Ümit
Kardaş, görevi nedeniyle şiddet gören pek çok askerle karşılaştığını fakat
haklarını aramalarının imkansız olduğunu söylüyor. Kardaş, 'Sorunları çözerken
bizim ideolojilerden değil insani değerlerden hareket etmemiz gerekiyor.
İdeolojilerden baktığınızda insanı kaçırırsınız.' diyor
BÜŞRA
SÖNMEZ IŞIK -
Her şey, Uğur
Kantar'ın Kıbrıs'ta askerlik yaptığı sırada disiplin koğuşunda gördüğü işkence
sonucu hayatını kaybetmesiyle başladı. O zamana dek asker kışlalarında üstü
örtülü olarak yaşananlar, Kantar'ın davası ile bir anda deşifre oldu. O olaydan
sonra Tolga İslam, askerhaklari. com web sitesiyle sivil hareket başlattı.
Kıbrıs başta olmak üzere pek çok ilden konu hakkında 432 başvuru yapıldı.
Askerlerin dertlerini dinledi. Hikâyeler korkunçtu. Hakaret, dayak, işkence,
intihar ve şüpheli ölümler… Emekli askeri hâkim ve öğretim üyesi Ümit Kardaş,
TSK'nın yapısını değerlendirdi, sorunlarını ve çözümlerini anlattı.
Uğur
Kantar davasından sonra kışlalarda olup
bitenler gün yüzüne çıktı. Sistem giderek çözülüyor mu?
Türkiye'de
militarist bürokratik bir rejim var. Orduda hukukun dışında fiili oluşmuş
imtiyazlar var. Denetlenemiyor, kontrol edilemiyor. Şeffaf olmayan her yapı
çürümeye mahkûmdur…
Başvuru
yapanların sayısı 432. Neden bu kadar az?
Asker
şunu düşünüyor; yarın bana bir bahane ile disiplin cezası verirler, ceza alırım
askerliğim uzar. Bir asker için en kötü şey askerliğinin uzamasıdır. Hak arama
imkânı olmadığı için korkudan genellikle göz ardı ediliyor. Kanunların içinde
adaletsizlik var. Bir de askerde farklı adaletsizliklere maruz kalıyorsunuz.
Bir askerin hak araması son derecede zordur.
Hukukun
TSK üzerinde ne kadar etkinliği var?
Yok denecek
kadar az.
Elliden
önce zaten ideolojiye uygun bir yönetim var, müdahale etme ihtiyacı duymuyor.
Fakat elliden sonra demokratik rejime geçildiğinde, TSK sürekli siyasete
müdahale eden, sivillerin siyasetini küçümseyen, onların ülkeyi tehlikeye
atacağını düşünen, bu bakımdan kendisine birinci derecede sorumluluk atfeden
bir kurum haline geldi.
EĞİTİM SİSTEMİ SORUNLU
Darbeler de bu dokunulmazlığın bir
sonucu…
Evet. Sürekli cuntalar ve darbeler
üretiyor. Genç subaylar rahatsız oldukça cuntalaşıyor. Bu cuntalardan
sıyrılanlar general oluyor. Sonra onlar da darbe yapıyor. Böyle bir mekanizma
düşünün. Toplumu dizayn eden ve toplumu kendi ideolojisinde şekillendiren,
nizam veren güç olarak var oluyor.
Sorun
nerede?
Eğitim sistemimizde çok ciddi bir sorun
var. Burada sadece askeri eğitimden bahsetmiyorum. Yargıçlar, akademisyenler,
gazeteciler askeri okuldan mı yetişti? Hayır. Hepsi sivilden yetişti. Fakat
önemli bir kısmı askerden daha milliyetçi…
Nasıl bir
eğitim bu?
Cumhuriyetin kuruluşuna baktığınızda her
şey tek, mutlak ve ideolojiktir. Ordu da bu ideolojiyi sürekli kılan ve yeniden
üreten bir kurum. Eğitim hayatımızda pek çok kalıp eğitimle karşılaşıyoruz.
Eğitim sisteminde kodlanmış olan birinin formasyonu bellidir. Asker veya sivil
olması önemli değil. Bu eğitimi almış biri asker olduğunda orada bu format
yenileniyor. Gece eğitiminde Atatürk ilke ve inkılapları öğretiliyor. Yani ordu
kurum olarak Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana bu eğitim yoluyla insanları şekillendirdi.
Bu eğitim formasyonu Cumhuriyet'in kuruluşundan
itibaren hep aynı şekilde kodlanıyor. Yenilenmiyor…
Evet.
Zorunlu askerlerin dışında da orduda profesyonel olarak görev alan subaylar,
askeri liselerde, harp akademilerinde okuyorlar. Bütün formasyon bu okullardan
alınıyor. Genelkurmay başkanı ve general olacak bu formasyondan geliyor. Orada
profesyonellerden oluşmuş bir eğitim mekanizması var. Bir de zorunlu
askerlikten gelenlerin eğitildiği bir alan var. Bu şekilde yetişmiş komutanların
yetiştirdiği askerler haline geliyorlar. Burada hak, hukuk, astın hakkı var mı?
Yok. Bu en katı bir biçimde uygulanıyor.
Asker olup
bitenin ne kadar farkında?
Birçok asker farkına
varmıyor. Farkında olan askerleri ise sindiriyorlar. Toplum daha önce
korkutulduğu için askerde maruz kaldığı hakaretlere ve dayaklara boyun eğmek
zorunda hissediyor. Veya alışıyor.
Bu sistemin
hakaret, dayak ve işkence üçgeninde işlemesinin nedeni nedir peki?
Korkutmak
ve sindirmek. Savcılık yaptığım dönemde öyle hadiseler görüyorduk ki… Bir
binbaşı postallarıyla dövmüş. Düştü gibi gösteriliyor. Çocuk öldü, ancak
öldükten sonra ortaya çıkarılabildi.
Artık
günümüzde hiçbir şey gizli kalmıyor. TSK yıllarca koruduğu imajının zedelenmesinden
korkmuyor mu?
Bu bir endişe yaratıyordur. Bir
kurumun kendi kendini reforma tabi tutması oldukça zor. Orduyu reforma tabi
tutmak, yapısal, kurumsal ve zihinsel olarak ordunun yapacağı bir şey değil.
Bir kurum kendi kendini reforma tabi tutamaz. Orada bir yapı oluşmuştur ve
kemikleşmiştir.
Bu reformu kim yapacak?
Hükümet.
Hangi siyasi partinin programında detaylı bir ordu reformu var?
Neden
yok?
Bu kadar darbe yemiş, tokatlanıp, dövülmüş bir
siyasetten ne bekleyebilirsiniz? Bugüne kadarki başbakanlarımız şöyle
diyorlardı; bizim iki tane gömleğimiz var; biri bayramlık diğeri idamlık. Bir
ülkenin başbakanını astınız. Bunu da ibretlik olsun diye korkutmak için
yaptınız. Buradan nasıl bir siyaset çıkacak ki…
ORDUYA
REFORM ŞART
Böyle bir tablo karşısında
siyaset bunu nasıl yapacak peki?
Toplumun ve
siyasetin ihtiyaçları doğrultusunda bir orduyu ancak yine siyaset inşa
edebilir. Askeri bütçeyi askerler düzenliyor. Demokraside böyle bir şey yoktur.
Demokrasilerde bütçeyi Milli Savunma Bakanlığı hazırlar, bunu hazırlarken sivil
teknik bir kadrosu vardır. Bu kadro askerlerle diyalog kurar, ihtiyaçlarını
tespit eder ve bütçeyi kendi hazırlar. Türkiye'de askeri bütçeyi denetleme
şansınız bile yok. Bu zamana kadarki ordu iç tehdit üzerine kurgulanmıştır.
Bunun yerine dış tehdide karşı bir ordu kuracaksınız ve teknoloji ile
güçlendireceksiniz. Hem de zihniyetini değiştireceksiniz.
Askerde
şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden, Eren Özel'in annesi Zeynep Özel
"Vatan sağ olsun demiyorum çünkü benim oğlum vatanımdı. Vatanımı
öldürdünüz işte" diyor. Toplumda 'vatan' mefhumuna bakış artık değişiyor
mu?
Evet, çünkü vatan toprak parçası değil,
insandır. İdeolojiler dogma üretir. İdeoloji kritiği yapmanız gerekir. Bu
sorunları çözerken bizim ideolojilerden değil insani değerlerden hareket
etmemiz gerekiyor. İnsani değerler; adalet, özgürlük, eşitlik, hakikat,
insaniyet. Bu değerler çerçevesinde meselelere bakarsak bu bir dünya görüşüdür.
İdeoloji değildir. Ancak böyle çözülebilir. Çünkü ideolojilerden baktığınızda
insanı kaçırırsınız.
TSK
gücünü kaybetmekten korkuyor
Ergenekon
davalarına rağmen ordu hala şeffaf değil. Gücünü kaybetmekten mi korkuyor?
Hem
o var, hem de imtiyazlar var. MGK'nın toplantılarını hatırlayın. Orada
siyasetçiler askerin karşısında titriyorlardı. Şimdi böyle bir gücü bırakmak
ister misiniz? Yargınız, özel bir yapınız, imtiyazlarınız var. Kendi içinizde otoriter bir düzen
kurmuşsunuz, hukuku kendinize bağlı askeri bir yargı üzerinden üretiyorsunuz.
Böyle bir sistemde bırakın eri, subay bile hakkını zor arar. Zaten bir korku
var. Haliyle ordu hala hesap verebilir, denetlenebilir, şeffaf değil. Kendi
yargısı var. Çift başlı yargı devam ediyor. Genelkurmay da özerkliğini koruyor.
Davalardan sonra bu yapıda değişiklik oldu mu?
Yapısal
bir değişim yok. Dönemsel bir geriye çekilme olabilir. Sözünü ettiğim kurumsal
yapı, mevzuat ve zihniyet yerinde duruyor. Suç işlediği iddia olunan bazı asker
kişilerin yargılanması kuşkusuz caydırıcılık bakımından önemli. Ancak bu
ordunun demokrasi için hala bir tehlike oluşturmadığı anlamına gelmez. Dış
güvenliğimizi en üst düzeyde sağlayacak donanıma, teknolojik disipline sahip,
hareket yeteneği yüksek, demokrasinin emrinde, hukukla denetlenebilir, şeffaf
ve hesap verebilir bir orduyu inşa etme görevi önümüzde duruyor.
Asker
siyasilere nasıl bakıyor?
Asker yetiştirilme tarzı,
kültürel kodları ve ideolojik formasyonu nedeniyle toplumu küçümsüyor. Ergin
görmüyor. Yanlış kararlar verdiğini, ideoloji doğrultusunda eğitilmesi,
şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle halkın oylarıyla iktidara
gelen siyasetçileri de küçümsüyor, yetersiz görüyor. Geçerli tekçi ideolojinin
dışına çıkabilecek bir tehlike arz ettiklerini düşünüyor. Başbakana, bakanlara
kendi astlarına bakar gibi bakıyor. Bunlar bizim asteğmenlerimiz, yedek
subaylarımız diye bakıyor. Kuşkusuz bizim siyasetçilerimiz de aldıkları
militarist formasyon nedeniyle askere komutan olarak bakıyorlar.
Hukukun denetleyemediği kurum yozlaşır
Zorunlu
askerliğin ortaya çıkışı Fransız Devrimi olarak kabul ediliyor. Bizde ise
Tanzimat sonrasında hayatımıza girdi. Başlangıçtan bugüne ne değişti?
II.
Abdülhamid döneminde askerî okullar müfettişi yapılan Alman Von der Goltz,
orduyu Alman devlet ideolojisine göre şekillendirdi. Bu, Osmanlı askerî
bürokrasisi için 1908'den itibaren ordu-millet yaratmanın felsefesini
oluşturdu. Bu felsefeyi aynen taşıyan Cumhuriyet'in kurucu kadroları için ordu
ile millet arasındaki tabii bağın her türlü bağlantıdan daha güçlü olduğu
düşünüldü. Nitekim bu düşünce bugüne kadar uygulanmaya çalışıldı. Oysa bugün
Avrupa'da pek çok ülkenin profesyonel ordusu var. Türkiye'de orduda 220 bin
civarında profesyonel asker var. Avrupa'da pek çok profesyonel ordunun mevcudu
zaten bu kadar… Çok kalabalık kitle ordularının bugünkü savaşlarda bir anlamı
zaten yok.
Neden?
Geniş
ve büyük ordular değil, daha küçük ve kaliteli ordularla teknolojinin gücünden
faydalanarak savunma sağlanıyor. Disiplin anlayışı da artık eski disiplin
anlayışından çıkmış teknolojik disiplin anlayışına dönüşmüştür. Türkiye bu
konuda geri kaldı.
ÇİFT BAŞLI YARGI
KALDIRILMALI
Profesyonel askerliğin ne
farkı var?
Profesyonel askerlikte, maaş
karşılığında bu işi yaptırdığınızda şartlar çok farklı olur. Zorunlu askere
yaptığınız muameleyi onlara yapamazsınız. Çünkü askere gelen birini
numaralandırıyor, tek tipleştiriyorsunuz. Sıradanlaştırıyorsunuz. Bundan sonra
kendisine her türlü muameleyi yapılabileceğini düşünüyor. Çünkü zorunlu bir
görevdesiniz. Bu muameleden kaçma şansınız yok. Reforma da uğramış olmadığı
için zorunlu askerlik sorunun ana kaynağı gibi görülüyor. Profesyonel bir ordu
toplumu da rahatlatır.
Zorunlu askerlik geleneğinden
gelmiş, işkenceler görmüş, örselenmiş ve acı çekmiş toplumun bu sisteme bakışı
nasıl olur?
Olumlu bakacağını düşünüyorum. Gençler
artık bir an önce hayata atılmak, iş ve meslek sahibi olmak, kariyer yapmak,
üretmek ve yaşamak istiyorlar. Askerlik mesleği de gençlere bir kariyer
sunacağından bu mesleği sevenler ve tercih edenler açısından ve ordu açısından
ortaya daha verimli sonuçlar çıkaracak. Siyasete karışmayan, demokrasinin ve
toplumun emrinde, işini profesyonelce yapan bir ordu topluma daha güven verir.
Toplum deneyimsiz genç askerlerin ölümleri ile sarsıldı ve sorgulamaya başladı.
Askerlik mesleğini seçenler onun zorluklarını ve risklerini bilerek
tercihlerini yapacaklardır.
Hukukun rolü ne olmalı
peki?
Tabii hâkim ilkesi doğrultusunda çift başlı
yargı kaldırılmalı. Güven verecek tarzda yeniden yapılandırılması gerekir.
Kanunları ve hukuku üreten erklerin toplumun ve bireylerin ihtiyaçları
doğrultusunda ve adalet, özgürlük, hakikat ve insaniyet değerlerini gözetecek
şekilde hukuk üretmeleri ve buna uygun bir yargı organizasyonu inşa etmeleri
gerekiyor. Özellikle askeri ombudsmanlık önemli bir ihtiyaçtır. Hak ihlalleri
bu şekilde önemli ölçüde azaltılabilir. Hukukun sızamadığı ve denetleyemediği
her türlü kurum hızla yozlaşır.