18 Mayıs 2010 Salı

Askerin kırılma noktası

Yıllar sonra baba ocağı Çakırbeyli'de Seda Şimşek'e konuşan Aydın Menderes'ten çok özel açıklamalar...

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, “Ergenekon’dan Anayasa değişikliğine kadar aşağı yukarı son 2 yıldır yaşadıklarımız eğer doğru bir şekilde yönetilirse, bu sürecin sonunda Türkiye ikinci bir 14 Mayıs ile buluşabilecektir. Türkiye yeniden bir Menderes ve DP Rönesansı’nı yaşayacaktır” dedi.

** 14 Mayıs 1950 ile 13 Mayıs 1950 arasında ne fark var?
13 Mayıs 1950’de var olması gerekenler yoktu, yok olması gerekenler vardı. 15 Mayıs 1950’den itibaren var olması gerekenler var ve yok olması gerekenler de yok olmaya başlamışlardır. Bunun içindir ki 14 Mayıs kendinden öncesini ve sonrasını gece ve gündüz gibi birbirinden ayırmaktadır. Devletin hizmetkârı millet anlayışı gitmiş, milletin hizmetkârı devlet uygulaması gelmiştir.

RÖNESANSI YAŞAYACAK
** Sizce DP’nin bu konudaki en önemli adımı ne olmuştu?
DP’nin ve tabii özellikle de Adnan Menderes’in ilk icraatı ezanın Türkçe dışında okunması yasağını kaldırmak olmuştur. Bugün, her vakit ve Türkiye’nin her yerinde ezanlar “Allah-u Ekber” diye Hz. Muhammed döneminde olduğu gibi ve Bilal-i Habeşi’nin okuduğu şekilde okunduğu sürece Adnan Menderes’in ve bu yasağı kaldıranların amel defterlerine sevap yazılmaktadır. Köy çocuklarının Kur’an-ı Kerim’i öğrenebilmeleri jandarma baskınlarından kurtarılmıştır. Bugün İstanbul’da her yabancıya iftiharla gösterdiğimiz, büyük camiler DP döneminde çok köklü restorasyon görmeselerdi yıkılıp gitmeye yüz tutmuştu. Bu ülkede Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesi ile Hacı Bektaş Veli’nin türbeleri DP döneminde ve aynı gün ziyarete açılmışlardır. Refii Cevat Ulunay, Fatih Türbesi açıldıktan sonra, haftalarca Fatih’in tabutunun üstündeki kuş kazuratının nasıl malalarla temizlendiğini Milliyet Gazetesi’nde köşesinde anlatmıştır.

** DP bir anlamda milli ve manevi değerlerin kurtarıcısı mı oldu?
14 Mayıs 1950’de Türk Milleti kendi milli ve manevi değerleri etrafında tekrar kenetlenip, en kısa zamanda 1699’daki Karlofça’yı ters yüz etmek için yola koyulmuştur. Bunun başlangıcı 14 Mayıs, Adnan Menderes ve DP’dir. Tarihin akışı bu istikamette olacaktır. Önümüzdeki zaman dilimi içinde Türkiye yeniden bir Adnan Menderes ve DP Rönesansı’nı adeta yaşayacaktır. Menderes’in ruhu bu topraklar üzerindedir, milleti ile beraberdir.

YENİ KIZIL ELMA
** Yeni bir 14 Mayıs yaşayabilir miyiz?
Ergenekon’dan Anayasa değişikliğine kadar aşağı yukarı son 2 yıldır yaşadıklarımız eğer doğru bir şekilde yönetilirse bu sürecin sonunda Türkiye ikinci bir 14 Mayıs ile buluşabilecektir. Bana göre ikinci 14 Mayıs Türkiye’nin yeni kızıl elmasıdır. Bir ülkede egemenliği yoksa millet olmaz, millet olmazsa onun birlik ve bütünlüğü olmaz, bunun içindir ki Türkiye’de devletin ve milletin birlik ve bütünlüğünün sağlanmasının ilk adımı da “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine geri dönecek bir süreçtir.

** Türkiye’de çok partili hayata geçişi bazı sol aydınlar İsmet İnönü’nün bir lütfu olarak nitelendiriyor. Bu böyle mi?
İsmet Paşa dışarıya karşı göstermelik bir demokrasi peşindeydi. DP, “Biz demokrasicilik oynamayız” demiştir. Bundan sonra CHP kapalı oy, açık tasnif ve hakim teminatı altında bir seçimin 14 Mayıs’ta yapılmasına razı olmuştur. “Yeter! Söz milletindir...” sloganı unutulmamalıdır. 14 Mayıs 1950’de milletin zoru İsmet Paşa ve CHP’nin oyununu bozmuştur. 27 Mayıs bunun en gerçek dışı iftiraları öne sürerek intikamını almaya çalışmıştır. Belli bir ideolojiye bağlılığı hiç reddetmem ama olayları o ideolojiye uydurmak için gerçeklerden ve yaşadığımız toplumdan korkmamalıyız.

27 MAYIS’IN UYDURMASI
** 14 Mayıs’ı Atatürkçülüğe karşı devrimin tarihi olarak nitelendirenler de var.
Allah, akıl fikir versin. Türkiye’de esasen “devrim” diye bir şey yoktur. Atatürk, kendi yaptıklarını “inkılap” olarak ifade etti, “ihtilâl” demedi. Atatürk devrimleri 27 Mayıs’ın uydurmasıdır. Bazı çevrelerin iddiasının aksine, Türkiye modernleşme ve aydınlanma ile daha yeni yeni tanışmaktadır. Bugüne kadar en mutedil ve ilmi eleştiriler bile Türkiye’de gayet bağnaz ve marjinal bir topluluk tarafından Atatürk’e hakaret olarak nitelendirilmeye çalışılmıştır.

1 MART TEZKERESi, ASKERiN TÜRK SiYASETiNDEKi KIRILMA NOKTASI
Tezkere için tavır koymayan TSK’nın hâlâ milletin kılık ve kıyafetiyle, Cumhuriyet’in bekasını özdeşleştirmeye çalışması inandırıcılığını ve etkisini kaybetmiştir

** Bu görüş bazı askerler tarafından da paylaşılıyor. Askerlerle CHP’li sol aydınların aynı çizgide buluşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Askerin Türk siyasetindeki rolünün kırılma noktası ne AK Parti iktidarı ne de son 9 yıldır askerlerin dışında cereyan eden olaylardır. TSK 1 Mart 2003 tezkeresinde sessiz kalarak ve taraf tutmayarak kendisini ilgilendiren en temel konu üzerinde hiçbir şey söylememiş duruma düşmüştür. Tezkere için tavır koymayan TSK’nın hâlâ milletin kılık ve kıyafetiyle, Cumhuriyet’in bekasını özdeşleştirmeye çalışması inandırıcılığını ve etkisini kaybetmiştir. Asıl konuşmanız gereken yerde susarsanız, başka konularda toplum sizin düşüncelerinizi önemsemez. Yaşanılan olay budur.

YAĞLI iLMEK MiLLETiN BOYNUNA GEÇİRİLDİ
** 27 Mayıs darbesi ile DP’nin iktidardan uzaklaşması, liderinin idam edilmesi Türk demokrasisinde nasıl bir yara açtı?
Türkiye, o gün bugün kan ağlamaktadır. O devri hatırlayanlar beni gördükleri vakit, hâlâ gözyaşlarıyla boynuma sarılıyorlar. Gençler de anneleri, babaları ve dedelerinden Adnan Menderes ile ilgili öğrendiklerini gelip bana soruyorlar. Adnan Menderes’in hayat hikayesi ve idamı bir insanın hayat hikayesinden ibaret değildir. İnsanlar binbir şekilde ölebilir, hastalıklar var, kazalar var, daha niceleri var. İdam edilerek öldürülmek de bunlardan bir tanesidir. Sadece Adnan Menderes idam edilmedi, İmralı’da 3 şehidin boynuna geçirilen yağlı ilmek millete, milletin iradesine, milletin milli ve manevi değerlerine, ümidine, geleceğine, birlik ve beraberliğine, demokrasiye, Türkiye’nin Adnan Menderes’in çok sevip pek sık kullandığı tabirle nurlu istikballere ulaşmasını darağacına çekmiştir.

** 27 Mayıs darbesinde devlet içindeki derin yapılanmanın nasıl bir rolü var?
27 Mayıs’tan bir süre sonra Milli Birlik Komitesi fiili egemenliğini kaybetmiştir. Aşağı yukarı 1961 Mayıs’ından idamlara kadar hangi gücün devletin yetki ve sorumluluğunu elinde tuttuğu belli değildir. Çeşitli cuntalar vardır. Bunların bir kısmı birbiriyle irtibatlı, bir kısmı ise irtibatsızdır. İsmet Paşa’nın birinci hedefi 27 Mayıs’ın mümkün olduğu kadar, en hafif bir şekilde atlatılması değil, 27 Mayıs’ın biran önce iktidarı CHP’ye, cumhurbaşkanlığını da İsmet Paşa’ya devretmesi olmuştur. Bu da gerçekleşmemiştir. Menderes asılmış, DP kapatılmış, İsmet Paşa ne cumhurbaşkanı olabilmiş ne de iktidar olabilmiştir. CHP’nin oyları yüzde 27’ye düşmüş ve sonunda ilahi kader diyelim, 14 Mayıs 1972’de Bülent Ecevit, İsmet Paşa’nın yerine genel başkan seçilmiştir. Bu da CHP’nin DP’den ve milletten 22 yıl geride olduğunu gösteren tipik bir olaydır.

HAYATINA MAL OLDU AMA DAVASINI AYAKTA TUTTU
** Adnan Menderes, darbecilere karşı çok yumuşak bir tavır sergilediği görülüyor. Hatta “Onlara karşı muğber değilim” diyor. Menderes darbeye direnebilir miydi?
Adnan Menderes en azından 5 ay boyunca, 1960 yılını kastediyorum, CHP’nin amacının Türkiye’yi bir askeri darbeye götürmek olduğunu bütün millete ifade etmiştir. Sonuna kadar Atatürk’ün siyaset dışı tutmak için büyük gayret gösterdiği ordunun yeniden darbe geleneğine döneceğine inanmamıştır, DP’ye ve kendisine olan milletin muhabbetinin böyle bir girişimde bulunacaklar için caydırıcı olabileceğini düşünmüştür. Adnan Menderes gittiği her yerde, milletin kendisini, DP’yi ne kadar desteklediği mesajını verdi. 15 Mayıs 1960’da Alsancak Meydanı’nda 300 bin Egeli, Eskişehir’de darbeden 2 gün önce 100 bin kişinin üzerinde insan vardır. Bunların hiçe sayılacağını ummamıştır, iyi niyet göstermiştir. Hayatına mâl olmuştur, ama davasını son ana kadar ivazsız garazsız ayakta tutmuştur. Bir tek, merhum Adnan Menderes’in birkaç gün önce seçim kararını ilan etmiş olması sonucu değiştirebilir miydi diye tartışma kapısı aralanabilir. Adnan Menderes’in diğer tercihlerini doğru buluyorum. Adnan Menderes’in 9 subayın peşine düşmesiyle darbe önlenmezdi.

Demirel ve Cindoruk dışında ‘Devamıyım’ diyene inanırım
** Gazetelerde yer alan ilanlarda Menderes, Özal ve Erdoğan’ın aynı çizginin takipçileri olduğu iddia ediliyor. AK Parti, DP’nin devamı mıdır?
Kim “Ben DP’nin devamıyım” derse, tabii ki artık Süleyman Demirel ve Hüsamettin Cindoruk dışında, ben inanırım. Bundan memnun olurum. Sevgiler, bölüşülerek çoğalır. Kim DP’ye Adnan Menderes’e yakınlık gösteriyorsa, hele hele “Devamıyım” diyorsa ona karşı bana düşen en derin teşekkür hisleri beslemektir.

** Cindoruk’la 27 Mayısçıların aynı çizgide buluşması DP mirasıyla bağdaşıyor mu?
Bağdaşmaz, ama Cindoruk her şeyle bağdaşır. Her şeyle bağdaştığı için de hiçbir şeyle bağdaşmamış olur. Şimdi okutulur mu bilmem, modern matematikte bir boş küme (boş cümle) tabiri vardı, yani, hiçbir elemanı olmayan bir küme. Hüsamettin Cindoruk, Türk siyasetinin “boş küme”sidir.