24 Eylül 2012 Pazartesi

Darbeler dönemi kapandı mı? / Ali Ünal

Balyoz davası kararları, daha çok genellikle darbeleri kışkırtmış ve darbeleri ve darbecileri desteklemiş kesimler tarafından, meselenin hukukî yanına bakılmadan, ideolojik ve menfaate dayalı sebeplerle insafsızca tenkit ediliyor.

Bu kesimlerin darbeler öncesi ve sonrası tavırlarına baktığımızda, özellikle 27 Mayıs darbesini, büyük bir ümitle 9 Mart Cuntası'nın darbe yapmasını, 12 Eylül'ün hemen arkasından bu darbeyi ve 28 Şubat "post-modern" darbesini nasıl desteklediklerini yakından biliyoruz. Kalem İhaneti diye bir kitap var. Bu kitapta 12 Eylül'e meselâ Cumhuriyet Gazetesi'nin, yazarlardan Oktay Akbal, Nadir Nadi, Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk'un, yine Çetin Emeç'in, Cüneyt Arcayürek'in ve benzerlerinin nasıl destek verdiklerini okuyoruz. Ve bu kesimin önemli bir özelliğini, bizzat gazetenin o dönemki Reklam Müdürü Ayşe Torun açıklıyor. Uğur Mumcu, gazetede "yolsuzlukların üzerine giderek", Hisarbank ve Kozanoğlu­-Çavuşoğlu Şirketi aleyhinde ısrarla yayın yapıp, ağır it­hamlarda bulunuyor. Nihayet Cumhuriyet, Hisarbank'tan üst üste reklamlar, ilanlar alıyor ve Tercüman'da Nazlı Ilıcak yazıyor: "Bu ilanlardan sonra bakalım gazetenin tavrı nasıl olacak?" Gerçekten de yayın birden kesiliyor ve bunun yerine Ayşe Torun'un yazısını okuyoruz: "Cumhuriyet okurlarının belli bazı eşyaları satın alma eğilimleri Türkiye standart­larının çok üzerinde. Hepsi, iyi birer tüketici." Ve, darbe döneminde holdinglerden aldığı ilan ve reklamlarla kazancı en fazla artan gazete Cumhuriyet oluyor. 

Balyoz kararlarını eleştiren kesimlerden başka türlüsünü beklemek zaten hayal olur. Fakat bu kararları bir "milat" olarak görüp, artık Türkiye'de darbeler döneminin kapandığı ümidine kapılanlarımız da var. Oysa bu ümide kapılmak için sağlam ve kalıcı hiçbir gerekçemiz yok. 

Balyoz davasına iktidar tarafından bile itirazlar geldiği, bir bakanın üst üste yaptığı eleştiriler unutulmuş olamaz. Fakat bir mahkeme, hem de Ovacık savcısının şehid edildiği bir dönemde ve her türlü muhalefete rağmen cesurca davranabildi. Ama unutmayalım ki, bu kararı veren mahkeme, artık kapatılmış bir mahkeme ve bütün darbe davalarını açan benzer mahkemeler de kapatıldığı gibi, sürmekte olan davaların, meselâ 28 Şubat davasının daha ileri tahkikatla derinleştirilmesi ve benzer davaların açılmasının önü de yine tıkanmış bulunuyor. Bu gerçek karşısında hangi cesur savcı ve hâkimler, hangi yargı, darbeler ve darbecilerle uğraşabilir? Ve yargıya dayalı olarak artık darbe dönemlerinin kapandığına nasıl ümit bağlayabiliriz? 

Öte yandan, nerdeyse bütün Türkiye, son 12 Haziran seçimlerinden sonra sivil bir anayasa beklentisi içindeydi. Şu anda, darbelerin önüne en azından hukuk ve anayasa noktasında engel koyacak bir anayasa ümidi kimde var? 

Üçüncü olarak, çok partili hayata geçtiğimizden bu yana kurulan sivil iktidarların belki en güçlüsü olan ve yargının operasyonlarıyla darbeciler karşısında güçlendirilen sivil iktidar, artık bu güçten ne kadar istifade edebilir ve darbeleri yapan devlet kurumuna karşı önceki dönemlere göre daha mı hakim? Hakim olmuş olsaydı, her geçen gün azgınlaşan terör saldırılarında ortaya çıkan -haydi ihanet demeyelim- onca ihmale rağmen, sorumlular hakkında herhangi bir şey yapılmaz mıydı? Diğer taraftan, merhum Erbakan, 28 Şubat öncesi askere en büyük maaş zammını yapmıştı. Emniyet mensupları da haylidir durumlarında iyileştirme beklerken, son birkaç ay içinde yine askere iki defa zam yapıldı. Ayrıca, bu kurumda, kurum içi eğitimde, teşkilatlanmada değişen bir şey mi var? 

Yine, darbeleri kışkırtan ve daha sonra destekleyen medya, bazı sermaye çevreleri ve daha başka bazı kuruluşlarda bir değişiklik mi oldu da, artık darbeler dönemi kapandı diyebiliyoruz? Veya NATO'nun, ABD'nin artık darbelere yeşil ışık yakmayacağından mı eminiz? 

Gayrimeşru muhabbet, sevilenin acımasız muamelesine mahkûmdur. Çok korkarım ki, eğer tedbirler hakkıyla alınmazsa, Türkiye'nin ufkunda yine tam veya eksik darbe teşebbüsleri, hatta darbeler görünüyor.