Üç hafta önce, 21 Mart 2009 günü burada yayınlanan yazının başlığı, ' Sanılanın Aksine Ordu Yeteri Kadar Profesyonel Değil' şeklindeydi. 'Profesyonel'i tırnak içine almıştım çünkü bu kelimeyi tam da Samuel Huntington'ın ' Asker ve Devlet' adlı kitabındaki anlamıyla (işinde uzmanlaşmış, siyaset dışı asker) kullanıyordum.Ve işte GK Başkanı Org. İlker Başbuğ, ilk bölümü, "Biz tam da Huntington'ın kastettiği manada, yeteri kadar profesyoneliz" mesajını veren bir konuşma yaptı.Ancak baştan sona çelişkilerle dolu olan söylevi, bu konuda da kendi kendisiyle zıtlaşıyordu:
* Profesyonel bir asker, kuruma yönelik olması gereken yıllık değerlendirme konuşmasına 200'e yakın gazeteciyi çağırır mı?
* Profesyonel bir asker, 'cumhuriyet', 'demokrasi', 'laiklik' gibi konularda uluorta konuşur mu? Özetle profesyonel asker, derdini hükümete ve devletin ilgili kurumlarına anlatır; halka değil!
Gelelim bir diğer çelişkiye. Org. Başbuğ'un Montesquieu, Weber, Huntington gibi düşünürlere başvurması bazılarının hiç hoşuna gitmedi."Ben buraya GK Başkanı'nın düşüncelerini öğrenmeye geldim. Montesquieu'yü merak etseydim, kitabını alıp okurdum" dediklerini kulaklarımla duydum.Ben o görüşe katılmıyorum. Ancak fikir düşmanı kaba milliyetçiler böyle laflar eder.GK Başkanı, kendini bir düşünce geleneğinin içine yerleştirmeye çalışıyor. Çok çeşitli fikir akımları arasındaki konumunu belirliyor.Bu açıdan saygıyı hak ediyor. (Madem konuşuyor, bari böyle konuşsun!)
Sürekli okurlarımız hatırlar: 3 Ekim 2007'de ' Yeni Bir Entelektüel Rakip: Genelkurmay' başlıklı yazıda, dönemin komutan söylevlerindeki entelektüel boyutun altını çizmiştim.Evet, bu çabaya saygı duyuyorum ama ciddi bir de sorun var: Aslında yaptıkları bir ' dünyayı anlama ve açıklama' çabası değil! Peki ne? Basitçe şu: Popper'dan Fukuyama'ya çeşitli düşünürleri işlerine geldiği gibi kullanarak, Silahlı Kuvvetler'in demokrasimizdeki dengesiz konumunu meşrulaştırmaya ve sürdürmeye çalışıyorlar. (Hani şu ' vesayet' meselesi.)
Çelişkilerin ortaya çıktığı konulardan biri de Atatürk'le ilgili.Başbuğ'u dinlediğimiz binada 12 yuvarlak Atatürk fotoğrafından oluşan devasa bir duvar süslemesi vardı.Org. Başbuğ, yine kocaman bir Atatürk resmi önünde konuştu. Zaten binanın adında da Atatürk geçiyordu ( Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi ).
Örnekler sonsuz. Hepimiz biliyoruz ki TSK, a'dan z'ye Atatürk ile dolu.Durum böyleyken, "Atatürkçü Düşünce Sistemi, ne yapılmasını anlatan bir ideoloji değildir. Akıla ve bilime dayanarak nasıl karar verileceğini gösteren bir dünya görüşüdür" demenin ne gereği var? Bilmeyen de, Cumhuriyeti kuran askerden değil de, Descartes benzeri bir metodik düşünce kuramcısından söz edildiğini sanacak! Bir kişinin özlü sözlerini mütemadiyen tekrarlayacak, ismini caddelere, okullara, kışlalara verecek, fotoğraflarıyla hislenecek, törenlerde ' ölmedi, içimizde' diye bağıracak, onun adına darbeler yapacaksınız.Bundan ala ideoloji mi olur? Kemalizm bal gibi bir ideoloji işte! Resmi ideoloji. Ordunun ideolojisi. Anlamıyorum; lafı ne diye dolandırıyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder