Soru: Sivilay Abla, “Darbe istiyorum” demek neden suç olsun. Bu düşünce özgürlüğü değil mi? Sadece düşüncesini açıklıyor. Ergenekon davasında içeriye atılan paşalar, öğretim üyeleri, gazeteciler sırf darbe istiyorum dedikleri için içeri atılmışlar. Ergenekon-septik olmaktan kendimi alamıyorum. Bana yardımcı olursanız çok sevinirim. Saygılar. İsmail Zengin – Ankara
Cevap: Sevgili İsmail, Karın akşam alaca karanlıkta, tenha bir yolda bir adamla karşı karşıya geldi diyelim. Adam üç kez tecavüzden, bir kez elle sarkıntılıktan, bir kere de internet yoluyla cinsel tacizden sabıkalı. Elinde karının eve giriş çıkış saatlerini, alış veriş yaptığı dükkânların listesini, işe giderken yürüdüğü yolların haritalarını tutuyor. Çantasından da karının uzaktan çekilmiş fotoğrafları sarkıyor. Adam kemerini çözmüş. Suç aleti ise pantolonunun üzerinden seçilecek şekilde belirginleşmiş. Şimdi bu adam karına “ben sana tecavüz etmek istiyorum” dese kadıncağız avazı çıktığı kadar bağırmaz mı? “İmdat!!!” diye polisi, zabıtayı, konu komşuyu oraya toplamaya çalışmaz mı? Ne demesini bekliyorsun. Şahika’nın spiker ağızlı arı Türkçesiyle “Tecavüz etme düşüncenize katılmıyorum. Ancak düşüncenizi özgürce dile getirmeniz için canımı vermeye hazırım” demesini mi? Olay yerine ulaşan polisin, karşılaştığı manzara karşısında “Hanımefendi henüz tecavüz gerçekleşmemiş. Bu bey üzerinize atladığında tekrar haber verin. O zaman müdahale ederiz” demesi mi çağdaş bir tavır? Tek ümidimiz tecavüzcünün bu olan biteni seyredip gülmekten ölmesi ya da şaşkınlıktan küçük dilini yutması mı olsun?
Başbuğ, birden ona kadar sayabiliyor sevinci
Soru: Sevgili Sivilay Abla, Genelkurmay Başkanı’mız İlker Başbuğ Harp Akademisi’nde yaptığı konuşmaya 300 gazeteciyi davet etmiş. Onlar da firesiz bir şekilde bu davete icabet etmişler. Fikret Bila ve Murat Yetkin hariç herkes ayakta alkışlamış. Siz akredite değilsiniz ama kulağınız deliktir. Niye ayağa kalkmamışlar acaba? Serpil Bayram
Cevap: Sevgili Serpil, Eskiden tayyareye sadece nezih insanlar binebilirdi. Uçak biletleri ucuzladı, şimdi otobüslerden beter, herkes uçakta. Genelkurmay’ın akreditasyonunu almanın da bir havası vardı. Şimdi öyle mi? Bir kaç gazete hariç herkes akredite. Murat ile Fikret’in bu duruma bozulmuş olma ihtimali var. Tabii biz buralarda eskiyiz demek için de tazelere karışmamak adına ayağa kalkmamış, oturdukları yerden alkışlamış olabilirler. Aslında ilk defa akredite olmadığıma bu kadar memnunum. Düşünsene bu daveti aldıktan sonra gitsen bir türlü, gitmesen bir türlü. Gitmesen tavır koydu, uzatılan eli geri çevirdi diyecekler. Gitsen, soru soramayacağın bir toplantıya sırf kelle hesabına katkıda bulunmak için gitmiş olacaksın. Biz az sayıda akredite olmayan gazeteciler olarak, 28 kanalda birden canlı yayınlanan konuşmayı ev konforunda izleme talihine sahiptik. Oraya gitseydim, en çok da içerdeki meslektaşlarımın konferans sonrası dışarıda bekleyen televizyonculara yaptıkları yorumları kaçırdığıma üzülürdüm. Başbuğ’un “demokrasi fena bir şey değildir” manasına gelecek basic tespitlerini aktarırlarken yüzlerinden “bizim oğlan birden ona kadar sayabiliyor amcası” diyen bir babanın sevinci okunuyordu. Türkiye ailesi sayıları geri geri sayabilen, dörder sekizer atlayarak toplayabilen, ondalık sayılara bile takla attıran fertlerle dolu olsa da, Başbuğ’un bu ‘açılımı’, Türkiye’nin özel koşulları gereği sanırım sevinmemiz gereken bir durum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder