27 Mayıs'ta, devlet içinde yaşananları zelzeleye benzeten Ferruh Bozbeyli, "Bir gecede cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanları tevkif edildi." diyor.
Eski Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli, Menderes ve arkadaşlarını idama götüren darbenin gizli kalmış yönlerine dikkat çekti: "Bin 402 üniversite hocası görevden alındı. Generaller hariç 3 bin 500 albay, yarbay, binbaşı 'bizden değildir' denilerek emekliye sevk edildi. 520 hakim ve yargıç tasfiye oldu."
27 Mayıs'ın 50. yıldönümünde Zaman'ın ortaya çıkardığı kayıtlar, darbenin acısını bizzat yaşayanları o yıllara geri götürdü. Bu isimlerin başında Yassıada'da Demokrat Parti'nin avukatlığını yapan duayen siyasetçi Ferruh Bozbeyli geliyor. Eski Meclis Başkanı, halkın değerleriyle barışık olmayan darbecilerin demokrasi tarihinde kapanması zor yaralar açtığına dikkat çekiyor. 27 Mayıs'ın altındaki gerçek sebeplere ışık tutan Bozbeyli, darbeden sonra devlet kurumlarında büyük bir tasfiyenin başladığına işaret ediyor. Yaşanan siyasî gelişmeler ile tasfiyeler arasında bağ kurarken, en büyük operasyonun ordu ve yargıya yapıldığını vurguluyor. Siyaset ve kurumların zelzeleye tabi tutulduğunu düşünen eski Meclis Başkanı, yapılan kıyımı rakamlarla ortaya koyuyor: "3 bin 500 albay, yarbay, binbaşı 'bizden değildir' denilerek emekli yapıldı. 520 hâkim ve yargıç tasfiye edildi. Danıştay'da 54 kişilik yargıç kadrosundan 28'i de bunlar arasındaydı. Bin 402 öğretim üyesi görevden alındı."
Ferruh Bozbeyli, 1965-1970 yılları arasında TBMM başkanlığı yapmış duayen bir siyasetçi. 1970'te Adalet Partisi'nden (AP) ayrılarak Demokratik Parti'yi kurdu ve genel başkanlığına seçildi. Yassıada'da Demokratların avukatıydı. Ona göre, cuntacı zihniyet halktan çekindiği için darbe yaptı. Halkın değerleriyle barışık olmayan darbeciler, Türk demokrasi tarihine kapanması zor yaralar açtı. Darbelerin milli hâkimiyeti tanımayan ve içine sindiremeyenlerin marifeti olduğunu savunan Bozbeyli, Yassıada duruşmalarının da millet iradesini yok sayan bir mizansenden ibaret olduğunu söyledi. Sonucu önceden belli olan bir davanın müdahil avukatlığını yapmak zorunda kaldıklarını ifade eden Bozbeyli, cuntacıların direktifleri doğrultusunda hareket eden mahkemenin idam kararı vereceğini gösteren birçok delilin o günlerde yaşandığını aktardı. Bozbeyli 'çarpık bir zihniyet'le kurulduğunu söylediği mahkemelerin anlayışını da şöyle eleştirdi: "Darbe sonrasında tutuklanan Demokrat Partililer Meclis'in çalışmalarını engellemekle suçlanıyordu. Darbeyi yapanlar bizzat Meclis'i basarak halkın iradesiyle Meclis'e gönderilen vekillerin, silah zoruyla yetkilerini ellerinde alıyor. İsnat ettikleri suçu kendileri yapıyor. Adaletin söz konusu olmadığı bir mahkemede kendilerince diktatörlük getirmekle suçladıkları insanları yargılıyorlar."
1960 ve sonrasında gelişen olayların toplumda bölünmelere sebep olduğuna da dikkat çeken Bozbeyli, darbeyle birlikte toplumun devlete duyduğu güvenin zedelendiğini kaydetti. Eski Meclis Başkanı, Türkiye'de bugüne kadar yapılan askerî darbelerin demokrasi karşıtı kimi sivil cenahlar tarafından da desteklendiğine işaret etti. Örnek olarak da İsmet İnönü yönetimindeki CHP'yi gösterdi. Bu partinin açık bir şekilde darbeden yana tavır aldığını, bunun da milleti üzdüğünü ifade etti. Darbecilerin de CHP'nin belirlediği politika doğrultusunda hareket ettiğini sözlerine ekledi.
Ada Kumandanı Güryay, avukatlara küfürle müdahale ediyordu
"Demokrat Partililer aleyhine tanıklık yapan şahitlerden biri, sanıkların oturduğu tarafı göstererek ağza alınmayacak hakaretler ediyordu. Buna rağmen Hâkim Salim Başol, hiçbir müdahalede bulunmadığı gibi kimi zaman yapılan hakaretlere kendisi de katılıyordu. Avukat arkadaşlarımızdan Cahit Bey artık dayanamamış, tepki vermişti. Çünkü tanık olarak gelen bu şahıs hem oradaki sanık yakınlarına hem devlet büyüklerine hakaret ediyordu. Bu arada avukatların bulunduğu sıraların arka tarafında olduğunu sonradan fark ettiğimiz Yassıada Kumandanı Tarık Güryay, Cahit'in omuzlarından tutup sert bir şekilde kendisine müdahalede bulundu. Çivi gibi yerine oturttu. Güryay, hakaretlerine küfür ve sözlü tacizle devam etti. Ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Duruma müdahale etmek zorunda kaldım ve kendisine 'Müsaade ederseniz duruşmayı takip edelim.' dedim. Ancak bu sefer de aynı hakaretleri bana yöneltti. Duruşma arasında diğer avukat arkadaşlar ben ve Cahit'e bir saldırı olur endişesiyle etrafımızda halka oluşturup yemekhaneye gidebilmiştik."