Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ iki saat süren bir konuşma yapıyor.Ülkenin neredeyse tüm televizyon kanalları canlı olarak bu konuşmaya kilitleniyor.Ertesi gün yazılı basında tüm manşet ve yorumlar bu konuşmaya ayrılıyor.
Normal mi, olağan mı?
Hayır değil.
Demokrasilerde görülür mü?
Sanmıyorum.
Bir de asker ve siyaset penceresinden bakalım konuşmaya.
Orgeneral Başbuğ’un ele aldığı konuların çoğunluğu siyasetin çerçevesine oturmuyor mu?Elbette oturuyor.Türkiye’nin siyasal nitelikteki bazı temel sorunlarına değindi Orgeneral Başbuğ.
Kısacası, ‘siyaset’ yaptı.Demokrasilerde bu yok.
Peki ama bu konularda düşünmeyecek mi, konuşmayacak mı, görüşlerini dile getirmeyecek mi?Hiç kuşkusuz hepsini yapacak. Ama devletin kapalı kapıları arkasında, siyasal otoriteyle birlikte, Milli Güvenlik Kurulu gibi anayasal kurumlarda yapacak.
Kısacası:Genelkurmay Başkanı’nın bazıları hayli tartışmalı olan siyasal konulara kamuoyu önünde böyle girmesi doğru olmadı. Konuşmasında demokrasiyi sık sık vurguladı ama demokrasinin en temel gereklerinden birine uymadı.Bu klâsik konuyu geçelim.Orgeneral Başbuğ’un konuşmasında kimlikler geniş yer tuttu. Etnik kimlik ve siyaset, dini kimlik ve siyaset konularını ele aldı.
İnsanların kimliklerine sahip çıkmaları, kimliklerini yaşamaları, geliştirmeleri en doğal haklarıdır. Demokrasilerde farklılıklara özgürlük ve saygı en temel konudur.
Kürt olur, Türk olur. Müslüman olur, Hıristiyan olur, Yahudi olur, ateist olur. Sünni olur, Alevi olur. Şu cemaate, bu cemaate ya da tarikata yakın durur. Bütün bunları nasıl yaşamak istiyorsa, öyle yaşar.Buradaki ölçü, ‘şiddet’tir.Şiddeti reddetmektir.
Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılır mı? Yapılır. Yasak olan şiddettir, silaha başvurmaktır demokrasilerde...Etnik kimliği, dini kimliği bastırdığınız vakit, bu hem demokrasi ve insan haklarına aykırı olur, hem de geri teper.
Türkiye’de geri teptiği gibi...
Kimliklerin bu ülkede baskı altına alınmış olmasının acı, trajik sonuçları Orgeneral Başbuğ’un konuşmasında vardı:TSK’dan 4970 şehit.PKK’dan 40.000’e yakın ölü.Ve 1335 köy korucusu...Bu kan ve göz yaşına Susurluk’u, JİTEM’i, faili meçhul cinayetleri ekleyin. Demokrasi ve hukuk devletinin yediği darbelerle Ergenekon’a açılan yolu ekleyin. Silah ve çatışma yerine son çeyrek yüzyıl içinde kalkınmaya gidebilecek, bu ülkede aş ve iş sorununu çözebilecek olağanüstü kaynakları ekleyin.
Önümüze felaket bir tablo çıkıyor o zaman...Sayın Genelkurmay Başkanı;Sonra da lütfen düşünün!Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu devletin ve gelmiş geçmiş hükümetlerin, askeri yönetimlerin ‘kimlik siyasetleri’ konusunda, “Kürt yok Türk var!” derken, ‘Kürtçe yasak!” derken, “Kürt var Kürt sorunu yok!” derken ya da dini cemaatlere ve tarikatlara baskı uygularken, hangi yanlışları yaptıklarını iyi düşünün.Ve bu yanlışlardaki ‘askerin payı’nı da mutlaka hesaba katın. Bu yanlışlar yok konuşmanızda.
İpuçları da yok.
Bu nedenle, özenle hazırlandığı belli olan iki saatlik bir konuşmaya rağmen inandırıcılık meselesi varlığını korudu.Ve aklıma takıldı:Yanlışları şöyle ya da böyle kabullenmeye başlamak için ille de emekli mi olmak lazım?..Biliyorum, söz uzadı.Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u iki saat boyunca konuşturan öncelikli iki temel konu, iki temel sorun vardı:Kürt kimliği...Müslüman kimliği...Kürt sorunu...
Din sorunu...
Eğer bu sorunlardan içtenlikle kurtulmak istiyorsak, Atatürk dönemi dahil Cumhuriyet tarihimize eleştirel gözle bakmak alışkanlığını edinmek, devletin baskı ve sopa politikasından vazgeçmek ve kusurlu demokrasimizi düzeltmek şarttır.
Yoksa barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü bu ülkede yerli yerine oturmaz; aş ve iş sorunu çözülmez; refah kapımızı çalmaz.Keşke Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un konuşması, Türkiye’de barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından askeri de, sivili de içine alacak özgür bir tartışmanın başlangıcı olabilse...Ve son söz:Türkiye’de Genelkurmay Başkanları yerine, böyle hazırlanmış, üstünde düşünülüp taşınılmış, kurmay ürünü konuşmaları Başbakanlar yapsa ne iyi olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder