Rektör, yönettiği üniversiteyi kışlaya çevirmiştir. Terör estirir... Akademik özerkliği ve dokunulmazlığı değil, ‘güvenliği’ önceler. Soytarı bunu görmez... ‘Ama sen de yandaş medyasın’ şeklinde yazılar yazar. Rektör, bu ülkenin seçimle gelmiş meşru Başbakan’ını ‘edepsizlikle’ suçlar, onu ‘zurnacı’ya, ‘halayık’a benzetir. Soytarı bunu görmez...
Bir de edep ve haya dersi vermeye kalkışır. Rektör, ‘Bizim asıl amacımız eğitim değil, laikliği ve kamu düzenini korumaktır’ der. Soytarı bunu görmez... ‘Helal sana Genco Erkal’ şeklinde yazılar yazar.
Rektör, gaza gelip, kürsüden Yunanistan’a savaş ilan eder. Bir süre önce ‘Türk-Yunan Barış Ödülü’nü almıştır ama bunun bir ehemmiyeti yoktur...
Geceleri okulunda rap rap yürüyüşler, Cumhuriyet fenerleri filan düzenler, bu etkinliğe katılmayan öğretim üyelerini kara listeye yazar. Kimse ona, ‘Bu yaptığının eğitimle, akademik çalışmayla ne alakası var?’ diye sormaz. Soytarı susar... Rektör ‘bilimsel kurullara’ karşı bağımsız ve sorumsuz olduğu için, bir başkasının eserini alıp kendi eseriymiş gibi sunar. Yaptığı intihal belgelendiği halde bu suç müeyyidesiz bırakılır. Çünkü rektörün dokunulmazlığı vardır. Çünkü o sıradan bir kamu görevlisi değildir.
Çünkü o ‘Cumhuriyet’in muhafızlığını’ yapmaktadır. Bu nedenle, başkasında suç olan şey, özel konumu nedeniyle onda suç teşkil etmemektedir. Soytarı bunu görmez... Rektör, bu ülkenin seçimle gelmiş meşru Başbakanı’na, ‘Sonu, ‘kara cüppeliler’ diyen Menderes gibi olur’ diye gözdağı verir, parlamentoyu darbeyle korkutur. Soytarı bunu görmez... ‘Ama Türkan Saylan çocuklara burs veriyor...’ şeklinde yazılar yazar.
Rektör ‘Ordu göreve’ diye pankart açar. Darbecilerle alengirli işlere girer, aynı fotoğraf karesinde objektiflere sırıtır, canı sıkıldığında karargahın yolunu tutar ve ‘bağlılık’ arz eder... Soytarı bunu görmez... ‘
Rektör, kendisi gibi düşünmeyenleri ‘vatan haini’, ‘satılmış’, ‘alçak’ ilan eder. Siyaset kurumunu ihanetle suçlar, TBMM’yi takmadığını beyan eder, seçilmiş iktidara ‘asker sopası’nı gösterir. Soytarı bunu görmez... Rektör, okulundaki öğrencileri ‘indirimli otobüs seferleri’yle Doğu Perinçek’li, Sinan Aygün’lü Kıbrıs mitingine taşır. Soytarı bunu görmez... İndirimli seferlerin hangi parayla, hangi kaynakla sağlandığını sormaz. Rektör, bu ülkenin seçilmiş yöneticisini ‘başbayi’ diye sarakaya alır.
Televizyona çıkıp, ‘Yüzde 90’la da gelseler hiçbir şey fark etmez, ordumuzun bir fiskesiyle alaşağı olurlar’ diyerek ‘darbe kapısı’nı gösterir.
Soytarı bunu görmez...
Kenan Evren’i ve darbecileri yalayan yazılar yazar... Rektör, senatosuna karar aldırıp ‘Cumhuriyetimizin temel niteliklerini korumak ve kollamak sorumluluğunu taşıyan tüm kişi ve kuruluşları’, yani Silahlı Kuvvetler’i ‘sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye’, yani hükümetin tasarruflarına karşı darbe yapmaya çağırır... Soytarı bunu görmez...
Rektörün lügatında hiçbir zaman hukuk, demokrasi, bilim, özgür düşünce, akademik özerklik yer almaz; ama ‘statüko’ adına ne varsa sahiplenir.
Soytarı bunu görmez...
Her sabah, maaş aldığı adama selam çakar ve Ergenekon sulandırıcılığına koyulur.
Onun lügatinde de ‘adamlık’ bulunmamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder