Dünün öğle saatlerinde, İstanbul'un tarihî ve turistik yerlerini gezmek yerine otelde pineklemeyi ve yatağa serilip uzaktan kumanda cihazıyla, "Türk televizyonlarında ne var ne yok bakalım" diyerek daldan dala konmayı tercih eden bir turist, zapladığı her kanalda hâki renk üniformalı bir generalin, neredeyse iki saat boyunca, neredeyse bütün kanallarda ve canlı yayında uzun uzadıya konuştuğunu görünce, "hayrola, n'ooluyor?" demekten kendini alamamış olsa gerektir.
Gariban turist nereden bilsin; bu konuşma bir defa "mûtad" bir mahiyet taşımaktadır; her sene tekrarlanır ve bu konuşmalar Harp Akademileri Komutanlığı'nda yapılır, televizyonlar, basın ve bilcümle ahali tarafından âdeta nefesler tutularak izlenir. Dinleyenler ellerinde defter kalem, "bak bak, şunu da dedi, şu konuya değinmedi, şu vurgusu çok mânidardı, laikliğin altını önemle çizmesi dinci çevrelere tokat gibiydi" şeklinde notlar tutarlar. Ertesi günü bütün gazetelerin neredeyse bütün köşelerinde bu konuşmayı irdeleyen, ilmeklerini büyüteç altına alan, verilen mesajları yorumlayarak alınacak dersleri çıkaran, hattâ konuşma metninin referanslarını değerlendiren yazılar yayınlanır (Bkz; meselâ bu yazı!). Ben de öyle yapmaya karar verdim ve her şeyden önce araştırmacı yazarlığın verdiği bir alışkanlıkla (tsk.mil.tr) adresine girerek konuşmanın yazılı metnini kopyalayıp word metni haline getirdim.
İlk dikkatimi çeken şey, bazı bilim insanı (Feministler yüzünden artık "bilim adamı" diyebilmek saadetini kaybetmiş bulunuyoruz; meğerse "adam" kavramı "eril" yani "masculin" bir muhtevâya sahipmiş!) ve düşünür isimlerinin majiskül harflerle yazıldığını gördüm. İtiraf etmeliyim ki isim veya soyadlarını büyük harflerle yazmak, kötü bir akademik gelenektir; bir başka kötü akademik gelenek ise "ben" zamiri kullanmamak için olur-olmaz yerde "biz" zamirinin tercih edilmesidir, öyle ki okuyan, metnin Yurttan Sesler Korosu tarafından kaleme alındığını zanneder!
Tam işte bu esnada Sayın Başbuğ'un yazılı metninde, şu hepimizin bildiği Montesquieu özel isminin, aynen MONTESQUEI şeklinde yazıldığını fark ettim. "Herhalde ben yanılıyorum, herhalde Harp Akademileri bünyesinde, tam teşekküllü nâmıyla meşhur ve müsellem, Charles-Louis de Secondat, Baron de La Brède et de Montesquieu'nun ismini zikrederken hata yapılıp yapılmadığını kontrol eden pek çok akademik görevli mevcuttur" diye düşünüp araştırmalarımı yoğunlaştırdım...
O da ne? Metin boyunca Montesquieu'nun ismi tam dört yerde geçiyor ve dördünde de bu yanlış yazılış ısrarla tekrar ediliyordu. Erinmeyip Google'a girdim; Montesquei yazınca google bana "Şunu mu demek istemiştiniz?" şeklinde kibarca bir ibâre ile birkaç web sayfası gösterdi. Azimliydim, bu defa Montesquieu yazınca google beni tam tamına 2 milyon 620 bin web sayfasına yönlendirmeye kalkışmaz mı? Ee, bu galâta, "Kanunların Rûhu" yazarının rûhu sızlamaz mı beyler?
İşte o zaman bir hayli "sivil" ve şu günlerde başından hiç de hoş olmayan işler geçtiği için ismini nezâketen zikretmeyeceğim bir derneğin niçin google arama motorunu mahkemeye verip, "kapatın bu müzevir siteyi" diye celâllendiklerini anlar gibi oldum! Hak etmişti alçaklar!
Doğrusunu isterseniz, ben de diğer köşe yazarları gibi Orgeneral İlker Başbuğ'un önemli konuşmasından tuttuğum sayfalarca notu değerlendirip irdelemek, yorumlamak, gizli ve açık mânâlar keşfetmek isterdim fakat görüyorsunuz, yerim kalmadı; bunun için fazla üzülmüyorum, diğer meslektaşlarım bu işi benden iyi yapacaklardır da, içlerinden hangisi Hazreti Monteskiyö'nun yazılışındaki mükerrer zuhûlü fark etmiştir onu bilemiyorum işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder