Meclis
Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, demokrasinin
rafa kaldırıldığı dönemleri tanıklar ve belgeler üzerinden araştırdıkları
çalışma sürecini Yeni Şafak'a anlattı.
Bazı bilgi ve belgeler karşısında büyük
şaşkınlık yaşadığını belirten Baş, 'Yüksek Askeri Şura kararları arasında beni
dehşete düşürenler oldu' dedi. Çalışmalar sürecinde darbe'nin sadece askerlerin
işi olmadığı kanaatine sahip olduğunu kaydeden Baş, 'Herkes bu cehenneme odun
taşımış diye düşünüyorum' şeklinde konuştu. Baş, komisyon tecrübesinden yola
çıkarak yakın tarihe ışık tutacak açıklamalar yaptı.
Raporu Meclis'e sundunuz.
Darbelerin şifrelerini çözebildiniz mi?
Aslında biraz malumun ilamı şeklinde
yaptığımız çalışma; ama her şeyden önce 'Darbelerin şifresi nedir, darbeler ne adına yapıldı' derseniz, 'Bir yerde birtakım kozmik odalarda üretilmiş
resmi doktrinlerle veya bunun içini kimin doldurduğu belli olmayan bir felsefe'
derim. Bu felsefe doğru değil. Milletin inançları, dünya görüşleri hiçbir zaman
baz alınmıyor. Millete karşı yapılıyor. Yani 27 Mayıs'tan başlayarak, 1960,
1971, 1980, 28 Şubat darbesi bütün bunlar aslında ben, her darbenin birbirinin
rahminde oluştuğunu düşünüyorum. Bir
ideoloji adına bazen muhatapları 28 Şubat'ta dindarlar olarak
nitelendirilmiştir. 12 Eylül'de solcular olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla
'şifreler' dediğiniz zaman; 'Kime karşı yapıldı' diye sorulduğunda, 'Millete
karşı yapıldı' diyebiliriz. Üretilmiş, gerçekle ilgisi olmayan doktrinlerle
insanlar fişlendi, idam edildi. Dolayısıyla darbeler konusunda özel bir hap
veremeyiz ama bu kadar da basit anlatabiliriz.
ATEŞE BİR DAMLA SU TAŞIYANLARA
İŞKENCE
Meclis Başkaanı Çiçek'in
söylediği gibi sis perdesi aralanabildi mi?
Yaptığımız çalışmanın 'Pandora'nın
kutusunu aralamak' olduğunu, bundan sonraki atılacak adımlarla demokratik ve
sivil anayasa yapmanın her şeyden önce önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bu
bakımdan darbe dönemi mevzuatının taranmak suretiyle, darbelerin izlerini
toplumdan tamamen silinmesi gerekir. En
önemlisi darbe konusunda toplumsal bilinç oluşturulması ki, ben bütün medyaya
teşekkür ediyorum. Kamuoyu oluşturmak açısından büyük destekleri oldu. 1960
darbesinden hemen sonra ve öncesinde atılan manşetlere baktığımız zaman, bugün
ülkenin en demokrat insanlarının 71 ve 60'a, 'Yaşa Türk ordusu' şeklinde
darbeyi alkışladıklarını, en kanlı başbakan ve bakanların asılmasıyla
sonuçlanmış darbelerin dahi bu toplumun belli kesimlerince alkışlandığını,
darbe dönemlerinde anayasa yapmak için akademisyenlerin konseylerde nasıl
yarıştığı gördüğümüz zaman sadece eli silahlı askerlerden ibaret olmadığını
görüyorum. 'Herkes bu cehenneme odun taşınmış' diye düşünüyorum. Taşımışlar ama
bir damla su ulaştırmak isteyenler de korku, tehdit, sindirme, cezalandırma ve
işkencelere maruz kalmışlar. Toplumun bu anlamda sesinin güçlü çıkmasının önünde
en önemli engellerden bir tanesi de budur. Bu ülkenin sivil-toplum yapısı, medyası,
bu devletin eklenmiş sermayesi, bu ülkenin üniversiteleri, bu ülkenin
yargısı hepimiz sorumluyuz.
ÖNEMLİ BİR
KAPI AÇTIK
Rapor içinize sindi mi?
Bu rapor, içimize çok sinen bir rapor oldu.
Ama mükemmel ve kusursuz bir iş yaptığımızı iddia etmiyorum ama tarihe not
düşecek düzeyde önem atfediyor. Biz dinlemelerin yoğunlaştığı dönemde
topladığımız bilgi ve belgelerle konuşmayı tercih ettik. On birlerce sayfa
doküman bundan sonra Meclis'te bu tür çalışma yapacak komisyonlara da,
üniversitelere de, araştırmacılara da ışık tutacak diye düşünüyorum. Belli bir
şeylerin kapısını açtık. Çok önemli adımlar attık.
GİZLİ MGK KARARLARINI DEĞERLENDİRDİK
Devletten istediğiniz bilgi ve belgeleri aldınız mı?
Alabildiklerimiz var,
alamadıklarımız var. Onları rapora ek olarak koyduk. İstediğimiz kurumlar
içerisinde birçoğu paylaştı. Ama kurumsal pozisyonları gereği devlet sırrı
kapsamı içerisinde olduğu için paylaşmadılar. Ama şunu önemli buluyorum. MGK
kanunun 10. Maddesine göre MGK kararları
açıklanamaz ama sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, Başbakanımızın da
siyasi destekleri ile komisyonumuza MGK karar aldı ve bize 48 tane kararı
gönderdi. Gizlilik kararını korumak kaydıyla gönderilmesi kararını aldılar.
Eklerde yayınlayıp yayınlanması hukuki açıdan tartışmalı bir konu. Konuyu
Meclis başkanlığına emanet ettik. Onlar değerlendirsinler. Biz yararlandık. Biz
raporda o bilgileri kullandık.
DARBECİLERLE
İŞBİRLİĞİNDE BASIN LİSTENİN EN BAŞINDA
Cehenneme odun taşıyanlar listesinde ilk
sıra kimin?
Kamuoyunu oluşturmada en etkili olan basın derim. Her şeyden önce
rolleri önemlidir. 1960 sonrasında bu ülkenin başbakanını düşük, aşağılık
olarak nitelendiren ve daha sonra darbeyi topluma yaymak için en önemli yani
darbenin bir hürriyet, zafer bayram olarak kutlanması ve topluma mal edilmesi
için verdikleri çabaya bakarsanız o tarihlerde bir tek Bedii Faik yüksek sesle
ve farklı bir şey söylediğini görürsünüz, basından. Eğer basından topyekun
destek bulamamış olsalardı, bence bu kadar kolay cesaret edilemezdi. Medya
patronlarını dinlediniz. Açıklamaları katkı sağladı mı, samimi buldunuz mu?Daha
önemlisi samimi bulup bulmamaktan ziyade, ben kişisel görüşlerimi ortaya koymak yerine tam tersine
hangi dönemde nasıl davrandıklarını rapora koyduk. Dolayısıyla şunu da
hissettik çok az olmakla birlikte samimi bir pişmanlığı nedameti çok insani
buluyorum. Bir nedamet duygusu içerisinde olanların yanı sıra, askerlerin -tırnak
içerisinde söylüyorum- nasıl ki darbenin gerekçesi hukuki maddelere dayanması
dışında bunu bir görev olarak addedildiğini ve bu görev ifası olarak
algıladıkları gibi, aynı zamanda medya da bunu bir görev olarak görmüş. Görev
içerisinde tanımlanmış. Habercilik anlayışında yaptıklarını söyleyenler oldu.
Yine olsa yine yaparım diyenlerde oldu. Dolayısıyla hani bir kategorize
etmekten ziyade böyle sınıflandırabilirim.
DERİN DEVLETİN DEŞİFRESİ İÇİN YENİ
BİR ARAŞTIRMA
Derin devlet ve kontrgerillanın devlet içindeki izlerini tespit
ettiniz mi?
Biz, dönemin bütün önemli görevde bulunmuş siyasilerine,
askerlerine, bakanlarına bu soruları sorduk. Bu konuda bilgi belge de istedik.
Çeşitli zamanlarda çeşitli isimler adı altında bir takım kurumların oluştuğunu
biliyoruz. Ama bu kurumlar, Hilmi Özkök'ün tabiri ile "Özel Harp Dairesi
illegal bir kurum değildir. Yasaldır ve görevi de kanunlarla çizilmiştir"
şeklinde tanımlandı. Kamuoyunda böyle bir yapının varlığı kabul ediliyor. Ama
bu varlığa dair daha somut verilere ulaşmak için Türkiye'nin bu konuyla ilgili
daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyacı olduğunu söyledik. O yüzden sonuç
önerileri, hepsinin adını zikrederek, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp
Dairesi, JİTEM gibi yapılanmaların bir şekilde araştırma konusu yapılması ve
devlet sırrı gibi kavramları ortadan kaldırarak derin bir deşifre yapılmasını
istedik.
MİLLETİN İRADESİNE SAHİP ÇIKTIĞINI GÖSTERDİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sorularınıza
verdiği yanıtta, darbeler döneminin artık geride kaldığını söylüyor. Siz de
aynı kanaatte misiniz?
Ben Sayın Başbakanımızın bu milletin iradesine sahip
çıkma, milletin iradesini bir emanet sayarak en onurlu şekilde görmüş bir
siyasetçiye çok yakışan bir cümle olarak görüyorum bunu. 2002'den başlayarak
bakarsanız tüm bunlar duruma vaziyet eden bir durumu değiştirme iradesi
sonucunda gerçekleştirildi. Bugün bu komisyon kurulmuşsa ve bu komisyona en
yüksek düzeyde motivasyon ve destek verilmişse. Komisyon raporumuzda ilk 3
sayfanın o millet iradesine verdiği önemi ortaya koyan 1960 ve 80'den
başlayarak vesayetçi anlayışı analiz ettiğini ve bunun yol gösterici olduğunu
söyleyebilirim. Bu irade olduğu sürece Türkiye'de bir şey olmaz. Evet bütün
vesayetçi sistemi tasfiye etmemiz gerekiyor. Başta sivil anayasa olmak üzere
darbe mevzuatını gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu konuda bir kitap yazmayı
düşünüyor musunuz?Düşünüyorum evet. Başından beri hep bu yönde notlar aldım
zaten.
Baykal kendine
yakışanı yaptı
Nimet Baş, 'Komisyona bilgi vermeyen Deniz Baykal'ın tavrı sizi
incitti mi' sorusuna şu cevabı verdi: 'İncitme, kırılma bana çok uymayan
tutumlar olur. 3. dönemim çok iyi tanıdığım bir siyasetçi, tutum ve
davranışları konusunda da bir fikir sahibiyim. Dolayısıyla Baykal'a
yakıştırdığım bir davranış oldu, kendisine çok yakışan bir şeydi.
Demirel darbecilerle aynı dili konuşuyor
Demirel,
ben darbelerle hesaplaştım dedi. Siz bunu nasıl karşıladınız?
Kendi dönemiyle
hesaplaştı evet. Kendine yapılan darbelerle hesaplaştı evet. 28 Şubat dönemiyle
hesaplaştı mı onu sormak lazım.
28 Şubat'taki rolünü farklı bir yere mi
koyuyorsunuz?
Evet anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu'nu işlettim
dedi. Ama hatırlarsanız anayasal kurumların işletilmesi, anayasa gereği veya
yasa gereği, görev gereği tanımları çok
da darbecilerin diline benzeyen bir dildir. Daha önce kendisi darbelere muhatap
olmuş, mağdur olmuş bir siyasetçi olarak, okuyamıyorlarsa okuyabilecekleri yere
gitsinler mesela Suudi Arabistan'a birisidir. Bu çok tipik paternalist devlet
anlayışını temsil eder. Sivil iradeyi temsil etmez, demokratik tutumu da temsil
etmez. Ne kendisi bu ülkenin ev sahibidir ne o çocuklar bu ülkenin misafiridir.
Kimseye kapıyı göstermeye hakkı yoktur. Öyle görüyorum.Oradaki dili
darbecilerin kullandığı dil midir?Onlara yakın bir dildir evet.
Kuran'a el koyma kararı gözlerimi doldurdu
Belgelerde sizi dehşete düşürecek şeyler oldu
mu?
Evet oldu. 28 Şubat sürecinin çok uzun bir dönem olduğunu biliyorduk. Ama
2004'ten bir vesika paylaşmak istiyorum. 'Eşiniz çağdaş olmayan bir kıyafetle
toplum içerisinde kendini göstermesi siz TSK mensupları ve bağlı bulunduğunuz
birliğe yakışmamaktadır. 1. sicil amiriniz olarak sizi uyarmamıza rağmen olağan
durumunuzda bir değişiklik olmadığı başta sizi ve bayan B.'yi son kez uyarmak
durumundayım. Durumunuzun takipçisi olduğumu eşinizin kıyafeti değiştirmemesi
halinde ortaya çıkabilecek 926 sayılı iç hizmet kanunun ilgili müeyyideleri ile
karşı karşıya kalacağınızı hatırlatır bu konunun bilinmesini rica ederim. İmza.
Hava Savunma Kurmay Albay ...' Bunlar YAŞ kararlarından alınan örnekler. 'Başta
Kuran-ı Kerim, yasak yayınlar listesinde bulunmadı ancak dini bilgiler muhteva
ettiğinden el konulmasının yerinde olduğunu' diyen belgeyi okuyunca gözlerim
doldu. Bu milletin değerleri ile hiç de barışık olmayan bir belge. 'Dini
bilgiler ihtiva edilen bir Kuran-ı Kerim. Evinizde alenen teşhir edilen tablo
yazma eserlerden yılı 1947 Allah ismi. İrtica propaganda kapsamında olduğu'
İnsanın kanını donduracak şey. 'Bu kadar da olmaz' dedirten şeylerdi. Bize
gelen belgelerden bazıları. Bu milletin hissiyatını anlaşılmaz olduğunu ama bu
kadarını düşünmüyordum. Gerçekten adına 'Peygamber ocağı' diyen bir toplum bu.
Dolayısıyla bu ordumuzda, bu kadar hukuksuzluk nasıl reva görülmüş? Nasıl
yakıştırmış, nasıl yapmışlar diye düşünmeden edemiyorum. Bu kadarını tahmin
etmiyordum. Fişlendiklerini tahmin ediyordum ama askerden atılmasına neden
olacak şeyin, Kuran-ı Kerim olmasını nasıl düşünebiliriz. Allah ismini irtica
olarak algılamışlar.
Paşalar
pişman değil
Evren ve Şahinkaya'nın savunmalarında pişmanlık gözlemlediniz mi?
Hayır,
yok. Biz de görüşlerine başvurmak üzere kendilerine talepte bulunduk,
reddettiler. Ben de o zaman "Millet iradesini o gün de hiçe saymışlardı
bugün de hiçe sayıyorlar" dedim. Millet iradesi ile seçilmiş gelmiş
milletvekillerini cezaevlerine gönderip, askerleri yerleştirdiler. Darbe
sonrası Meclis Genel Kurulu'ndaki üniformalı askerlerden oluşan fotoğrafı,
demokrasimiz adına her yere asmak gerektiğini düşünüyorum.
Evren 'Eşitlik olsun
diye bir sağdan bir soldan astık' dedi. Ne hissettiniz?
Kendi eşitlik ve adalet
duygusunu böyle anlatan insana ne diyebilirsiniz? Aradan 30 yıl geçmiş bugün
bile bu tahakkümcü anlayışın hala sürdüğünü görüyorum ve aşırı özgüven beni
doğrusu olumsuz yönde de etkiliyor. "O gün yargı bu kararları verdi. Bizimle
ne ilgisi var" bile dese amenna diyeceğimiz bir şey. 'Talimat verdik
astırdık' cümleleri hala kullanılıyor bu ülkede.
Sis
perdesi aralandı
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, darbe ve
muhtıra dönemlerine ilişkin 1404 sayfalık raporunu dün TBMM Başkanı Cemil
Çiçek'e sundu. Komisyon Başkanı Nimet Baş, 4 aylık çalışmanın ürünü raporu
Çiçek'e verirken "Pandora'nın kutusu açıldı" dedi. Komisyon
üyelerini Başkanlık divanı Salonu'nda ağırlayan Çiçek ise kurumsal olarak
darbelerin birinci derecede mağdurunun TBMM olduğunu söyledi.
REFERENS OLACAK
Çiçek,
komisyonun yaptığı çalışmaların referans olacağını dile getirdi. Araştırma
komisyonlarının ancak 4 aylık bir süreyle çalışabildiğini hatırlatan Çiçek,
şöyle konuştu: "Elbette böylesine karışık, karmaşık, üzerinde sis perdesi
olan, perde arkasında da pek çok gerçeğin yattığı, ölenlerin ve öldürenlerin,
mağdurların, mağduriyetlerin, acıların yaşandığı bu dönemlerle ilgili
çalışmaları 4 ay gibi kısa bir zamanda tüm yönleriyle ortaya çıkarmak mümkün
olmayabilir. Ama, sis perdesinin önemli bir kısmı aralanmıştır.
'CHP'DEN AYRIŞIK
RAPOR
Komisyonun CHP'li üyesi Ahmet Toptaş, Meclis Başkanı Çiçek'e kendilerinin
ayrışık raporu olduğunu dile getirerek, komisyon raporunun içeriğine
katılmadıklarını; yalnızca sonuç ve öneri bölümünün oybirliği ile kabul
edildiğini söyledi. MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri de ayrışık raporlarının
olduğunu söyledi. Toptaş ve Yeniçeri, ayrışık raporlarını Çiçek'e verdi.
Pandora'nın kutusu böyle açıldı
Ekleri hariç 1404
sayfalık rapor hazırlayan komisyon çalışmalarında 1500 saat çalıştı. Başta TBMM
olmak üzere İstanbul, Aydın, Malatya, Bolu, Manisa da muhtıra ve darbe
dönemlerinin 143 tanık ve mağdurlarını dinleyen Komisyona 47 uzman destek
verdi. 500 kitap, çok sayıda makale, tez ve Meclis tutanaklarını inceleyen
Komisyon Yassıada, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine ilişkin belgesel
yapımlarını da izledi. Yüksek askeri Şura kararları ve re'sen emekli edilerek
TSK'dan ihraç edilenler, başörtüsü mağdurları, Salih Mirzabeyoğlu gibi halen
olağanüstü dönem yargılamaları sebebiyle cezaevinde bulunanlar, üniversite
ilişiği kesilenler olmak üzere yüzlerce mağdur komisyona başvurdu. Başbakanlıktan
ve Köşk'ten 30 binin üzerinde evrak, belge gelirken 27 Mayıs 1960 darbesi, 12
Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat ile 27 Nisan süreçlerine
ilişkin gazete, dergi, televizyon yayınlarını da incelendi. Meclis'in tatile
girdiği süreçte de fiilen çalışan komisyon belgelerin analizlerini yaptı.