30 Haziran 2010 Çarşamba

Van'da Mayın Patlaması

Van'da meydana gelen patlamada biri ağır olmak üzere dört uzman çavuş yaralandı.
Van'ın Çatak ilçesine bağlı Narlı karakolunun yakınlarında mayına basan 4 uzman çavuş yaralandı. Askerlerden birinin durumunun ağır olduğu öğrenildi.

Askerî vesayet / Ali Bulaç

Demokratik bir rejimde memurların (bürokrasi), seçilmişleri denetlemesi "vesayet" ise, Türkiye'de en etkili denetim kurumunun askeriye olduğu söylenebilir.

Sivil bürokrasi, yargı, üniversiteler, devlet zengini büyük sermaye ve medyadaki uzantıları askerî vesayetin desteğinde imtiyazlı varlıklarını sürdürebilmektedirler. Ana demokratik kriterler göz önüne alındığında vesayet dolayısıyla Türkiye, Endonezya, Malezya, Bangladeş ve Pakistan'la aynı kulvarda "yarı demokrasi"yle yönetilen ülkeler grubuna girmektedir. Bu, "İslamiyet'i demokrasiyle bağdaştıran ülke" retoriğinin boş olduğunu gösteriyor.

Vesayetin kuramını geliştirenler, "sınıf" kavramından azami derecede istifade etmişlerdi. Nasıl Batı'da olduğu gibi bir burjuva sınıfı olmadığından, kalkınmayı sağlayacak "devlet zengini zümre" düşünüldüyse, tarihinde sınıf olgusuna sahne olmamış yeni Türkiye'nin sınıf çıkarına dayalı birden fazla partiye ihtiyacı yoktu. Buna göre devlet zengini zümre gibi "devlet yöneticisi" zümre de tek parti çatısı altında halkı yönetebilirdi. Kaynaşmış, sınıfsız, imtiyazsız ve bireyleri birbirinin fotokopisi olacak olan halk için tek parti/CHP yetecekti. Bu yüzden CHP'nin hâlâ gururla mirasına sahip çıktığı tek parti döneminde milletvekilleri Ankara'dan tayin ediliyor, il başkanları aynı zamanda ilin valisi görevini yürütüyorlardı.

Toplumun yüzde 20'sinin vesayet rejiminden yana olduğu, şehirleşmiş seçmenin önemli bir bölümünün eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe vesayet rejimine olan talebin de arttığı gözleniyor. Vesayet, rejimin yapısal özelliğidir. Bu yüzden İ. Sabri Çağlayangil, "CHP devletin, diğerleri milletin partileridir" demişti. Vesayet demokrasisinde "Ankara'da bütün evler CHP'nindir, sadece TBMM halkındır." CHP rejimin gizli patronu, toplumun başöğretmeni, aydınlanmanın rehberidir. Yaşayan tek bir parti vardır, o da devletin partisi CHP'dir. DP, AP, DYP, ANAP vd. teker teker sahneden çekildi. Partiler, merkezin/devletin partisi olmaya heveslendikleri anda halk onları bırakır.

Bürokratik merkez ve onun açtığı vesayet şemsiyesi altında imtiyazlı konumlarını sürdürmek isteyenler olsa da, Türkiye toplumunun ana gövdesi (toplumsal merkez), vesayetin sona ermesini istiyor. Vesayetin sona ermesi için, askerin kendi asli ve klasik fonksiyonlarına dönmesi lazım. Askerin işi yurdu korumaktır, siyaseti ve toplumsal hayatı düzenlemeye kalkışması onun asli işini yapmasını engeller.

Ergenekon davasıyla gündeme gelen konular vardır:
1) 1960'tan bu yana askerler arasında darbe yapma eğilimi güçlü bir biçimde sürmektedir. Askerin kesin olarak bu eğilim ve heveslerden kurtarılması lazım.
2) Asker içinde bir cunta yasa dışı faaliyetlere karışmakta, darbe ve komplo planları düzenlemekte, faili meçhullere karışmaktadır.
3) Asker sivil hayat ve kurumlar üzerine korku salmakta, halk iradesinin tecelli ettiği meclisi ve sivil siyaseti vesayeti altında tutmak için reformların yapılmasına engel olmaktadır.

Vesayetin sona erdirilmesi için askeri "yetkili organlar" grubunda meclisle ortak kılan anayasal ve ona "rejimi koruma ve kollama görevi"ni veren yasal değişiklerin yapılması yanında; a) Askerî harcamaların, b) Askerî yargı kararlarının, c) Askerî okullarda okutulan müfredatın demokratik denetime açılması gerekir.

Açık olan şu ki, ordular varlıklarını devam ettirecek. Askerî harcamalar giderek artıyor. 2010 yılı için dünyada askerî harcamalara 2 trilyon dolar ayrılmış bulunuyor, bunun 900 milyar doları ABD'nin. Kimse sıfır militarist bir dünya tasavvur etmesin. Ülkelerin güçlenmesi, savunması, güvenliği, özgürlüğü ve refahı askerlerin iç siyasetten tamamen çekilmesiyle sağlanabilir.

Vesayet rejiminin sona ermesi en başta TSK'nın yararına olacaktır. Askeri yurt savunmasında görmek isteyenlerin oranı yüzde 100, iç siyasette görmek istemeyenler ise yüzde 80'dir. Askerî vesayeti gündeme getirenler, sorunu makul ve kabul edilebilir bir zemine oturtmalıdırlar. Maksat üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek olmamalıdır. Askeri tahkir ve tahrik etmek, küçük düşürmeye çalışmak yarar değil, zarar verir.

Genelkurmay'dan açıklama bekliyor

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesi Çelik Karakolu'nda vatani görevini yaparken hayatını kaybeden Hakan Erdoğan'ın ailesi, çocuklarının ölüm nedeniyle ilgili Genelkurmay'dan açıklama bekliyor.

Askeri yetkililer, Erdoğan ailesine, önce 'Oğlunuz şehit oldu', daha sonra ise 'kafasına tek kurşun sıkarak intihar etti' diye açıklama yaptı.

Otopsi raporunda ise Hakan Erdoğan'ın ölüm nedeni olarak karın boşluğuna isabet eden kurşun gösterildi.

Askeri yetkililerin açıklamaları ile otopsi raporunun farklı olması nedeniyle aile, yaklaşık 3 aydır Genelkurmay Başkanlığı'ndan oğullarının ölüm nedenini öğrenmeye çalışıyor.

Tokat merkezde ikamet eden Ali-Düriye Erdoğan çifti, biricik yavruları Hakan Erdoğan'ı, 2009 yılında eline kına yakıp davul zurnayla askere uğurladı. Acemi birliğinin ardından Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine dağıtım olan Hakan Erdoğan, terhisine bir ay kala 10 Nisan'da hayatını kaybetti. Aynı gün askeri yetkililer, doktorla birlikte Hakan Erdoğan'ın Tokat'taki baba ocağına giderek, çocuklarının şehadet haberini aileye verdi. Hakan Erdoğan'ı şehitliğe defnetmek isteyen aile, yetkililerin, 'oğlunuz şehit değil kafasına tek kurşun sıkarak intihar etmiş' cümlesiyle ikinci bir acı yaşadı. Biricik yavrularını Erenler Mezarlığı'na defneden aile, çocuklarının kesin ölüm nedenini öğrenmek istiyor.

Gözü yaşlı anne Düriye Erdoğan, Türk bayrağına sarılı olarak gelen oğlunun cesedine baktığında kafasında mermi izi olmadığını iddia etti. Otopsi raporunda da oğlunun ölüm nedeni olarak karın boşluğuna isabet eden merminin gösterildiğini belirten Düriye Erdoğan, belirsizliğin acılarını artırdığını kaydetti.

Oğlunun, terhisine 1 ay kala intihar etmeyeceğinin altını çizen baba Ali Erdoğan, ölüm nedeniyle ilgili açıklamaları şüpheli bulduğunu ifade ederek, "Oğlumun asker arkadaşları ile görüşmemde, tüfeğin Hakan'ın yanında bulunduğunu söylediler; oysa intihar olması durumunda önünde olması gerekir. İntihar edecek biri karın boşluğuna ateş eder mi? Terhisine 1 ay kalan biri kendine kıyar mı? Oğlum hayat dolu, yaşamasını seven biriydi, intihar gibi duyguyu asla düşüneceğini sanmıyorum. Bizi üzen tek şey, bize önce şehit beratı verilmesi sonra intihar etti denmesi. 3 aya yakın süredir komutanlardan gelecek bir telefon bekledik, bizi kimse aramadı. Hala silahın balistik incelemesi bize bildirilmedi. Tek istediğimiz şey, olay hakkında net ve ayrıntılı bilgi verilmesi, bu olay tam aydınlatılana kadar peşini bırakmayacağım." diye konuştu.

F-4’lerde ‘İsrail etkisi’ kırıldı mı ? / Yiğit Bulut

HABERTÜRK ekranlarında konuşan Havelsan Genel Müdürü Yarman önemli bir detayın altını çizdi: “F-4’lerin modernizasyonu İsrail’de yapıldı ve radar sistemleri takıldı... Biz yazılımların tamamını değiştirdik, bunu yapmasaydık modernize edenler tarafından istenmeyen bir yerin bombalanması sırasında, bomba kapakları bile açılmayabilirdi...”

Sevgili dostlar, umarım Yarman haklıdır ve “etki tamamen yerli sistemler kullanılarak silinmiştir”. Bu noktada aklıma şu soru geliyor; bu kadar “riskli bir bölgede büyük olma iddiasında olan Türkiye’nin bu alanlarda atması gereken çok hızlı adımlar” yok mu? İsrail’in “modernize ettiği” bir ordu ile “daha nereye” kadar gidilebilir? Acı ama çok acil sorgulanması gereken detaylar!

Ya terörist ya köylü! / Umur Talu

Herkesin hayatta çok seçim imkanı yok.
Öyle üniversite sınavında gibi dört, beş şık bile yok. Hatta şık hiçbir seçenek yok.
Bir mermi gibi aslında hepimizin kafasına saplanmalı bazı olaylar.
Kahrolmalıyız seçimsizliğe.
Anayasanın, şunun bunun boş vermişliğine. Asgari var oluşta bile kiminin ömür boyu zincirlendiği eşitsizliğe.

NE HAZİN
Onca şehit verilen Gedikli baskını sonrası general, “teröristlerin çoban sanıldığını” söylemişti.
Şöyle yazmıştım:
“Karşı taraftakinin sıradan insan olduğu kuşkusuyla ateş gücünü frenleyen, hayatları riske atabilen, önceliği onlara zarar vermemeye bir komuta anlayışı ise…

Ne iyi ve onca kayıptan sonra ne hazin!
Ya da, hesap verme gereğini birkaç katına çıkartan bir durum:
Sanmak üstüne, onca çocuğu ölüme taşıyabilen bir kurmaylık!”

İKİSİ DE
Zaman ne hızlı ve ne yavaş!
Bir hafta mı oldu sadece?
Derken Hatay, Hassa, Dedemli Köyü, Şekerim Deresi…
Askerler bu kez köylüleri “terörist sandı”
İki köylü ölü. İki ölü köylü. “Terörist sanıldıkları” için.
“Teröristler köylü sanıldıği için” çoğu zaten köylü olan askerler… “Köylüler terörist sanıldığı için” köylüler. Seçenek bu işte.
Askerin kendine koyduğu ölümcül seçim:
Ya köylü, ya terörist… Ya tetiği çekersin ya çekmezsin.
İster istemez, nice insanın da yıllardan beri hayatına yapışmış kader:
Ya köylü, ya terörist!
Kaçamazsın. Çıkış yok.
Göçerek dahi kolay kolay atamadığın kader:
Ya köylü, ya terörist!
O yüzden, birçoğunun gözünde her ikisi birden!

EN ÇOK
Bazen “en çok şehit veren iller” açıklanıyor:
Şırnak birinci!
2009 sonunda şehit sayısı 300 barajını geçen ilk il! Ardından, nüfusu Şırnak’ın 70 katı İstanbul. Sonra Hakkari, Ankara, Diyarbakır.
Asker, korucu, polis. Çoğu korucu; “devlet yanında, eli silahlı köylü.”
Bin küsur şehidi, devlet kayıtlarında 4 bin suçlusu olan korucular.
Ama kimi asker cenazesinde Kürtçe ağıt da duydunuz: Uludereli er Süleyman mesela.
Çoğu korucu köylerinden çocuklar. Kaçamadıkları kader: Ya köylü, ya terörist!
Yoksulluğuna, şiddetine hapsoldukları, iki ateş arası kadıkları bölgede, bu kez tıraşlı, düğmeleri ilikli, tam teçhizatlı, “hiç olmazsa karnı doyan köylü” asker.
Eski Genelkurmay deyişiyle, “düşük yoğunluklu savaş” olduğu kadar, bizatihi “Kürtlerin de iç savaşı”!
Ne kırım Yarabbi!

40 BİN ÖLÜ
Hani her gün artıyor ya, “40 bin ölümüz” diye soğuk soğuk yuvarlanmış sıcak rakam.
2009 sonu “resmi hesap”: 7 bin 946 şehit: 5 bin 821’i asker, 1350 korucu, 775 polis.
Ayrıca, “4 bin 828 sivil terör nedeniyle hayatını kaybetti” deniyordu. Korucu köylü, askerlerin çoğu köylü…
“Siviller” de çoğunlukla “köylü” idi; bir kısmı çocuk, bir kısmı “terör saldırısı”yla bir kısmı “terörle mücadele kurşunu”yla.
40 bin için geriye en az 27 bin gibi bir sayı daha kalıyor, devleT hesabıyla.
İşte o da zaten açmazı anlatıyor:
40 bin ölü… Ya terörist ya köylü!

HANGİ
Hani, bölgede köylüler eskisi gibi hayvancılık yapamadığı için ithal edilen Angus etlere kekik atılacak ya…
“Ya köylü ya terörist” diye öldürülenler ile 75’lik yaralı kader onu topluyordu.
Sanmayın ki dağlar kadar uzaktılar size; mutfağınız kadar yakın!
Ne demişti önceki Genelkurmay Başkanı, Fenerbahçe tribününde askeri ihale şampiyonu yöneticilerle “çak” yapmadan hemen önce:
“BBG evi gibi… Her şeyi izliyoruz.”
Kekik ile keklik o yüzden karışıyor olmalı!
Bir okur yorumu şöyleydi:
Hangi büyük Tanrı bu kadar kan dökülsün istiyor ki acaba?

Hipnozcu Yarbay ve hesap sırası / Erhan Başyurt

Kayseri'de 3 astsubayın gözaltına alınarak, ilaç ve hipnozla işkence yapıldığı, kendilerine hatırlamadıkları metinler yazdırıldığı ve sonra imzalatıldığını ilk BUGÜN Gazetesi gündeme taşıdı.

O tarihten bu yana da fikri takip adına başarılı bir çizgi gösterdik.
Birincisi, gözaltına alma için gerekli hiçbir delil yok.
İkincisi, sivil şahıslar eşliğinde ilaç ve hipnozla işkence yapılıyor.
Üçüncüsü, gözaltına alınan isimlerin avukatlarıyla görüşmeleri engelleniyor ve ortada tek bir delil bulunmadığı halde aylarca tutuklu bulunduruluyor.

Ne yazık ki, bütün bu süreçler boyunca ne Genelkurmay ne de Milli Savunma Bakanlığı'nın kamuoyuna yeterli açıklama yaptığına şahit olmadık.
Ne yazık ki, bütün bu süreçler boyunca bütün bu hataların parçası olan isimler görevlerini sürdürdüler.
Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri olarak görev yapan Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, bu gözaltı ve sorgulamaların sorumlusu olan isim.

Albay Üçok, Kayseri'de bulunduğu sürede otel parasını bir firmanın ödediğini ispatlayan haberimiz için "Kim sızdırdı" soruşturması da açtı.
Haberi kaleme alan Haber Müdürümüz Güngör Ergün'ü, Ankara'ya tanık olarak çağırıp, hakkında sanık gibi işlem yaptı.

Soruşturma konusu olayın birinci derece muhatabı olduğu halde, sorguyu kendisi gerçekleştirdi.
Yine ifade öncesi "ev ve işyerini aratma kararı" diye bir belge ile tehdit edip, sonra da kâğıdı yırtarak şantaj yaptı.
Bütün bunları yazdık, maalesef ne Genelkurmay ne de Milli Savunma Bakanlığı yine açıklama yapmadı.
Albay Üçok da görevine devam etti.

Üstelik Ergenekon'un Hava Kuvvetleri'ndeki yasadışı yapılanması Karargâh Evleri'ni soruşturmakla görevlendirildi.
Garip ama gerçek, Ergenekon savcıları 5 tane iddianame yazdı.
Karargâh Evleri soruşturmasını Hava Kuvvetleri Komutanlığı halen tamamlayamadı.
Daha önemlisi, Ahmet Zeki Üçok "çürük çetesi"nin yöneticisi olmaktan yakalandı.
Halen tutuklu.

Bu arada "çürük çetesi" soruşturmasını yürüten savcıya, bilgisayarlarının kayıtlarının temizlenerek verildiği ortaya çıktı.
Şahitlerin verdiği bilgiye göre temizlik işlemine bizzat Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu nezaret etti.
Çubuklu, delil karatma nedeniyle savcılara ifade vermeye çağrıldı ama reddetti.
Halen görevinin başında...
Bu arada temizlenen dosyalarda neler olduğunu dün gazetemizde yayınladık.

Üçok, Ergenekon'un Karargâh Evleri ile ilgili irtibatlara ulaşmış ama bunları karartmak için özel gayret göstermiş.
Karartmada izlenecek yolu gösteren bilgi notu bile hazırlamış.
Üçok, buna rağmen Ergenekon savcıları sorduğunda "irtibatlara ulaşamadık" diye hilaf-ı gerçek beyanda bulunuyor.
Yeniden hipnozcu Yarbay Gürol Doğan'ın yer aldığı Kayseri'deki o malum olaya dönelim.
Buradaki soruşturma Ergenekon'un Karargâh Evleri soruşturması nedeniyle tutuklu bulunan tek isim Albay Cengiz Köylü yüzünden başlatılmış.
İddia o ki, Kayseri'de görev yapan Köylü tutuklanınca, Kayseri İkinci Hava İkmal ve Bakım Merkezi Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler "yardım toplanması" talimatı vermiş.
Kimliği tespit edilemeyen bir kişi de bu talimatı herkese ulaşabilsin diye "intranet" iç yazışma ağına atmış.
Karargâh Evleri'ni karartmak için soruşturan Üçok, tutuklu Köylü hakkındaki yazıyı kimin attığını soruşturmak için Ankara'dan Kayseri'ye gediyor.
Bir sonuca ulaşamayınca, Tümgeneral Ulugüler'in de onayı ile hipnozcu emekli Yarbay Doğan'ı çağırıyor.
Sonuç malum.
Hipnozcu Doğan dün işkenceden 7 buçuk yıl ceza aldı.
Albay Üçok, çürük çetesinden tutuklu. Hipnoz ve işkenceden ayrıca yargılanacak.
Tümgeneral Ulugüler, geçtiğimiz YAŞ'ta "korgeneral"liğe terfi oldu.
Şu an Genelkurmay Lojistik Başkanı.
Sorumlu bulunduğu komutanlığa Gürol Doğan'ı çağırıp, kendi personeline hipnoz ve ilaçla işkence yaptırmaktan onun da yargılanması söz konusu.
Göreceğiniz gibi adalet geç de olsa tecelli ediyor.
Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı tatmin edici açıklama yapmak ve iddialarla ilgili soruşturma açmaktan ne kadar kaçınsa da, gerçekler ortaya çıkıyor.
BUGÜN Gazetesi'ne gelince, okurlarının da desteği ile karanlıkları aydınlatmak ve gelecek nesillere güçlü bir Türkiye bırakmak için üzerine düşeni yapmaya devam edecek...

Bu okur yorumu TSK'ya ithaf olunur / Osman Özsoy

Haber7 okuyucusu, Şemdinli Gediktepe sınır karakolunda 11 şehit verdiğimiz saldırı ile Hatay'ın Hassa ilçesinde terörist sanılarak öldürülen köylüler arasındaki "çoban" bağlantısına farklı bir yorum getirdi ve kuşkularını sıraladı. İşte o bakış açısı.

Öyle okuyucu yorumları geliyor ki, kamuoyunda son yıllarda Türk Silahları Kuvvetleri’ne (TSK) olan güven aşınmasını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.

Yapılan yorumların abartılı veya gerçekle örtüşmemesi değil asıl mesele...
İnsanların oldukça hassas konularda nasıl bu şekilde düşünür hale geldiğidir. Tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken asıl nokta budur.

Eğer TSK gelen eleştirileri ciddiye almaz ve gerekli girişimlerde bulunmazsa, güven aşınmasının güven bunalımına dönüşmesi riski de var. Evlatlarını vatanı korusun diye askere gönderen aileler, ‘evlatlarımızı askerde kim koruyacak’ endişesini giderek derinden hissetmeye başladılar.

Dün bir okuyucumuzdan gelen e-postayı okuyunca, TSK’nın dikkatine sunmak üzere bugün burada sizlerle de paylaşmanın uygun olacağını düşündüm.

Yaşanan son üzücü olayı biliyorsunuz. Hatay'ın Hassa ilçesi Dedemli köyü Şekerin Deresi mevkisinde güvenlik görevlilerinin terörist sanarak yanlışlıkla ateş açtığı köylülerden ikisi öldü, biri yaralandı. Köylülerin o sırada kekik topladıkları, askerlerin ''dur'' ihtarına uymadıkları için terörist sanılarak güvenlik ekiplerince kendilerine ateş açıldığı açıklandı. Bakanlık konuyu araştırmak üzere Mülkiye Başmüfettişi ve bir jandarma albay görevlendirdi.

Medyaya da yansıdığı gibi, olaydan yaralı olarak kurtulan köylüler ise kendilerine ''dur'' ihtarı yapılmadığını ve doğrudan ateş edildiğini ifade ediyorlar.

Şimdi gelelim asıl meseleye ve okuyucuların zihninde beliren güven sorununa...
Şemdinli Gediktepe'deki sınır karakolunda 11 şehit verilen saldırıyla ilgili tartışmalar da sona ermedi. Güvenlik birimlerinin tespitleri, yaşanan ihmali ortaya koyarken, askerlerin ifadeleri ve otopsi sonuçları Mehmetçik'e çok yakın mesafeden ateş açıldığını ortaya koydu. Hakkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya'nın 'çoban zannettik' dediği kişilerin teröristler olduğu ancak o kadar şehit verildikten sonra anlaşıldı.

Hakkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya'nın 'çoban zannettik' sözü yaşanan tartışmaların kilit noktasını oluşturuyor. Hatta Genelkurmay Başkanı İlker Paşa’nın karakola saldıran teröristlerin sayısı ile ilgili verdiği birbirinden tutarsız rakamlar da, hangisi doğru endişesini doğuruyor...

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Koordinatörü Sedat Laçiner, "O kadar terörist hiçbir iz bırakmadan karakola kadar geliyorsa, istihbarat zafiyeti vardır" diyor. Teröristlerin taşıdığı silahların da ağır ve görünür olduğuna dikkat çeken Laçiner, çok sayıda PKK'lının yakın sızmayı gerçekleştirdiği ve çatışmaya girdiğinin ortaya çıktığını vurguluyor.

İlginç irtibat...
Okuyucumuz gönderdiği e-postasında tam da bu noktada bir kuşkuyu dile getiriyor ve Şemdinli saldırısı ile Hatay’daki olay arasında bir bağlantı kurarak şu noktaların altını çiziyor:

“Gediktepe'de 11 şehit verdiğimiz saldırıda sınır karakoluna yaklaşan teröristleri çoban sandığımız için ateş etmedik mazeretine sığınanların, eğer o gece karakola yaklaşanlar çoban mı, sınır kaçakçısı mı, çevrede yaşayan köylü mü diye bakmaksızın üzerlerine ateş etseydik, onlarca sivilin terörist sanılarak ölümüne neden olurduk’’ gerekçesini güçlendirmek için, birileri tarafından Hatay olayının oluşturulmasına zemin hazırlanmış olabileceğini bir iddia ve kuşku olarak dile getiriyor.

Daha önceki bir çok saldırıdan farklı olarak Şemdinli’deki olay medyatik boyut kazanınca ve ilk defa bu ölçekte tüm siyasilerin gündeminde yer alınca, dahası, TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin “TSK’dan bu konuda doyurucu bir açıklama bekliyoruz” şeklinde konuşunca Şemdinli saldırısı farklı bir boyut kazandı ve işin aslının ne olduğuna yönelik beklentiler arttı. Okuyumuz, bu tür olayların arka planlarında hangi çevreler var ise, Hatay’daki olayı öne çıkarmak suretiyle Şemdinli’de o gece verilen ağır zayiata mazeret oluşturma çabasında olabileceklerinin altını çiziyor. Yani her iki saldırının da öznesini ve ortak noktasını çobanlar oluşturuyor.

Tüm bunlar bir okuyucumuzun kendi çıkarımları, yorumları ve kuşkuları... Yani iddiaları.
Bu noktada bir iletişim hocası olarak bizi ilgilendiren hadisenin güvenlik boyutu ve ihmaller zincirinin nedenleri değil... İşin o yönüne konunun uzmanları ve kanuni sorumluları zaten eğileceklerdir.

Konunun bizi ilgilendiren yönü, kamuoyunda giderek kurumlara yönelik derinleşen güven bunalımı, açıklamalara olan güvensizlik ve fidan gibi vatan evlatlarının ihmaller zinciri nedeni ile yok yere öldükleri yönünde artma eğilimi gösteren endişelerdir.

Eğer okuyucular aklın sınırlarını zorlayan yaklaşımlarla hadiseler arasında bağlantı kurma çabasına girdilerse ve resmi açıklamalarla tatmin olmayıp her işin arkasında başka boyut aramaya başlamışlarsa, yapılan tüm yorumlar ve iddialar yanlış bile olsa, eğer böyle bir algı oluşmuşsa, bir iletişim tekniği olarak bunu yönetememek de kurumsal bir zaafiyettir.

Herşey bir yana tüm tartışmaların en umut verici yanı ise, olayları sümen altı etme ve kolaylıkla örtmenin eskisi kadar mümkün olmaması, kamuoyunun olan biteni sorgulayıcı ve tatmin edici cevap beklemeye matuf beklentilerinin artmasıdır.

Şeffaflık, hiç kuşkusuz kurumlara olan güveni de artıracaktır.
Neticede herkes daha iyi olsun diye çaba gösteriyor.

Terörist kovalarken fotokopici oluyorlar!

25 yıllık terörle mücadelede 3 ay eğitim almış er ve erbaşların kullanılmasına artık son verilmesi TSK'nın da gündeminde. Peki profesyonel ordu bu sorunu çözer mi? "Hayır" diyen Sedat Laçiner'in ilginç tespitleri var...

TSK terörle mücadelede profesyonel sisteme geçme hazırlığında. Yani artık 3 ay eğitim almaş vatan evlatları teröristlerle burun buruna bırakılmayacak... Çeyrek asrılık terör sorununun çözümü için geç kalınmış olan bu yöntem tek başına yeterli mi peki?

Uluslararası ilişkiler, uluslararası güvenlik ve Türk dış politika uzmanı Doç. Dr. Sedat Laçiner’e göre "hayır" değil.
Sınırın taşınması ve profesyonel askerlik meselesini konuştuğumuz Laçiner, TSK'nın bütütünüyle profesyonelleşmesini ve zorunlu askerliğin sembolik bir veya birkaç aylık temel eğitim şeklinde verilmesi gerektiğini belirtiyor. Laçiner'in çok ilginç tespitleri de var.

"Terörle mücadelede sadece profesyonellik tek başına yeterli değildir, çünkü iyi bir yüzbaşı veya iyi bir teğmen demek her işi yapabilir biri demek değildir." diyen Laçiner, terör bölgesinde görev yapan subay, astsubay ve uzman erbaşların 2 yıl sonra tam kıvamına gelmişken alakasız yerlere tayin edildiğine dikkat çekiyor.

Doç. Dr. Sedat Laçiner, "Dağda terörist kovalarken birden bire kendisini Ankara’da fotokopi çeker halde bulan pek çok kişi biliyorum." diyerek çok ilginç bir noktaya dikkat çekiyor...

Yazılarını da çok yakından takip ettiğim uluslararası ilişkiler, uluslararası güvenlik ve Türk dış politika uzmanı Doç. Dr. Sedat Laçiner’i aradım. Kendisine gündeme dair her şeyi sordum.

-Devlet Bakanı Hayati Yazıcı teröre karşı alınacak önlemleri sıralarken “Sınır taşımayı da konuşalım” dedi. Sınır güvenliği ve sınırın yerinin bazı bölgelerde kaydırılması konusunda siz ne düşünüyorsunuz. Bu bir çözüm olabilir mi?
Türkiye’nin Irak ve İran sınırları oldukça zorlu coğrafyalardan geçiyor. Özellikle Irak sınırı doğal değil, kimi yerlerde 2-3bin metreden geçiyor. Bu da savunmayı zorlaştırıyor. Bu durumda ya savunmayı dağın bu tarafında kuracaksınız, ya da diğer tarafta. Sınır değişikliği yapılabilirse elbette daha iyi korunabilir. Bir tür takas olabilir. Ancak şu anki ortam bu tarz düzenlemelere çok da uygun durmuyor. Eğer sınırı iki tarafı da mutlu edecek tarzda düzenleyebilirseniz neden olmasın, ancak bu göründüğünden daha zor bir iştir. Ayrıca sadece sınır değişikliği ile sınırlarınızı daha güvenli hale getiremezsiniz. Önemli olan sınırın her iki tarafında da güvenlik ve huzurun olmasıdır. Örneğin Fransa ile Belçika arasında doğru düzgün sınır bile yoktur. Aynı şekilde silahlar yığılı iken güvenli olmayan Suriye sınırımız bugün büyük oranda güvenlidir. Demek ki sınırları sadece silahlar korumuyor. Karşı tarafta dostlar bulabilirseniz, birlikte bir hayat geliştirebilirseniz sınırınız da güvende oluyor.

ÜÇ TEMEL ÖNLEM
Sınır güvenliği için ne gibi önlemler alınabilir?
Kısa vade sınır güvenliği için 3 temel önlemi almak mümkündür. Bunlarda ilki sınırın savunması güç yerlerinde ortak güvenlik alanları oluşturulabilir. Bu alan içinde her iki devlete de hareket serbestisi verilir. Yani zorlu bölgelerde Türk güvenlik güçleri 3, 5, 10 km derinlikte, artık ne kadar ihtiyaç varsa sanki kendi topraklarındaymış gibi hareket edebilirler. Bu durumda aynı hakkı istemesi halinde Irak tarafına da vermesiniz gerekebilir. İkinci olarak sınırda kimsenin giremeyeceği ortak sahalar oluşturulabilir. Örneğin bir dağın iki taraftaki kısmında da yerleşimden ve serbest geçişten arındırılmış noktalar oluşturulabilir. Bu bölgelerde özellikle hava saldırıları da serbest bırakılabilir.
Üçüncü önlem ise Kuzey Irak’ta, o bölgenin egemenlik dengelerini bozmadan, Türk sınırına yakın bölgelerde birkaç tane büyük askeri üs oluşturulabilir. Türk askerleri ve istihbaratçılarını barındıracak bu üsler karakol gibi değil, etrafına sıcak takip yapabilecek güç ve donanımda olmalıdır.
Yukarıda saydığımız önerilerin Irak tarafına çok sıcak gelmeyeceğinin farkındayım. Ancak bu önerilerin ABD ve Irak’a kabul ettirilebileceğini düşünüyorum.

PROFESYONELLEŞME OLMAZSA OLMAZ BİR İHTİYAÇTIR
-Yine çözüm önerileri üzerinden gidersek, terörle başa çıkmak ve kayıpları önlemek konusunda “profesyonel ordu” önerisi yeniden tartışılmaya başlandı. Profesyonel ordu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Her meslekte profesyonelleşme esastır. Profesyonelliği her işte ararken, dünyanın en tehlikeli işlerinden diyebileceğimiz askerlikte aramamak mantıklı değildir. Kaldı ki günümüzde askerlik daha fazla uzmanlığı gerektirmekte, profesyonelliğin ötesinde çok detay konularda uzman olmak şart hale gelmektedir. Eğer bu ikisini TSK başaramazsa geçmişte kalan bir ordu olarak çok gerilerde kalır. Başka bir deyişle terör olsun ya da olmasın TSK için profesyonelleşme olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Bunun için Türkiye’nin gerekli kaynağı da vardır. Bu bağlamda Ordu’nun tamamen profesyonelleşmesi, zorunlu askerliğin sembolik bir veya birkaç aylık temel eğitim şeklinde verilmesi gerekir.

ORDULAR YOK ETMEK ÜZERİNE KURULU YAPILARDIR
-Terörle mücadeleye gelirsek…
Temelde terörle mücadele özellikle ülke içinde ordu ile yapılabilecek bir iş değildir. Ordular yok etmek üzerine kurulu yapılardır. Ülke içinde ordunuzu ne kadar çok kullanırsanız o kadar çok hem ülkenize, hem de ordunuza yazık edersiniz. Bir düzenli orduya şurada terörü bitir demek ona yapılabilecek en büyük zarardır. Profesyonel dahi olsa düzenli birliklerle, konvansiyonel savaşa göre yapılanmış ve eğitilmiş kişilerle bu iş olmaz. Eğer ordu içinde ayrı bir terörle mücadele birimi kurulursa o zaman durum değişir. Fakat unutmayınız, bu da zordur. Kurumlar bir günde zihniyet değiştiremezler. Eğer kurduğunu terörle mücadele birimlerini normal subaylar ile kurup, ordu içinde klasik emir-komuta zincirine bağlayacaksanız onun adı ne olursa olsun özü ordunun diğer birimlerinden çok da farklı olmayacaktır. Bu nedenle bu tür birimleri polis veya MİT içinde oluşturmak, ya da bağımsız bir yapılanmaya gitmek daha akla yakın geliyor. Eğer ordu içinde profesyonel ve terörle mücadelede uzman bir oluşuma gidilirse bu da kabul edilebilir.

Profesyonel orduya geçiş bu sorunu çözmeye yeterli mi?
Terörle mücadelede sadece profesyonellik tek başına yeterli değildir, çünkü iyi bir yüzbaşı veya iyi bir teğmen demek her işi yapabilir biri demek değildir. Nasıl ki poliste trafik polisini narkotiğe veremezseniz orduda da belli uzmanlaşmaların olması gerekiyor. Ayrıca terör bölgesine Batı’dan gelen kişiler tatiller ve izinler düşüldüğünde 2 yıldan az bir süre bu bölgelerde görev yapıyorlar. Meseleyi tam kavramaya başladıkları sırada yeniden ilgisiz bir bölgeye tayinleri yapılıyor. Dağda terörist kovalarken birden bire kendisini Ankara’da fotokopi çeker halde bulan pek çok kişi biliyorum. Bu örnek geliştirilebilir yönlerimizden sadece bir tanesi. Kısacası teröristle mücadele yönetiminde ciddi reformlara ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.

ZORUNLU ASKERLİK DÜNYANIN EN BÜYÜK İSRAFLARINDAN
- Genelkurmay bu konuda görüşünü açıkladı. Asker neden karşı profesyonel orduya?
Genelkurmay’da profesyonel ordunun güçlü taraftarları da var. Ancak diğer gündemleri teknik ihtiyaçların karşılanmasına engel oluyor olabilir. Nihayetinde zorunlu askerlik sadece terörle ilgili bir konu değil. Bazı generaller zorunlu askerliği tüm Türkiye’yi tornadan geçirme, Türk insanını Cumhuriyet değerleri doğrultusunda eğitme aracı olarak görüyor. Oysa bu kanı çok yanlış. Askere gidenlerin ordu veya cumhuriyet konusunda terbiye edildiklerini, doğru yola ulaşıp sivil hayata dönmedikleri defalarca kanıtlandı. Diğer taraftan askerlikte profesyonelleşme ve uzmanlaşma çoğunluğun hayali. Çünkü asker de acemilerle uğraşmaktan bıktı. Askere alınanların yarıdan fazlası sorunlu insanlar.

Nasıl sorunlu?
Çünkü o yaşlarda sorun çok. İşsizlik var, evlenme dönemi, ana babadan ayrılma çağları gibi. Bu insanları bir teğmene, bir yüzbaşıya verdiğiniz zaman hem zaman ve enerjileri boşa gidiyor, hem de psikolojileri bozuluyor. Dahası verdikleri emekler sonuç verse bile en nihayetinde bu sonucu 1 yıl kadar kullanabiliyorsunuz, sonrasında kalifiye elemanınız sivil hayata dönüyor, her şey yeniden başlıyor. Aslına bakarsanız zorunlu askerlik dünyanın en büyük israflarından biri. Bu kişilerden hem istediğiniz verimi alamıyorsunuz, hem de subaylarınız meşgul ediyorsunuz. Ayrıca zorunlu askerliğini yapanların işe uygun bir motivasyonları da yok. Ya aşırı istekliler, ki bu çok da istenen bir durum değildir, ya da korku ve endişe içinde teskere sayıyorlar. Geçicilik hissi içindeki bir askerde birikim oluşması ve belli yeteneklerin geliştirilmesi de oldukça zordur.
Ordu içinde profesyonelliğe karşı çıkan bazı kişilerin belirttikleri gerekçeler ise son derece zayıf. Örneğin askere maaş verirsek vatan aşkları azalır, motivasyonları azalır diyorlar. Oysa bizim subaylarımızın hepsi maaş alıyor ve vatan aşklarında herhangi bir azalma olduğunu sanmıyorum.

HÜKÜMETİN TEK HATASI
-Yaşadığımız bu kanlı terör olayları ile ilgili hükümete, orduya ve medyaya karne vermenizi istesem, önce hükümetin karne notu ne olur?
Hükümet 7 yıldır terörle mücadelenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarında çok radikal önlemler aldı. Bunun sonucunda sokaklarda şiddete eğilim azaldı. Hükümetin tek hatası teröristle mücadele, yani silahlı mücadele kısmında zayıf kalması. Bu konuda Hükümeti MHP, CHP ve diğer partilerden farklı görmüyorum. Teröristle mücadelede ne yazık ki AK Parti de kendisinden öncekiler gibi “asker, polis ne istemiş de vermemişim” diyor. Oysa onların güvenlik bürokrasisinin gözetim, denetim, sevk ve idaresini yapması gerekir. Üstelik bunu bürokrasi istese de yapması gerekir, istemese de. Sonuçta elinde silah ortada dolaşan 5-6 bin insan olunca yaptığınız reformlardan sonuç alamıyor, siyasi reformlara ise neredeyse hiç geçemiyorsunuz.
Kurumlara not vermek bana düşmez. Ancak ortada büyük bir dağınıklık olduğu ortada…

-Terörle mücadeleden asıl sorumlu olan kurum hangisi, Genelkurmay mı, İçişleri Bakanlığı mı?
Bu bile belli değil. Yasalar başka bir şey söylüyor, uygulama ise bambaşka. Terörle mücadelede kurumlara tek tek not verilmez, çünkü bu mücadele topyekun bir mücadeledir. Eğer her şeyi mükemmel yapıyor da bir yerde vahim hatalar içindeyseniz yaptığınız iyi şeyler tam tersi sonuçlara da neden olabilir. Örneğin ekonomik iyileştirmeleriniz, kültürel hakları genişletmeniz bir karakolunuz basıldığında başka hedeflere hizmet edebilir. O nedenle eşgüdüm ve kurumlararası uyum bu mücadelede hayatidir. Fakat hepsinden önce şoför mahallinin boş kalmaması, yani hükümetlerin kaptan koltuğuna oturması gerekiyor. Aksi takdirde kendi başına yol alan kurumların başarılı olması mümkün değildir.

Özellikle bu son kanlı terör olayları nedeniyle ordu da ilk kez yüksek sesle eleştirilmeye başladı. Ordunun karnesi nasıl sizce?
Ordu’nun ve diğer kurumların yapıcı bir şekilde eleştirilmesinde sorun yok. O anlamda yapıcı olmak kaydıyla eleştiri ortamını sağlıklı buluyorum. Ancak kurumların da eleştirilerden yararlanma kabiliyetlerini arttırmaları gerekir. Eleştirileri saldırı olarak almamalı, yapılan eleştirilerde haklılık payı gözüküyorsa bunları uygulama alanına yansıtmak şarttır. Daha da önemlisi ordu hatalarında kendisini eleştirmeyi bilmeli, üstler astların görüşlerini daha çok dinlemeli ve böylece pek çok önlenebilir yanlış medyaya düşmeden giderilebilmelidir.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI GÖNÜL'E ZİYARET

Kamerun Cumhuriyeti Savunma Bakanı Edgar Alain Mebe Ngo, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ü ziyaret etti. Milli Savunma Bakanlığının önünde Bakan Gönül tarafından resmi törenle karşılanan Ngo, tören mangasını selamladı, ardından şeref defterini imzaladı.Gönül, ziyarette yaptığı konuşmada, Afrika'nın önemli bir ülkesinden önemli bir şahsiyeti ağırladıklarını söyledi.

Türkiye ile Kamerun arasındaki ilişkilerin son dönemde hızla geliştiğini ifade eden Gönül, en önemli adımın bu yıl Türkiye'nin Kamerun'da büyükelçilik açması ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kamerun'u ziyaretiyle atıldığını belirtti.

Kamerun'un Türkiye için çok önemli bir ülke olduğunu dile getiren Gönül, Kamerun'dan Milli Savunma Bakanlığına ilk kez bu kadar önemli bir ziyaret yapıldığına dikkati çekti.

Görüşmede müşterek meseleleri ele alacaklarını söyleyen Gönül, esprili bir şekilde, ''No problem. Her herhangi bir meselemiz, problemimiz yok. Gerek askeri, gerek savunma sanayi bakımından müşterek konuları görüşeceğiz. Esasen askeri bakımdan bugüne kadar pek çok ilişkide bulunduğumuz bir ülkedir. Gelişler gidişler olmuştur. Bugün bunu daha da ileri götürmenin gayreti içinde olacağız.''

Gönül, bu ziyaretle iki ülke arasındaki ilişkilerin ivme kazanacağını belirtti. Kamerun Cumhuriyeti Savunma Bakanı Edgar Alain Mebe Ngo da Kamerun Cumhurbaşkanı Paul Biya'nın kendisine bakanlıklar arasındaki ilişkileri geliştirmek için önemli bir görev verdiğini söyledi. Sıcak karşılama için Gönül'e teşekkür eden Ngo, Anıtkabir'i ziyaret etme imkanı bulmaktan da memnun olduklarını belirtti. Ngo, ''Türkiye'nin kurucusu bu büyük kişiye, çok büyük saygı ve hürmet duyuyoruz'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül'ün Kamerun ziyaretinin ilişkilerin gelişmesi için bir başlangıç olduğunu vurgulayan Ngo, bu ziyaretten sonra Türk Büyükelçiliğinin açıldığını, büyükelçi atandığını anlattı. Ngo, Kamerun'un Ankara büyükelçisinin atanmasında sona gelindiğini bildirdi.

Kamerun Cumhurbaşkanı'nın kendisine iki ülke arasındaki askeri ilişkileri başlatma görevi verdiğini belirten Ngo, ''Türkiye'nin ortağı, partneri olarak buradayız. Karşılıklı ilişkileri geliştirme gayesiyle geldik. Bu vesileyle
ilişkilerimizi geliştirme fırsatı bulacağız. Sizin de belirttiğiniz gibi Türkiye ile Kamerun arasında hiçbir problem yok ama biz ilişkileri daha da geliştirmeye, ayrıntıları görüşmeye geldik'' diye konuştu.

ABD'DEN KOBRA HELİKOPTER ALIMI

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ABD'den kobra helikopter alımıyla ilgili, ''Prosedür işliyor. Biz '2010'da verebilir misiniz' diye zorluyoruz, onlar 2011'e vadetmişlerdi. Olayı takip ediyoruz, en erken tarihte almaya çalışacağız'' dedi. Gönül, Milli Savunma Bakanlığında Kamerun Cumhuriyeti Savunma Bakanı Edgar Alain Mebe Ngo ile bir araya geldi.

Bakan Gönül, burada gazetecilerin taarruz helikopterleri alımıyla ilgili sorularını yanıtladı. Türkiye'nin, ABD'den kobra helikopterlerden istediğini ifade eden Gönül, ABD'nin ise apache vermeye hazır olduğunu söyledi. Gönül, şöyle konuştu:

''Bizim elimizde şu anda 30'un üzerinde, 36-37 kobra var. Altyapımız kobra olduğu için apache tercih etmiyoruz. Yoksa Amerika vermeye hazır. Biz kendilerinin kullandığı kobralardan istemiştik üretimden çıktığı için. Amerikan Savunma Bakanı Sekreteri Gates, geçen sene bana yazdığı mektupta, 2011'de temin edebileceklerini söylemişlerdi. Bize verebilmek için onların hukuk düzeni gereği kongreden karar almaları lazım. Bu kararın alınması basına yansıdı. Prosedür işliyor. Biz '2010'da verebilir misiniz' diye zorluyoruz, onlar 2011'e vadetmişlerdi. Olayı takip ediyoruz, ne zaman alabilirsek o zaman, en erken tarihte almaya çalışacağız.''

Helikopter sayısına ilişkin soruya Gönül, ''Biz daha fazla talep etmiştik, ama kongreden iki kararını çıkartıkları anlaşılıyor'' yanıtını verdi.

MEHMETÇİK VAKFI YÖNETİCİLERİNDEN ŞEHİT AİLESİNE ZİYARET

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Mehmetçik Vakfı Genel Müdürü emekli Tümgeneral Salih Güloğlu, Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde düzenlenen terörist saldırıda şehit olan Keşanlı Onbaşı Mustafa Kayın'ın ailesini
ziyaret etti.

Güloğlu, Vakfın İstanbul Temsilcisi emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri, Keşan 4. Piyade Mekanize Tugay Komutanlığı Kurmay Başkanı Albay Uğur Çam ile yaptığı ziyarette, 19 Haziran gecesi teröristlerin saldırısı sonucu şehit düşen Onbaşı Mustafa Kayın'ın babası Süleyman, annesi Sevgi ve ağabeyi Süney Kayın tarafından karşılandı.

Güloğlu, ziyaretin amacının, ailenin acısını paylaşmak olduğunu belirtti. Görev yaptığı dönemde, elinde birçok vatan evladının şehit olduğunu ve bunları bizzat yaşadığını anlatan Güloğlu, şöyle devam etti: ''Sadece kader birliği ettiğimiz insanlara bir vefa borcu olarak ailelerini ziyaret ederek açılarını paylaşmaya geldik. 1982 yılında kurulan Vakfın bir tek amacı vardır. O da vatani hizmetini yaparken şehit olan veya herhangi bir nedenle hayatını kaybeden, gazi olan veya engelli duruma düşen Mehmetçiklerin kendilerine veya aile bireylerine yardım etmek.''

Vakfa, devlet tarafından bir destek sağlanmadığını, en büyük gelir kaynağının vatandaşların bağışları olduğunu belirten Güloğlu, ''Bize güvenen vatandaşlarımıza minnet borcumuz var. Elde edilen gelirler ölçüsünde şehit ve
gazilerimizin ailelerine yardım ediyoruz. Yaşamlarının geri kalanını huzur içinde geçirmeleri için her türlü yardımı yapmaya devam edeceğiz'' dedi. Güloğlu ve beraberindekiler, şehit ailesinin acısını paylaştıklarını dile
getirdi.

Şehit babası Süleyman Kayın da TSK mensupları ile vakıf yöneticilerine, ziyaretten dolayı teşekkür etti.

'Islak İmza Davası'nda Yeni Gelişme

İrtica ile mücadele eylem planı davasındaki reddi hakim talebi reddedildi. İkinci duruşma yarın yapılacak...

Askeri Hakim Asteğmen Atamaları Yapıldı

30 Haziran 2010 ÇARŞAMBA, Resmî Gazete Sayı : 27627
ATAMALAR
Millî Savunma Bakanlığından:
Karar Sayısı : 2010/433

1 – Bu Kararda kimlikleri yazılı 52 (elliiki) yedek subay askerî hâkimin, karşılarında gösterilen görev yelerine atanmaları, 357 sayılı Askerî Hâkimler Kanunu’nun 16’ncı ve EK-3’üncü maddeleri gereğince uygun görülmüştür.
2 – Bu Kararı Millî Savunma Bakanı yürütür.

K.K. Kh.Des.Kt.Gr.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Sait TOPTAŞ, ANKARA, 333-7057, 30/4/2010, K.K.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ANKARA

1’inci Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Devran GÜNDAY, MUĞLA, 333-7049, 30/4/2010, 1'inci Or.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İSTANBUL

1’inci Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Muhammed Talha ALKAN, İZMİR, 333-7218, 30/4/2010, 1'inci Or.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-İSTANBUL

2'nci Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Tamer SOYSAL, KASTAMONU, 333-7010, 30/4/2010, 2'nci Or.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-MALATYA

2’nci Or.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm.Fatih GÖKCE, ÇORUM, 333-7220, 30/4/2010, 2’nci Or.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-MALATYA

3'üncü Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Bülent DELİBALTA, ADIYAMAN, 333-7238, 30/4/2010, 3'üncü Or.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ERZİNCAN

Ege Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ertuğrul KAYA, YOZGAT, 333-7001, 30/4/2010, Ege Or.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İZMİR

Ege Or.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ali CANBOLAT, KIRŞEHİR, 333-7013, 30/4/2010, Ege Or.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-İZMİR

K.T.B.K.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ahmet DİLFİRUZ, KAHRAMANMARAŞ, 333-7178, 30/4/2010, K.T.B.K.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-KIBRIS

K.T.B.K.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Yavuz ARICAN, KONYA, 333-7223, 30/4/2010, K.T.B.K.K.lığı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-KIBRIS

2'nci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ömer Aykut ÖZDOĞAN, ADIYAMAN, 333-7219, 30/4/2010, 2'nci Kor.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-GELİBOLU

2'nci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., İbrahim UĞURLU, MANİSA, 333-7153, 30/4/2010, 2'nci Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-GELİBOLU

3'üncü Kor. (HRF) K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Hasan Hüseyin YEŞİLDERE, ISPARTA, 333-7214, 30/4/2010, 3'üncü Kor.K.lığı As. Mah. As. Hak. Yrdc.lığına-İSTANBUL

3'üncü Kor. (HRF) K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Hüseyin Türker AVŞAR, KAYSERİ, 333-7002, 30/4/2010, 3'üncü Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İSTANBUL

5'inci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Bayram ÜNLÜSOY, YOZGAT, 333-7176, 30/4/2010, 5'inci Kor.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ÇORLU

5'inci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Mustafa DEĞİRMENCİ, KAYSERİ, 333-7009, 30/4/2010, 5'inci Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-ÇORLU

6'ncı Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ali Rıza HİMMETOĞLU, ADANA, 333-7246, 30/4/2010, 6'ncı Kor.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ADANA

7'nci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Şükrü İPEK, KONYA, 333-7171, 30/4/2010, 7'nci Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-DİYARBAKIR

7'nci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Serkan Tayyar ÜNSAL, KAHRAMANMARAŞ, 333-7037, 30/4/2010, 7'nci Kor.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-DİYARBAKIR

8'inci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Mesut YILDIRIM, KIRŞEHİR, 333-7019, 30/4/2010, 8'inci Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-ELAZIĞ

8'inci Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Yusuf KILIÇ, KAYSERİ, 333-7179, 30/4/2010, 8'inci Kor.K.lığı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-ELAZIĞ

9'uncu Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ramazan KEPOĞLU, GİRESUN, 333-7221, 30/4/2010, 9'uncu Kor.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-ERZURUM

9'uncu Kor.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ali İmran BÜYÜK, RİZE, 333-7184, 30/4/2010, 9'uncu Kor.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ERZURUM,

K.K. EDOK Muh.Hiz.Des.Eğt.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Akın Volkan ARIKAN, İSTANBUL, 333-7130, 30/4/2010, K.K. EDOK Muh.Hiz.Des.Eğt.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-İZMİT,

K.K. EDOK Muh.Hiz.Des.Eğt.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Murat TAŞDELEN, GAZİANTEP, 333-7245, 30/4/2010, K.K. EDOK Muh.Hiz.Des.Eğt.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İZMİT

Dağ Komd.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Ahmet YEDEKCİ, NEVŞEHİR, 333-7187, 30/4/2010, Dağ Komd.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-ISPARTA

Dağ Komd.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., İbrahim ŞİMŞEK, AYDIN, 333-7132, 30/4/2010, Dağ Komd.Ok.ve Eğt.Mrk.K.lığı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-ISPARTA

12'nci Mknz.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Mustafa BAŞARA, TOKAT, 333-7165, 30/4/2010, 12'nci Mknz.P.Tug.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-AĞRI

12'nci Mknz.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Turgay CANDAŞ, İÇEL, 333-7243, 30/4/2010, 12'nci Mknz.P.Tug.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına -AĞRI

48'inci Mot.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Özgüray KARABATAK, GİRESUN, 333-7098, 30/4/2010, 48'inci Mot.P.Tug.K.lığı As. Mah. As. Hak. Yrdc.lığına-TRABZON

48'inci Mot.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., İlyas GÜLMÜŞ, HATAY, 333-7099, 30/4/2010, 48'inci Mot.P.Tug.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-TRABZON

54'üncü Mknz.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Tolga TOMBAK, BOLU, 333-7157, 30/4/2010, 54'üncü Mknz.P.Tug.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-EDİRNE

5'inci P.Eğt.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., İshak KARADAVUT, YOZGAT, 333-7008, 30/4/2010, 5'inci P.Eğt.Tug.K.lığı As. Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-SİVAS

5'inci P.Eğt.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Aydın KAYA, MUĞLA, 333-7017, 30/4/2010, 5'inci P.Eğt.Tug.K.lığı As. Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-SİVAS

5'inci Zh.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., İsmail NACAK, ANKARA, 333-7056, 30/4/2010, 5'inci Zh.Tug.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-GAZİANTEP

5'inci Zh.Tug.K.lığı Emrinden, Hâk.Atğm., Abdulkerim Can ASLAN, İSTANBUL, 333-7136, 30/4/2010, 5'inci Zh.Tug.K.lığı As.Sav.lığı As. Sav. Yrdc.lığına-GAZİANTEP

9'uncu Mot.P.Tug.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Ahmet AKDENİZ, ANKARA, 333-7225, 30/4/2010, 9'uncu Mot.P.Tug.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-SARIKAMIŞ

Dz.K.K.lığı Ad.Müş.liği Emrinden, Hak.Atğm., Mehmet IŞIK, ANKARA, 333-7072, 30/4/2010, Dz.K.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ANKARA

Donanma K.lığı Ad.Müş.liği Emrinden, Hak.Atğm., Mehmet Ömer HOŞVER, İSTANBUL, 333-7125, 30/4/2010, Donanma K.lığı As.Mah.As.Hak. Yrdc.lığına - GÖLCÜK

Güney Dz.Sh.K.lığı Ad.Müş.liği Emrinden, Hak.Atğm., Ümit KOCATEPE, YALOVA, 333-7050, 30/4/2010, Güney Dz.Sh.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İZMİR,

Kz.Dz.Sh.K.lığı Ad.Müş.liği Emrinden, Hak.Atğm., Serkan ŞENER, ELAZIĞ, 333-7177, 30/4/2010, Kuzey Dz.Sh.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-İSTANBUL

Hv.K.K.lığı Des.Kt.Gr.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Oğuz KÖKTAN, ELAZIĞ, 333-7183, 30/4/2010, Hv.K.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-ANKARA

Hv.K.K.lığı Des.Kt.Gr.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Şaban CANBOLAT, ÇANKIRI, 333-7025, 30/4/2010, Hv.K.K.hğı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-ANKARA

1’inci Hv.Kuv.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Yılmaz ÇAĞLAYAN, SİNOP, 333-7192, 30/4/2010, 1'inci Hv.Kuv.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ESKİŞEHİR

2’nci Hv.Kuv.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Yasin EMRE, KIRŞEHİR, 333-7022, 30/4/2010, 2’nci Hv.Kuv.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-DİYARBAKIR

2’nci Hv.Kuv.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Mustafa Yusuf ALPERTONGA, MALATYA, 333-7030, 30/4/2010, 2’nci Hv.Kuv.K.lığı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-DİYARBAKIR

Hv.Eğt.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Bayram ŞAHİN, ÇORUM, 333-7060, 30/4/2010, Hv.Eğt.K.lığı As.Sav.lığı As.Sav.Yrdc.lığına-İZMİR

Hv.Eğt.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Sadık GÖKÇEKLİ, ÇANKIRI, 333-7222, 30/4/2010, Hv.Eğt.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-İZMİR

J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği Emrinden, Hak.Atğm., Yılmaz AÇIKGÖZ, ÇORUM, 333-7055, 30/4/2010, J.Gn.K.lığı As.Sav.lığı.As.Sav.Yrdc.lığına-ANKARA

J.Gn.K.lığı Adli Müşavirliği Emrinden, Hak.Atğm., Mustafa GÖKŞEN, İÇEL, 333-7233, 30/4/2010, J.Gn.K.lığı As.Mah.As.Hak.Yrdc.lığına-ANKARA

J.Gn.K.J.Asyş.Kor.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Mehmet YAŞAR, KÜTAHYA, 333-7207, 30/4/2010, J.Gn.K.J.Asyş.Kor.K.lığı As.Sav.lığı As. Sav. Yrdc.lığına-VAN

J.Gn.K.J.Asyş.Kor.K.lığı Emrinden, Hak.Atğm., Eshabil AKTAŞ, KAHRAMANMARAŞ, 333-7021, 30/4/2010, J.Gn.K.J.Asyş.Kor.K.lığı As.Mah. As.Hak.Yrdc.lığına-VAN

TERÖRLE MÜCADELE

Tunceli'nin Ovacık ilçesi kırsalında çıkan çatışmada, 2 terörist etkisiz hale getirildi. Ovacık ilçesi kırsalında arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik görevlileri, bir grup teröristle karşılaştı. Güvenlik güçlerinin ''teslim ol'' çağrısına teröristlerin ateşle karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, biri kadın 2 terörist etkisiz hale getirildi. Bölgede hava destekli operasyonların devam ettiği öğrenildi.

HASSA'DA 2 KÖYLÜNÜN YANLIŞLIKLA ATEŞ AÇILMASI SONUCU ÖLMESİ

Hatay Cumhuriyet Başsavcısı Enis Yavuz Yıldırım, Hassa ilçesinde konuşlanan askerler tarafından terörist sanılarak 2 köylünün öldürülmesi, 1 köylünün yaralanmasıyla ilgili adli soruşturmayı ilk günden başlatıklarını, tüm tarafların ifadelerinin alındığını söyledi.

Yıldırım, olayın nasıl geliştiği, ölen, yaralanan ve olay yerinden kaçan köylülerin kimlik bilgileri, adli tıp otopsi
raporları ve diğer çalışmaların titizlikle ve ivedi olarak gerçekleştirildiğini kaydetti. Konu hakkında ''gizlilik kararı'' alındığına dikkati çeken Yıldırım, olayın geniş kapsamlı araştırıldığını belirterek, ''Olayla ilgisi bulunan asker, sivil, görgü tanıklarının ifadeleri alınacak. Olay yeri incelemenin de raporları elimizde'' diye konuştu.

Konuyu incelemek üzere İçişleri Bakanlığınca gönderilen mülkiye başmüfettişi Namık Kemal İlhan ile adı açıklanmayan jandarma albayın olayın yaşandığı Hassa ilçesi Dedemli köyü Şekerin Deresi mevkisinde incelemeye başladığı bildirildi.

Hatay'ın Hassa ilçesi Dedemli köyü Şekerin Deresi mevkisinde güvenlik görevlilerinin terörist sanarak yanlışlıkla ateş açtığı köylülerden ikisi ölmüş, biri yaralanmıştı.

Profesyonel Askerlik

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, profesyonel askerliğe geçiş konusunda, ''Genelkurmay inceleme yapıyor, biz de yapıyoruz. Bunun ne şekle geleceği, bu teknik çalışmadan sonra ortaya çıkacak'' dedi. Gönül, Milli Savunma Bakanlığında Kamerun Cumhuriyeti Savunma Bakanı Edgar Alain Mebe Ngo ile bir araya geldi.

Gönül, burada gazetecilerin profesyonel askerliğe geçiş çalışmalarına ilişkin sorularını yanıtladı. Bu konuda ''paralı asker'' lafını hiç kullanmadıklarını vurgulayan Gönül, böyle bir şeyin literatürlerinde olmadığını söyledi.

Profesyonel orduya geçişle ilgili kanun çıkalı yaklaşık 10 yıl olduğunu anımsatan Gönül, bunun tamamen profesyonel ordu olmadığını, vatan hizmeti yapan gençlerle beraber istihdam edilen profesyonellerden oluşan bir yapının kanunda öngörüldüğünü belirtti.

En son yapılan değişiklikle uzman çavuş olarak nitelendirilen kesime 45 yaşından sonra Mili Savunma Bakanlığında Genel Kurmay Başkanlığında ve bağlı birimlerde emeklilik yaşına kadar çalışma olanağı sağlanarak, bu konudaki problemin giderildiğini anlatan Gönül, şöyle konuştu:

''Bu miktarın daha fazla artırılması için yeni bir statü olur mu? Çünkü bugüne kadar hep uzman çavuş kullanıldı. Halbuki kanunda uzman onbaşılar da var veya başka bir şekilde istihdam edebilir miyiz diye araştırma yapıyoruz. Genelkurmay inceleme yapıyor, biz de yapıyoruz. Bunun ne şekle geleceği, bu teknik çalışmadan sonra ortaya çıkacak. Bugün için ne miktar tespit edilmiştir. Çünkü kadro ihdas edilmesi lazım. Böyle ihdas edilmiş bir kadro henüz mevcut değil, ayrıca istihdam bugüne kadar düzenlenen kanun içerisinde mi yapılabilir? Yoksa yeni bir kanun mu çıkarılması gerekir, bunun üzerindeki çalışmalarımız devam ediyor.''

Bakan'dan profesyonel ordu yorumu: '500 bin kişiyi işe almaya hazırız'

Başmüzakereci Egemen Bağış'ın son iki haftadaki mesaisinin büyük bölümü terörle mücadeleye dış destek sağlama çabalarına ayrılıyor.
Daha doğrusu Batı'dan gelen ikiyüzlü tavırların samimiyetsizliğini kesmeye...
Gediktepe şehitlerimizle ilgili Van'daki yürek yakan törenden bu yana Bakan Bağış'ın Avrupa temaslarının ana yörüngesini PKK terörüne karşı Avrupa'nın yaklaşımını değiştirme fikri oluşturuyor.
O törene AB elçilerinin katılması, acımasız terörün yarattığı trajediye şahit olmaları belki bir dönüm noktası...
***
Somut gelişmeler var, duyurmuştuk, AB'nin anti terör koordinatörü önümüzdeki günlerde Türkiye'ye geliyor.
Bükreş'te Türk Büyükelçiliği'ndeki sohbetimizde bu konu gündeme geldi. Söz profesyonel orduya geldiğinde, Egemen Bağış çok çarpıcı bir değerlendirmede bulundu. Bükreş Büyükelçimiz Ayşe Sinirlioğlu profesyonel ordu tartışmalarını sorunca bir arkadaşımız konunun 'derin' olduğunu, TSK'nın mevcut askerlik sisteminin istihdam sorunuyla bağlantısını da anlatınca bakın Egemen Bey nasıl bir yorumda bulundu:

'MALİYETİ ÇOK DAHA DÜŞÜK'
'Hükümetimiz 500 bin kişiyi işe almaya hazır. Profesyonel orduya geçince oluşacak istihdam problemini bu yolla çözmek çok daha ucuz maliyetli.'
Bakan'ın sözleri önemli. Sanırım hükümet içinde böyle bir değerlendirme yapılmış.
***
Silahlı Kuvvetler, terörle kahramanca mücadele ediyor.
Bu mücadelenin askeri boyutunun dışında yönleri var. Ama askeri boyutunun da yeniden düzenlenmesi gerek. 26 yıldır şehit veriyorsak bundan kaçınamayız.
***
Nitekim Genelkurmay Başkanlığı bu yöndeki beklentilere karşılık vereceğini gösterdi, 'uzman personel' stratejilerini açıkladı.
Öyle anlaşılıyor ki terörle mücadelenin askeri kısmı hızla yapısal dönüşüme uğrayacak.

GAZETECİNİN GÖZYAŞLARI
Bağış, terör belasının çeşitli yönlerini anlatırken, Van'daki cenaze töreninde gazeteci arkadaşımız Mehveş Evin'i ağlarken gördüğünü aktardı. Yanına gittiğinde, Mehveş Evin, 'Bu çocuklar oğlumla aynı yaşta' demiş.
İşte, herkesin kurması gereken empati budur. Vatanımızı böldürmeyeceğiz, kesin ama terörle mücadelemize her yönüyle yeni yaklaşımlar getirmeliyiz. Buna mecburuz artık.

'TAM ÜYELİK UMURUMDA DEĞİL'
Yazımın bu ara başlığı biraz provokatif değil mi?
Egemen Bağış'ın sözü...
Ama arkası var:
'Başmüzakereci olarak günün birinde AB bizi alır mı almaz mı buna hiç bakmıyorum. Biz bu reformları kendi insanımız, ülkemizin geleceği için yapıyoruz.'
***
Ben de Bağış gibi düşünüyorum. Yazımı Bağış, Avrupa Enstitüsü'nde konuşurken yazıyorum. İçeride dışarıda bambaşka gündemlerle boğuşurken, bir bakanın her gün AB konusunu gündeme taşıma çabasını takdir ediyorum. Önceki gün Almanya'daydı, dün Bükreş'te, bugün İstanbul'dayız, siz bu yazıyı okurken o İstanbul'dan Brüksel'e uçmuş olacak.
Bakan her yerde 150 yılık modernleşme çabamızı, yarım asırlık AB serüvenimizi anlatıyor, lobi yapıyor. Bu maceranın sonunu kestirmek güç ama en azından Türkiye bu uzun maratonun en çarpıcı 100 metresine doğru koşuyor. Bağış, Avrupa çapında 'kamu diplomasisi' yapıyor.

Başbuğ’un yerine Koşaner

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yerine Işık Koşaner gelecek. Jandarma Genel Komutanı Atilla Işık emekli olacak. Hasan Iğsız, bir yıllığına Kara Kuvvetleri Komutanı olacak. 1. Ordu Komutanlığı’na da Necdet Özel atanacak

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağustos başında yapılacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında durumları ele alınacak komutanlar belli oldu. Emekli olacak Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in gelmesi bekleniyor. Toplantıda 134 general ve amiralin terfi ve emeklilikleri görüşülecek. 35 civarında general ve amiral bir üst rütbeye terfi edecek, 45 albay da general / amiral rütbesine yükselecek. 45 kadar general ve amiralin rütbe bekleme sürelerinin de bir yıl uzatılması öngörülüyor.

Gazeteport’tan Emin Özgönül’ün haberine göre; Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Atilla Işık’ın da emekli olması bekleniyor. İstanbul 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, teamüllere uyulduğu taktirde bir yıllığına Kara Kuvvetleri Komutanı olacak. 1. Ordu Komutanlığı’na da, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel’in atanması bekleniyor. Bu yılki YAŞ listesinde Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi davalardan tutuklanan, soruşturma geçiren ya da tutuksuz yargılanan bazı isimler de yer alacak.Durumları ele alınacak general ve amiraller şöyle:

KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
ORGENERAL: İlker Başbuğ, Işık Koşaner, Avni Atilla Işık, Hasan Iğsız.
KORGENERAL: Hasan Memişoğlu (temditli) Selahattin Uğurlu (temditli) Hilmi Akın Zorlu ( temditli) Servet Yörük (temditli) Yalçın Ataman (temditli) Eyüp Kaptan (temditli) İsmail Hakkı Pekin, Abdullah Atay, Muzaffer Şen, Nejat Bek, Ömer Necati Özbahadır.
TÜMGENERAL: Hüsmen Akdeniz (temditli) İsmail Serdar Savaş (temditli) Ahmet Yavuz (temditli) Salim Erkal Bektaş (temditli) Ali Erdinç (temditli) Orhan Akbaş(temditli) Kenan Koçak (temditli) Hüseyin Kenan Hüsnüoğlu, Bülent Dağsalı, Kamil Başoğlu, Abdullah Recep, İbrahim Onbay, Zafer Çamlıca, Abdullah Dalay, İhsan Balabanlı, Gürbüz Kaya, Alaeddin Örsal, Necdet Sezginer, Muharrem Mutlu Arıkan.
TUĞGENERAL: Hıfzı Çubuklu (temditli) Şahin Tarlan (temditli) Orhan Köprü (temditli) Serdar Ekizoğlu (temditli) İsmail Metin Temel (temditli) Fahri Erenel (temditli) Turgay Bakkal (temditli) Ercan Okan (temditli) Ömer Esenyel (temditli) İsmail Çevikbaş (temditli) Sadık Çelikörs (temditli) Mehmet Faruk Şengün (temditli) İshak Ceylan (temditli) Namık Kemal Çalışkan (temditli) Tacettin Coşkun, Hamza Koçyiğit, İbrahim Yılmaz, Uğur Tarçın, Tayfun Özden, Bahadır Köse, Metin Gürak, Azmi Cinek, Göktürk Gökbayrak, Paşa Özen, Yılmaz Uyar, Mehmet Ali Yıldırım, Şeref Öngay, Gazi Kandemir, Kasım Erdem, Osman Aydoğan, Şenol Alparslan, Salih Ulusoy, Naim Barburoğlu, Mustafa Canatan, Şendoğan Karakuş, Zafer Çelikin, Süleyman Baysal, Bülent Aker.

DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
KORAMİRAL: Mehmet Otuzbiroğlu
TÜMAMİRAL: Yalçın Kavukçuoğlu (temditli) İzzet Artunç, Halit Özkoç, Deniz Cora.
TUĞAMİRAL: Doğan Bozkurt (temditli) Serdar Akınsel (temditli) Abdullah Gavremoğlu (temditli) Erhan Akporay (temditli) Mustafa Karasabun (temditli) Naci Tayfun Tansan (temditli) Taner Akkaya, Doğan Denizmen,Türker Ertürk, Erdem Caner Bener, Ahmet Sinan Ertuğrul, Ahmet Türkmen, Mustafa İpteş, Nurhan Kahyaoğlu.

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
KORGENERAL: Rasim Aslan (temditli) Korcan Pulatsü, Ziya Güler.
TÜMGENERAL: Şirin Ünal (temditli) Fuat Özakdağ (temditli) Özden Argüz (temditli) Turgut Atman, Nejat Bilgin, Semih Birdoğan.
TUĞGENERAL: Kazım Öndül (temditli) Haluk Terzi (temditli) Muammer Akpınar (temditli) Hasan Hüseyin Demirarslan, Nihat Kökmen, Bülent Kocababuç, Ayhan Gümüş, Adnan Demirci, Ali Demiral, Ahmet Barlas ,İsmail Hakkı Doğankaya.

JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
KORGENERAL: Mustafa Bıyık
TÜMGENERAL: Halil Helvacıoğlu (temditli) Hüseyin Güçlü (temditli) İbrahim Yaşar
TUĞGENERAL: Osman Baykurt (temditli) Ata Kalkan (temditli) Ali Aydın (temditli) Erhan Güder (temditli) Vahdettin Bereceli, Halim Tırkaz, Yusuf Kaya, Ergün Koçak, Süleyman Yüksel.

GATA
TÜMGENERAL: Mehmet Zeki Bayraktar
TUĞGENERAL: Harun Tatar (temditli) Ersoy Işık (temditli) Sadettin Çetiner (temditli) Yusuf Ziya Yergök (temditli) Mustafa Kutlu
TUĞAMİRAL: Cemil Turgut Tufan (temditli) Okan Özcan

ASKERİ YARGITAY
TUĞGENERAL: Ahmet Alkış (temditli)

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
TUĞGENERAL: Turgut Arıbal (temditli)

Kıbrıs Barış Harekâtı'nda görev yaptı
Işık Koşaner, 1945’te İzmir’de doğdu. 1965’te Kara Harp Okulu, 1966’da Piyade Okulu’ndan mezun oldu. 1976’ya kadar çeşitli birliklerde öğretmenlik, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda komando tugayı takım komutanlığı ve tabur karargâh subaylığı, Özel Tim Komutanlığı yaptı. 1992’de tuğgeneralliğe, 1996’da tümgeneralliğe, 2000’de korgeneralliğe terfi etti. 2004’te orgeneral oldu. 2004 - 2005 arasında Ege Ordusu Komutanlığı, 2005 - 2006 arasında Genelkurmay 2. Başkanlığı, 2006 - 2008 arasında Jandarma Genel Komutanlığı yaptı. 2008’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. Evli ve iki çocuk babası Koşaner İngilizce biliyor.

Yeni bir başlangıç için / Dr. Ümit Kardaş

26 Eylül 1932, yer Bekir-Diyarı, yani Diyarbakır. Mustafa Kemal burada bu diyarın Oğuz Türkü'nün has kaynağı olduğunu, hepimizin bu yüce kaynağın çocukları olduğunu belirttikten sonra şunları söylemektedir:

"Buraya konduğumuzdan berine olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri dolduran Türk'tür ve her yanı aydınlatan Türk'ün yüzüdür." Mustafa Kemal'in bu sözleri ulus-devlet inşasına yönelik olarak kurulan cumhuriyetin Türk kimliğinden hareketle tek millet, tek dil, tek kültür yaratma hedefiyle yola çıktığını göstermektedir. 1934 tarihli İskan Kanunu'nun gerekçesinde de Osmanlı'nın tek bir Türk kimliği yaratmama politikası eleştirilmekte, tekçi zihniyeti gösterir açıklamalar kanunun rapor bölümünde açıklanmaktadır.. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde Türk'üm diyen herkesin bu Türklüğü devlet için belli ve açık olmalıdır. Burada devlet hiçbir Türk'ün Türklüğünden bir soluk işkillenmek istemez." Devlet hiçbir Türk'ün Türklüğünden bir soluk işkillenmek istemez." cümlesi bugüne kadar süren sorunlu zihniyetin ve bu zihniyetin yaşattıklarının temel paradigmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarından yararlanarak merkezde ve yerelde iktidara gelenler ve bürokraside yer edinenler, yurdun bütün iyilik ve kazançlarından yararlananlar ya Türk kimliği ve kültürü içinde erimeyi kabul edecekler ya da sonuçlarına katlanacaklardır. Kimsenin Türk benliği içinde erimek dışında bir seçeneği bulunmamaktadır. Bunu kabul etmeyenler yani Türklükten mutluluk duymayanlar ise hain sayılacaktır. Bu zihniyet 27 Nisan askeri darbesinde internette yayımlanan muhtıraya da aynen yansımıştır. Muhtırada "Ne mutlu Türk'üm diyene" demeyenlerin cumhuriyetin düşmanı oldukları belirtilmiştir.

12 EYLÜL'DEN SONRA AKILDIŞILIĞIN YENİ GİRDABI: OHAL
Mustafa Kemal "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyasının başlama nedeninişu sözlerle açıklamaktadır: "Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk Milleti'ndenim, diyen insan her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türkkültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse doğru olmaz." Bu dönemin anlayışında farklı etnik kimliklere, farklı dillere, farklı dinlere ve mezheplere yer olmamıştır. Dayatılan tek etnik kimlik Türklük, dini-mezhepsel kimlik ise Diyanet İşleri Başkanlığı çerçevesinde devletleştirilen Müslümanlığın Sünni-Hanefi mezhebidir. Bu temele oturtulmaya çalışılan cumhuriyetin Türkiye sınırları içinde yaşayan insanları yurttaş kılması ve eşitliği sağlaması imkansızdı. İşte bu nedenle homojenliği sağlamanın yolu da her türlü şiddeti kullanan asimilasyoncu politikalardan geçiyordu. Bu tekçi zihniyet ve uygulamaları bugüne kadar gelmiştir.

Kürt sorununda ilk kırılma noktası 1921 yılı başlarında Kürtlerin istemlerine karşılık gerçekleştirilen Koçgiri Katliamı'dır. Kürtlerin Ankara hükümetinden özerklik istemleri konusunda açıklama yapılması, Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin salıverilmesi, Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu illerden Türk memurların çekilmesi, Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması hususlarındaki talepleri ve yürüyüşe geçmeleri karşısında Ankara'nın emriyle Merkez Ordu Komutanı Nurettin Paşa ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiştir. Söz konusu ayaklanma çok sert bir şekilde bastırılmış, sert uygulamalar Meclis'teki Koçgiri görüşmeleri sırasında da eleştirilmiştir. Nitekim Meclis'te Kürt vekiller asıl suçlunun hükümet ve ordu olduğunu, isyancılara çok sert davranıldığını öne sürmüşler ve vekiller arasında şiddetli tartışmalar yaşanmıştır. Mustafa Kemal Nutuk'ta Meclis'in Nurettin Paşa'nın görevden alınmasına ve yargılanmasına karar verdiğini ancak kendisinin Fevzi Çakmak ile görüştüğünü, Nurettin Paşa'yı Meclis'te savunduğunu ve ağır bir işleme uğratılmaktan kurtardığını, 8 ay sonra da Birinci Ordu Komutanlığı'na getirildiğini belirtmektedir. Ancak Mustafa Kemal'in Meclis'teki Kürt milletvekilleriyle anlaşmazlığı bitmemiş, sonraki dönemlerde bu milletvekilleri tasfiye edilmişlerdir. Nitekim Meclis'te "Arkadaşlar ben Kürt'üm, Kürt oğlu Kürt'üm. Fakat Türkiye'nin tealisini (yükselmesini), Türkiye'nin şerefini, Türkiye'nin terakkisini (gelişmesini) temin eden Kürtlerdenim." diyen Bitlis vekili Yusuf Ziya Bey ikinci dönem mecliste olamamış, daha sonra Şeyh Sait İsyanı'nı başlatacak olan Azadi Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer almıştır. 1938'e kadarki süreçteKürtlere karşı 25 kadar tedip ve tenkil harekatı yapılmış, bu süreç Dersim Katliamı ile 1938 yılı Ağustos ayında sonlanmıştır.

12 Eylül, Kürt taleplerinin bastırıldığı ikinci kırılma noktasıdır. 12 Eylül askeri yönetimi Kürt sorununun hiçbir boyutunun farkına varamamış, devasa bir tarihsel soruna sadece askeri baskı, 90 günlük gözaltı süresi ve işkence yöntemiyle yaklaşmış, yarayı derinleştirmiştir. 12 Eylül 1980'den önce sıkıyönetim olmasına rağmen devletin silahlı güçlerinin ve silahlı terör örgütlerinin insafına ve kucağına bırakılan ve devletle örgütler arasında sıkışan bölge halkı darbeden sonra faturanın kendisine çıkarıldığını görmüştür. PKK ile bölge halkı arasındaki zora ve çaresizliğe dayalı ilişki halkın üzerine şiddetle gidilerek kesilmeye çalışılmış, PKK'nın ve bu örgütü bölgeyi ve ülkeyi istikrarsızlaştırmak amacıyla kullanmak isteyen dış dinamiklerin de işleri kolaylaştırılmıştır. Askeri yönetim, 80 yıl gecikmeyle önüne gelen sorunu yaptığı tarihi hatalar sonucu içinden çıkılamaz duruma getirmiştir. Bu dönemde insan yaşamı, onuru, özgürlüğü ve ekonomik kayıplarla ödenen bedel karşılığı sağlanan yapay sessizlik 1984 yılından sonra tekrar bozulmaya başlamış, PKK üye sayısını birkaç misli artırarak bölgedeki kontrolü tekrar ele geçirmiştir. Çünkü 1980-1983 yıllarında askeri yönetimin halk üzerinde estirdiği terör, PKK'nın halkta taban bulmasına neden olmuştur. Ülkeyi yönetenler, Kürt sorununun teşhis ve çözümünde Kürt halkını temsil eden ve terörü dışlayan partileri, aydınları ve önderleri muhatap alıp, sorunu özgür bir ortamda tartışacaklarına TSK'yı bu kez daha büyük bir güçle bölgeye göndermişlerdir. Üstelik bu kez koruculuk, özel tim ve Jitem uygulamaları ve OHAL koşulları ile bölge, hukuksuzluğun ve akıl dışılığın girdabına sokulmuştur. Bu kez daha önce ödenen bedelden daha büyük bir bedel ödeme dönemine gelinmiştir. Kayıplar, faili meçhul cinayetler, kurumsallaşmış işkence, sürekli hak ihlallerine uğrayan ve sonunda zorunlu göçe tabi tutulan, korucu olmadığı için baskıya uğrayan, korucu olduğu zaman terör örgütüne hedef olan Kürt insanı. Diğer tarafta ölen, öldüren Türk ve Kürt gençleri, yaşanan ekonomik sıkıntılar. Bu kayıpların sorumlusu Türkiye'yi yönetenlerdir. Zamanında Türkiye'yi yönetenlerin bir özeleştiri yapması, özellikle Meclis'in bu konuları araştırması gerekirdi. Sorunların demokrasi, hukuk ve ifade özgürlüğü ortamında çözme becerisinin gösterilememesi ve güvenlik meselesi olarak algılanması askeri vesayetin fiili olarak da pekişmesine neden olmuştur. Yitirilen gençler, acılarını yüreklerine gömüp, yollara düşen evleri, köyleri yakılıp yıkılmış insanlar, insansız bir doğa, her iki tarafta çocuklarını yitiren ailelerin trajedisi, yakılan ağıtlar, silahlanmaya ve oluşan savaş sektörüne akan paralar ve bunun sıkıntısını çeken toplum. Bu gelişmelerle doğuda çürüyen rejim tüm rejimi çürütmüştür.

TÜRKİYE KENDİ DİNAMİKLERİNİ HAREKETE GEÇİRMELİ
Silahların sustuğu 1999-2004 yılları arasındaki süreçte barışa giden yolda hiçbir teşebbüste bulunulmadı. Halen Kürt sorunu hakkında hiçbir çözüm üretmeyen, bu sorunu parti içinde tartışarak karara bağlayıp, programlarına almayan siyasi partilerin özellikle de solda olduğunu söyleyenlerin bu tavırları tam bir sorumsuzluktur. Tüm siyasi partilerin Türkiye'nin en devasa sorununun çözümünü öngörüp, kendi tabanlarına anlatmaları ve bölgesel kimlik ve kültür farklılıklarından doğan gerilimi, kendi aralarında kuracakları diyalogla uzlaşmaya vardırmaları yaşamsal önemdedir. Türkiye bu fırsatı kullanarak hedefi silahsızlanma ve kalıcı barış olan bir süreci başlatmalıdır. Öncelikle TSK bu sorunun güvenlik boyutunda bir aktör olmaktan ve sorunun çözümünü bloke eder durumdan çıkarılmalı, siyasi boyutu ön planda olan bu konuda söz söyleyen askeri bürokrat emekli edilip, cezalandırılmalıdır. Erkene alınacak bir seçime her parti yeni bir anayasa vaadiyle gitmelidir. Yeni anayasanın ilkeleri toplumun her kesimini temsil eden bir organ tarafından belirlenmeli, bireyler ve örgütler bu organa görüş ve taleplerini iletebilmelidir. Bu anayasada vatandaşlık tanımı yapmaya gerek yoktur. Ayrımcılık yasağı her yurttaş için hukuki güvence olmalıdır. Anayasada her türlü dil, kültür ve inancın ifadesinin ve kullanılmasının anayasal güvence altında olduğu belirtilerek çoğulculuk sağlanmalıdır. Ayrıca anayasanın bölgesel, idari ve siyasi özerlikleri tanıdığı belirtilerek merkezin ve yerelin yetkileri açıkça belirtilmelidir. Böylece merkeziyetçiliğin baskıcı, katı ve dogmatik tarihsel blokajı aşılmalı, demokrasinin tabanı genişletilmeli, daha çok toplum-daha az devlet sağlanmalıdır. Bununla birlikte "Toplumsal Barışın Sağlanması Hakkında" bir kanun çıkartılarak çeşitli nedenlerle sınır dışındaki kamplara gitmek zorunda kalmış ve çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu insanlarınhiçbir koşul aranmadan ve herhangi bir adli soruşturmaya tabi kılınmadan gruplar halinde dönüşleri sağlanmalı, bu insanlara barınak ve iş sağlanarak uyumlarının sağlanması bakımından da psikolog ve sosyal hizmet uzmanı desteği verilmelidir. Aynı kanunda örgüt kadrosunda bulunup, örgüt üyesi olmaktan başka suçları bulunmayanların kendiliğinden teslim olmaları durumunda başkaca hiçbir koşul aranmadan haklarında örgüt üyeliği suçundan adli soruşturma yapılmayacağı belirtilerek, bu kişilerin de iş, barınak ve uyum programı imkanlarından yararlanmaları öngörülmelidir. Bu sorunun çözümü en zor yanı örgüt üyeliği dışında suç işleyenlere ve azmettiren durumunda olan örgüt yöneticilerine hangi hukuki statünün uygulanacağıdır. Bu noktada aşamalı bir süreç uygulanabilir. Bu durumda olanlara kendiliklerinden gelmeleri şartıyla cezada indirimler sağlanabilir. Barışın kalıcılığının anlaşıldığı bir noktada siyasi af düşünülebilir. Yine bu kanunda terörle mücadelede ölen askerlerin ailelerine ve yaralananlara tanınan maddi ve sosyal haklar genişletilmelidir.Yeni bir başlangıç için Türkiye kendi iç dinamiklerini harekete geçirmeli, hiçbir vesayetçi blokaja izin vermemelidir. "Çoğulcu bir zihniyetle yeni bir başlangıç" önemli bir çıkış noktasıdır. Bu yeni başlangıca başta dindarlar olmak üzere, demokratlar, liberaller ve gerçek solcular ve milliyetçiler destek vermelidir.

Karakola inen Sikorsky'ye saldırdılar

PKK'lı teröristler Tunceli'nin Kırmızı Köprü Jandarma Karakolu'na inen helikopter karakolun pistine iniş yapacağı sırada ateş açtılar. Çıkan çatışmada 1 asker yaralandı.

Kaçan teröristleri etkisiz hale getirmek için başlatılan hava destekli operasyonlar sürüyor.
Pülümür'ün Kırmızı Köprü Jandarma Karakolu ile koruma tepesine dün sabah saat 08.00 sıralarında bir gurup PKK'lı terörist tarafından, Sikorsky helikopter karakolun pistine iniş yapacağı sırada uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Açılan ilk ateşte, pistte bulunan 1 asker yaralanırken, karakolda bulunan askerlerin karşılık vermesiyle çatışma çıktı.

PKK'lı teröristler çatışma sarasında farklı noktalardan karakola ve koruma tepelerine de uzunnamlulu silahlarla saldırı düzenledi. Çatışmada helikopterin de mermilerden isabet aldığı öğrenilirken, helikopter pilotu ateşi farkettiği anda bölgeden hemen ayrılıp, Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı'na dönüp inişini oraya gerçekleştirdi.

Çatışmanın ardından PKK'lı teröristler kaçarak izlerini kaybettirmeye çalışırken, bölgeye gönderilen 2 Kobra helikopter, teröristlerin bulunduğu alanları ateş altına aldı. Helikoplterlerin bombardımanı sürerken, bölgeye Sikorsky helikopterlerle Jandarma Özel Harekat Timleri indirildi. Bölgeye kaçan PKK'lıları etkisiz hale getirmek için başlatılan operasyon sürüyor. Saldırıda yaralanan askerin Elazığ Asker Hastanesi'ne götürülerek tedavi altına alındığı belirtildi.

Genelkurmay'da Generallere Sıkı Takip

Genelkurmay Başkanlığı, Karargahtaki generalleri sıkı takibe aldı. 'Sunahanım' olayının ardından Genelkurmay işi daha sıkı tutmaya hazırlanıyor...

Genelkurmay Başkanlığı, Karargahtaki generalleri sıkı takibe aldı. İşte yeni tedbirler:
Genelkurmay Başkanlığı, emekli Tümamiral İlker Güven için, boşanma davası süren eşi Sunahanım Güven’in “TSK’ya ait bir bavul dolusu gizli belgeyi sattı” iddiasında bulunmasının ardından Karargahtaki generalleri de sıkı takibe aldı.

Generallere kimlik kontrolü
Karargaha giriş-çıkış saatleri kayıt altına alınmaya başlanan generallerin askeri kimlik kartlarının da barkod sistemine okutulması uygulamasına geçildi.Böylece Genelkurmay Başkanlığı bir ilke imza atmış oldu.

Fotokopi izinle çekilecek
Karargah’ta bilgi sızmalarını önlemek için bir dizi başka önlem de alındı. Ziyaretçi kısıtlamasına gidilirken, giriş ve çıkışlarda tüm personelin şahsi eşyaları x-ray cihazından geçirilmeye başlandı. Karargah girişinde el konulan ses kayıt cihazı, flash disk ve cd gibi eşyaların ise mesai bitiminde teslim alınmazsa imha edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca fotokopi çekilmesi de izne bağlandı.

Kurşun geçirmez cam
PKK’nın son dönemde artan saldırılarının ardından da sıkı güvenlik önlemleri alındı.Genelkurmay Karargahı’nın nizamiyesi kurşun geçirmez cam ve levhalarla takviye edilirken, Kuvvet Komutanlıkları da dahil tüm nöbetçi kulübelerinin önündeki duvarların seviyesi yükseltildi. Askeri lojmanların nöbetçi kulübelerindeki kum torbalarının sayısı ve yüksekliği de artırılırken, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın ana nizamiyesinin önüne de yüksekçe bir duvar inşa edildi. Havaalanının girişine dikenli ve yüksek bariyerler konuldu.

‘Kocam TSK’nın köstebeği’
Emekli Tümamiral Güven boşanma davası süren eşini, eski bakan Birgit ile Esenboğa Havalimanı’nda polise yakalatınca Sunahanım Güven de Paşa’yı suçlamış ve ‘O TSK’nın bir numaralı köstebeğidir. Ergenekon’da Deniz Kuvvetleri’yle ilgili bilgileri kocam sızdırdı!’ demişti.

Avrupa Semalarında Ay-Yıldızlı Şov



Hollanda Hava Kuvvetleri'nin düzenlediği 'Havacılık Günü'ne Türk jetleri damga vurdu.

Gizle-Rijen Hava Üssü'nde düzenlenen etkinliğe katılan 'Türk Yıldızları' akrobasi gösterileriyle nefes kesti. Türkiye'nin yanı sıra İngiltere, Fransa ve İspanya gibi 15 ayrı ülkeden etkinliğe davet edilen göstericiler, 2 günde 250 bin ziyaretçiye unutulmaz anlar yaşattı.

Dünyanın sayılı orduları arasında gösterilen Türk güvenlik kuvvetleri, yurtdışındaki dostluk gösterinde sundukları şovlarla göz dolduruyor. Hollanda Hava Kuvvetleri'nin geçtiğimiz günlerde düzenlediği 'Havacılık Günü' etkinliklerine katılan akrobasi timi 'Türk Yıldızları', 12 dakikalık uçuşlarıyla izleyicileri büyüledi. Ay-Yıldızlı ekip, sesten 1,5 kat daha hızlı süpersonic NF-5 tipi 9 adet jetle yaptıkları şovla organizasyonun en çok konuşulan grubu oldu. 2 gün süren gösterilerde İngiltere, İspanya ve Fransa Hava Kuvvetleri'ne ait timler de hünerlerini sergiledi.

Hollanda Savunma Bakanlığı'nın 50 yıldır organize ettiği 'Havacılık Günü' ile ilgili bilgi veren Binbaşı Robert de Jong, her yıl yaklaşık 150 bin ziyaretçiyi ağırlayan etkinliğe bu yıl 250 bin kişinin katılmasının şaşkınlığını yaşadıklarını belirtti. Uçuşların başarıyla tamamlanmasının ardından basının sorularını cevaplayan filo komutanı Binbaşı Yılmaz Gül de Hollanda'da üçüncü kez gösteriye katıldıklarını ancak çok istemelerine rağmen hava şartlarının uygun olmaması yüzünden tam gösteri programını uygulayamadıklarını ifade etti.

Hollanda Havva Kuvvetleri Basın Danışmanı Sündüz Tavbatır ise etkinlikte özellikle Türk Yıldızları'nın çok güzel tepkiler aldığını dile getirdi. Türk standında sıra oluştuğuna dikkat çeken Tavbatır, Türk Yıldızları'nın Hollandalılar nezdinde çok popüler olduğunu ve etkinliğe çok pozitif enerji verdiklerini sözlerine ekledi.

Skandal Davada Son Gelişme

Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi'ndeki 3 astsubaya 'hipnozla işkence' uygulayan Yarbay Gürol Doğan, 7.5 yıl hapse çarptırıldı.

Hipnozcu Yarbay Gürol Doğan'ın işkence suçundan mahkum olması onu skandal sorguya sokan Korgeneral Rıdvan Ulugüler ve Üçok'u tartışmalı hale getirdi.

Emekli Yarbay Gürol Doğan'ın mahkum olduğu 'hipnozla işkence' davasıyla ilgili kritik bir gelişme daha yaşandı. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı'nın dosyasını ayırarak Milli Savunma Bakanlığı'na gönderdiği Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok'la ilgili Askeri Savcılık görevsizlik kararı verdi. 'İşkence suçunun askeri suç olmadığı belirtilerek Gürol Doğan'ı ifadeye sokan Üçok'un dosyası Kayseri'ye gönderildi.

SORUŞTURULMASI GEREKİR
Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi'nde görevli 3 astsubayı, gözaltına alındıklarında 'hipnozlu sorguya" tabi tutuldukları gerekçesiyle Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Soruşturmayı yürüten Savcılık emekli Yarbay Doğan'a işkenceden dava açarken, muvazzaf olduğu gerekçesiyle Üçok'la ilgili dosyayı ayırarak Milli Savunma Bakanlığı'na gönderdi.

Bakanlık da Üçok hakkında soruşturma emri verdi. Genelkurmay Askeri Savcılığı ise dosya gelir gelmez hiçbir soruşturma yapmadan, "Gürol Doğan ile Üçok'un birlikte işkence suçunu işledikleri ve bu suçun askeri suç olmadığı, işkence suçunun TCK'da yazdığı dolayısıyla 353 sayılı kanunun 12. maddesi uyarınca müşterek suçtan adliye mahkemelerinin yetkili olduğunu" gerekçe göstererek görevsizlik kararı verdi. Üçok'un dosyası Kayseri'ye gönderildi.

AZMETTİRİCİ ULUGÜLER
Üçok'un 'işkence' suçundan sivil mahkemede yargılanması yönünde Askeri Savcılık kararı 'Üçok'u Kayseri'ye çağıran ve bilgisi ve yetkisi dahilinde Gürol Doğan'ı sorguya sokan" Korgeneral Rıdvan Ulugüler'i de tartışmalı hale getirdi. Doğan'ın mahkemeye verdiği el yazısı savunmasında "Kayseri Garnizonu ve 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi Komutanı Ulugüler ile Albay Üçok'un bilgisi, yetkisi ve isteği dahilinde bahse konu olaya müdahil oluşum gerçekleşti" şeklinde savunma yapmıştı.

Doğan'ın ifadelerini değerlendiren hukukçular, Korgeneral Ulugüler'in işkence suçuna azmettiricisi olarak iştirak ettiğini vurguladı. Ulugüler'in görev suçları nedeniyle yetkili mahkemenin Genelkurmay Askeri Mahkemesi olduğunu ancak, görev dışı suçlarda yetkili mahkemenin ise suçun işlendiği yerdeki adliye mahkemesi olduğunu belirten hukukçular, işkence suçunun da görevle ilgili bir suç olmadığını ifade etti.

Kayseri Cumhuriyet Savcılığı'nın Üçok gibi Ulugüler'i de çağırarak 'şüpheli' sıfatıyla ifadesinin alınması gerektiğine işaret eden hukukçular, her iki ismin ifadelerinin alındıktan sonra dava açılması gerektiği üzerinde durdu.

ORAYA NASIL GİRDİ?
Boğaziçi Avukatlar Derneği Başkanı Bilal Çalışır, emekli Yarbay Gürol Doğan'ın askeri birlikteki bir ifadeye nasıl girdiğini sorguladı. "Doğan'ın askeri birliğe elini kolunu sallayarak girmesi sözkonusu" diyen Çalışır, şöyle konuştu: "Buraya ya davet edildi. Ya da birileri tarafından sokuldu. Yani davet edilmişse de oraya sokulmuşsa da suça iştirak var. Kimin sorgusu altında? Askeri birlik içerisindeki yetkililerin sorgusu altında. Ya özel nezarethane de ya da özel bir odada. Bu özel odaya da sıradan bir askerin izniyle girmesi söz konusu değildir. Adli merciler gereğini yapmalı."