesi” dediği, Fransız ihtilali mukallidi (taklidi) soytarıların kurduğu bir mahkemedir.
Bugün ucu Silivri’ye dayanan adli felaketler zincirinin miladıdır.
Üç insan hunharca yargılanmış, hunharca asılmıştır.
Türk siyasi tarihinde, bugün de sona
ermeyen “kan davası” orada başlamıştır.
Genç arkadaş, o gün darbeyi yapan kötüdür, ama bil ki devrilen de
o kadar masum değildir.
1950-60 arası, parlamenter demokrasinin baskıcı bir otoriter rejime dönüşmesinin de tarihidir.
Türkiye polis devletine dönüşmüş, muhalif aydınlar baskı altına alınmıştır.
Meclis’te Tahkikat Komisyonu
adı altında mahkemeler yaratılmış,
gazeteciler hapse atılmıştır.
Bu dönem hakkında fikir sahibi olmak istiyorsan, Mehmet Barlas’ın babasının çıkardığı Pazar Postası gazetesine bakman kâfidir. Her hafta o gazetenin sürmanşetinde “Bu hafta hapsedilen gazeteciler
listesi” yayınlanırdı.
Ayrıca şunu bil, o dönemde Demokrat Parti iktidarına karşı çıkıp 27 Mayıs darbesini destekleyen gazeteciler, daha sonra kahraman ilan edilmiş, uluslararası gazetecilik örgütlerinden ödüller almış, onların yönetimlerinde en üst sıralara kadar seçilmişlerdir.
Fikir edinmek için Çetin Altan’ın
28 Mayıs 1960 sabahı Milliyet gazetesinde yazdığı yazıya bakabilirsin.
12 MART’TA İYİ DARBECİLER GELSEYDİ, BUGÜNÜN LİBERALLERİ HÜKÜMETTEYDİ
12 Mart 1971 aslında “iyi” darbecilerle, “kötü” darbecilerin savaşıdır.
Neticede kazanan yine kötü darbeciler olmuştur.
İlk darbe hazırlığı, o gün ülkenin
sol entelijensiyasının bazı gözde isimlerini iktidara getirmek için yapılmıştı.
Onlar kazansaydı, bugün gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında darbeye karşı acımasız savcılara dönüşüp, Silivri’de neredeyse giyotin isteyen birçok liberal isim, genç jakobenler olarak, asker kontenjanından siyasi ikbale sahip olacaklardı.
Onları bir Allah ve bir de kötü darbeciler kurtardı.
Çünkü kazanan kötü darbeciler oldu ve onlar asıl darbeyi seçilmiş hükümete karşı değil, sol darbecilere karşı yaptı.
Nitekim Dev-Genç radyoda okunan bildiriyle “kendilerinkinin iktidara geldiğini” sanıp önce destekledi.
Sonra “onlarınki değil de” ötekilerinkinin iktidara geldiğini görünce darbeye karşı çıktılar.
Bu arada seçilmiş parlamento da gürültüye gitti.
Ama darbeyle sersemleyen sağ muhafazakâr sivil siyasetçiler, askerin asılmasını istediği Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamı için el kaldırdı.
Askeri müdahalenin gölgesinde
“Menderes ve arkadaşlarının
intikamını alıyorlardı”.
O günlerde sol aydınlara karşı yapılan cadı avında, bugünün demokrat geçinen birçok kalemi, Salem savcısı rolü yüklenmişti.
Çabuk unuttular.
12 Eylül Türk aydınının sahtekârlık miladıdır
AH... Bugünün ortam takibi imkânları olsaydı, on binlerce gizli kamera
o evlere yerleştirilmiş olsaydı, o sabah “Türkiye’de darbeler tarihinin gerçek filmi” çekilmiş olurdu.
Genç arkadaş, sen bakma bugün 50 yaşının üzerindeki o demokrat mukallitlere...
12 Eylül 1980 sabahı askeri yönetimin 1 numaralı bildirisi okunurken, onların evinde gözyaşları vardı.
Sakın yanılma, sevinç gözyaşlarıydı onlar.
Öldürülme korkusunun bitip hayata dönüşün başlama ayiniydi...
Bakma onun, bunun, hatta Başbakan’ın söylediklerine...
Emin ol, o sabah Başbakan Erdoğan’ın evinde bile sevinç vardı.
Ecevit, bu ülkenin kelli felli 600 aydınına mektup yazıp, “Haydi gelin birlikte dergi çıkarıp askeri yönetime direnelim” dediği zaman sadece 12’si cevap vermişti.
Onların da sadece
6’sı kabul etmişti.
Sonra tehlikeli günler geçti, kafalarını siperlerinden çıkarıp konuşmaya başladılar.
Hayatlar kurtulmuştu, askere lolo yapmanın riski kalmamıştı...
Tekrar demokrat
elbiselerini giyebilirlerdi.
BUGÜNÜN DEMOKRATLARI 28 ŞUBAT’TA ELEKTRİK KAPATIYORDU
Şimdi 28 Şubat’a
karşılar ya...
O dönemin
kötülüklerinin çetelesini
tek tek çıkarıyorlar ya...
Vuvuzelalarını alıp televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde kulakları sağır eden bir gürültü çıkarıyorlar ya...
Genç arkadaş
sakın kanma...
Onların en has ağabeyleri de 15 yıl önce, iktidarda olup da hâlâ, “İktidara geleceğiz ama kanlı mı olacak, kansız mı bilmiyoruz” diyen Erbakan’a karşı elektrikleri yakıp söndürme eylemine katılıyordu.
O dönemi “karanlık” görüyorlardı ve “Karanlığa karşı bir dakika” eylemlerinin en ateşli müdavimleriydi onlar.
Ağzına kadar dolu stadyumlar Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyordu.
Bugünün demokrat mütedeyyinleri, Erbakan hükümeti düşüp yerine yeni bir hükümet kurulduğunda, gazetelerinde “Hayırlı olsun” manşetleriyle alkışlıyorlardı.
O ASKERİ DARBELER TARİHİ SİVİL SAHTEKÂRLAR TARİHİDİR
ÖZET, Türkiye’nin askeri darbeler tarihi, aynı zamanda Türk aydınının, Türk sivilinin sahtekârlıklar, çelişkiler ve süflilikler tarihidir.
Hayatları boyunca hep resmi tarihe karşı çıkmışlardır, ama bu ülkenin en pespaye resmi tarihlerini de hep onlar yazmıştır.
Yazılan resmi tarih, her 10 yılda bir nedamet getirip, sonra o günün realitesine ayak uyduran aydının kara kitabıdır.
Evet genç arkadaş.
Darbelerin hepsi kötüdür.
Darbelerin bahaneleri olsa da kötüdür.
Ama sanma ki bu
ülkenin sivilleri, askerinden daha iyidir.
Allah sana ömür verip ileride bugünün gayrıresmi tarihi yazıldığında, bugünün sefaletini de öğreneceksin.
Sabret...
Biraz zaman alacak...
Sen ki 27 Mayıs ihtilalini görmedin. 1960 yılı senin için, Türk siyasetinin prehistoryasıydı, taş devriydi...
12 Mart 1971 tarihi senin için hiçbir şey ifade etmiyor.
12 Eylül’ü annenden babandan dinledin.
Hatırlasan hatırlasan 28 Şubat’ı hatırlarsın ki onun üzerinden bile 15 yıl geçti...
Şimdi birileri sana, TC’nin “postmodern resmi tarihini” yazıyor.
Darbeler Komisyonu, resmi tarihimizin
ilk bölümünü kaleme alıyor.
Başbakan kendi tarihini anlatıyor.
Zihni altyapıyı, resmi ideolojinin yeni kalemşorları hazırlıyor.
Genç arkadaş, bil ki her resmi tarihi,
“dönemin egemeni” yazar...
Bil ki her resmi tarih, asıl tarihin müsveddesidir. Zamanın ruhunun resmi versiyonudur.
Sadece o dönem için geçerlidir. Miadı çabuk dolar.
Sağlamasını zaman yapar.
Bugün ben de sana, Türkiye’nin darbeler tarihinin gayrıresmi bir özetini vereceğim.
Darbelere karşı çık, bu ülkede bir daha darbe olmaması için mücadele et.
Ama “zamanın gerçek ruhunun” yazdığı şu gerçekleri de bil...
İşte sana, Darbeler Komisyonu’na ben dahil kimsenin anlatmadığı gerçekler.
27 MAYIS EN KÖTÜYDÜ AMA SİVİLİ DE MASUM DEĞİLDİ
27 Mayıs 1960 darbesi “kötülüklerin anasıdır”.
O gün sadece “seçilmiş” bir iktidar askeri darbeyle yıkılmamıştır.
“Yassıada mahkemesi” bir zamanlar devrimcilerin “halk mahkemesi” dediği, Fransız ihtilali mukallidi (taklidi) soytarıların kurduğu bir mahkemedir.
Bugün ucu Silivri’ye dayanan adli felaketler zincirinin miladıdır.
Üç insan hunharca yargılanmış, hunharca asılmıştır.
Türk siyasi tarihinde, bugün de sona
ermeyen “kan davası” orada başlamıştır.
Genç arkadaş, o gün darbeyi yapan kötüdür, ama bil ki devrilen de
o kadar masum değildir.
1950-60 arası, parlamenter demokrasinin baskıcı bir otoriter rejime dönüşmesinin de tarihidir.
Türkiye polis devletine dönüşmüş, muhalif aydınlar baskı altına alınmıştır.
Meclis’te Tahkikat Komisyonu
adı altında mahkemeler yaratılmış,
gazeteciler hapse atılmıştır.
Bu dönem hakkında fikir sahibi olmak istiyorsan, Mehmet Barlas’ın babasının çıkardığı Pazar Postası gazetesine bakman kâfidir. Her hafta o gazetenin sürmanşetinde “Bu hafta hapsedilen gazeteciler
listesi” yayınlanırdı.
Ayrıca şunu bil, o dönemde Demokrat Parti iktidarına karşı çıkıp 27 Mayıs darbesini destekleyen gazeteciler, daha sonra kahraman ilan edilmiş, uluslararası gazetecilik örgütlerinden ödüller almış, onların yönetimlerinde en üst sıralara kadar seçilmişlerdir.
Fikir edinmek için Çetin Altan’ın
28 Mayıs 1960 sabahı Milliyet gazetesinde yazdığı yazıya bakabilirsin.
12 MART’TA İYİ DARBECİLER GELSEYDİ, BUGÜNÜN LİBERALLERİ HÜKÜMETTEYDİ
12 Mart 1971 aslında “iyi” darbecilerle, “kötü” darbecilerin savaşıdır.
Neticede kazanan yine kötü darbeciler olmuştur.
İlk darbe hazırlığı, o gün ülkenin
sol entelijensiyasının bazı gözde isimlerini iktidara getirmek için yapılmıştı.
Onlar kazansaydı, bugün gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında darbeye karşı acımasız savcılara dönüşüp, Silivri’de neredeyse giyotin isteyen birçok liberal isim, genç jakobenler olarak, asker kontenjanından siyasi ikbale sahip olacaklardı.
Onları bir Allah ve bir de kötü darbeciler kurtardı.
Çünkü kazanan kötü darbeciler oldu ve onlar asıl darbeyi seçilmiş hükümete karşı değil, sol darbecilere karşı yaptı.
Nitekim Dev-Genç radyoda okunan bildiriyle “kendilerinkinin iktidara geldiğini” sanıp önce destekledi.
Sonra “onlarınki değil de” ötekilerinkinin iktidara geldiğini görünce darbeye karşı çıktılar.
Bu arada seçilmiş parlamento da gürültüye gitti.
Ama darbeyle sersemleyen sağ muhafazakâr sivil siyasetçiler, askerin asılmasını istediği Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamı için el kaldırdı.
Askeri müdahalenin gölgesinde
“Menderes ve arkadaşlarının
intikamını alıyorlardı”.
O günlerde sol aydınlara karşı yapılan cadı avında, bugünün demokrat geçinen birçok kalemi, Salem savcısı rolü yüklenmişti.
Çabuk unuttular.
12 Eylül Türk aydınının sahtekârlık miladıdır
AH... Bugünün ortam takibi imkânları olsaydı, on binlerce gizli kamera
o evlere yerleştirilmiş olsaydı, o sabah “Türkiye’de darbeler tarihinin gerçek filmi” çekilmiş olurdu.
Genç arkadaş, sen bakma bugün 50 yaşının üzerindeki o demokrat mukallitlere...
12 Eylül 1980 sabahı askeri yönetimin 1 numaralı bildirisi okunurken, onların evinde gözyaşları vardı.
Sakın yanılma, sevinç gözyaşlarıydı onlar.
Öldürülme korkusunun bitip hayata dönüşün başlama ayiniydi...
Bakma onun, bunun, hatta Başbakan’ın söylediklerine...
Emin ol, o sabah Başbakan Erdoğan’ın evinde bile sevinç vardı.
Ecevit, bu ülkenin kelli felli 600 aydınına mektup yazıp, “Haydi gelin birlikte dergi çıkarıp askeri yönetime direnelim” dediği zaman sadece 12’si cevap vermişti.
Onların da sadece
6’sı kabul etmişti.
Sonra tehlikeli günler geçti, kafalarını siperlerinden çıkarıp konuşmaya başladılar.
Hayatlar kurtulmuştu, askere lolo yapmanın riski kalmamıştı...
Tekrar demokrat
elbiselerini giyebilirlerdi.
BUGÜNÜN DEMOKRATLARI 28 ŞUBAT’TA ELEKTRİK KAPATIYORDU
Şimdi 28 Şubat’a
karşılar ya...
O dönemin
kötülüklerinin çetelesini
tek tek çıkarıyorlar ya...
Vuvuzelalarını alıp televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde kulakları sağır eden bir gürültü çıkarıyorlar ya...
Genç arkadaş
sakın kanma...
Onların en has ağabeyleri de 15 yıl önce, iktidarda olup da hâlâ, “İktidara geleceğiz ama kanlı mı olacak, kansız mı bilmiyoruz” diyen Erbakan’a karşı elektrikleri yakıp söndürme eylemine katılıyordu.
O dönemi “karanlık” görüyorlardı ve “Karanlığa karşı bir dakika” eylemlerinin en ateşli müdavimleriydi onlar.
Ağzına kadar dolu stadyumlar Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyordu.
Bugünün demokrat mütedeyyinleri, Erbakan hükümeti düşüp yerine yeni bir hükümet kurulduğunda, gazetelerinde “Hayırlı olsun” manşetleriyle alkışlıyorlardı.
O ASKERİ DARBELER TARİHİ SİVİL SAHTEKÂRLAR TARİHİDİR
ÖZET, Türkiye’nin askeri darbeler tarihi, aynı zamanda Türk aydınının, Türk sivilinin sahtekârlıklar, çelişkiler ve süflilikler tarihidir.
Hayatları boyunca hep resmi tarihe karşı çıkmışlardır, ama bu ülkenin en pespaye resmi tarihlerini de hep onlar yazmıştır.
Yazılan resmi tarih, her 10 yılda bir nedamet getirip, sonra o günün realitesine ayak uyduran aydının kara kitabıdır.
Evet genç arkadaş.
Darbelerin hepsi kötüdür.
Darbelerin bahaneleri olsa da kötüdür.
Ama sanma ki bu
ülkenin sivilleri, askerinden daha iyidir.
Allah sana ömür verip ileride bugünün gayrıresmi tarihi yazıldığında, bugünün sefaletini de öğreneceksin.
Sabret...
Biraz zaman alacak...