Faili meçhullerin kuyulara atıldığı iddialarına Yıldırım Beğler tüyler ürpertici bir boyut getiriyor: Kuyu salakların işiydi. Jandarma bölüğünün içinde bir kalorifer dairesi vardı. Oraya atardık, kalan küllerin yerini ben bilirim..
Diyarbakır Barosu eski başkanlarından avukat Sezgin Tanrıkulu bölgede 5 bine yakın faili meçhulden söz ediyor. Peki bu kadar çok kişinin cesedi nereye atıldı? Son günlerde sıkça gündeme gelen kuyulara mı? Yoksa kuş uçmaz kervan geçmez uçurumlara mı? İşte bu noktada Yıldırım Beğler şimdiye kadar hiç gün yüzüne çıkmamış bir iddiayı ortaya atıyor: Kazan dairesi!
* Sizin Kara Liste'de olup da öldürülenler kuyulara mı atıldı? Bizde kuyu yok! Biz profesyoneldik.
* Siz ne yapıyordunuz? Bizde kuyu falan yok. Biz profesyoneldik! (Gülüyor) O kuyu acemi işiydi. Diğer JİT'çiler, itirafçılar var ya. Onların işiydi. MAK'ın işi değil. Öldürüyorlar salak gibi kenara atıyorlar, kuyuya atıyorlar... Ama bizimkinde yok. Bizimkisi profesyonel bir iştir.
* Nasıl bir profesyonellik bu? Bizde kazan dairesi vardı...
DNA TESTİYLE ÇIKAR
* Neredeydi bu kazan dairesi? Bölüğün içinde yine. Kalorifer dairesi. Bizim kazanımız vardı. Oraya bir insan atsan ne olur? Külü kalır. Külün de yerini ben bilirim. Bizimkiler bilir. Başka hiç kimse bilmez!
* Hep biz diye konuşuyorsunuz? Çünkü biz bir aileydik. Ben yaktım demem çünkü yakmadım. Ama yakanları gördüm.
* Peki siz bu külün yerini söyler misiniz? Söylerim daha sonra. O külden laboratuvara götürsen çıkar. Kemikler kimin kemiğiydi. DNA testiyle falan çıkar herhalde.
* Bölüğün tam adı neydi? Jandarma 2. Sınır Bölüğü. Bir üsteğmen vardı bir de bölük komutanı yüzbaşı. Biz de bölüğün içindeydik. Bölüğün kendi bir komutanı var. Biz de onun içindeki ayrı bir binamızdaydık.
* Peki bölüğün komutanı "Gelen adamlar niye çıkmıyor?" diye sormuyor muydu? Kim soracak? O dönemde bölükte bir tane E.S. yüzbaşı vardı. O adam hastaydı. Bir tane silahı vardı. Biksi değildi. Şeritli tek kabzalı. Onu her gün alıyordu. "Komutanım yazık günah değil mi?" diyorduk "Oğlum sizinki yazık günah değil de benimki mi yazık günah?" diyordu.
AĞAYI DA ALIP GİTTİK
* Sizin profesyonelliğiniz sadece kazanla mı sınırlıydı? Yok sadece kazan değil. Biz her şeyi güzel yapıyorduk.
* Mesela? Dağdan iki PKK'lı inmiş korucu başına teslim olmuş. Korucu başı da PKK'yla irtibata geçiyor "İki paketiniz bizde saat 9'da gelin alın" diyor. Biz bunu dinledik. Dokuza yirmi kala PKK üniformalı ARGK bayraklı Kürtçe konuşan birileri gidiyor köye. İki üç tane de itirafçı var aralarında. Gelen kim? Özel Kuvvetler! Bizdik yani. Ben de vardım orada. Ağaya biz paketleri almaya geldik dedik. Saate baktı: "Yav erken geldiniz?" "Hava güzeldi, inişti falan çabuk geldik" dedik. İki teröristi aldık. Ağayı da aldık. Arabaya atınca anladı biz devletiz. Biz çekildik. Sonra komando taburu geldi köyün etrafını sardı. Saat 9'da asıl PKK timi geldi köye. Tak! Komandoyla PKK çatıştı. Çatışma devam ederken emir geldi "Ağayı getirmeyin tık tık yapın atın oraya!"
* Emir kimden? Emir bir paşadan. (İsmi bizde saklı.) Sonra biz tugaya ulaştık. Sabah ortalık karıştı. Haberlerde de şey geçti, PKK korucu köyünü bastı, korucuları öldürdü, korucu başını öldürdü.
* Gerçekten de doğruları mı anlatıyorsunuz? "Bu adam yalancının teki!" derlerse cevabınız ne olur? Neden yalan söyleyeyim? Ben itirafçı değilim, PKK'lı değilim! 14 yıl hizmet ettim, canımı ortaya koydum. Kimseden de korkum yok! Sadece şunu söyleyebilirim: Bu anlattıklarımı oradaki herkes biliyor! Askeri de biliyor, polisi de biliyor... Korucusu, savcısı, köylüsü herkes biliyor...
SAHİP ÇIKMADILAR
* Neden anlatıyorsunuz peki? Senelerce yan yana çalıştığınız kişileri, "Baba" dediğiniz kişileri ele veriyorsunuz, gammazlıyorsunuz... Neden? Ben "baba" dedim... Ama beni cezaevine attılar niye? Ben ne yaptım? Hadi oldu diyelim. Bana niye sahip çıkmadılar?
* Cezaevine niye attılar sizi? 2006'da "İnsan Kaçakçılığı" mevzusundan. 7-8 ay boş yere yattım. Halbuki dediler ki "Yıldırım bu senin görevin. İnsan kaçakçılarının arasına gir. Onları çöz" Ben emri uyguladım. Sonra beni içeri attılar. Ben 14 sene bu devlete hizmet ettim başıma gelene bak. Benim böyle bir şey yapmayacağımı hepsi biliyordu. Polisi, komutanı hepsi... Savcı da çok iyi biliyordu ama bana verdi cezayı.
* Kızgınlığınız bu yüzden mi? Hadi beni boş ver. Beni çizdiler ben kabul ediyorum. Feda olayım, öleyim. Niye eşime çocuğuma sahip çıkmadılar? Benim bir çocuğumun adı Erdal'dır. Erdal Sipahi'den dolayı koymuşum. Diğerinin adı Efe'dir. Bu çocukları niye rezil ettiler? Şerefsiz bir terörist gitsin evde sataşsın onlara. Gümrük lojmanlarının içinde. Ben cezaevindeyken. Çoluk çocuğuma eşime sataşıyor. Devletin lojmanı bu. Kapısında polis var. Çok ağırıma gitti.
* Erdal Sipahi, Levent Göktaş da mı sahip çıkmadı? Hiçbiri sahip çıkmadı. Eşim aramış yardım edin perişanız diye. "Biz Yıldırım Beğler diye birini tanımıyoruz bizi aramayın" demişler.
* Ama siz bir suçlusunuz artık kanun önünde. Komutan dediğin suçluya nasıl yardım etsin? Ben suçlu değilim. Ben kendimi zaten feda etmiştim bu devlet için. Ben hayatımda ihanet etmedim, etmem. Bu benim yaptığım bence Türklüğe ihanet değil. Ben olsaydım sonuna kadar sahip çıkardım.
Yıldırım Beğler, "Yıllarca yan yana çalıştığınız kişileri neden ele veriyorsunuz" sorusuna şu yanıtı veriyor: Ben "baba" dedim. Ama beni cezaevine attılar. Eşime çocuklarıma sahip çıkmadılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder