13 Kasım 2012 Salı

17 şehit var ama kazaymış. 'Ha, tamam o zaman!' / CÜNEYT ÖZDEMİR


Böylesine kazalar sonrasında aslolan tek açıklama kaza kırım raporu tarafından ortaya çıkan gerçeklerdir.
17 şehit var ama kazaymış. 'Ha, tamam o zaman!'
Geçen hafta sonu askeri helikopter düştü, 17 asker öldü. Türkiye’nin üzerinde bir ölüm sessizliği. Son aylarda şehit haberlerinde ilginç bir iklim oluştu. Eğer 17 asker, helikopter kazası sonucu ölmeyip bir karakol baskınında hayatını kaybetseydi Türkiye’de öfkenin şekli çok daha farklı olacaktı.
Oysa kaza olunca mesele yok!
Derin bir sessizlik.
Ne kadar da çok kaza olmaya başladı. Bir bakmışsınız askerleri taşıyan minibüs devriliyor, 10 şehit; daha yeni helikopter yine kazayla düştü, 4 şehit.
Hafta sonu ölen 17 askeri de bu tabloya ekleyebiliriz.
Gelin biz bunu isterseniz şehit haberlerinden sonra kurulan cümle ile tanımlayalım: “Kaza mı, ha tamam o zaman!” O kadar da tamam değil. Gelin siz bunu çocuklarını o kazada kaybeden annelere-babalara, kardeşlere, oğullara, eşlere anlatın.
Bir askerin kaza sonucu ölmesinden daha ağır olan şey o kazanın yeterince soruşturulmaması. O olayın ihmal mi, saldırı mı yoksa kaza mı olduğunun net bir şekilde ortaya çıkartılamamasıdır. Mesela son helikopter kazasından sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli laf çevirip hamaset edebiyatı yapmak yerine askerleri taşıyan Sikorsky helikopterlerinin çok eski olduğunu ve metal yorgunluğu nedeniyle düşmüş olabileceğini iddia etti.
Çok ciddi bir iddia...
Üstelik son aylardaki helikopter kazalarının sayısına baktığınızda ciddi araştırmaya muhtaç gözüküyor. Cevap İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’den Meclis kürsüsünde geldi.
“Kaza, helikopterin teknik özelliğinden değil maalesef pilotaj ve iklim şartlarına bağlı gerçekleşmiştir. Nihai sebebini şu anda açıklamamız mümkün değil, bu kaza kırım raporunda ortaya çıkacaktır. Üzüntümüz çok büyüktür.”
Farkındaysanız İçişleri Bakanı’nın açıklaması kendi içinde çelişiyor. Cümlenin başı suçluyu ilan ediyor, sonu ‘suçlu henüz belli değil’ diyor.
Ortada daha ne bir kaza kırım raporu varken ne de olay ortaya net bir şekilde sunulmamışken, emin olun kazada ölen Pilot Üsteğmen Yakup Çınar’ın ailesi bakanın bu açıklaması ile 16 kez daha öldü.
Biz bu filmi görmüştük.
Şehit pilotların vebali
Gelelim o gördüğümüz filme. Aynı kazayla ilgili yapılan Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması çok daha temkinli. Yine de aceleyle onlar da kazayı meteorolojik şartlara bağlıyorlar. 1993 yılında Eşref Bitlis’in uçağı düştüğünden bu yana dünyada çok şey değişti ama bu kaza da gösteriyor ki devlet yetkililerinde bu tür kazalar sonrasında yapılan açıklamalarda hemen hiçbir şey değişmedi. Devlet yetkilileri telaşla bir an önce meseleyi çözmenin, suçluyu bulup ilan etmenin ve olayı kapatmanın derdindeler. Sanki böyle alelacele olay kapatılınca acılar da kapanacak!
Arada kimin gümbürtüye gittiği onlar için önemli değil. Eşref Bitlis kazasından sonra da dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş olay yerine gidip hemen daha o gün olayın pilotaj hatasından kaynaklandığını açıklarken o pilotun ailesinin içine düşeceği durumu aklının ucundan bile geçirmemişti. O uçağın ikinci pilotu Tuğrul Sezginler’in ailesi, evlatlarını kaybettikten sonra bu açıklama ile ikinci kez yıkılmıştı. Nitekim Sezginler’in ablası bu yıkım karşısında sessiz kalmamış ve olayın hiç de Genelkurmay Başkanı’nın açıkladığı gibi bir pilotaj hatası olmadığını başlattığı hukuk mücadelesi sonrasında kanıtlamıştı.
Ölü subaylar derneği
Böylesine kazalar sonrasında aslolan tek açıklama kaza kırım raporu tarafından ortaya çıkan gerçeklerdir. Elbette bu gerçekler de yeterince özenli hazırlanıp ortaya konulabiliyorsa değerlidir. Yoksa burada da pek çok özensizliğe hatta kasten çarpıtmaya tanıklık edebiliyorsunuz. 17 şehidin daha cenazeleri kaldırılmadan o şehitlerden birini kazanın sorumlusu olarak gösteren açıklamalar politikacıların iş bilmezliğinin değil aynı zamanda vicdansızlığının da birer kanıtı. Hadi poitikacılar böyle diyelim peki ya olayı araştıran askerlerin daha farklı olmasını beklememiz gerekmiyor mu?
Düşünün sizin silah arkadaşınız şehit düşmüş. Belki de şahsen tanıyorsunuz, hatta ailece lojmanlarda yıllarca beraber yaşamışsınız, çocuklarınız arkadaş olmuş. Her şeyi geçtim, bugün o öldü, onun yerine bizzat bu soruşturmayı yapan subaylar da ölebilirdi. Böyle bir tablo karşısında, bu subayların bu tür araştırmaları dört dörtlük yapmalarının sadece bir görev değil aynı zamanda namus meselesi olması gerekmez mi?
Gerekmediğini 1993 yılında araştırılan Eşref Bitlis ‘uçak kazası’nda gördük. O soruşturmaya baktığımız zaman ne yazık ki kaza araştırmasındaki özensizlik bile ayrı bir dava konusu olabilirdi.
Askeri de geçtim, 17 insanımız öldü. Hadi bizi geçtim, bari ailelerinin hatırına önce olayı tam araştırın, sonra adam gibi nedenini açıklayın.
O zamana kadar da susun, lütfen.