15 Nisan 2009 Çarşamba

5 yaşındaki çocuğu babasından koparanların bitişi / Mehmet Kamış

1995 yılında babası kaçırıldığında henüz beş yaşında bir çocuktu. Babasının cesedini kimsesizler mezarlığında bulduğunda ise 19 yaşına gelmişti. İslam Ergül, henüz beş yaşındaydı ve hastalandığı için Silopi'ye buğday satmaya giden babası onu da yanına alıp doktora götürmüştü.
Dönüş yolunda dört kişi onların yolunu kesmiş ve babasını alıp götürmüşlerdi. O an, küçücük hafızasına öyle yerleşmişti ki bir daha hiç ama hiç unutamadı. Babasından hatırladığı hep o andı. Baba Hasan Ergül'den bir daha haber alınamadı. Ta ki JİTEM ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın itiraflarından sonra 2009 yılında Elazığ'daki kimsesizler mezarlığında bulununcaya kadar.
Başka ülkelerde 20-30 yılda görülecek olaylar Türkiye'de birkaç ayda yaşanabiliyor. Öylesine hızlı bir gündemimiz var ki, bazen bu hızda olayın başını, sonunu, ortasını kaçırıp sadece birkaç günlük bilgilerimizle olayları değerlendirebiliyoruz. Mesela pek azımız PKK'nın nasıl ortaya çıktığını, nasıl sosyal bir karşılık bulduğunu biliyor. 12 Eylül'den önce 'Apocular' adı ile bilinen küçük bir grupken nasıl oldu da böylesine kanlı bir örgüt haline geldi? Güneydoğu'daki terörün iki tane kırılma noktası var. Birincisi 12 Eylül darbesi, ikincisi ise 1993 yılındaki 33 erin şehit edilmesi.
Türkiye'de binlerce kişinin ölmesine neden olan bu terör örgütünün büyümesinin en büyük sebebi 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevi'ndeki uygulamalardır. Psikopatlığa varan işkenceler, gözaltında meydana gelen ölümler, o bölgede 12 Eylül rejiminin uyguladığı büyük baskı, PKK'nın palazlanmasına sebep oldu. 1993 yılına kadar süren terör eylemlerinin bitirilmesi ve PKK'nın dağdan indirilmesi için Özal'ın ve Eşref Bitlis'in çalışmaları vardı. Önce Özal vefat etti, ardından 33 silahsız er şehit edildi. Sonra da Eşref Bitlis'in uçağı düşürüldü.
1993 aslında Türkiye'nin yakın tarihi açısından son derece kritik bir yıl. Uğur Mumcu'nun öldürülmesini, Madımak cinayetini, Başbağlar katliamını sayarsak hakikaten işin çığırdan çıktığı bir yıl olduğunu görürüz. 1993'ten sonra Güneydoğu, tam anlamıyla bir can pazarına döndü. Dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un verdiği rakamlara göre 1993 yılında 5.717 olay meydana geldi, 538 şehit verildi, 1.479 vatandaş öldü. Yani artık o bölge Türkiye siyasetini belirleme aracı haline geldi. Bugünkü gözle baktığımızda bütün bunların arkasında Ergenekon örgütlenmesinin olduğunu görmek mümkün. Bugün; Türkiye Kürt meselesini çözmek için çok tarihi bir fırsat yakalamış durumda. Gerek Kuzey Irak Kürt yönetiminin konuya yaklaşımı, gerek Amerika'nın terörist eylemlere karşı tavrı, gerekse Türkiye'nin demokratikleşme yolunda devlet için çeteleşmeyle yüzleşmesi Kürt meselesini çözülebilir bir noktaya getirdi. Devlet, Fırat'ın batı tarafındaki Ergenekon'un boğazına ayağını bastı. Şimdi sıra Fırat'ın doğusundaki Ergenekon'un boğazına basmaya geldi. Artık, Türkiye'yi bir kan gölüne döndüren bu örgüt ile Ergenekon arasındaki bağların bir bir ortaya çıkartılmasının vaktidir.
Dün Diyarbakır Savcılığı bazı kişileri terör örgütüne yardım etmekten dolayı gözaltına alırken Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da Güneydoğu'yla ilgili mesajlar verdi. Terörle insan odaklı mücadeleden bahsetti. 'İnsanların kalbine, beynine ulaşmalısınız.' dedi. 'Çeşitli nedenlerle, evlatlarını örgüte kaptıran ana-babaların da acılarını anlamak zorundayız.' dedi. Askerin bu noktaya gelmesi çok önemli! Çünkü PKK terör örgütünün serpilip gelişmesi 12 Eylül'ün o ceberut yönetiminden kaynaklanıyor. Olağanüstü hallerin ve sopayla hizaya getirme politikasının iflas ettiğini görmek çok güzel. Bundan sonra yapılması gereken 90'lı ve 2000'li yılların karanlığını aydınlatmak! Orada yapılan bütün hukuksuzluklarla yüzleşmek. İslam'ı babasız bırakanları hesaba çekip onun da herkes gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olduğunu ispat etmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder