Vardır mutlaka bu konuda da tuttuğunuz bir taraf... Ama bir dinleyin. Şöyle bir durum var memlekette. Hesapta, herkes kızlar okusun istiyor. Fakat hakikatte durum bu kızlar okusun, ama o kızlar değil haline geliyor.
Çağdaş Yaşam, Kardelenler... kızları okutmak istiyor. Fakat karşı taraf tarafından neyle suçlanıyor: "Nedense hep Kürt kızların okutulması... okuttuğu kızlardan bazılarının PKK'ya katılmış olması... Yabancı fon ve vakıflarla temas"... Oysa okuyamamış, okutulmamış Kürt (ya da Türk) kızların köleleştirilebilmesini, 12 yaşında tarım işçileri olarak toplu halde otobüslerle ölüme gömülmesini, yoksulluğun tozu dumanına çok çok ölü veya diri bebeler doğurmasını, zoraki evlilikler, saklı tacizlerle intiharlara sürüklenmesini büyük dert etmek gerekmiyor!
Öte yanda, kimi "çağdaş" da kızların okumasını istiyor ama bütün kızların okumasını istemiyor. Kızın başının örtülü olmasını, bazen anasının örtülü olmasını dahi, kızın okumaması için laikliğin beş şartından biri görüyor. Ona burs haram, üniversite haram, kamusal alan haram! Oysa başı örtülü ya da açık, okuyan her kızın, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, öncelikle "kişisel irade ve bağımsızlık, farklı düşüncelere de açık olabilmek" ihtimalini yüksek tuttuğunu kimse bilmek istemiyor.Esasında pek kimse, çok bağımsız düşünebilen, cemiyet ve cemaate eleştirel mesafeli durabilen pek kız da istemiyor; erkek de.
"Çağdaşlar" ın örtü ayrımının öteki yüzü, kendini kimi cemaatçiliğin "kız okutma" seferberliğinde buluyor.Çünkü o zihniyette de birçokları, bu kez, berikinin "okutmama şartı" gördüğünü, "okutma veya burs şartı" sayıyor.
Sonra her taraftan, özellikle kadınlar yakınıyor: Siyasette kadının yeri ne kadar küçük, Meclis'te ne kadar az kadın var, hükümette kaç kadın var, Genelkurmay brifingine çağrılı gazeteciler arasında kaç kadın var ki! Biliyorum, siz de bir tarafsınız ama kendinize bir sorun: Kızları okutmak için seferber olanların dahi bazı kızları okutmamak için de seferber olabildiği bir ülkede...Günahların sadece erkekler tarafından değil, kadınlarca bile, "öteki" kızların, kadınların üstüne yıkıldığı bir ülkede...Kafasının, yüreğinin içindekinden de özlemleri ve yeteneklerinden de ziyade, başının açık veya kapalı olmasının bir kızın hayatını belirlediği, bazen tehdit ettiği, bazen kararttığı, iradesini çiğnediği, laik veya dini yasaklarla kısıtlandığı bir ülkede...Çok sayıda okumuş kadının dahi evde veya işte erkek tahakkümünü kıramadığı; okumamış, az okul görmüş, yoksulluğa ve evin idamesine sıkışmış milyonlarca kadın ve genç kızın ise, gönüllü veya zorla bin bir tahakküm altında bir hayatı kabullendiği bir ülkede... Ne bekliyordunuz ki!
"Yan tahsilimiz" de önemli bir kavram vardı: Karşıtların birliği, diye.Türkiye'de genç kızların, kadınların başındaki en önemli felaket, karşıtların çatışmasından ziyade, bizzat birçok kadının da daha keskinleştirdiği biçimde, karşıtların birliğidir.Karşıtlar; özellikle kadınlar üstünden ayrımcılıkta, karşı taraf gibi dururken dahi, kızlara, kadınlara sahip çıkarken dahi; esasında aynı "dayatmacı, itip kakmacı, aşağılamacı" taraf haline gelirler.
Ah bir çözebilsek şu sırrı: Esasında; dayatma, ayrımcılık, küçük ve hakir görme, insandan saymama, iradesini çiğneme bakımından çok meselede bazı karşıtlar bir ve aynıdır! Çünkü çoğunun anladığı cumhuriyet esasta şefkatsizdir; çoğunun terennüm ettiği demokratlıkta ötekine pek yer yoktur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder