Polemikleri, medyaya yansıyan belgeleri ve hukuki süreçleri ile “Balyoz” tartışmaları sürüyor. Bu kapsamda 2002-3 yıllarında 1 inci Ordu ve birliklerinde görev yapmış bazı general, subay ve astsubaylar soruşturuluyor. Bazıları ise tutuklandı.
Davanın sonucunu yıllar sonra alabileceğiz. Dava, sadece hukuki alanda ve suçlanan kişilerle sınırlı sonuçlar doğurmayacaktır. Ne gibi sonuçlara yol açacağını birlikte yaşayarak göreceğiz.
Gelişmeler ideolojik yarılmaya göre herkes için farklı anlam taşıyor. Bazıları öfke, endişe ve kızgınlık içindeler. Bazıları bütün bunların demokratikleşmenin işareti olduğunu söylüyor. Bazıları ise “yüz yıllık hesaplaşma ve zafer” anı olarak görüyor. Çoğunluk ise anlam veremediği gelişmeleri büyük bir şaşkınlıkla izliyor.
Şüphesiz ki herkesin inanmamızı istediği mantıklı bir hikayesi var. Ancak tarihi tecrübelerimiz, sağduyumuz ve aklımız bize bütün bunların görünenden farklı olabileceğini söylüyor.
Davayı çeşitli yönleri ile ele alabiliriz. Bu yazıda, suçlanan general, subay, astsubayların durumuna bakmak istedim. Ailelerini, yıllarını verdikleri mesleki kariyerlerini, değerlerini ve inançlarını bir kenara bırakarak.
Dünyadaki tümü ordular gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinde de kurum bütünlüğü ve disiplin önemlidir. Bu sadece yasa gücüyle sağlanamaz. Kurumsal kültürde önemlidir. Yüzyıllar içinde ve zor zamanlarda oluşur. Denenir, üyelerince içselleştirilir, sonraki kuşaklara aktarılır. TSK’da da yazılı olmayan ama meslek mensupları tarafından sorgulanmadan uygulanan çok sayıda kültürel kodlar vardır. Bunun en tipik olanı “mutlak itaat”tir. Disiplinin temelidir. Bu norm askerlikte diğer mesleklerden farklı biçimde şekillenmiştir.
Olayın kahramanı general, subay ve astsubaylar hizmetlerinin bir aşamasında kendi dahilleri olmadan, yasal prosedüre uygun olarak tayin edilmiş ve 1 nci Ordu’ya gelmişlerdir. Bu onların seçimi değildir ve zaten böyle bir imkanları da yoktur. Bir araya geliş nedenleri tamamen hiyerarşik ve yasal zemindedir. O isimlerin yerine başkaları da tayin olabilir, görev alabilirdi. Görünen o ki piyango bu isimlere vurmuştur.
Askerlik hayatının olağan akşına göre bu insanların hiyerarşik düzen ve emirle katıldığı bir toplantının içeriğine ve seyrine itiraz etmelerini bekleyemezsiniz. Hukuki sorumluluktan, kanunsuz emirden söz edebiliriz. Ancak bu gerçekleri değiştirmez. Eğer siyasi otorite bu davranış kalıbını uygun bulmuyorsa tedbir almalıdır. Yeni mekanizmalar kurmalı, düzenlemeler yapmalı ve kültürel kodları değiştirmelidir. Sonuçta disiplini sürdürecek farklı mekanizmaları kurmalıdır. Sadece, ne yapalım uymasaydın, katılmasaydın deme lüksü olmaz.
Sadece bu nedenle bile meslektaşları, yargılananları -belki birkaç isim dışında- asla suçlu olarak görmemektedir, görmeyecektir. Yargılamaların adil olmadığını ve tamamen siyasi olduğunu düşüneceklerdir.
Herkes için iyi haberler de var. Bütün olumsuzluklara rağmen TSK’nın disiplini ve sisteme olan inancı tam olmalı. Çünkü, bir yandan Afganistan’dan, Kuzey Irak’a, Lübnan’dan, Balkanlar’a, Aden Körfezi’nden, Ağrı dağına Cudi’ye kadar görevi başında. Hiç sesi çıkmıyor. Bir yandan da hatırı sayılır sayıda generali, subay ve astsubayı hoyratça cezaevine gönderebiliyoruz.
Şüphesiz ki komutan için en önemli konu ordusunun disiplinidir. Disiplin geçmişten devralınan miras üzerine inşa edilir. Zeki, akıllı, adil ve yetkin liderlerin, sağlam kurumsal kültürün ve sağduyunun eseridir.
Disiplin kurmanın en zor olduğu zamanlar ordunun karşılaştığı krizlerin askeri değil de, siyasi olduğu dönemlerdir. Eğer sorun salt askeri değil de politikse veya öyle algılanıyorsa, konu komutanları çoktan aşmış demektir. Bu durum Başkomutanın Çankaya sırtlarındaki mevzisinden çıkarak sorumluluk üstlenme vaktinin geldiğini gösterir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder